FİHRİST
(
İÇİNDEKİLER )
1. |
1-
ÖN
SÖZ |
2. |
|
3. |
|
4. |
4-
TAYİN |
5. |
5-
VAROLUŞ |
6. |
|
7. |
7-
GÜLMEK |
8. |
|
9. |
|
10. |
10- REKLER
VE SIMGELER VE DE DEVİNİM |
11. |
|
12. |
12- TUĞLALAR |
13. |
13- YUNAN TANRILARI |
14. |
|
15. |
|
16. |
16- ZERDUŞİLİK |
17. |
17- YİN VE YANG |
18. |
18- MUSEVİLİK |
19. |
19- ZEBUR |
20. |
20- HIRİSTİYANLIK |
21. |
21- İSLAM |
22. |
22 NİN DEVAMI- ÖMER HAYYAM |
23. |
|
24. |
24- CENNET -
CEHENEM |
25. |
|
26. |
26- GEL KİTABI |
27. |
27- GÜCÜN KAYNAĞI |
28. |
28- AHİLİK |
29. |
|
30. |
30- ASTRAL YOLCULUĞU |
31. |
31-
KİTAPLARIM |
-1-
Her şeyden önce bu kitap
niçin yazıldı? Bunu izah etmek lazım. Konuya bakış açımızı kavrarsanız, kitabı daha
bir başka lezetle okuyacaksınız. Vakit kayıp etmeden, önce bunu verelim.
Dünyanın neresine giderseniz gidin, tanıştığınız insanların inançlarını
sorduğunuzda genellikle 4 kitaplı dinden birinin mensubu veya budizim gibi uzak
doğu dinlerinin mensubu olduklarını görürüz. Olayı daha somut hale getirmek
için uzağa gitmeye gerek yok. Ben kendimden örnek vererek, konuyu açıklamaya
gayret edeyim,
Ben tipik bir Müslüman
ailenin çocuğu olarak büyüdüm. Türkiye’de de
% 99 ailenin yapısı üç aşağı beş yukarı bizimkine benzer. Örf ve adetler
Müslüman örf ve adetleridir. Ayetler
Arapça okunur, hiçbir şey anlamazsın. Adam camiye gider, gelir komşunun karsı
ile zina eder. Yolsuzluğun, ahlaksızlığın her türünü yapar. Dinini sorduğunda
Müslümanım der. Cuzi bir takım Müslüman ededine riayet eder. Kalan yaşamı
kitapsızdır. Onun yaşamının hiçbir kitapta yeri yoktur. Bu dünyanın her yanında
da böyledir. Sallasan kitapsıza değer. İşte bu kadar yekün tutan kitapsızlara
bir kıyak yapalım dedik. Kitapsızlar için bu kitabı tetikledik. Bundan böyle
isteyen herkes kitaplı olacaktır.
ZİRA 10
FARZ, 6 SÜNNET ‘ DEN OLUŞAN KURALLARIMIZA TOPLUM SAHİP ÇIKACAKTIR. 10 FARZI
KAVRAMAK KOLAY OLACAĞI İÇİN, UYGULAMALAR BAŞARILI, MİLLET DE KİTAPLI
OLACACKTIR. KALIN SAĞLICAKLA.
MEVLANA
ÇİÇEĞİ
Dünyadaki mevcut dinler
pek çok komplaksyon içerirler, okumak, anlamak, tatbik etmek kolay değildir.
Belki de bu yüzden uygulamada sakatlık oluşmakta ve böylece insanlar
kitapsızlaşmaktadır. Örneğin islamda 6666 ayeti öğreneceksin, üstüne üstelik bu
ayetlere yorum getireceksin. Buna ömür yetmediği için insanlar kitaplı görünüp,
kitapsız yaşıyorlar. Biz herkes uygulaya bilsin diye olayı 10 maddeye indirdik,
bunu da aklında tutamazsa, varsın tamamen kitapsız yaşasın dedik. Yani
anlayacağınız pek yakında dünya nufusunun % 99 u bu kitap etrfında birleşirse
hiç şaşmayın. Birkaç kurala dikkat ederek kitaplı oluyorsun. Böylece mis gibi
yaşıyorsun. Buna da vaktin yoksa buraya tıkla git kurallara. Beğenirsen katıl
kitaplılara.
Mısır’ dan kaçan MUSA’ nın
dine yaklaşımı da böyle idi, az öz 10 kelam söyledi, söylenenler insanlık için
kafi değildi. Umarız bizim 10 farz, 6 sünnet konuya kifayetli gelir, insanlığın
kalitesi suratle yükselir.
22-11-2008
ON EMİR
BÜTÜN KİTAPLI DİNLERİN TEMELİ BU EMİR
SİNA DAĞINDA MUSA’YA İNDİĞİ BİLİNİR
İNSANIĞA DİSİPLİN GETİREN BU EMİRLER İÇİN,
YARADAN BİNLERCE YIL BEKLEMİŞTİR
GERÇİ MUSA, BU EMİRLERE RAĞMEN,
KAVİMİ İLE, BAŞ EDEMEMİŞTİR.
EMİRİ ŞÖYLE BİR SIRALARSAK,
BU GÜNÜN, IZDIRAP VEREN KONULARI İLE KIYASLASAK
ÖZÜN, HİÇ DEĞİŞMEDİĞİNİ GÖRÜRÜZ
GELİŞEMEYEN İNSANLIĞIN HALİNE, ÜZÜLÜRÜZ.
MUSA’ YA İNEN ON EMİR, ŞÖYLEDİR.
1-
ALLAHIN BİRLİĞİNE
İNANACAKSIN
2-
BAŞKA BİR ŞEYE
TAPINMAYACAKSIN
3-
ALLAH KELAMINI
RASTGELE KULLANMAYACAKSIN
4-
HAFTANIN 6 GÜNÜ
ÇALIŞIP, 1 GÜN ÇALIŞMAYACAKSIN
5-
ANANA, BABANA
SAYGILI DAVRANACAKSIN
6-
KİMSEYİ
ÖLDÜRMEYECEKSİN
7-
GAYR-İ MEŞRU
İLİŞKİDE BULUNMAYACAKSIN
8-
HIRSIZLIK
YAPMAYACAKSIN
9-
YALAN
SÖYLEMEYECEKSİN
10- SANA AİT OLMAYAN HİÇ BİR ŞEYE, GÖZ DİKMEYECEKSİN
İŞTE EMİRLER BÖYLE
TOPLUMLAR GELİŞTİKÇE
HIRSIZLIK, NAMUSSUZLUK, YALAN VE ZİNA ARTIYOR
HER HALDE İNSANLIK EMİRLERİ TERS ANLIYOR
BELKİ ŞEREFSİZLİK İNSANIN MAYASINDA VAR
YARADAN, ÖYLE YARATMIŞ
EMİR NE YAZAR
BURADA DA BİR ÇELİŞKİ VAR
HEM, SUÇA MEYYAL YARATACAKSIN
HEM DE, EMİRLERE KARŞI GELENİ CEZALANDIRACAKSIN
İMTİHAN YAŞAMIN ÖZÜNDE VAR
ERENLER VE BU GERÇEĞİ GÖRENLER,
İŞİN KURGUSUNDAKİ BU İNCELİĞİ KAVRAR
BU OLGUYU, TOPLUMA ANLATAMAZSA,
KENDİNE SAKLAR
ERDOĞAN
ILDIZ
Musa Peygamber on emir ile
-2-
Herşeyden önce düşünce vardır,
düşüncenin yapıcı üretken pozitif bir mecraya girmesi elbette tanrısaldır.
Kâinatın içinde mevcut enerji kapasitesinin doğru mecraya akmamasından dolayı
mevcut enerji kendi liderini secerek bu ivmeyi edinmiştir işte statik enerjinin
aktif enerjiye dönüşü bu şekilde tetiklenmiştir. Zerre tanrısal gücün harekete
geçmesinde başrolde oynar, zerre harekete geçince kendi iç dönüşümünü
tamamlayıp istenilen genişlemeyi buluncaya kadar tekâmülüne devam etmek
zorundadır, yani zerre tanrısal arzuyla büyür, arkasında kâinatın gücü vardır.
Basitçe bu güç toz topraktır.
Tüm kutsal kitaplardada
söz edilen topraktan yaratılmak konusunun özü budur. Tanrısal nüve topraktan
oluşur, kendi öz dinamiklerini kurar, kendiyle yarışır gaye bilgi toplamaktır
neticede tüm bilgiler tanrısal nüveye gider işin özünde, denenmiş doğru
bilgilere ulaşmak vardır. Doğru bilginin bankası da Allah’ tır. Olay otomatiğe
bağlanmıştır. Bilgiyi tez – anti tez- sentez üçlemiyle tartacaksın gerekirse
kavga çıkaracaksın, neticelerden emin olduktan sonra konuyu bilgi bankasına
yatıracaksın.
Bu sistemde, Şahika yı
halk edip, sistemin içine atacaksın. Şahika haliyle tepinecek, tepişecek
sagındaki solundakilerle yeni deneyimler ortaya çıkaracak. Zaman zaman evreka
diyecek, zaman zamanda boğazı kesilecek. Bok yoluna gitmekte var, işin
içinde. İşte tanrısal yolda ne ararsan
var, tezgâh geniş daha da genişletmeli. O kadar zamandır bekleyeni
bekletmemeli, olay topraktan başlıyor ama daha nice sırları var. Durumun, sizin
kafanızı yormaması için basitçe kurmaylık yolunu seçin. Kurmaylık yolu hakkında
biraz açıklama yapalım, zerre ile başlayan yolculuk kitle ile devam ediyor,
çarpışmalar didişmeler darvini memnun ediyor. Her şey kuvvetlinin yaşaması
esasına dayalı, Darvin’ de, tüm bu yollarda Allah ın emrinde. Kitle, tez,
antitez, sentez üclemiyle harekete gecince değişmeyen tek şeyin değişimin
kendisi olduğu yaklaşımının ışığında daima yeni şeyler öğrenerek ve bünyeyi ve
oluşumu genişleterek metamorfoz çerçevesinde bilginin çok yoğundan az yoğuna
hareketi temel prensibine göre bilginin çok yoğundan az yoğuna geçiş esasına
göre sağlanmasının ortaya çıkardığı güvence, rehavet, güzellik çerçevesinde
seyretmesi adama bildiğim tek şey varsa oda hiç birsey bilmediğimdir lafını
söyletir. Bu çerçevede yolu açan tek kelime niçin dir. Niçinin açtığı yolda
yaradanla başlıyosun yolculuğa. Önce, oda sende yamak olarak başlıyosun
yolculuğa, sonunda, gelişen oluyor, ALLAH, boşuna vakit tüketenler ise yamak
kalıyor.
Bilmem anlatabildik mi?
Hazret. Açılımlar açılımları doğuracak, zamanla şahika kurmay olacak, birde
bakalım kurmaylığın esaslarını görelim bakalım mart karı nereye yağacak. Yol
başlıyor, çığırtkanlar çığlık çığlık, rahatlık gani. Şöyle bir merdivene
bakalım, hani toz topraktan varıyorsun önüne geleni haşlıyosun, arzuna göre iş
tutup yamaklığı kapıyosun. Yamaklık olunca çantata keklik çıraklık olur iki
teklik kalfalık üç nolu pozusuyona verilen addır, ustalar ise (4/4) dört
dörtlüktür. Pirler en az dört usta besler altı nolu konuma yerleşmiştir
hazretler. Yedinci konumdakilerle temastadır altıncı konuma seçilenler.
Sekizinci konumda alt kademelerden gelen mesajı tanrısal anlatış ve lisana
çevirenler vardır. Dokuz nolu konumda yatırımcılar at koşturur, on nolu konumun
herkes ağzına bakar evrende yatırım kollayanlar onların onayladıklarını
pazarlar onbirinci konumda sefa vadır, her şeyi tanrısal görüşü hazırlayan
uzmanlar sizi huzura kavuştururlar.
Evet, geldik onikinci
basamağa, işte tanrıyı bulacaksın orada.
İşte dost, saat
ekranındaki rakamlara göre anlatmaya çalıştığımız gerçekler belki sizin daha
çok dikkatinizi çeker diye birde tablo olarak verelim. Nemize lazım, sakat
toplum yaratmayalım, işi sağlama alalım. Herşeyi tablodan bakıp nizami, akla
uyugun yapalım.
Ya Allah deyip girelim
tabloya. Umarız yardımcı olur yaradana kavuşmaya
AŞAĞIDAKİ
TABLO DAHA REKLİ BİR ANLATIM İÇİN DEVİNİMİ GÖSTERMEKTEDİR
EVOLUTION,
TOPRAKTAN TAA TANRIYA GELİŞİMİN YOLU
-3A-DEVİNİM-DAHA
GELİŞMİŞ ANLATIM
POZİSYON |
UNVAN |
KONUMUN PİYASA DEĞERİ |
|||||
|
OLUNCA ÇANTADA KEKLİK, |
AMELE YÖVMİYESİ İLE
BAŞLAR TEŞVİK |
|||||
|
|
2 YAMAK ÜCRETİ İLE NAMZET OKŞANIR |
|||||
|
İLE YOLDAŞ OKŞANIR |
ÜÇ NOLU POZUSUYONA
VERİLEN ADDIR. EN KÖTÜSÜ 3 YAMAK ÜCRETİ ALIR. |
|||||
|
İSE DÖRT DÖRTLÜK
ADAMLARDIR |
EN KÖTÜSÜ 4 YAMAK ÜCRETİ
ALIR. |
|||||
|
|
(16 )EN AZ DÖRT USTAYI
BESLERLER YANİ 4 X 4 = 16 YAMAK EDERLER. |
BEŞ NOLU KONUMA YERLEŞMİŞTİR HAZRETLER |
||||
|
GÖKLERDEN ALDIKLARINI CEMAATA İLETİRLER-ÜCRET
BİÇİLMEZ ONLARA, KELLELERİ HEP TEHLİKEDEDİR. ÖNÜNE GELEN KELLELERİNİ İSTER.
BULAMAZLARSA ONU, BİRİNİ DÜZME TUTKUSU, ZAVALLI ANACIKLARINA KADAR GİDER. |
YEDİNCİ KONUMDAKİLERLE
TEMASTADIRLAR. |
|||||
|
|
YEDİNCİ KONUMDA
POSTACILAR VARDIR. GÖREVLERİ, YER İLE GÖKLER ARSINDA İRTİBATI SAĞLAMAKTIR |
|||||
|
;
UNİTEYİ EVRENE BAĞLARLAR. PEYGAMBERLERDEN GELEN HER KONUYU EVRENSEL BOYUTLARA
TAŞIRLAR. ÜNİTEDEN GELEN TALEP VE TEKLİFLERİ YARADANIN STANDARTINA
GETİRİRLER, BÖYLECE KONULAR HAKKINDA TEREDÜTE MAHAL VERMEZLER |
|
TÜRK
STANDARTLAR ENÜSTÜSÜ GİBİ ÇALIŞIRLAR |
||||
|
|
DAHA SONRA TEKLİFİ
YARADANA ÇIKARIRLAR |
|||||
|
|
DENETİMLER HER ŞEYİN
PROTOTİPİNE GÖRE TOLERANSIZ YAPILIR |
|||||
|
|
GÖREVLER İÇİNDE EN ASLA
DEĞİŞİM ÖNERİLERİNE KULAKLAR KAPALI DEĞİLDİR |
|||||
|
|
|
|||||
Biraz nefes biraz estetik
olsun diye fikrimizi birde şiirle ifade edelim istedik. Yorulana iyi gelir, belki
biriniz Allah razı olsun der. Yormayalım sizi, hemen verelim konuyla ilgili
şiirleri. Tayin şiirinde göreceğiniz gibi ruh ölmüyorsa eğer ölüm yoktur
birader. Bizde sadece tayin vardır. Evrenin hertarafıda kutsaldır. Evrimine
göre bulursun vücud. Cenneti cehennemi hepsini unut. Sadece çalışma ve tekâmül
vardır. Dünyevi bakış açılarıyla evreni kavramak çok zordur. Biz size vereceğiz
evrenin anahtarını, siz artık kabiliyitenize göre kullanın o anahtarı. Ya
Alllah diyip şiire girelim. Sizi sonsuz rahatlatacak yolları gösterelim. Bu
bize nasip olduysa, o da, Yaradanın işi. Yolunuz aydınlık olsun, umarız
anlarsınız bu işi. Anlamasanızda fazla kafaya takmayın. Siz ne yapıp edin,
kendinizi aklayın. Evet, lafı uzattık biraz, şiire girelim, size fazla eziyet etmeyelim.
Gerçi kitap kitapsızların kitabı, size ayıp olmasın diye biz kitaba uyacağız,
sizleri fazla sıkmayacağız. İşte şiir, umarız kısa yoldan anlatır fikri,
gerektirmez uzun uzadıya zikri.
-4-
Ölüm Allah’ın emri denir,
Bu sözle, çelişkiler sergilenir.
Ruhun kerameti nerededir,
Bu gerçek, es geçilir.
Yaradan‘ın ruhlarla hesabı bitmez,
Bu hesaplaşmaya tüm kutsal kitaplar da yetmez.
Ruh ölmüyorsa eğer,
Çürüyen zarftır.
O halde ölüm yok, tayin
vardır.
Koca kâinatta, insanlık için, dünya dardır.
Evrenin sonsuzluğunda, tayin
mekânı yok sanma
Yaradan, her türlü seçeneği sunmuş sana
Yükselmek için, topraktan, taaa arşa
Çalışmanı daim kılmış, ister Dünya’da ister Mars’ta.
Evrende, çalışmanın zamanı ve de mekânı yoktur,
Zarf eskidi, verimin düştüyse eğer,
Daha dinç bedenle, daha iyi bir yerde,
Vücut bulmaya kim hayır der.
Bu sayede, daha çok tuğlayı binana eklemek,
Seni daha mutlu eder.
Tayininin çıktığı yerde
Gayretinle, yapına eklersin bir tuğla daha
Yaradan’a kurmaylık yolunda, rütben gider sonsuzluğa.
ERDOĞAN ILDIZ
Şiirden sonra birdaha var
oluş konusunu hikâye etmek çeşni etmek için affınıza sığınarak konuyu birdaha
gündeme getiriceğiz. Sürçü lisan ettikse affola.
-5-
HİÇLİKTEN HEPLİĞE,
YOKLUKTAN VARLIĞA YOLCULUK ZERRE İLE BAŞLIYOR. BİLGİ İLE ZERRE BÜYÜYÜP, EVREN
OLUYOR. BU AYNI ZAMANDA BİLGİSİZLİĞİN VE BİLGİNİN SAVAŞIDIR. ÖNCE SALT ENERJİ
ŞEKLİNDE DURAN BİLGİLENMENİN MUTLULUK OLDUĞUNU ANLIYOR. BİLGİSİZLİK, BU
KAVRAYIŞ NİÇİNİ DOĞURUYOR. NİÇİN AÇILIMLARIYLA TEZ, ANTİTEZ, SENTEZ ÜÇLEMİNİ
DOĞURUYOR. BU YÖNTEMLE ELDE EDİLEN DENENMİŞ SAĞLAM BİLGİLER, METAMORFOZ SİSTEMİ İLE ÇOK YOĞUNDAN AZ YOĞUNA
BİLGİ AKTARIMINI SAĞLIYOR, DEĞİŞMEYEN TEK ŞEYİN DEĞİŞİMİN KENDİSİ OLDUĞU
OLGUSUYLA, SONSUZ DEVİNİM ELDE EDİLİYOR. ALTAN TALEP GELİYOR, ÜST DE EVRENİ
TALEP DOĞRULTUSUNDA ŞEKİLENDİRİYOR. 14 MİLYAR YIL ÖNCE SAMANYOLU GALAXSİSİNİN
KURULMASI GİBİ. BU TALEBİN VE YENİ DÜZENLEMELERİN OLUŞUMUNUN SİSTAMATİĞİ
AŞAĞADA ŞİİRLE VERİLMİŞTİR. İYİ YOLCULUKLAR.
ERDOĞAN
ILDIZ
MANTIK
-DEVİNİMİN
MANTIĞI VE RUTBELER-
UZUN İNCE BİR YOLDA
TOPRAKTAN TAA ARŞA
YARADANA KAVUŞMAYA
DEĞİŞİK KİSVELERDE
BELİRLİ GÖREVLER VE İSİMLERLE
YÜRÜYÜP DURUYORUZ
NASIL MI?
İŞİ SOMUTLAŞTIRMAK ADINA
MEVCUT OLUŞUMLA İŞE BAŞLAYALIM
ÖRNEĞİMİZİN İSMİNİ,
SAMANYOLU GALAKSİSİ
KOYALIM
YARADANI PATRON OLARAK TANIMLARSAK
BU GALAKSİNİN KURULMASI İÇİN
PATRONA BİRİLERİ ÖNERİ SUNACAK
YATIRIM ONAYI ÇIKTIKTAN SONRA
DENETİM FARKLI BİR BİRİM TARFINDAN YAPILACAK
DENETİM SONRASI İSKANI VEREN BİRİM
OLAYI YARADANIN ONAYINA
PÜRÜZSÜZ HAZIRLAYACAK
ŞİMDİ EVRENSEL AKILI TOPYEKÜN İNCELEYELİM
İŞİN SIRRINA ERELİM
YARADANIN AKLINA SAAT EKRANINDA 12 DERSEK
TOPRAKTAN BAŞLAYAN VE OLAYDA YARADILAN DİYE TANIMLANANA DA
SIFIR DEMEK GEREKİR
BÖYLECE, ŞİİRİN SONUNDAKİ TABLO ELDE EDİLİR.
BU TABLODA HER KONUMUN TANIMI,
KONUMUN SAAT KADRANINDAKİ YERİ
VE BU KONUMLARIN AKILSAL DEĞERİ
VE DE
KONUMLARIN BEYİN KULLANMA KAPASİTELERİ BELİRTİLMİŞTİR.
İŞTE OLAYIN FELSEFESİ BÖYLEDİR
FELSEFEYİ ANLARSANIZ EĞER BAŞINIZ BİR ÜST BASAMAĞA DEĞER
SİZ DE DE BİR PENCERE AÇARSA BU SÖZLER
NE DİYELİM, SİZE DE KOLAY GELSİN
TEMMENİMİZ,
ELİNİZİ ATTIĞINIZ
HER ŞEY YEŞERSİN.
ERDOĞAN ILDIZ
6-3-2009
NİÇİN
NİÇİN YARADILDIK, BU ÇABA
NİÇİN?
TÜM FELSEFELER YARADILIŞ
NEDENİMİZİ,
EVRENDEKİ PARADOKSLARA
BAĞLIYOR.
YARADAN BİZİ, AÇILIMLAR
İÇİN KULLANIYOR.
OLAYI DAHA ANLAŞILIR KILMAK
İÇİN
RENKLER İLE ÖRNEK VERELİM.
YARADAN ÜÇ RENKLE EVRENİ
KURMUŞ,
KARIŞTIRDIKCA RENKLER
COŞMUŞ
HER GÜN YENİ KARIŞIMLARLA
RENKLER SONSUZA KOŞUYOR.
HER GÜN KATLANAN BU
NÜANSLAR, NE OLACAK?
TABİİ Kİ SONUÇTA GRİ
OLACAK
TÜM RENKLERİN KARIŞIMI,
SONUÇTA GRİYİ VERİR.
BÖYLECE, ENERJİ
DENGELENİR.
METAMORFOZUN BİTTİĞİ YERDE
NÖTR HAL MEVCUTTUR.
BU HALİN, TABİİ TEZAHÜRÜ
İSE “ BIG BANG “ DİR.
PEKİ, BURADA YARADANIN
KARI NEDİR?
ONUN KARIDA, OLSA OLSA BİR
ÜST EVRİMDİR
YENİ “ BIG BANG “ LER
YENİ RENKLER, YENİ KURMAYLAR,
YENİ AÇILIMLAR,
SONSUZ BİLGİ YOLUNDAKİ BU
AÇILIMLAR
YOLCULUĞU DAHA HEYCANLI
KILAR
BU SÜREÇ BÖYLE DEVAM
EDERKEN
BAL DAMLAR EVRENDEN
BÖYLECE, YANLIZLIKTAN
KURTULAN YARDAN
MEST OLUR YARATTIĞI
SEFADAN
ERDOĞAN
ILDIZ
EVET, GELDİK ŞİMDİ,
KİTAPSIZLARIN KİTBININ MUHTEVİYATINA
AŞAĞIDAKİ TABLODA
BELİRTİLEN 10 FARZ VE 6 SÜNNET TEN OLUŞAN OLGUNUN UYGULAMASINA GAYRET
EDİLDİĞİNDE EN AZINDAN KİTAPLI OLUNABİLECEK. DİĞER DİNLERİN KİTAPLI GÖRÜNEN
FAKAT KİTBI UYGULMAYAN MENSUBU OLMAK YERİNE, BİZİM KİTABIN SADIK UYGULAYICISI
OLARAK DAHA BİLİNÇLİ VE DAHA HUZURU BİR YAŞAMI KURABİLECEKSİNİZ.
-6-
KİTAPSIZLARIN KİTABININ MUHTEVİYATI
6-
10 FARZIN VE 6 SÜNNET İN AÇIKLAMASI
i. |
FARZ |
SÜNNET |
1. |
RENKLER VE AÇILIMLARI- YARADANI VE EVRENİ ANLAMAK İÇİN ŞART |
SPOR VE
MEDİTASYON YAP |
2. |
TAYİN -
ÖLÜM YOK, TAYİN VAR |
AZ YE |
3. |
HER KONUDA NİÇİNİ SOR |
İNSANLARA
MADDİ VE MANEVİ YARDIM ET |
4. |
BİLDİĞM BİR ŞEY VARSA, O DA HİÇ BİR ŞEY
BİLMEDİĞİMDİR DE, ÖZETLE BİLİYORUM
DEME, BIRAK ANLATSINLAR |
USTANI, DOSTUNU ZİYARET ET |
5. |
METAMORFOZ- ÇOK YOĞUNDAN AZ YOĞUNA AKIŞ- SENDEN
DAHA BİLGİLİ, GÖRGÜLÜ KİŞİLERDEN DOST TUT |
ÇARŞAMBALARI TATİL ET |
6. |
DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY, DEĞİŞİMİN KENDİSİDİR. HER
ŞEY DEĞİŞECEKTİR, KENDİNİ BUNA HAZIRLA |
CANLI VEYA CANSIZ VARLIKLARA ZARAR VERME,
ÖLDÜRME. BİRLİKTE YAŞAMAYI ÖĞREN |
7. |
TEZ- ANTİ TEZ – SENTEZ. – HER KONUDA BU YÖNTEMİ
KULLAN |
|
8. |
ELİNE, BELİNE, DİLİNE SAHİP OL |
|
9. |
SADECE KUVETLİLER AYAKTA KALIR.- DARWIN
TEORİSİNİ ESAS AL. HER ZAMAN KUVETLİLER AYAKTA KALIR. |
|
10. |
NE KADAR BİLİRSEN BİL, SÖYLEDİKLERİN, KARŞINDAKİNİN
ALAYABİLDİĞİ KADARDIR. KİŞİLERE KAPASİTELERİNİN ÜSTÜNDE YÜKLEME YAPMA. EMEĞİN
BOŞA GİDER. |
|
KİTAPSIZLARIN KİTABININ MUHTEVİYATI
YÜZÜNÜZÜN
GÜLMESİ 10 MADDENİN UYGULAMASINA BAĞLI, BU 10
MADDEYİ AÇIKLAMAYA ÇALIŞALIM 6 SÜNNETİ YAPMAZSANIZ DA OLUR
FARZ OLAN 10
KONU |
1-
RENK |
HER ŞEY 3 RENKTEN OLUŞUR. SARI- TOPRAĞI VE BEREKETİ. MAVİ-
HAVA VE SUYU. VE DE ASALETİ KIRMIZI İSE-ATEŞ VE AŞKI SİMGELER. |
2-
ÖLÜM YOK, TAYİN VAR |
TOPRAKTAN TAA ARŞA ÇEŞİTLİ PLANETLERDE VUCUT BULARAK
YETİŞTİRİLİRİZ |
3-NİÇİN? CEVAPSIZ KALMAYACAK |
TATMİNKÂR CEVAP ALANA KADAR BU KONUNUN PEŞİNİ BIRAKMAK YOK |
4-BİLDİĞİM BİR ŞEY VARSA O DA HİÇ BİR ŞEY BİLMEDİĞİMDİR. |
BİLİYORUM DEME, ÖNCE BİR DİNLE |
5- METAMORFOZ( ÇOK YOĞUNDAN AZ YOĞUNA AKIŞ) |
HAREKETİN TEMEL PRENSİBİ- DERYANIN YANINA KUYU KAZILMAZ.
DERYA İLE DOST OL, BİLGİSİNDEN GÖRGÜSÜNDEN,İMKANLARINDAN FAYDALAN |
6- DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY DEĞİŞİMİN KENDİSİDİR. |
YARADAAN DÂHİL HERŞEY DEĞİŞİM HALİNDEDİR |
7- TEZ ANTİ TEZ- SENTEZ |
HER TEZİN BİR ANTİ TEZİ OLUŞTURULMALI ÇARPIŞAN FİKİRLERİN
SENTEZİ İLE HAREKET EDİLMELİDİR. |
8- ELİNE – BELİNE – DİLİNE SAHİP OL |
ÇALMA- ZİNA ETME –YALAN SÖYLEME |
9- SADECE KUVVETLİLER AYAKTA KALIR |
DARWIN TEORİSNE GÖRE HAREKET EDİLMELİDİR |
10- NE KADAR BİLİRSEN BİL SÖYLEDİKLERİN, KARŞINDAKİNİN
ANLAYABİLDİĞİ KADARDIR. |
KİŞİLERE KAPASİTELERİNİN ÜSTÜNDE YÜKLEME YAPMA. |
SÜNNET OLAN 6 KONU |
1-NAMAZ NİYETİNE SPOR VE MEDİTASYON YAP |
2-ORUÇ NİYETİNE AZ YE |
3-ZEKAT NİYETİNE İNSANLARA MADDİ VE MANEVİ YARDIMCI OL |
4-
HAÇ NİYETİNE USTANI
DOSTUNU ZİYARET ET |
5-
ÇARŞAMBALARI TATİL ET |
6-
CANLI VE CANSIZ
VARLIKLAR İLE BİRLİKTE YAŞAMAYI ÖĞREN- ÖLDÜRME |
İŞİ BU KADAR YALIN HALE GETİRMEK DE HİÇ DE KOLAY DEĞİL. BUNA
DA KAFASI BASMAYANLARIN HER TÜRLÜ TACİZİNE MARUZ KALMAYI DA GÖZE ALARAK, BUNU
YAPTIK. UMARIZ MAKBULE GEÇER.
-7-
28.05.2008
Yaradan, gülme becerisini,
sadece insanoğluna vermiş
Birbirimize kazık atmadan,
birlikte gülmemizi istemiş
Bir
başına güleni, insan bile telakki etmemiş
Sevginin yeşerttiği,
nefrettin körelttiği, malum
Bunu bilmek için, olmak
gerekmez, âlim
Sevgi ile çıkılan bu
yolda, birlikte yürünecek,
Birlikte gülmeyi
beceremeyenler, işin başında elenecek
Her işin sırrı, adalette
gizlidir
Adalet, mülkün temelidir
Bu felesefe ile, taraflar
birlikte gülmeli,
Bir birini, hiç üzmemeli
Gülmeyi, daim etmek
istiyorsa insan,
Şu noktalara önem vermeli;
Öncelikle, sabırlı olmayı öğreneceksin
Sabır, birçok şeyin temeli
Sabırlı kişi, önemsenmeli
Tekkeyi bekleyenin,
çorbayı içtiği, gerçeği, es, geçilmemeli.
Gülmeyi daim kılan konulardan ikincisi
Doğru kişiye denk gelmektir
Doğru
kişiyi, senin seçmen asla mümkün değildir
Yaradan iyiye denk
getirirse, getirir
Düşersen, insanın
yaramazına
En sağlam kilit bile
dayanmaz, o düzenbaza
Pislik insanı, hiç birşey
durduramaz
Dünyalar onun olsa da, o,
asla iflah olmaz
Allah razı olsun, karşılıklı gülmek için sihirli
kelimedir
Bu konuda da ana yaklaşım şöyledir;
Prensip, bir bardak su
getirene bile, şükranları iletmektir,
Allah razı olsun ki ondan,
Onun sayesinde,
içebiliyoruz bu suyu
Unutmamalı ki,
Biri tarafından kazılmış, su aldığımız o kuyu
Allah ondan da razı olsun
diyerek, onu da yadediyor,
Olaya başka bir boyut
getiriyoruz
Bakış açımız böyle
ayarlanınca
Sevgi dökülüyor bizden,
tonlarca
Sevgi oluyor topluma,
kuvvetli bir gıda
Fertlerin, gülen yüzleri,
kavuşuyor aydınlığa
Birlikte gülebilmenin son koşulu ise
Şükürü elde tutabilmektir
Önce, sağlığının servet
olduğunu, bileceksin
Servet düşkünlüğünün,
sonunun olmadığını öğreneceksin
Şükrün, fren olduğunun
bilincinde,
Paylaşmasını bilerek,
Diyojeni de yâd ederk,
yoluna devam edeceksin
Gülen yüzlerinizin hiç solmaması dileğim ile
Erdoğan Ildız
EVET, SADECE İNSAN GÜLEBİLDİĞİNE GÖRE, TÜM BUNLAR, İNSAN
OLABİLMEMİZ İÇİN TASARLANMIŞTIR.
8
-8-BU DA GÜLME FELSEFESİNİN
HALISI
Umarız, fikrin esası
hakkında bir görüş edindiniz. Olayın sağlam temellere oturtulabilmesi için
fikrin iskeletini oluşturan bir tablonun verilmesinin zamanı geldi.
-9-
TARİHİ GELİŞMELER KONUSUNDA AÇIKLAMALAR
DİNLER
TARİHİNİN BAŞLANGICI
KIBELE
UZAYDAN GELDİKLERİ DÜŞÜNÜLEN İLK KAVİMLERİN YUKARI
MEZOPOTAMYAYI SEÇMELERİNİN NEDENLERİNDEN BİRİ BERRAK VE GÜMRAH AKAN FIRAT
NEHRİNİN OLDUĞU SÖYLENEBİLİR. ORTADOĞUNUN ANADOLUYA VE BALKANLARA AÇILAN KAPISI
MALATYA VE ELBİSTAN OLDUĞU İÇİN, DOĞAL OLARAK MEDENİYETİMİZİN BU YÖREDEN
BAŞLADIĞI VARSAYILABİLİR.
VARSAYILABİLİR.
|
|
|
|
KİBELE |
|
|
ETİLER’ İN TANRISI HEM SÜMERLER’İN HEM DE TÜM MEZOPOTAMYA’NIN ANA TANRIÇASI BİR ANLAMDA HAMURABİ’NİN
ANASI HAMURABİ GÜNÜMÜZ
KANUNLARININ BABASI ANLAYACAĞINIZ RESİMLEDEKİLER HEM ANALARIMIZ, HEM BABALARIMIZ HADİ HAYIRLISI ERDOĞAN ILDIZ |
|
Hamrabi
Kanunları |
KİBELE |
Hamrabi
Kanunları |
DEVİNİM FİKRİ;
Devinim fikrinin esası
RENKLERE dayanmaktadır. Yaradan en iyi şekilde renklerle ifade edilir. SARI,
Toprağı, MAVİ, Hava ve Suyu, KIRMIZI, Sevgi ve Ateşi simgeler. Bu 3 regin karışımından
sonsuz renkler elde edilir. Bunun için yaradan en iyi reklerle ifade edilir.
YARADAN TÜM RENKLERİN CEMİDİR. MUHTEVİYATI HER GÜN ZENGİNLEŞMEKTEDİR.
RENKLER VE SİMGELER
VE DE DEVİNİM FİKRİ
|
RENK |
ANLAMI |
NOT |
1. |
SARI |
TOPRAK |
BEREKET |
2. |
MAVİ |
SU VE HAVA |
ASALET |
3. |
KIRMIZI |
ATEŞ VE SEVGİ |
|
4. |
YEŞİL- SARI VE MAVİNİN ÇOCUĞU |
HAYATI SİMGELİYOR |
HAYATI, BİTKİLERİ SİMGELİYOR |
5. |
MOR – MAVİ VE KIRMIZININ ÇOCUĞU |
ÖLÜMÜ SİMGELİYOR |
|
6. |
TURUNCU – KIRMIZI VE SARININ ÇOCUĞU |
ESERİ SİMGELİYOR |
TOPRAK VE ATEŞTEN YAPILAN TREKOTALAR ESERDEKİ
DAYANIKLIKLARI SİMGELİYOR. |
HİÇLİKTEN HEPLİĞE, YOKLUKTAN VARLIĞA YOLCULUK
ZERRE İLE BAŞLIYOR. BİLGİ İLE ZERRE BÜYÜYÜP, EVREN OLUYOR. BU AYNI ZAMANDA
BİLGİSİZLİĞİN VE BİLGİNİN SAVAŞIDIR. OLAYIN RENGİ HER AN ARTIYOR,
ZENGİNLEŞİYOR.
ÖNCE SALT ENERJİ ŞEKLİNDE DURAN BİLGİSİZLİK, BİLGİLENMENİN
MUTLULUK OLDUĞUNU ANLIYOR, BU KAVRAYIŞ NİÇİNİ DOĞURUYOR. NİÇİN AÇILIMLARIYLA
TEZ, ANTİTEZ, SENTEZ ÜÇLEMİNİ DOĞURUYOR. BU YÖNTEMLE ELDE EDİLEN DENENMİŞ
SAĞLAM BİLGİLER, METAMORFOZ SİSTEMİ İLE ÇOK YOĞUNDAN AZ YOĞUNA
BİLGİ AKTARIMINI SAĞLIYOR, DEĞİŞMEYEN TEK ŞEYİN DEĞİŞİMİN KENDİSİ OLDUĞU
OLGUSUYLA, SONSUZ DEVİNİM ELDE EDİLİYOR.
ALTTAN TALEP GELİYOR, ÜST DE, EVRENİ TALEP
DOĞRULTUSUNDA ŞEKİLENDİRİYOR. 14 MİLYAR YIL ÖNCE SAMANYOLU GALAXSİSİNİN
KURULMASI GİBİ. BU TALEBİN VE YENİ DÜZENLEMELERİN OLUŞUMUNUN SİSTEMATİĞİ
AŞAĞADA ŞİİRLE VERİLMİŞTİR.
İYİ YOLCULUKLAR
ÖMÜRÜ
ORTALAMA 70 YIL ALIRSAK HER AY BİR TUĞLA EKLERSEK BİNAMIZA 70 X 12 = 840 TUĞLA
KOYARIZ 1 KARNASYONDA. BEN DÜNYAYA FARK ATARIM, ANCAK TUĞLALARIMI SAYMAYA
KALKTIM. MAALESEF ONDA BİRİNİ BULAMADIM. SİZ BENİM TUĞLALARI İNCELEYİN, SİZİNKİ
DAHA İYİ İSE BİR ARAYA GELELİM. TANIŞMAK ONUR OLACAKTIR SİZLE.
AŞAĞIDAKİ ŞİİRLER, YAŞAMI
ANLAMLI KILMAK İÇİN BİZİ BİRTBİRİMİZE YAKLAŞTIRACAK NÜVELERİ SAĞLADIĞINDAN İYİ
ÖZÜMLEMEK GEREKİYOR.
|
YAŞAMLA BARIŞIK OLMAK |
|
YAŞAMLA BARIŞIK OLMAK, DAHA MUTLU YAŞMAK İÇİN, BAZI ÖNERİLERİMİZ VAR BELKİ İŞİNİZE YARAR YÜZÜNÜ BİR GÜLÜMSEME KAPLAR SENDEN ALDIĞIMIZ FEYZ İLE BİZİM DE YÜZÜMÜZ PARILDAR KOLAY GELSİN DİYELİM İLK KURALI VERELİM BEKLENTİNİ YÜKSEK TUTMA, HAYATTAN VE İNSANLARDAN BEKLENTİN ORANINDA HAYAL KIRIKLIĞI YAŞAYACAKSIN, ONLARDAN ELİNDEKİ İLE YETİNMEK, ŞÜKÜR EDEBİLMEK BÜYÜK BİR ERDEMDİR BUNU ÖĞRENMEK YILMADAN BİSİKLETİN PEDALINI ÇEVİRMEK ANA KURALIDIR YAŞAMANIN ANCAK BU YOLCULUKTA YARADANDIR, KAPTANIN TEVEKKEL TAALALLAH DIR SLOGAN YAŞAMA SAYGILI OLMAN, YAŞAM RASYOLARINI BİLEREK ONA AYKIRI DÜŞMEDEN YAŞAMAN ÖRNEĞİN 2 SAAT UYKU İLE İDARE EDERİM DEYİP KENDİNİ ALDATMAN, AFFEDİLMEYECEKTİR UNUTMA, PROGRAMIN NE KADAR YOĞUN OLURSA OLSUN YAPABİLDİĞİN KADARINI YAPARSIN. YAPAMADIKLARIN İÇİN DE ŞUNU UNUTMA ÇARELER TÜKENMEZ ELİNDEN GELENİ YAP, HUZURLU YAT, HUZURLU KALK. FORMUNDA OLMAK İÇİN SABAH AKŞAM, ÖĞLEN, FIRSAT BULDUKÇA YÜRÜ VEYA SPOR YAP ZAMAN ZAMAN KENDİNİ ŞIMART, İŞTE, İHTİYAÇ DUYDUĞUN HAKİKAT |
||
|
ERDOĞAN ILDIZ |
|
|
|
|
24-4-2009
GELİŞ VE
GİDİŞ
TAYİNİMİZİN DÜNYAYA
ÇIKMASI İLE
BAŞLAYAN SÜREÇ
BU DÜNYADAN BAŞKA BİR
GEZEGENE
TAYNİMİZİN ÇIKMASI İLE
DEVAM EDECEK
RUH ÖLMÜYORSA,
BU, BÖYLE OLMALI, EL
MAHKÛM
SONSUZ BİR DEVİNİM İÇİNDE
YOLUMUZA DEVAM EDECEĞİZ
HEP O GELİŞ - GİDİŞİN
FARKINI, FARK EDECEĞİZ
BU İŞİ DE ADAM GİBİ YAPMAK
İÇİN
ÖNCELİKLE GELİŞ-GİDİŞİN
FARKINI İYİ ÖĞRENECEĞİZ
BUNU YAPMAYI İYİ
BECERİRSEK EĞER
ACILARIMIZ, FERYAT, FİGAN
GİBİ İNLEMELER BİTER.
ŞÖYLE BİR KIYASLAYALIM
GELİŞ VE GİDİŞİN FARKINI
ANAN BABAN TANIŞIYORLAR
SEVGİ ORTAMI YARATIYORLAR
SENİN TEMELİNİ ATIYORLAR
DOKUZ AY ON GÜN SEFALI BİR
BEKLEYİŞ
VE MUHTEŞEM BİR GELİŞ
HERKESİN YÜZÜ GÜLÜYOR
İLKOKULA GİDENE DEK,
SENİ, MUAZZAM BİR SEVGİ
SELİ BEKLİYOR
OKUL, SENİ TOPLUMLA AKUPLE
EDİYOR.
EVET, GELİŞ BÖYLE MUHTEŞEM
BİR SÜREÇ
GÖRECELİ, YAVAŞ VE SEFALI
ÖMÜRNÜ SÜRÜYOR İNSAN,
HIZLI VE DALGALI
GÖZ AÇIP KAPAYANA DEK,
GEÇİYOR ZAMAN
BİR DE BAKIYORSUN KALMAMIŞ
ARTIK
KOŞMAYA, SEVMEYE,
ÇALIŞMAYA GENÇLİKTEKİ İMKÂN
NE DE OLSA, TECRÜBE VAR
KAFANDA ÇEŞİTLİ PLANLAR,
MASANDA BİR SÜRÜ DOSYALAR
GÖRECEK ONCA DOSTLAR
VE BİR GÜN
ANSIZIN GİDİYORSUN
YARIM KALIYOR BÜTÜN BU
PLANLAR
EVET, İNCELİK BURADA
GİDİŞ YOLU, GELİŞ YOLU
GİBİ SEFALI DEĞİL MUHAKAK
ANCAK
PROJELERİNİN
BİTMEYECEĞİNİN FARKINDA OLARAK
HİÇ TAYİN OLMAYACAKMIŞ
GİBİ ÇALIŞARAK
VE DE HER AN GİDECEKMİŞ
GİBİ HAZIR OLARAK
YAŞAMI SÜRDÜRECEKSİN
HER ANIN SEFASINI
SÜRECEKSİN
YARIM BIRAKTIKLARINI
SEVENLERİNİN VEYA IŞILTINI
GÖRENLERİN
BİTİRECEKLERİNDEN EMİN
OLABİLİRSİN
SEN BİR DEĞER YARATMIŞSIN
BUNU GERİDE KALANLARA
SUNMUŞSUN
BU GANİMETİ MUHAKKAK GÖREN
ÇIKACAKTIR
SENİN DE RUHUN ŞAD
OLACAKTIR.
HUZUR İÇİNDE GİT
ARKANI DÜŞÜNME
YENİ TAYİN YERİNDE
NE SEFALI BİR KARŞILAMA
BEKLİYOR SENİ
DÜŞÜNSENE
YİNE EL BEBEK, GÜL BEBEK
EMEKLEYEREK
SEVGİ İÇİNDE YENİ TAYİN
MEKÂNININ
ŞARTLARINI ZORLAYARAK
ORADAKİ HAYATININ KEYFİNE
VARACAKSIN
İÇİN RAHAT, YOLUN AÇIK,
SANA UĞURLAR OLSUN
ERDOĞAN
ILDIZ
7/5/2001
TUTUNDUĞU
KAYAYI ÇATLATIR,
UN UFAK
EDER.
NASIL
KONMUŞTUR ORAYA,
NE YER NE
İÇER,
ANLAŞILMAZ.
YERİNDEN
SÜKÜLÜP ATILAMAZ
VIZ GELİR
RÜZGAR,BORA
DOBRA DOBRA
YAŞAR
SAĞLAM
YAPISINA HERKES ŞAŞAR
SAKSI ÇİÇEĞİ
İLE KIYASLANDIĞINDA
FARK ÇARPICI
OLUR DAHA DA
SAKSI ÇİÇEĞİ
NARİN
HER GÜN SU
İSTER ,BAKIM DA
RÜZGARA
BORAYA GELEMEZ,
SOLAR O ANDA
İŞİMİZ YOK
BİZİM ,SAKSI ÇİÇEKLERİ İLE,
YABAN OTLARI
İLE GELECEĞİ KURACAĞIZ
ENGİN KAYALIKLARIN ÜZERİNDE DALGALANACAĞIZ
YABAN OTU
OLMAK NASİP OLMAZ HERKESE
YILMAYAN,
SAVAŞCI YAPILIYSA KİMSE
ÇETİN
ŞARTLARDA AYAKTA KALAN
HERŞEYE
RAĞMEN YOL ALAN
KİŞİDİR,
YABAN OTU
ERDOĞAN
ILDIZ
6-7-2010
AZİM VE TAKDİR, GARİP BİR İKİLİDİR
ŞİFRESİNİ ÇÖZERSEN EĞER
SONUÇTA MUHAKKAK SANA
ZAFERİ GETİRİR
BAŞARILI OLMAK İSTEYENLERE
ŞİFREDE YARDIMCI OLALIM
BİR NEBZE
GERİSİNİ DE HERKES KENDİNE
GÖRE GETİRE
İSTEK, PLANLAMA, SABIR,
İNAT, ÖLÇÜ VARDIR
SEN ELİNDEN GELNİN EN
İYASİNİ YAPARSIN
GERİSİ ALLAHA KALIR
TAKDİR YARADANINDIR.
SONUÇ İSTEDİĞİN GİBİ
ÇIKMAZSA
İŞİN UCUNU KOYVERMEK YOK
DAHA İYİSİNİ YAPMAK
ZORUNDASIN
SONUNDA MUTLAKA
BAŞARACAKSIN
İSYANLARI OYNAMAKLA BİR
YERE VARILMIYOR
YAPAMADIN DİYE DE
YARADAN SANA DARILMIYOR
MESELEYİ DEĞİŞİK AÇILARDAN
ELE ALMAYI ÖĞRENMEK
SENİ YARADANA
YAKLAŞTIRIYOR
ANLAŞILDIMI?
CANIM CANANIM
ŞİFREYİ ÇÖZMYE BİZİM
KATKIMIZ BURADA BİTİYOR
DAHA DERİN DALIŞLAR İÇİN
KONU ELLERİNİZDEN ÖPÜYOR
10 ‘ UN DEVAMI
RENKLER VE DEVİNİM
|
YARADAN
VE DEVİNİM |
1 |
EVREN
ENERJİ YUMAĞIDIR |
|
BİLİNÇSİZ ENERJİNİN KIYMETİ HARBİYESİ YOKTUR |
2 |
DEVİNİM
FİKRİ |
|
BİLGİ ENERJİNİN KONSANTRE OLMUŞ HALİDİR DİĞER BİR ANLAMDA BİLGİ DAHA KALİTELİ ENERJİDİR DEVİNİME YÖNELEN YARADAN KENDİ KUMAŞINI
YÜCELTMEYE YÖNELMİŞTİR DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY DEĞİŞİMİN KENDİSİDİR KURAMINDAN YOLA ÇIKARAK SONSUZ DEVİNİME
YÖNELEREK TANRISAL KURAMLA ÖRTÜŞMEK İÇİN YOLA ÇIKIŞ YANİ DUR DURAK BİLMEDEN SONSUZ BİLGİ ÜRETMEK
İÇİN DÜZEN ALMA İSTEĞİ BİLGİSİZ, İÇİ BOŞ KARANLIK, İNSANSIZ YARATIKSIZ
KARANLIK BİR ENERJİDEN OLUŞAN BİLİNÇSİZ BİR YARADANIN NE KENDİNE NE DE EVRENE
BİR FAYDASI OLUR KARANLIKTA YALNIZ BAŞINA OTURAN BİR KİMSEDEN
KİMSEYE HAYIR GELMEZ HEDEF BİLGİDİR |
3 |
BIG BANG –
BÜYÜK PATLAMA |
|
DEVİNİME YÖNELEN YARADAN 14 MİLYAR YIL ÖNCE SAMAN YOLU GALAXISINI KURMA EYLEMİNE
BAŞLAR. BÜYÜK PATLAMADAN BU YANA GEÇEN ZAMAN İÇİNDE HALEN EVREN GENİŞLEMEYE DEVAM
ETMEKTEDİR. BÜYÜK PATLAMAYI BİR EL BOMBASININ PATLAMASI OLARAK ELE ALIRSAK
BONBANIN PARÇALARININ HALA ÇEŞİTLİ İSTİKAMETLERE DAĞILDINI VARSAYALIM. YANİ
EYLEM HENÜZ BİTMİŞ DEĞİLDİR. |
4 |
DEVİNİM
FİKRİNİN DEVREYE SOKULUŞU – 3 RENK |
|
EVRENİ KURAN YARADANIN, SONSUZ AÇILIMLARIN
ÜRETTİĞİ DEVAMLI YENİLENEN BİLGİNİN DEPOLANDIĞI MERCİ OLARAK PARADOKSLAR
YARATARAK BİLGİNİN VERSİYONLRINI ELDE EDERKEN EVRENDEKİ TÜM CANLI VE CANSIZ
ELEMENTLERİ KULLANMAK İÇİN YOLA ÇIKMIŞTIR. İŞİ BASİT BİR ANLATIMLA ELE ALIRSAK BASİTÇE 3
RENK VASITASI İLE SONSUZ RENKLERİ ELDE ETME YOLUNA GİTMİŞTİR. SARI RENK İLE
TOPRAĞI, MAVİ RENK İLE SU VE HAVAYI, KIRMIZI RENK İLE ATEŞİ ÖZDEŞLEŞTİREREK,
BUNLARIN KARIŞIMINDAN ELDE EDİLEN SONSUZ RENK VERSİYONLARI İLE BİLGİSİNİ ARTIRIRKEN,
KURMAYLARINI DA SEÇMEKTEDİR. EVRENDE ÖLÜM YOK TAYİN VARDIR. BU YÜZDEN
BİLGİNİN DEVAMLILIĞI ESASTIR |
5 |
GRİ-
ÇELİŞKİLERİN AZALMASI |
|
REKLERİN BİR BİRLERİ İLE ÇİFTLLEŞTİRİLMESİ SONUÇTA
GRİ RENK İLE SON BULACAKTIR. OLAY BU DURUMA GELDİĞİNDE BİR ÜST EVRİMDE
DEVİNİME DEVAM ETMEK GEREKECEK BU DA BAŞKA BİR BIG BANG’İ GEREKTİRECEKTİR. |
6 |
BİG BANG |
|
EVRENİN TEKRAR BİR ÜST BİLİÇLE KURULUŞU |
7 |
YENİ DEVİNİM
FİKRİNİN DEVREYE SOKULUŞU – 3 RENK |
|
|
-11-
- YAŞAM HESAB-I
CARİSİ –
31-12-2010
YILIN GETİRDİKLERİ VE GÖTÜRDÜKLERİ
TAYİN
ŞİİRİMİZDE DE İŞARET ETTİĞİMİZ GİBİ
EVRENDE,
ÇALIŞMANIN ZAMANI VE DE MEKÂNI YOKTUR,
ZARF ESKİDİ, VERİMİN DÜŞTÜYSE EĞER,
DAHA DİNÇ BEDENLE, DAHA İYİ BİR YERDE,
VÜCUT BULMAYA KİM HAYIR DER.
BU SAYEDE, DAHA ÇOK TUĞLAYI BİNANA EKLEMEK,
SENİ DAHA MUTLU EDER.
TAYİNİNİN ÇIKTIĞI YERDE
GAYRETİNLE, YAPINA EKLERSİN BİR TUĞLA DAHA
YARADAN’A KURMAYLIK YOLUNDA, RÜTBEN GİDER SONSUZLUĞA.
MADEM
DÜNYAYA TUĞLA EKLEMYE GELDİK BİNAMIZA
BİZ
DE SORUYORUZ DOSTLARA
GEÇEN
BİR YIL NE KADAR TUĞLA EKLEDİ BİNANA
YETMİŞ
YILLIK HAYATTA
ASGARİ
BİR TUĞLA HESABI İLE
YETMİŞ TUĞLA LAZIM YAMAĞA (1)
ÇIRAK BUNU KATLAMALI (2) YE
KALFA İSE SONSUZLUĞUN KIYISINA YANAŞMALI (3) E
USTA EKİBİ KADAR KOYMALI TUĞLA
BU SAYI ALTIDAN EKSİK OLMAYA(6)
PİR DAHA ÇOK ÜRETCEK EL MAHKÛM
12 TUĞLA İLE YILI BİTİRECEK
YANİ HER AYA BİR TUĞLA DİYECEK
EVET,
DOST, SAY BAKALIM
SEPETTEKİ
YUMURTALARI
GEÇEN
BİR YILDA
MEMNUN
ETTİN Mİ?
EL
ALDIĞIN USTALARINI
KANTARIN
BELİNDE
NETİCEDE
GELİŞİMİNİ,
OĞLUN
GİBİ EVER,
KIZIN
GİBİ GELİN ET, DERLER.
UNUTMA,
HERŞEY
SENDE BİTER.
ERDOĞAN ILDIZ
12X70=840 TUĞLA PİRİN HEDEFİ OLMALI.
KENDİMİZİ BRAŞIMIZDA PİR OLARAK KABUL EDERSEK, DURUMUMUZA BİR BAKALIM. NEYİ
HEDEFLEMİŞİZ, NEYİ HAK ETMİŞİZ.
AŞAĞIDAKİ
SÜTUNLARDA HANGİ NİTELİKLERİ EDİNİRSENİZ YAMAK PİR SIRALAMASINDA YERİNİZİ
ALIRSINIZ LİSTEYİ DOLDURURSANIZ YARDIMLARINIZ İÇİN MÜTEŞEKKİR KALIRIZ.
-12-
|
NİTELİKLER |
|
NİTELİKLER |
|
|
1. |
ÖĞRENME MERAKLISI |
1.
|
DİNLEMESİNİ BİLEN |
1.
|
|
2. |
LİSANLAR ÖĞRENMİŞ |
2.
|
KARŞISINDAKİNİ ONURE
EDEN |
2.
|
|
3. |
DÜNYAYI GEZMİŞ |
3.
|
GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ OLAN YA
DA OLDUĞU GİBİ GÖRÜNEN |
3.
|
|
4. |
FİLOZOF |
4.
|
YALAN SÖYLEMEYEN |
4.
|
|
5. |
EĞİTİMCİ |
5.
|
HEPİMİZ BİRİMİZ BİRİMİZ
HEPİMİZ İÇİN DİYEBİLEN |
5.
|
|
6. |
İŞ ADAMI |
6.
|
TEVEKKÜLLÜ TEALLAH
KAVRAMIŞ |
6.
|
|
7. |
ŞAİR |
7.
|
SABRIN KERAMETİNİ BİLEN |
7.
|
|
8. |
SATICI |
8.
|
SERT RÜZGARLAR
KARŞISINDA EGİLEBİLEN |
8.
|
|
9. |
HALICI |
9.
|
EN EL HAKKIA KAVRAMIŞ |
9.
|
|
10. |
VARLIKLI |
10. |
NİÇİNİ SORGULAYABİLEN |
10. |
|
11. |
ARKADAŞ CANLISI |
11. |
MENTEMORFOZUN KERAMETİNİ |
11. |
|
12. |
RENK USTASI |
12. |
BİLDİĞİ TEK ŞEYİN
HİÇBİRŞEY BİLMEDİĞİNİN OLDUĞUNUN FARKINDA OLMAK |
12. |
|
13. |
YARATICI |
13. |
DEĞİŞMEYEN TEK ŞEYİN
DEĞİŞİMİN KENDİSİ OLDUĞU OLGUSUNUN FARKINDA OLMAK |
13. |
|
14. |
AİLE BABASI |
14. |
UMUTLU POZİTİF DÜŞÜNCEYİ
BİLEN VE UYGULAYAN |
14. |
|
15. |
BİTKİ UZMANI |
15. |
TARZINI BELİRLEMİŞ HEM
KENDİ TARZINI İFADE EDEBİLEN HEMDE İFADE EDİLEN TARZLARI ALGILAYABİLEN |
15. |
|
16. |
BİLGİSAYAR USTASI |
16. |
|
16. |
|
17. |
HAYVAN SEVEN |
17. |
UYKULARI DİNLENDİRİCİ |
17. |
|
18. |
SUVARİ |
18. |
YEMEĞİ ZAMANINDA YİYEN |
18. |
|
19. |
BİSİKLET TUTKUNU |
19. |
EKİP ÇALIŞMASINI
BECERMİŞ |
19. |
|
20. |
ARAŞTIRMACI |
20. |
PLANLI PROGRAMLI |
20. |
|
21. |
YAZAR |
21. |
DÜZENLİ |
21. |
|
22. |
SEYYAH |
22. |
SATIŞ YAPABİLEN |
22. |
|
23. |
TASARIMCI |
23. |
YENİ BİR
ŞEKİL,RENK,MÜZİK KATABİLEN |
23. |
|
24. |
SAZ ÇALAN |
24. |
|
24. |
|
25. |
RESİM YAPAN |
25. |
|
25. |
|
26. |
SANAYİCİ |
26. |
|
26. |
|
27. |
GURME |
27. |
|
27. |
|
28. |
FOTOĞRAFCI |
28. |
|
28. |
|
29. |
Sistematik |
29. |
|
29. |
|
30. |
Halı tamiri uzmanı |
30. |
|
30. |
|
31. |
Halı yıkama uzmanı |
31. |
|
31. |
|
32. |
Zeytin uzmanı |
32. |
|
32. |
|
33. |
Halı üretimi uzmanı |
33. |
|
33. |
|
34. |
34 TUĞLA |
|
23 TUĞLA |
34. |
TOPLAM 57 TUĞLA |
PİR OLARAK HEDEFİMİZ 840 TUĞLA İDİ. 64 YAŞINDA OLDUĞUMA GÖRE 64/70 =%91
ÖMÜR BİTMİŞ DERSEK 840X0,91 = 764 TUĞLA YAPMAMIZ
GEREKİRDİ AMA BİZ 57 TUĞLA YAPMIŞIZ YANİ PROGRAMIN 57/764 = %7 Sİ GERÇEKLEŞMİŞ.
BU FEVKALADE BAŞARISIZ BİR OPERASYONA GİRER.
EVET
BU DÜNYAYA NİTELİKLERİMİZİ ARTIRMAYA TANRISAL YOLDA ELİMİZDEN GELDİĞİNCE
YÜRÜMEYE GELDİK. YAŞ 63 TOPLAYABİLDİĞİMİZ TUĞLA SAYISI YUKARIDA BELİRTİLMİŞTİR.
FAZLA İLERİ GİTTİĞİMİZ SÖYLENEMEZ.
BURADAN ŞU SONÇ ÇIKMAKTADIR: YA PİRLİK HEDEFİNİ YÜKSEK
KOYMUŞUZ, YA DA ÇALIŞMALARIZ YETERSİZ OLMUŞ, YAMAK SEVİYESİNDE ÇALIŞMIŞIZ. YA DA
KRETERYAMIZ TOP YEKÜN HATALI. BU DURUMU ÖLÇEBİLMEK İÇİN VE DE HATALARI GÖREBİLMEK İÇİN , YUNAN
TANRILARINDAN OLAYI ELE ALIP, GELİŞTİRDİĞİMİZ FİKİRSEL EVRİMİ BİR İNCELEMEYE
TBİİ TUTALIM, HATALARIMIZI GÖRÜP DÜZELTEBİLİRSEK. BU KİTAPTA AMACINA ULAŞMIŞ
OLUR.
YUNAN TANRILARI:
TANRI
FİKRİ İYİCE YAYGINLAŞINCA, OLAYI TAKİP ETMEK DE ZORLAŞIYOR. YUNAN TARILARININ
DURUMU BÖYLE ZAMAN ZAMAN BEN DE BİR KAÇININ HÜVİYETİNE BÜRÜNMEK DURUMUNDA
KALDIM. BU ÖĞRENMEK VE ÖĞRETMEK İÇİN ZORUNLUYDU. “ GEL OKULU “ EĞİTİMLERİNDE
ÇOK FAYDALI OLDU. ÖĞRETMEK İÇİN BU ŞART. AMA HİÇ DE KOLAY İŞ DEĞİL.
-13-
YUNAN MİTOLOJİSİNDEKİ
TANRILAR
Wikimedia
Commons has media related to: Greek
deities |
This
category has the following 13 subcategories, out of 13 total.
A
·
[+]
Apollo (4 C, 18 P) ·
[+]
Ares (3 C, 11 P) ·
[+]
Asclepius (3 C, 11 P) D
·
[+]
Dionysus (3 C, 14 P) H
·
[+]
Hades (3 C, 1 P) |
H cont.
·
[+]
Helios (2 C, 3 P) ·
[+]
Hephaestus (2 C, 6 P) ·
[+]
Heracles (3 C, 21 P) ·
[+] H ·
ermes (4 C, 5 P) P
·
[+]
Pan (1 C, 11 P) |
P cont.
·
[+]
Phrygian gods
(4 P) ·
[+]
Poseidon
(4 C, 1 P) Z
·
[+] Zeus (5 C, 3 P) |
|
The
following 124 pages are in this category, out of 124 total. This list may not
reflect recent changes (learn more).
A
·
Achelous ·
Acheron ·
Adonis
·
Aegipan ·
Aeolus
·
Aesepus ·
Aethon
·
Agon ·
Agreus
·
Alastor ·
Anakes
·
Anapos
·
Anemoi
·
Anteros ·
Apollo
·
Ares ·
Asopus
·
Astraeus B
·
Brychon C
·
Caerus
·
Cebren
·
Ceryx
·
Coeus
·
Comus
·
Cratos
·
Crius
·
Cronus |
D
·
Dionysus E
·
Enyalius ·
Epiphron ·
Eros G
·
Geras
·
Glaucus H
·
Hades
·
Helios
·
Heracles
·
Hermes
·
Hermus
·
Hesperus ·
Hypnos I
·
Iacchus ·
Inachus K
·
Kladeos ·
Kydoimos L
·
Lamos
·
List of Greek mythological figures M
·
Makhai
·
Momus
·
Moros
·
Myiagros N
·
Nereus
|
N cont.
O
·
Oceanus ·
Olethros ·
Oneiroi ·
Ophion
·
Ourea P
·
Paean
·
Palici
·
Peneus
·
Penthus ·
Phobetor ·
Phorcys ·
Phrike
·
Phthonus ·
Plutus
·
Polemos ·
Ponos
·
Poseidon ·
Priapus ·
Proteus S
·
Simoeis T
·
Thaumas ·
Tmolus
U
Z
·
Zagreus ·
Zelus
·
Zeus |
|
Retrieved from "http://en.wikipedia.org/wiki/Category:Greek_gods"
Categories: European gods | Gods by culture | Greek deities | Indo-European mythology
-14-
20/9/2008
ZEUS
14
ÇEŞİTLİ
EVRELERDE SİMGELERİM
HERMES 13-30 YAŞ ARASI SİMGEM |
||||||
|
-ZEUS’ÜN
OĞLU -TANRILARIN
POSTACISI -TÜCCARLARIN
TANRISI |
|||||
TİCARTE ERKEN BAŞLADIĞIM İÇİN – 6 YAŞ – TÜCCARLARIN
TANRISI HERMESİ KENDİME ÖRNEK ALDIM. Hermes, (Yunanca ʽἙρμῆς ) Zeus ve Maia’nın oğludur. Zeus’un habercisidir. Tanrıların en kurnazı sayılır. Tanrıların en
hızlısıdır. Bir de büyülü değnek taşır. Üstün nitelikleri olan Hermes,
efsaneye göre daha bir günlükken ayağa kalkar, beşiğinden çıkar, kaplumbağa
kabuğundan yaptığı bir liri çalıp ondan çıkan seslerle eğlenir. Bir gün
kırlarda dolaşırken tanrı Apollon’un koruması
altındaki inekleri çalar. Apollon olayı öğrenince
çok kızar; cezalandırılması için Hermes’i kolundan tutup Zeus’a götürür. Ne var ki, Hermes’in lirinden çıkan sesler Zeus’u da ve Apollon’u da büyüler. Zeus, cezalandıracağı yerde
Hermes’e kanatlı bir başlıkla bir çift ayakkabı vererek onu tanrıların
habercisi yapar. Haberci Hermes ölülerin ruhlarını yeraltına götürür;
çobanlarla, yolunu şaşıran yolculara kılavuzluk eder. Yaşlı Kral Priamos’u, Hektor’un ölüsünü almak için Aşil’in barınağına götüren de odur. Hermes’in İo efsanesinde de önemli bir görev üstlendiği görülür. Zeus’un karısı Hera, İo adlı bir rahibeyi kıskandığı için onu ineğe dönüştürür, başına da bekçi
olarak 100 gözlü canavar Argos’u diker. Argos uyurken en fazla iki gözünü
yumduğundan ona yanaşmak çok tehlikelidir. İo’nun kurtarılması için Zeus, Hermes’i görevlendirir. Hermes canavarın yanına
oturarak eline lirini alıp tatlı tatlı çalmaya başlar. Bu hoş müzikle Argos’un gözlerinin tümü ağır ağır kapanır, giderek derin bir uykuya dalar.
Hermes de uyuyan canavarın kafasını keser. Çevik haberci Hermes tüm atletlerin koruyucusu
olduğu gibi akıllı ve kurnaz olduğu için hırsızların, kumarbazların ve
tüccarların da koruyucusudur. Liri, kavalı, notaları, astronomiyi, ölçü birimlerini ve sporu icat
etmiştir. Mitolojistlerce eril öğenin temsilcisi olarak kabul
edilir. Çocukları, Pan, Eros, Hermaphroditus, Priapos, Tyche, Abderus ve Autolycus’dur. Roma mitolojisi [değiştir] ==Roma
mitolojisi== Hermes
[[Roma mitolojisi]]nde [[Merkür]] olarak anılır. Güneş’e en yakın gezegene
onun adı verilmiştir. Hermes’in
aslen [[Mısır Mitolojisi]]’ndeki [[Thot]], [[Thot]]’un da Kur’an’da adı geçen
[[İdris]] olduğu iddia edilmektedir. Yunancada
Hermes Trimegustus (üç kere kusanmış hermes) anlamına gelmektedir.gelmişim
geçmişin ve geçişin efendisi olarak adlandırılır. |
||||||
ARTEMİS 30-50 YAŞ ARASI SİMGEM |
||||||
|
-BEREKET TANRISI |
|||||
TABUTUMUN ÜSTÜ İÇİN YAPTIĞIM BU HALIDAKİ MOTİFLER ŞUNLARI
SİMGELEMEKTEDİR 1- EL: EMEĞİ, 2- ARTEMİS: BEREKETİ, 3- YEN VE YAN: HER
İYLİĞİN İÇİNDE, BİR KÖTÜLÜK. HER KÖTÜLÜĞÜN İÇİNDE DE BİR İYLİK VARDIR.
TÜMGÜÇLÜKLERİ BU YÖNELİŞLE AŞAR 4- ÇİÇEKLER, GÜZELLİKLER VE CENNETE
ULAŞIRSIN. Artemis, Roma’daki adı Diana,
Zeus
ile Leto’nun
kızı. Phoebe olarak da bilinir. Apollon’un ikiz kız kardeşi, vahşi doğa
tanrıçası.Ares’in dostudur. Kardeşinden
bir gün önce doğup Apollon’un doğumu sırasında annesine yardım etmiştir.
Annesinin çektiği acıyı gören Artemis evlenmemeye ve bakire kalmaya yemin
etmiştir.delos adasında doğmuştur.apollon güneşi,rtemis ise ayı temsil
eder;apollon’a “feobos” (=parlak,ışıklı)denildiği gibi, rtemis’e de “Feobe”
denilirdi.ikisi de yayla silahlanmıştır, oklar atarlar:oklar güneş ve ay
ışınlarının sembolüdür.artemis ;güzel ,endamlı,ciddi yüzlü, tanrısal bir
bakiredir. Saf ışık tanrıçası olarak afifliği sembolleştirir; kültünün kanunu
olarak afifliğe, -erkek,kadın- duacıları riayet zorundaydı.ona tapınan ve
onun gibi dünya iptilasından uzak, dağlar, ormanlar arasında yaşayan
hippolyt, afiflik yüzünden helak olduğu zaman rtemis ona yüksek şerefler
müjdeleyerek teselli vermiştir.sonraları rtemis adına türlü kültlere
sapılmıştır.bunlardan biri,efes’de rtemis’e, bütün tabiatı dölleştiren ve
göğsü sayısız memelerle örtülü bir tanrıça gibi düşünülerek tapınılmasından
doğan kült idi. Rivayete göre Nenflerden oluşan hizmetçileriyle ormanda
avlandığı bir gün karşısına çıkan iri cüssesli ama çok yakışıklı bir avcı
olan Orion’a aşık olmuştur ve onunla evlenmek istemiştir. Kardeşini kıskanan
Apollon, bir gün Orion denizde yüzerken kıyıdan uzaklaşıp, kafasının bir
nokta gibi göründüğü anda Artemis’i çağırıp o noktaya kadar ok atıp
atamayacağını sormuş, Artemis oku fırlatmış ve bilmeden sevdiği adamı
öldürmüştür. Bu olaydan sonra ışığını kaybeden Artemis babası Zeus’tan
Orion’u
bir takımyıldızı olarak gökyüzüne çıkarmasını istemiş, Zeus da kızının bu
isteğini yerine getirmiştir. Artemis yunan ev ve orman tanrıçasıdır.Bunun
yanında Artemis bakireliğini bir erkeğe verip gebe kalan kadınları okuyla
öldürmüş. |
||||||
ANKA KUŞU – FINIX |
50-? YAŞ |
|||||
|
GÜZELLİK
VE ÖLÜMSÜZLÜK SİMGESİ |
|||||
Mistik
kuş Simurg Fars sanatında kuş şeklinde, kanatlı dev bir
yaratık olarak resmedilmiştir. Zaman zaman köpek
başına ve aslan
pençelerine sahip bir tavus kuşu olarak da
resmedilmiştir. Bazen insan yüzü ile de resmedildiği olmuştur. Bir bölümü
memeli olduğu için yavrularını emzirirdi. Yılanlara
karşı bir düşmanlığı vardı ve yaşadığı yer fazlasıyla sulaktı. Bir antik İran
tanımında Simurg'un kendisini alevlerle kaplayana kadar 1700 yıl yaşar, daha
sonraki tanım ve kayıtlarda ise onun ölümsüz olduğu ve Bilgi Ağacı'nda bir
yuvası olduğundan bahsedilmiştir. İran
efsanesine göre, bu kuş o kadar yaşlıdır ki dünyanın yıkılışına üç kez tanık
olmuştur. Tüm bu zaman boyunca, Simurg o kadar çok öğrenmiştir ki tüm
zamanların bilgisine sahip olmuştur. Sasani
Persler Simurg'un yere bereket bahşedeceğine ve dünya ile göğün arasındaki
birliği sağlayacağına inanırlardı. Yaşam ağacı, Gaokerena'da tünediğine ve her türlü şeytani
şeyi tedavi eden, düzelten kutsal Haoma bitkisinin yöresinde yaşadığına
inanılırdı. Daha sonraki İran geleneklerinde Simurg ilahiliğin bir sembolü
haline gelmiştir. Ayrıca, Sên-Murv/Simurg Pers edebiyatında Homâ olarak tanımlanmış, Arapça'ya
ise Rukh olarak girmiştir. Simurg
uçuşa kalktığında, bilgi ağacının yaprakları titrer her bitkinin tohumlarının
dökülmesine neden olurdu. Bu tohumlar dünyanın her yanına dağılır gelmiş
geçmiş her bitki çeşidinin kök almasını sağlar ve böylece de (bu bitkiler
yoluyla) insanoğlunun tüm hastalıklarını tedavi ederler. Simurg'un tüylerinin
bakır renginde olduğu söylenmiştir. Her ne kadar başlarda bir köpek-kuş
olarak tasvir edilse de, daha sonraları sıklıkla bir insan veya köpeğin
başıyla gösterilmiştir. Onun iyilik sever bir doğası olduğu ve kanatlarının
bir dokunuşunun her türlü hastalık veya yarayı tedavi edeceğine inanılırdı - |
||||||
DİNLER
TARİHİ VE ANA DİNLERDEN BAZILARI
Evet, HİTİT, SÜMER, MISIR,
YÜNAN, ROMA, BUDA, Derken çeşitleniyor dinler. Aralarındaki rekabet savaşlara
neden oluyor. Çünkü çok büyük menfaatler söz konusu. Bunlardan bazılarından
örnekler verelim ki olayın feciatı anlaşılsın.
|
Hz.Musa (a.s.) ( FİHRİST İÇİN TIKLA ) |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
-16-
4.Zerdüşt Dini
İnancında Kutsal Ateş
Ateş Zerdüşt dini inancı tarafından kutsal olarak kabul edilmektedir. Ateş
Zerdüştizm 'de çok önemli bir yere sahiptir. Avesta 'ya göre ateş tanrı Ahura
Mazda 'nın ruhu ve oğludur.
Esas olarak ateşe üç anlam veriliyordu veya bu anlamlarda ateş kutsanıyordu.
Ateşin başlangıcı olarak ev ateşi yani ocak ateşi kabul ediliyordu. İkincisi
kurbat ateşi olup, bu ateş devamlı yanan ve kötülükleri uzaklaştırandır.
Üçüncüsü ise halk topluluklarınca meydanlarda yakılan ve etrafında
eğlenilen,aynı zamanda ateşle temasa gelerek veya bu ateşin içinden geçerek suç
ve günah işlemiş olanlar, kime karşı suç veya günah işlemişse onun yakacağı
ateşin içinden yürüyerek kendini temize çıkarması günahını veya suçunu
affettirmesi, yani kendisinin suçsuz ve günahsız olduğunu ispatlaması geleneği
bakımından önemliydi.
Bir Part destanında, Kral Muhabad 'ın oğlu Prens Wise, suçsuzluğunu ispat
edebilmesi için büyük bir ateş yaktırdığını anlatırken ilgili şiirde,
“......................................
Şimdi hak ve askerler
Benden suçsuzluğumu ispat etmemi isterler
Bana deki ‘ateşin içinden geç '
Halka ve dünyaya temiz
Suçsuz olduğunu ispat et” diye belirlemesinde de ateşin bu gücüne inanıldığını
açık ortaya koymaktadır.
Bu inanca göre ateş, sadece günah ve suçlardan arındırıp temizleyen yetkisinin
dışında aynı zamanda ilahi güç, kuvvet ve kudret veren bir kaynak olarak da
görülür. Çünkü ateşin tanrı Ahura Mazda 'nın oğlu olduğuna inanılmasının
yanında, insanların ruhlarının da ateşten geldiği ve ölümden sonrada ruhun
yapılmış olduğu gökteki ateşe çekileceği ve onunla birleşeceğine
inanılmaktadır.
Geçmişte ateşin kutsanması konusunda anlatılanların dışında tapınaklarda
devamlı yanmakta olan ateşler : Bölge halkının inançları için yaptıkları
tapınakların çok basit yapılar olmalarına rağmen, tüm tapınaklarında devamlı
ateşlerin yanması için ateşgahları vardır. Bu ateşlerin devamlı yakılması ve
kutsanması ile dini ibadetlerin yapılması için tapınaklarda din adamları
sürekli bulunurlar.
Zerdüştlüğün ilk döneminde Tapınaklarda ki kutsal ateşlerin rahatsız olmamaları
için yaklaşan her kim olursa olsun nefesinin kutsal ateşi rahatsız etmemesi
için yüzünü örtmek zorunluluğu vardı. Dini törenler açık alanlarda ve ortasında
büyük ateşlerin yakılması ile yapılırdı. Zerdüşt 'ün kanlı kurbanları
yasaklaması sonrasında kutsal ateşe ekmek ve süt kurban olarak sunulmakta idi.
Kutsal ateş bazı kaynaklara göre ise üçe ayrılmaktadır. Bunlar ;
- Farhang Ateşi; Din adamlarının ateşi
- Guşnah Ateşi; Savaşçıların ateşi
- Burzin Mihr Ateşi; Köylü ve çiftçilerin, halkın ateşi olarak bir ayrıma tabi
tutulur. Bu ateşin konumu toplumun sosyal yaşantısının açık bir yansımasıdır.
Zerdüştlüğe göre esasta yeryüzündeki her türlü canlı ve cansızda ateş vardır.
İnsanda, hayvanda, bitkilerde gökte ve yerde bu ateşi değişik zaman ve
durumlarda açık görmek mümkündür. Bunlarda insanda bulunan ve insanların
ilişkilerini sağlayan ve aynı zamanda Tanrı ile ilişkide olan ateşin en kutsal
ateş olduğu belirlenir. Bu ateşin 215-216 değişik ateşten meydana geldiği ve
her bir ateşin ise çalışan bir meslek grubuna ait olduğu belirtilir. Aynı
zamanda insanların değişik şeylerden yaktığı ateşin, insanları kötülükten ve
günahlardan arındırdığına inanılır. Ateşin, dünyanın yaratılışında altı unsurda
karışık varlığı ile ateşten yaratıldıkları belirtilir. Bu unsurlar gökyüzü,
yeryüzü, veya toprak, su, bitkiler, hayvanlar ve insanlardır. Bunların
bünyesindeki ateşi değişik şekillerde ve olaylarda gözle dahi görmek mümkündür
diye belirlenir. Zerdüştlükte sabah güneşinin öğleye kadar geçen zamanda
bereket getirdiğine inanılırdı.
5.Avesta 'dan Bazı Konularla İlgili Kısa Alıntılarla
Zerdüşt İnancı
5.1.Yaratılış
Avesta 'da Üçüncü Gatha 'nın Yasna otuz kısmı, uzayın yaratılışını anlatan bir
bölümdür. Burada uzayın ve dünyanın yaratılışı anlatılırken, birbirlerine
karşıt iki ruhun ilişkileri ile yaratıldığı belirtilmektedir. Bu ruhların her
şeyi yaratışları şöyle anlatılır ;
“V e ondan tüm varlıkları yarattı. Varlıkları yaratınca onları gövdesinde
taşıdı. Böylece devamlı olarak çoğalıp büyüdü ve her şey giderek güzelleşti. Ve
sonra diğerlerini birbiri arkasına gövdesinden yaratmaya başladı.
Ve sonra kafasından göğü
Ve yeri ayaklarından yarattı.
Ve suları gözyaşlarından
Ve bitkileri tüylerinden,
Ve ateşi kendi anlamından yarattı.”(Riv.Dat.Den.XIVI 3-5,11,13-28) Burada esas
olarak anlatılmak istenen Tanrının kendisi yani Ahura Mazda olduğu şeklinde
yorumlanmaktadır. Böylece uzayda görünen görülemeyen her şey tanrının görünen
organları veya görünmeyen parçalarıdır.Böylece uzayın tüm elementleri tanrının
bizzat yapısıdır.
5.2.Ölüm ve Sonrası Hakkında Öğretisi
Zerdüşt dini inancında ölenlerin ruhları Cinvat köprüsünden geçmeye çalışırlar
iyiler geçer kötüler için ise köprü incelir keskinleşir ve kötüler köprüden
aşağıya karanlıkların içine düşerler. Aşağıya düşen kötüler 3 'e ayrılır.
Tamamen kötü olanlar(sürekli cehennemde kalırlar),Çok günah işlemiş fakat iyiliği
de olanlar(onikibin yıl cehennemde kaldıktan sonra cennete girerler),Günahları
ve Sevapları eşit olanlar (günahlarından arınıncaya kadar cehennemde kalıp
sonra cennete girecekler).Yine Cinvat Köprüsü 'nü geçmiş olan iyi insanların
ruhlarının cennete varış seyiri 3 'e ayrılmaktadır. İyi düşüncelerinden
dolayı(Hamut) önce yıldızlara, İyiyi konuşmalarından (Huxt) dolayı önce aya,
İyiyi yapması (Huvarşt) ile önce güneşe yükseleceği, bu aşamalardan geçtikten
sonra cennet kapısına varabileceğini belirler. Burada da sorgulamaya
tutulurlar. Avesta 'nın Gatha bölümünde bu şöyle anlatılır;
“Ona sorma,
Çünkü sen ona başından geçen kötülükleri,
Göz yaşları ile bozulmuş yolları
Ki onlarda o geldi,
Üzüntülü gözyaşlarından akıllanmak vardır.
Nasıl buraya geldin ey haklı?
Geçmiş olan yaratılışından, iyileşmenden,
Duran bir yaşam için, günahsız geldin,
Ölümsüzlüğü tad görüyorsun kal uzun zaman.”
Köprüyü rahatlıkla geçebilen iyi insanların ruhları ise Ahura Mazda tarafından
yapılmış cennete çok güzel bir genç kızla (Huri) ile mutluluk içinde sonsuza
kadar yaşarlar.Huriler cennete yaşamayı hak etmiş iyi kadınlardır.Cennette
yaşayanların her türlü istekleri sonsuza kadar yerine getirilir.Avesta 'da
cennette bulunan bir kadın şöyle tasvir edilmektedir;
“Bir parlak ve çok güzel kız,
Beyaz bilekli ve güçlü
Çok güzel görünüşlü
Yeni yetişmiş
Çabuk büyümüş,iri göğüslü,
Asil yapıda, asil doğmuş,
Zengin aileden,daha onbeş yaşında,
Görünüş ve şeklinde öyle güzel ki
Sanki yaratıkların en güzeli ” (Yasna 43-46 )
5.3.Kıyamet Öğretisi
Zerdüşt inancına bağlı olanlar Zerdüşt 'ün dünyanın üçüncü döneminde gelmiş
olduğuna inanmaktadırlar.Avesta 'nın Yaşt Bölümünün 13:141 de Zerdüşt 'ten
sonra peygamber olarak,yine Zerdüşt 'ün soyundan veya direk Zerdüşt 'ün bir
kızla birleşmesinden her bin senede bir peygamberin geleceği
belirtilmektedir.En son gelecek olan Asvart-Arta,dünyayı tüm kötülüklerden
temizleyip kurtaracağı belirtilmektedir.Bunların zaman ve sırası ile şöyle
olacağı belirtilir.
3000 yılı sonuna kadar Zerdüşt
2000 yılı sonuna kadar Uxşyat-Arta
1000 yılı sonuna kadar Uxşyat-Nemah
0 yılı sonuna kadar Astvart-Arta
Zerdüşt dini inancına göre Zerdüşt 'ten sonra üç peygamber gelmesi
sonrasında,üçüncü peygamber zamanında son mahkeme kurulacaktır.Böylece Ahura
Mazda 'nın zamanı gelmiş olacak ve tüm iyi amele sahip olan insanlar,öyle bir
dünyada yaşayacaklar ki, hiçbir hükümdarlık,haksızlık olmayacak,karanlık ve
üzüntü olmayan bir yaşam başlayacaktır.Tüm kötülükler eriyen metalle Tanrı
tarafından yok edilecek..Ölüler canlanacak,yaşam yada ruh geri dönecek dünyada
yaşlılık ve ölüm olmayacak ve böylece sonsuza kadar mutluluk içinde bir yaşam
başlayacağı belirtilmektedir. Yeniden diriliş konusu Avesta 'da ;
“Ölüler dirildiğinde
Yaşayanlar yaşlanmadan gelir
İsteğe göre yaşantılar düzenlenir” (Yaşt 19:11,89) diye belirtilir.
5.4.Avesta 'nın yazılışı ve Zerdüşt 'ün Peygamberliği
Öğretisi
Avesta 'nın Brahman Yaşt bölümünde Zerdüşt 'ün zaman zaman Ahura Mazda ile
görüştüğü ve Ahura Mazda 'nın isteklerini halka bildirdiği aktarılmaktadır.
“Zerdüşt ile herşeyi bilen Tanrı Ahura Mazda birleşip yedi gün yedi gece
birlikte kaldılar.Zerdüşt Avesta 'yı yazdı.Bizler böylece Zerdüşt 'ün yazdığı
Avesta 'ya inanıyoruz ve
onun çerçevesi dahilinde hareket ediyoruz” denilmektedir. Bu durum Vistaspa
hakkındaki bir bölümde ise şöyle anlatılmaktadır.
“Ve ona söyledi: Şaraba Hanf kat Vistasp 'a ver.
Sonrasında bilerek yapıyordu,onu içtiğinde hemen olduğu yerde,
Bayıldı ve ruhu ile beraber cennete gitti”
Zerdüşt, dini inancı konusunda ve sosyal alanlarda inananları ve öğretileri
üzerinde yegane otorite durumundadır ve kendisini Ahura Mazda 'nın aracısı
olarak tanıtmaktadır.
“Onların doğum ve büyümelerine
Su ve bitkiler seviniyorlardı.
Onların doğum ve büyümelerinde
Su ve bitkilerde büyüdüler.
Onların doğum ve büyümelerinde
Tüm kutsal yaratıklar
İsteklerinin gerçekleştiğini gördüler.
Bizim istediğimiz ise din adamlarının doğuşu
Kutsal Zerdüşt, kurbanlaştırdığı demetleriyle
Şereflendirir bizleri kurban sunmalarıyla” ( Avesta / Yaşt : 13.39 94)
Burada açıkça bir peygamber yada kutsal tanrı yapısı Zerdüşt 'ün kişiliğinde
anlatılmaktadır.
6. Parsîler
Parsî İranlı anlamına gelir. Özellikle Bombay 'da oturan Kuzeybatı Hindistan
'daki Zerdüşti topluluğa verilen addır. Parsîler, 641 de Müslümanların İran 'ı
fethetmelerinden sonra 8. yy dan itibaren Hindistan 'a göç eden İranlılardır.
İran 'da kalıp inançlarını devam ettirenlerde olmuştur.,bunlara “Ceberler”
(Geber 'ler) denir. Parsîler, önce Kathiavar 'daki Diu, sonra Gucarat 'taki Sencen
'e daha sonrada şimdi kaldıkları diğer yerlerde ikamet ettiler. Onların
kaldıkları önemli bir merkez Surat yakınındaki Nausari idi. Surat batılı
tüccarlar için önem kazanınca Parsî ler maddi refaha kavuştular.Daha sonra
ticaret merkezi Bombay 'a geçince onlardan çoğu Bombay 'a göç etti. 19.yy 'ın
ilk yarısında Britanya usulü öğrenim Bombay 'a girdiğinde Parsîler hızla bu
kültürü benimsediler.Böylece ticaret ve imalatta önemli bir yer kazandılar.
Hindistan 'a yerleşen Parsîler, bir Hindu kastı gibi teşkilatlandılar.Parsîler
'in büyük bir kısmı şimdi ileri gelen tüccar,endüstrici ve banker konumundadır.
Dolayısıyla Parsîler , Hindistan 'a gelmelerinden bu yana ticaretle uğraşan bir
topluluk olarak kendi inançlarını da büyük bir muhafazakarlılıkla devam ettirmişlerdir.
Parsîler 15.yüzyılda İran 'da kalan Ceber 'lerle temas kurmuş, Pehlevi
literatürünü getirtebilmişlerdir. Böylece Şapur II zamanında düzenlenen
“Avesta” eski materyalle genişletilmiş oldu. Ancak bu önce 18 Yüzyılda
takvimden kaynaklanan mezhep ayrılığına yol açtı. Sonra 19.yy daki reform
hareketi kendini gösterdi. Yeni araştırma ve incelemeler sonucu, rahip
sınıfının ayin tarzının Avesta 'ya uygun olmadığının belirlenmesi üzerine bu
yola gidilmişti. Bununla beraber bazı yorumlarla eski geleneği savunanlarda
vardı. Reform tedrici olarak tuttu. Cemaatte bir yandan dünyevileşme, öte
yandan da mecazi açıklama yollarıyla muhafazakarlığı sorgulayan teosofik
eğilimler ağırlık kazandı.
Şimdiki Parsîlik, kuvvetli monoteist karakterlidir. Merkezi ayine dayanan Tanrı
sembolü ateştir. Kültün tapınakları vardır. Bu tapınaklara Parsî olmayanlar
alınmaz. Günde beş defa ateşin temizliğini korumak için temizleme ayinleri
yapılır. Bu ayinler, rahiplerin nezaretinde yürütülür. Ayinlerde Avesta 'dan
ilahiler, parçalar okunur. Sunu ve kurbanlara önem verilir.Ölüler şehirden uzak
“dakhma” denilen ölü kulelerine (sessizlik kuleleri) bırakılır. Bu kuleler,
necis sayılır.Kuleler, 4 - 5 yüksekliğinde ,silindirik yapılardır. Terasında
çıplak ölüler sıra halinde yatırılmıştır. Yırtıcı kuşların, akbabaların
etlerini gagalaması ve güneşin kemikleri kurutması sonucu bu kemikler, kulenin
içinde depolanır. Böylece toprağın kirletilmediğine inanılır. Hindistan 'daki
Parsî toplulukları bu geleneği devam ettirirler. Parsîler , oturulmayan, cin,
şeytanın top oynadığı yerlere “sessizlik kulesi” derler. Halk dakhmalardan
korkar. Dakhmaların özel hizmetçileri vardır.
Parsîlikte ayrıntılı takdime veya kurbanlar bir sistem içinde yürütülür. Eski
İran geleneğindeki Haoma veya benzeri Hint geleneğindeki Vedik Soma 'dan
rahiplerce ilk sıkmayla elde edilen acı bir bitkinin suyu olan ve yine “haoma”
diye adlandırılan sıvının takdimesi gibi. Hayatını doğru sürdürme, ahlak ve
temizlik kurallarına bağlı kalma “aşa” diye adlandırılır. ( Vedik “rta”
terimiyle eşanlamlı ). Ahura Mazdah 'ın Ameşa Spentaları denilen altı sıfatı
(veya meleği ) arasından biri Ardibeheşt şeklinde Tanrı 'nın kozmik yaratıcı
düzenini ifade ederki aşa da bu düzenle ilgilidir. Ahlaki prensipler üç maddede özetlenebilir :
1- İyi düşünce (humata)
2- İyi Söz (hukhta)
3- İyi İş (huvarşta) İyilik ve yardıma önem verilmesi bu topluğun öğretim ve
sosyal
refahını arttırmıştır.
7.Günümüzde Zerdüştlük
Günümüzde Zerdüştlük Parsiler ve Ceberler olarak iki ana kola ayrılmış olarak
varlıklarını devam ettirmektedirler. Günümüzde Parsilerin büyük bir bölümü
Hindistan 'da yaşamaktadırlar. Caynistler gibi Parsîler de kast sisteminin
cemaat dışında evlenmeme gibi bazı özelliklerini benimsemişlerdir. Bununla
beraber Avrupalı 'larla evlenenler de vardır.
Zerdüştler günümüzde “Dünya Zerdüştler Birliği” adı altında örgütlenmiş olmakla
beraber; Hindistan, ABD, Pakistan, İngiltere, Kanada gibi ülkelerde yerel
toplulukları bir arada toplayan örgütlenmelere gitmişlerdir ve bu ülkelerde
Tapınakları da mevcuttur.
Zerdüştlerin sayısı Bugün 40.000 'ni İran 100.000 'i
Hindistan 'da olmak üzere yaklaşık 200.000 kadar olup geriye kalan büyük bölümü
İngiltere, ABD, Pakistan, Kanada yaşamaktadır.
Zerdüşülükte ana tema ateşin korunmasıdır.
Şöyle bir düşünün çağımızda ateşi yaşamımızdan çekersek, Geriye hiçbir şey
kalmaz. Siğara yakacaksın çakmak lazım ateş yok. Ocağa gittin süt kaynatacaksın
ateş yok. Arabaya bindin kontak anahtarını çevirdin ateş yok, daha neler neler,
hiçbir şeyde ateş yok, kudurursun, ATEŞİ KALDIRANIN ANASINA KÜFÜR EDERSİN. Yani
ateş yaşamın her alanında var. Ateşi çektinmi hayattan geriye pek bir şey
kalmaz.
Ateşi keşf eden insanlık
bununda bilincine varmış artık, yani elde ettiği ateşini kaybetmeyecek.
Ateşe zarar verenlerinde anasının hakkından gelecek. Ateşe nasıl zarar
verilmez, kutsal ateş dersin, bir ateşi kapalı korumalı bir yerde muhafaza
edersin. Bir ateşi de rahiplerin emrine verirsin onlar ateşi ihtiyacı olanlara
ateş sağlar, ateşin sıhatini kollar. Bir ateşte tapınak önüne korsun genel
kullanıma sunarsın.
Ateşe elbirliğinle millet bakar,
Sabah erkenden ateşi yakar, ateş gece geç vakite kadar durur o milletin göz
nurudur. O ateşten hayat fışkırır işte zerduşiliğin ana fikri budur. Bu fikrin
doğrultusunda ateşe tapanlar, zerdüş olarak anılırlar.
17
HER İYLİĞİN İÇİNDE BİR KÖTÜLÜK, HER
KÖTÜLÜĞÜN İÇİNDE DE BİR İYLİK VARDIR
Yang ve Yin Teorisi
Yang ve Yin teorisi için mevcut olan yazılı kaynaklar “Değişiklikler Kitabı’nın” (İ Jing, yeniçağdan önceki 12–6 asırlar)
yazıldığı döneme aittir. Bu kitapta Çin felsefesinin Dünya ve İnsan hakkındaki
ilk tasavvurları belirtiliyor. Farklı zamanlarda yazılmış olan metinlerin
içeriğinde Dünyanın mitolojik tanımlamasından felsefe açısından algılanmasına
geçişin başlangıcı takip ediliyor. Onda en kadîm ontoloji sorunlarının
çözümü yankı bulmuş, daha sonra Çin felsefesinde kullanılmakta olan aparat
tanımlaması işlenmiştir. “Değişikliklerin Kitabın”’da Çin felsefe düşüncesinin temelleri ve gelişme prensipleri
açıklanmıştır.
“Değişikliklerin Kitabının” metinleri
farklı zamanlarda meydana getirilmiştir. Örneğin, temel olarak adlandırılan
metin yeniçağdan önce 12–8. asırlarda ortaya çıkmıştır.
Çıkış
metinlerinin temelini, altı “Yao’dan” (dört) hattan ya da çizgiden oluşan 64 hexagram sembol teşkil
etmektedir. Hexagramların ve onarın birleşimi için yorumlar yapılmıştır.
Hexagramdaki hatların ya da çizgilerin durumlarının değişmesine göre bu
yorumlar “Değişikliklerin Kitabı” adını almıştır.
Çin felsefesindeki Yang ve Yin terimleri ilkönce “Değişikliklerin
Kitabı” ile ilgili yorumlar şeklinde ortaya çıkmıştır.
Bu yorumlar daha sonraları farklı felsefe okullarında geliştirilmişler,
haklarında çeşitli yorumlar geliştirilmiş ve “İ Tszin” metinleri ile ek
yorumlar yapılmıştır.
Bizim bugünkü hali ile tanıdığımız “Yang Yin” felsefe teorisinin kuruluşu,
yeni asırdan önceki IV. asırda “Yin-yan jia” kadim Çin felsefe okullarının filozoflarının işidir. Bu
felsefe okulu o zamanlarda doğa felsefesi, kozmoloji, okültizm ve numeroloji problemleri
üzerinde ihtisaslaşmış olarak bilinir. Bu okuldan tam olarak her hangi bir
metin kalmamıştır, ancak onun fikirleri ile ilgili bilgileri “Şhi ji”, “Zhou i”, “Lü-shi- chong- giu” fragmanlarından ve bazı kitâbelerden öğrenebiliriz.
Bu okulun düşüncesinde, tüm ontolojinin üzerine oturduğu temel
şudur:
·
Yang Yin üniversal düalizmi
·
Beş elementin birbirine
çevrimsel bağlılığı
Bu iki kavram tüm ontoloji, kozmoloji ve geleneksel ilim ve kültür
alanlarında kabul edilmiştir (özellikle astronomi, tıp ve okült sanatları).
Yang ve Yin kavramının ve “beş element” kavramının bir ilim
olarak bütün evreni kaplayan konuma getirilmesi ilk defa çağımızdan 2 asır önce
filozof Dong-zhong–she tarafından
gerçekleştirilmiştir. Bu adam “Yin-yan jia” felsefe okulunun
fikirlerini, neokonfüçyüsçülük felsefesi ile birleştiriyor. Daha sonra “Natür
felsefe komponenti neokonfüçyüsçülük ile birbirine bağlanmıştır. “Yin-yan jıa”
okulunun dinî ve okült komponenti taoismde de yer bulmuştur. Bu okült ve mistik
komponenti aynı zamanda, pratik çalışmalarında, falcılar, rüya tabircileri,
medyumlar, kâhinleri, simyacılar ve hekimler de kullanmışlardır.
Geleneksel Çin Tıbbında Yang ve Yin teorisinin uygulanması
Kadîm Çin manti dini mantığının din kavramları, Yang Yin
teorisinin temelinde yer almaktadırlar. “Değişikliklerin
Kitabı” bu dinin “kutsal kitabıdır”. Onun çağdaş
teorisinin yazılımı, yukarıda açıklanan “Yin-yan jia” okulu tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu okulun ortaya çıkma
zamanı, aşağıda sayılan altı Çin felsefe okulunun ortaya çıktığı “altın çağa”
denk gelmektedir:
1.
Taoizm
2.
Konfüçyüsçülük
3.
Moizm
4.
Legizm veya başka bir deyişle
kanuncular okulu
5.
İsimler Okulu (Ming-jia)
6.
Yin-yan jia okulu (doğa
felsefeciler – (natür filozoflar)
Bu felsefe okullarının her birisi Yin ve Yang anlayışını ve
kavramını kendine özgü yorumluyor. Ancak bunların arasında her hangi bir fark
yoktur. Yang Yin teorisini anlatırken bizim yorumumuz Yin-yan-jia okulunun
bakış açısına göre olacaktır.
Evrendeki her şeyin arasındaki karşılıklı ilişkilerin
anlaşılması ve açıklanması lojik bir sistem gerektirmiştir ki bu da, Yang Yin
teorisi ile olmuştur:
·
Erkeksel başlangıcı,
aydınlığı, hareketliliği, sıcaklığı sembolize eden güçler Yang;
·
Kadınsal başlangıcı,
karanlığı, sakinliği, soğuğu sembolize eden güçler Yin.
Yang ve Yin özelliklerindeki temel zıtlıklar, kadîm filozoflar tarafından
Ateş (Yang) ve Su (Yin) olarak sembolize ediliyorlar:
·
Yang kendine özgü olan
özelliklerine göre ateşe benzer ve aydınlık, sıcaklık, yukarı ve dışarıya
yönelik belirtileri ile karakterize edilir;
·
Yin kendine özgü olan
özelliklerine göre suya benzer ve karanlık, soğukluk, aşağıya ve içeri yönelik
belirtileri ile karakterize edilir.
Buradan varılan neticeye
göre, tabiattaki sakin, soğuk ve sakinleşme fonksiyonlu her bir şey Yin’e
aittir, çelişkili özelliklere sahip olan: hareketli, sıcak, dışarı ve yukarı
yönelik ve güçlenen fonksiyonlu her bir şey Yang ‘a aittir.
Yang ve Yin Zıtlıkları
Yang ve Yin teorisinin
temel kalite özellikleri, tüm çok çeşitliliği ile Dünyayı ve insan
organizmasındaki mürekkep fizyolojik ve patolojik olayları tanımlamaya imkân
sağlıyor.
·
Evrende mevcut olan her şeyin
Yang ve Yin olan birbirine zıt başlangıcı vardır (her bir olayın sakin ve
aktif durumu, her bir eşyanın yukarıya ve aşağıya yönelik durumu vardır);
·
Yang ve Yin’in karşılıklı
bağlantısı, karşılıklı şartlı ve karşılıklı dönüşümlü birçok anlamı vardır.
Örneğin, gündüz ve gece, soğuk ve sıcak, hareket ve sakinlik, dolu ve boş, dış
ve iç v.b. her birinin iki karşılıklı çelişkili başlangıcı vardır.
İnsanın organizması
yine iki zıtlığa bölünür:
·
Yang – insanın vücudunun üst
kısmı ve onun yüzeyi, arka kısmı, altı cinsel organı, Qi enerjisi;
·
Yin – insanın vücudunun iç kısmı,
mide, beş yoğun organ, kan.
Bunlar Yang ve Yin
zıtlıklarına bağlı olarak birbirlerinin gelişimini ve faaliyetlerini karşılıklı
olarak sınırlıyorlar, kontrol ediyorlar ve belirli şartlarda zıtlıkların her
birisi, kendi içinde gelişmek suretiyle kendisinin aksine durum olarak
değişebilir ve bu durum objektif gerçeğe uygundur. Bir tarafın zayıflaması
esnasında, diğer taraf güçleniyor. Örneğin, organizmanın içinde Yang ve Yin
arasındaki dengenin bozulması insanın hastalanmasına veya ölmesine yol açabiliyor.
İki zıtlık olan
Yang ve Yin’in zıtlıkları ancak kıyaslama yolu ile anlaşılabilir: örneğin,
birbirine bağlantılı olarak yerleşim ve fonksiyon durumlarına göre insanın
organizmasındaki dokular ve organlar Yang veya Yin ’e ait olabilirler.
Yang ve Yin’‘in karşılıklı
etkileri
Yin ve Yang karşılıklı
etkileri sırasında nispeten tarafsızlığa sahiptirler, çünkü onların içinden,
kendi aralarında karşılıklı olarak etkilenen ve kendi içlerinde gelişen
elementler bölünebilir. Örneğin, bir gün (gündüz ve gece), gündüze (Yang)
ve geceye (Yin) bölünebilir, diğer yandan gündüz ilk yarıya (Yang’dan Yang’a)
ve ikinci yarıya (Yin’den Yin’e) bölünebilir, gece ise akşam (Yang ‘dan Yin ’e)
ve asıl gece (Yin ‘den Yin’ e) olarak bölünebilir. Şayet vücudumuza bir bütün
olarak bakarsak, onun üst kısmı, kollarımız ve bacaklarımız Yang ‘a, iç
organlarımız ise – Yin ‘e aittirler. Aynı zamanda vücudumuz ve kollarımız ve
bacaklarımız Yang ve Yin ‘e bölünebilirler. Örneğin, cilt ve cilt altı selüloz
Yang ‘a (Yang ‘dan Yang ‘a), vücudumuzun ve kollarımızın, bacaklarımızın
yüzeyine nazaran kaslar ve kemikler Yin ‘e (Yin ‘den Yang’ a) aittirler. İç
organların içindeki Zhang Fu organları olarak adlandırılanlar, yine Yang
ve Yin ‘e ayrılabilirler. (Böbreklerin, dalağın v.b. organların Yang ve Yin
‘i). Yang ve Yin organlarının iki kısma bölünmesi hastalıkların teşhis edilmesi
ve tedavi seçimleri ile ilgili çok büyük önem taşımaktadır. Yang teriminden,
organın nörojen faktörünün, onun fonksiyonel aktifliğinin ve yaşam enerjisinin
düzenlemesine iştirak etmesi, Yin teriminden ise organın hormonsal faktörünün
düzenlemesine iştirak etme seviyesi anlaşılır.
Yang ve Yin’ in karşılıklı şartlılığı
Bu ifade, onların
bir birlik teşkil eden organizmanın içinde, birbirine destek olmak suretiyle
var oldukları anlamını taşır. Örneğin, organizmanın yapısı Yin’e, onun
fonksiyonları ise Yang’a aittirler. Yapı, fonksiyonların maddi temelidir;
fonksiyon ise mevcut olan yapının ve onun gelişimi için var olan hareketli
gücün aksetmesidir. Organizmanın fonksiyonel faaliyetleri gıda maddeleri
kaybını gerektirir, ki bu Yang’ın güçlendirme ve Yin’in zayıflama süreçlerine
uygundur. Gıda maddelerinin yığılması ise belirli bir fonksiyonel aktiflik
gerektirir ve bu durum Yang’ın zayıflamasına ve Yin’in güçlenmesine doğru
götürür. Normal şartlarda bu çelişkilerin arasında nispeten denge (uyum)
mevcuttur, ancak patolojik durum mevcut olduğu zaman uyum bozulur ki bu durum
hastalanmaya sebep olur. Kadîm doğu tıbbı uygulamalarında bu durum, hastalık
insanın organizmasındaki Yang ve Yin arasındaki dengenin bozulması neticesi
meydana geldiği için, bu nedenle uygulanacak olan tedavinin başlıca amacı Yang
ve Yin arasında nispeten dinamik bir dengenin geri getirilmesi anlamını taşır.
Yang ve Yin zıtlığı
nispetendir ve bu nispet sadece Yin’e veya Yang’a ait olan insan
organizmasındaki dokuların ve organların arasındaki karşılıklı yerleşim
durumuna ve fonksiyonlara bağlı olarak kıyaslama yolu ile belirlenebilir.
Yang ve Yin’ in sınırsız bölünebilirliği
Yang ve Yin’in sınırsız
bölünebilirliği, dış ortamın içinde gerçekleşen her bir olayın Yang ve Yin olan
iki başlangıca bölünmesi olarak ifade edilir. Genel olarak (Tsi) yaşam
enerjisinin az veya çok miktarda iştirak etme miktarına bağlı olarak
Yang’ın üç seviyesi ve Yin’in üç seviyesi vardır:
·
Büyük Yang / Tai Yang/;
·
Küçük Yang – Şhao Yang/;
·
Orta Yang / Yang Min/;
·
Büyük Yin / Tai Yin /;
·
Küçük Yin – Şhao Yin /;
·
Azalan Yin / Jue Yin /;
Bu prensip kanalların sınıflandırılması
ve humma hastalığının teşhisi için kullanılır.
Yang ve Yin uyumu,
dalgasal bir çizgi ile yarısı aydınlık ve yarısı karanlık olarak ikiye bölünmüş
olan bir daire ile belirtilir. Etrafındaki çember ise Dünya Kaosunun
girdabındaki her şeyin karıştığını sembolize eder. Dalgalı çizgi, Yang ve
Yin’in karşılıklı doğuşunu ve karşılıklı basıncını ifade eder. Koyu alanın
içindeki beyaz nokta ve açık alandaki siyah nokta, Yang içinde Yin mevcut
olduğunu ve Yin içinde Yang mevcut olduğunu gösterir. Bundan başka bu amblem
(logo) fezanın içine ve zamanın içine yöneliktir.
Yang kış mevsiminde kuzey-doğuda doğar ve yaz mevsiminde
çiçeklenmeye ulaşır;
Yin yaz mevsiminin sonunda kuzey-batıda doğar ve kış mevsiminde,
kuzeyde en yüksek noktasına ulaşır.
Netice olarak Yang ve Yin
karşılıklı olarak sınırlıdırlar ve birbirlerini kontrol ederler ve belirli
şartlarda zıtlıklar kendi içlerinde gelişerek aksi yönde değişebilirler ve bu
durum zorunlu olarak objektif gerçeğe uygun olmak zorundadır. Örneğin, organizmasının
içinde Yin ve Yang arasındaki dengenin bozulması insanın hastalanmasına
ve hatta ölmesine yol açabilir.
Yang ve Yin arasındaki
nispet Tablosu
Nesneler ve
olaylar |
Yang |
Yin |
Evren (Kâinat) |
Güneş |
Ay |
Yıl zamanı /mevsimi/ |
Yaz |
Kış |
Gün (Gün ve gece) |
Gündüz /saat 6–18/ |
Gece /saat 18–6/ |
Gün |
Sabah |
Yarım gün |
Gece |
İkinci yarısı |
Birinci yarısı |
Meteoroloji faktörleri |
Aşırı sıcak, rüzgâr |
Soğuk, rutubet |
Organizma bir bütün olarak |
Fonksiyonel aktiflik |
Sükûnet (rahatlık, sakinlik) |
Anatomi yapıları |
Cilt, cilt altındaki dokular, kaslar, kemikler |
İç organlar |
Vücudun dış yüzeyi |
Kolların ve bacakların, sırtın, vücudun üst kısmının
(bel bölümünden yukarı kısmının) dış yüzeyi |
Kolların ve bacakların, karnın, gövdenin (belgen aşağı
olan) alt kısmının iç yüzeyi |
İç organlar |
Fu organları |
Çjan organları |
Ayrı organlar |
Yang –organları oluşturan |
Yin –organları oluşturan |
Organizmanın fonksiyonel aktifliği |
Yüksek |
Düşük |
Vücut ısısı /harareti/ |
Yüksek |
Düşük |
Madde değişimi |
Yüksek |
Düşük |
Kan basıncı /tansiyon/ |
Yüksek |
Düşük |
Vejetatif sinir sisteminin durumu |
Sempatikotoniya |
Vagotoniya |
Cildin rengi |
Hiper yoğun |
Solgun |
İdrarın rengi |
Sarı |
Açık |
Büyük ihtiyaca gitme durumu |
Spastik kabızlık |
Sürgün |
Tükürük miktarı |
Düşük |
Yüksek |
Çevre ortamının ısı durumuna karşı ilgi |
Sıcaklığa karşı tahammül edememe, soğuğu tercih etme |
Soğuğa karşı tahammül edememe, sıcağı tercih etme |
Gıda ürünleri |
Et, ceviz |
Karpuz |
Gıda ürünlerinin ve şifalı otların tadı |
Keskin, tatlı |
Ekşi, acımsı |
Gıda ürünlerinin ve şifalı otların diğer özellikleri |
Sıcak, kuru |
Soğuk, sıvı |
Geleneksel Çin tıbbında patolojik
teşhis ve tedavi yöntemi seçimi esnasında Yang ve Yin teorisini kullanmak
zorunludur. Çin geleneksel tıbbında Yang ve Yin teorisi muhakkak
kullanılmaktadır. Modern tıbbın bakış açından ise, Yang Yin teorisi,
organizmanın koruyucu güçlerinin teşvik edilmesi için bir hemostaz olarak kabul
edilebilir.
Doğu Tıp Uzmanı Vladimir Uzun
KADIN ERKEK AHENGİNİN EN GÜZEL DİLE GETİRLDİĞİ FELSEFE
YANG VE YIN FELSEFESİDİR. BU FELSEFENİN OLAYI NASIL ELE ALDIĞINI KISACA AÇIKLAYALIM.
İŞİN LADES OLMADIĞINI ANLAYALIM
Yang ve Yin Teorisi
Yang ve Yin teorisi için mevcut olan yazılı kaynaklar “Değişiklikler Kitabı’nın” (İ Jing, yeniçağdan önceki
12–6 asırlar) yazıldığı döneme aittir. Bu kitapta Çin felsefesinin Dünya ve İnsan
hakkındaki ilk tasavvurları belirtiliyor. Farklı zamanlarda yazılmış olan metinlerin
içeriğinde Dünyanın mitolojik tanımlamasından felsefe açısından algılanmasına
geçişin başlangıcı takip ediliyor. Onda en kadîm ontoloji sorunlarının çözümü
yankı bulmuş, daha sonra Çin felsefesinde kullanılmakta olan aparat tanımlaması
işlenmiştir. “Değişikliklerin
Kitabın”’da Çin felsefe düşüncesinin
temelleri ve gelişme prensipleri açıklanmıştır.
“Değişikliklerin Kitabının” metinleri farklı zamanlarda meydana getirilmiştir. Örneğin,
temel olarak adlandırılan metin yeniçağdan önce 12–8. asırlarda ortaya çıkmıştır.
Çıkış
metinlerinin temelini, altı “Yao’dan” (dört) hattan ya
da çizgiden oluşan 64 hexagram sembol teşkil etmektedir. Hexagramların ve onarın
birleşimi için yorumlar yapılmıştır. Hexagramdaki hatların ya da çizgilerin
durumlarının değişmesine göre bu yorumlar “Değişikliklerin Kitabı” adını almıştır.
Çin felsefesindeki Yang ve Yin
terimleri ilkönce “Değişikliklerin Kitabı” ile
ilgili yorumlar şeklinde ortaya çıkmıştır. Bu yorumlar daha sonraları farklı
felsefe okullarında geliştirilmişler, haklarında çeşitli yorumlar geliştirilmiş
ve “İ Tszin” metinleri ile ek yorumlar yapılmıştır.
Bizim bugünkü hali ile tanıdığımız “Yang Yin” felsefe teorisinin kuruluşu, yeni asırdan önceki IV. asırda
“Yin-yan jia” kadim Çin felsefe okullarının filozoflarının işidir.
Bu felsefe okulu o zamanlarda doğa felsefesi, kozmoloji, okültizm ve numeroloji
problemleri üzerinde ihtisaslaşmış olarak bilinir. Bu okuldan tam olarak her
hangi bir metin kalmamıştır, ancak onun fikirleri ile ilgili bilgileri “Şhi ji”, “Zhou i”, “Lü-shi-
chong- giu” fragmanlarından ve bazı
kitâbelerden öğrenebiliriz.
Bu okulun düşüncesinde, tüm ontolojinin üzerine oturduğu temel
şudur:
·
Yang Yin üniversal düalizmi
·
Beş elementin birbirine çevrimsel bağlılığı
Bu iki kavram tüm ontoloji, kozmoloji ve geleneksel ilim ve
kültür alanlarında kabul edilmiştir (özellikle astronomi, tıp ve okült sanatları).
Yang ve Yin kavramının ve “beş element” kavramının bir ilim
olarak bütün evreni kaplayan konuma getirilmesi ilk defa çağımızdan 2 asır önce
filozof Dong-zhong–she tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu adam “Yin-yan jia” felsefe okulunun fikirlerini, neokonfüçyüsçülük felsefesi ile
birleştiriyor. Daha sonra “Natür felsefe komponenti neokonfüçyüsçülük ile
birbirine bağlanmıştır. “Yin-yan jıa” okulunun dinî ve okült komponenti
taoismde de yer bulmuştur. Bu okült ve mistik komponenti aynı zamanda, pratik
çalışmalarında, falcılar, rüya tabircileri, medyumlar, kâhinleri, simyacılar ve
hekimler de kullanmışlardır.
Geleneksel Çin Tıbbında Yang ve
Yin teorisinin uygulanması
Kadîm Çin manti dini mantığının din kavramları, Yang Yin teorisinin
temelinde yer almaktadırlar. “Değişikliklerin Kitabı” bu
dinin “kutsal kitabıdır”. Onun çağdaş teorisinin yazılımı, yukarıda açıklanan “Yin-yan jia” okulu tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu okulun ortaya
çıkma zamanı, aşağıda sayılan altı Çin felsefe okulunun ortaya çıktığı “altın
çağa” denk gelmektedir:
7.
Taoizm
8.
Konfüçyüsçülük
9.
Moizm
10. Legizm veya başka bir deyişle
kanuncular okulu
11. İsimler Okulu (Ming-jia)
12. Yin-yan jia okulu (doğa
felsefeciler – (natür filozoflar)
Bu felsefe okullarının her birisi Yin ve Yang anlayışını ve
kavramını kendine özgü yorumluyor. Ancak bunların arasında her hangi bir fark
yoktur. Yang Yin teorisini anlatırken bizim yorumumuz Yin-yan-jia okulunun bakış
açısına göre olacaktır.
Evrendeki her şeyin arasındaki karşılıklı ilişkilerin anlaşılması
ve açıklanması lojik bir sistem gerektirmiştir ki bu da, Yang Yin teorisi ile
olmuştur:
·
Erkeksel başlangıcı, aydınlığı, hareketliliği, sıcaklığı sembolize eden
güçler Yang;
·
Kadınsal başlangıcı, karanlığı, sakinliği, soğuğu sembolize eden güçler
Yin.
Yang ve Yin özelliklerindeki
temel zıtlıklar, kadîm filozoflar tarafından Ateş (Yang) ve Su (Yin) olarak
sembolize ediliyorlar:
·
Yang kendine özgü olan özelliklerine göre ateşe benzer ve aydınlık, sıcaklık,
yukarı ve dışarıya yönelik belirtileri ile karakterize edilir;
·
Yin kendine özgü olan özelliklerine göre suya benzer ve karanlık, soğukluk,
aşağıya ve içeri yönelik belirtileri ile karakterize edilir.
Buradan varılan neticeye
göre, tabiattaki sakin, soğuk ve sakinleşme fonksiyonlu her bir şey Yin’e
aittir, çelişkili özelliklere sahip olan: hareketli, sıcak, dışarı ve yukarı
yönelik ve güçlenen fonksiyonlu her bir şey Yang ‘a aittir.
YUKARIDAKİ ŞİİR VE ÇİNLİ FİLOZOFLARIN ERKEK KADIN OLAYINA
YAKLAŞIMLARINDAKİ PARALELİK, AKLIN YOLUNUN BİR OLDUĞUNU GÖSTERİYOR
·
Erkeksel başlangıcı, aydınlığı, hareketliliği, sıcaklığı sembolize eden
güçler Yang;
·
Kadınsal başlangıcı, karanlığı, sakinliği, soğuğu sembolize eden güçler
Yin.
Yang ve Yin özelliklerindeki
temel zıtlıklar, kadîm filozoflar tarafından Ateş (Yang) ve Su (Yin) olarak
sembolize ediliyorlar:
·
Yang kendine özgü olan özelliklerine göre ateşe benzer ve aydınlık, sıcaklık,
yukarı ve dışarıya yönelik belirtileri ile karakterize edilir;
·
Yin kendine özgü olan özelliklerine göre suya benzer ve karanlık, soğukluk,
aşağıya ve içeri yönelik belirtileri ile karakterize edilir.
Buradan varılan neticeye göre, tabiattaki sakin, soğuk ve
sakinleşme fonksiyonlu her bir şey Yin’e aittir, çelişkili özelliklere sahip olan:
hareketli, sıcak, dışarı ve yukarı yönelik ve güçlenen fonksiyonlu her bir şey
Yang ‘a aittir.
Sonuç şöyle özetlenebilir;
·
Erkeksel
başlangıcı,aydınlığı,hareketliliği,sıcaklığı sembolize eden güçler Yang;
· Kadınsal başlangıcı, karanlığı, sakinliği, soğuğu sembolize eden güçler Yin.
MUSEVİLİK -18- |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
MUSA
Peygamber Musa
Yaþamý [deðiþtir]
Musa'nın hayatı
ile ilgili kaynak alınan belgeler dinî metinlerdir. Bunlar Tevrat'ın Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye
bölümleridir. Çıkış ve Tekvin'e
göre; İsrailoğulları Mısırlı yerliler ile birlikte Nil Deltası'nın
doğusunda en ağır işlerde çalışmakta ve Firavun'a kölelik etmekteydiler. Musa, İmran'ın
oğludur, Onun babası Yahser, onun da babası Kahes'dir. Levi kabilesindendir,
Yakup'un
soyundan gelir ve Annesi Yocheveddir. Kız kardeşi Meryem,
erkek kardeşinin adı ise Harundur. Musa'yı
İsrailoğulları'na seslenirken tasfir eden bir
görsel Musa doğduğu
sırada Mısırda
İsrailoğulları köle olarak en ağır işlerde çalıştırılmaktaydı. İsrailoğulları
atalarının toprakları olan Kenan
illerine gitmek istedi iseler de Firavun onları bırakmadı. Kur'an'
ve Tevrat'a göre Firavun gördüğü bir rüya üzerine İsrailoğullarından
doğan bütün erkek çocukların öldürülmesini emretti. Bu hadise Kur'an ve
Tevrat'ta yer almaktadır.[5]
[6]
Bunun üzerine çocuklar öldürülüp Nil Nehrine
atıldı. Ancak
erkeklerin azalması bazı işlerin aksamasına sebep oldu ve bunun üzerine
Firavun çocukların bir sene öldürülüp bir sene öldürülmemesini emretti. Musa,
çocukların öldürüldüğü sene dünyaya geldi. İmran ve Yocheved ona yalnızca üç
ay bakabildi. Kur'ana göre Musa'nın annesine: "Çocuğu emzir, başına
geleceklerden korktuğun zaman onu suya (Nil'e) bırak. Korkma, üzülme. Biz şüphesiz
onu sana döndüreceğiz ve peygamber yapacağız" denmiştir.[7]
Annesi Musa'yı zift ile birbirine yapıştırılmış otlardan oluşan bir muhafaza
içerisinde Nil Nehrine bırakır. Musevi kaynaklara göre firavun'un kızı
Thermuthis [8]
Kurana göre ise karısı[9]
Musa'yı bulur ve saray’a alır. Ancak çocuğun
İbranî olduğu kısa sürede anlaşılır. Musa'nın ablası onu emzirecek bir İbranî
aile bildiğini söyler ve onu gerçek annesine geri götürür. Firavun bir
İbranî olduğu gerekçesiyle çocuğu istemez, ancak daha sonra kabullenir.
Kuran'da şöyle denir: "Firavun'un karısı dedi ki: "Benim için de,
senin için de bir göz bebek; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur
veya onu evlat ediniriz. "Oysa onlar (başlarına geleceklerin) şuurunda
değillerdi."[10]
Musa kendi annesi tarafından emzirildikten sonra saraya geri gelir ve ona
"çekip çıkarılma" anlamına gelen Musa ismini verilir.[11]
[12]
Musa'nın hikayesi Akad
kralı Sargon ile oldukça benzeşmekte, bu da skeptik yaklaşımlarda hikayenin sümer
efsanelerinden uyarlandığı düşüncesini uyarmaktadır. (bkn.Sargon) Adý [deðiþtir]
Musa'nın
bulunuşu, çizim Edwin Long. Tevrat'a göre
Musa "çekmek/çıkarmak" (sudan) anlamına gelmektedir. Bir diğer
inanışa göre Mısırlı bilginler ona Mısırlı dilinde "den olma",
"oğul" anlamına gelen Moses ismini vermesini tavsiye etmişlerdir. Mýsýr:
Salgýn hastalýklar ve toplu göç [deðiþtir]
Musa
ve Firavun, 6. yüzyıl İncili Allah Musa'ya
İsrailoğulları'nı firavunun köleliğinden kurtarma görevi verir. Ona bir asa
verir ve Musa bu asa ile lüzumunda içinden yılan/ejderha çıkarma, Kızıl denizi
ikiye yarma, hastaları iyileştirme ve nehrin suyunu kan rengine çevirme gibi çeşitli mucizevî
işler yapar[13]
Kuran’a göre Musa Firavun’u İsrailoğullarını bırakması ve Allah'a iman etmesi
yönünde davet eder. Ancak o bu daveti kabul etmez.[14][15] Musevilik'te
ve Hýristiyanlýk'ta Musa [deðiþtir]
Ana
madde: Musevilik'te Musa Museviliğin
kutsal kitabı Tanah'ın
bir bölümünü meydana getiren Tevrat (Tora), Hristiyanlığın kutsal kitabı Kitab-ı Mukaddes'in Eski Ahit
kısmında da bulunmaktadır. Bu sebeple Musevilikteki ve Hıristiyanlıktaki Musa
bahsi aynıdır. Ýslam'da
Musa
[deðiþtir]
Musa İslamiyet'e
göre peygamberdir. Tevrat, Allah tarafından Musa'ya indirilmiş, Sina
yarımadısında, Eymen vadisinde, Tur dağında kavmine "on emir" adı altında
Allah'ın şeriatını bildirmiştir. Tevrat, Allah
tarafından Musa'ya indirilmiştir. Kızıldeniz'i
mucizevî bir şekilde asâsıyla yararak İsrailoğulları'nı Mısır'dan
çıkarmış, Firavun
II. Ramses
ve ordusu İsrailoğullarının peşinden gelirken Kızıldeniz'de boğulmuşlardır. Mýsýrdan
çýkma olayýnýn kökü, Piramit inþaatýnda
çalýþan birini MUSA’nýn öldürmesine
dayandýrýlmaktadýr. FÝLÝSTÝN
yolunda SÝNA daðýndan 10 emiri indirmiþ KUDÜS’e
geldiklerinde de bir müdet sonra kavimi tarafýndan
dýþlanmýþ, çölde kayýp olup gitmiþtir.
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
-20-HIRİSTİYANLIK |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
İSA |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Hz. İsa 30 yaşında iken, Benî
İsrâil’e peygamber olarak gönderildi. Bozulan Yahudiliğin hükümlerini neshedip
yürürlükten kaldırdı. Kendisine İncîl kitabı verildi. İncîl’de, Allahü
teâlânın birliği, İsa aleyhisselâmın Allah’ın kulu ve resulü olduğu
yazılıydı.
|
-
22 -
DOSTLARIN
İLETTİKLERİ BİR BELGEDİR.
NOT: Ali Riza
Demircan halen Beyoğlu belediye başkanı Misbah Demircan'ın babasıdır.....
Aşağıdaki bilgiler imam ve hatip Ali Rıza Demircan'ın " ISLAMA GÖRE
CINSEL HAYAT "
adlı
eserinden (!) derlenmiştir.
Cennette bekar kişi kalmayacaktır.
Cennetliklerin en alt derecesine günde 72 kadın
verilecektir.
Tam
Mümin ise günde 100 bakire ile cinsi münasebette bulunacaktır.
Cennette kadınlar cinsi münasebette
bulunduktan sonra yine bakire olacaklardır.
Cennetlik erkeğe 100 erkek kuvveti verilecektir.
Cennete girenler 33 yaşına döndürülecektir.
Cennetlik erkekler Cennete vücutları kılsız, yüzleri sakalsız GÖZLERI DE
SÜRMEIİ OLARAK
GIRECEKLERDIR. (IBNE
DEYECEKMIŞ DE DILI VARMAMIS !)
Ali Rıza Demircan
ISLAMA GÖRE CINSEL HAYAT
YAYINEVI: EYMEN YAYINLARI
BASIM YILI: 1986 SAYFA: 342
Yalnız bu kitapta çok büyük bir eksik var. O da şu sorunun cevabı:
"İslamda cennete giden erkeği huriler bekliyor... Ama cennete
giden kadınlar ne yapacak?"
Merak edilen bu konuyu da, vaaz verirken sorulan bir soru üzerine CÜBBELI
HOCA yanıtlamış.
Işte cevabı:
"Cennete giden kadınlar, evlilerse kendi kocalarına
verilecekler. Yalnız çok adamla evlendilerse,
son kocaya
verilecekler. Kadının kocası çok kötü bir adamsa, alkolikse zaten
cennete giremeyecek.
Kocası cehenneme giden veya evlenmeden tek başına cennete giden
kadın, dünyada din uğruna
şehit olan
erkeklere verilecek.
Fakat kadın orada beş erkek isteyemeyecek, sadece bir erkek isteyecek ama
o adamın beş erkek
gücü olacak,
ona her türlü zevki tattıracak.
Cennete giden erkeklerin tenasül uzuvları (penisleri) eğilmez, hep dik kalır.
Kadınlara, bir tane erkek verilse de, o erkek cimadan (seksten) hiçbir
zaman kaçmayacak, sürekli
yapabilecek.
Dolayısıyla kadın da erkeğiyle istediği kadar cima edecek.
Kadın evliyse kendi kocasına verilecek ama kocasının da tüm erkekler gibi
ayrıca hurileri olacak.
Erkek hem
karısıyla, hem de hurileriyle sabahtan akşama kadar sürekli cima (seks)
yapabilecek."
Bu açıklamalara (!) göre cennet, son derece organize olmuş bir genelev.
22
İSLAMA KARŞI ELEŞTİRİNİN
DEVAMI
ÖMER HAYYAM 800 SENE ÖNCE YAZMIŞ
BAKIN ŞİİRİNDE HANGİ İSYANLARI OYNAMIŞ
“ Irmaklarından şaraplar akacak “ diyorsun
Cennet-i âlâ meyhane midir?
“ Her mümin’e iki huri “ diyorsun
Cennet-i âlâ kerhane midir?
* * *
Tanrı, bize cennette vaat ettiği şarabı
Niçin haram etsin bu dünyada, akla sığar mı?
Bir sarhoş Arap, devesini vurmuş Hamza’nın
Peygamber de yasak etmiş, Arap’a şarabı
* * *
Beni özene bezene yaratan kim? Sen
Ne yapacağımı da yazmışsın önceden
Demek günah işleten de sensin bana
O zaman nedir o cennet cehennem?
* * *
Kim senin “yasa”nı çiğnemedi ki söyle?
Günahsız bir ömrün ne tadı kalır söyle.
Yaptığım kötülüğü, kötülükle ödetirsen eğer,
Seninle benim aramda ne fark kalır ki söyle
* * *
Tanrı bizi çamurdan yarattığında
Biliyordu bu dünyada ne işimiz olacak
İşlediğim günahlar hep onun emriyledir
O halde cehennemde beni niçin yakacak?
* * *
İsyan edip karşında duracağım, neredesin?
Karanlığı, ışığa yoracağım, neredesin?
İbadete karşılık cenneti alacaksam
“ Bağış mı ticaret mi” diye soracağım, neredesin?
* * *
Kör cehalet çirkefleştirir insanları.
Suskunluğum asaletimdendir.
Her lafa verecek bir cevabım var elbet
Lakin bir lâfa bakarım laf mı diye,
Bir de söyleyene bakarım adam mı diye
* * *
Dünya, üç beş bilgisizin elinde
Sanırlar ki tüm bilgiler kendilerinde
Üzülme, eşek eşeği beğenir
Bir hayır var sana kötü demelerinde
* * *
Sen bu dünyanın sırrına eremezsin
Erenlerin dilini de sökemezsin
Öyleyse iç şarabı, cennet et dünyayı
Öteki cennete ya girer, ya giremezsin
* * *
Niceleri geldi, neler istediler
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler
******
İçin temiz olmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun kaç para
Hırka, tespih, post, seccade güzel
Ama TANRI KANAR MI BUNLARA
Sen sofusun hep dinden dem vurursun
Bana da sapık dinsiz der durursun
Peki, ben ne görünüyorsam O’yum
YA SEN NE GÖRÜNÜYORSAN O’MUSUN
Sen içmiyorsan içenleri kınama bari
Bırak aldatmacayı iki yüzlülükleri
ŞARAP İÇMEM DİYE ÖVÜNÜYORSUN AMA
YEDİĞİN HALTLAR YANINDA ŞARAP NEDİR Kİ..
Ey kara cübbeli senin gündüzün gece
Taş atma dünyayı bilmek isteyenlere
ONLAR, YARADANIN SANATI PEŞİNDE
SENİNSE AKLIN ABDEST BOZAN ŞEYLERDE….
Ben kadehten çekmem artık elimi;
Tutmam senin kitabını minberini.
Sen kuru bir softasın, ben yaş bir sapık
CEHENNEMDE SEN Mİ DAHA İYİ YANARSIN, BEN Mİ?..
Seni kuru softaların softası seni
Seni cehenneme kömür olası seni
Sen mi haktan rahmet dileyeceksin bana ?
HAKKA AKIL ÖĞRETMEK SENİN HADDİNE Mİ ?
Yaşamın sırlarını bileydin
Ölümün de sırlarını çözerdin
Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok
YARIN AKILSIZ NEYİ BİLECEKSİN
Ey kör!
Bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş !
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş !
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
BİR NEFESTİR ALACAĞIN, O DA BOŞTUR BOŞ !
ÖMER HAYYAM
İpin
ucu kaçınca, insanlar isyanları oynmaya başlamışlar ömmer hyyam ve islamda
cinselliğe prosto gbi veya benim şiirim gibi sesler in yükselmesi doğal olmuş
iş gel kitabı,zamanda yolculuk ve parallelikler , kitapsızların kitabuı ve
benzeri kitaplara iş düşmüştür.
CENNET - CEHENEM
1-3-2009
SIKILMAK
YAŞLANMAKTAN OLSA ZAHİR,
GEÇENLERDE AKLIMA DÜŞTÜ, MERAK ETTİM
CENNET NASIL BİR YER, ÖĞRENMEK İSTEDİM
ÜNLÜ BİR DİN BİLGİNİNİN YAZILARINI
OKUDUM,
VAAZINI DİNLEDİM
CENNETTE ZITLIKLAR YOKTUR. SIRF GÜZELLİK, SAF TEMİZLİK,
ELEMSİZ LEZZET BULUNMAKTADIR
DİYORDU.
AYRICA ÖLÜM YOK, YAŞLANMA YOK, FAKİRLİK YOK,
ÇALIŞMA YOK
ERKEKLER 33 YAŞINDA, KADINLAR 18 YAŞINDALAR.
İSTEDİĞİNİZ VE AKLINIZDAN GEÇİRDİĞİNİZ HER ŞEY YANINIZDA,
DİYE CENNETİ TARİFE ŞÖYLE DEVAM EDİİYORDU
ACIKTINIZ,
O ANDA GÖZÜNÜZE BİR KUŞ İLİŞTİ,
ONA BİR BAKTINIZ, KIZARTILMIŞ OLARAK ÖNÜNÜZE GELİYOR,
YİYORSUNUZ, GERİDE KALAN KEMİKLERİNE, "HAYDİ UÇ!" DİYORSUNUZ, KUŞ
UÇUP GİDİYOR.
MEYVELİ AĞACIN YANINA
GİTMENİZE HİÇ GEREK KALMIYOR.
İÇİNİZ ÇEKTİĞİ AN, AĞAÇ NE KADAR UZAKTA OLURSA OLSUN
DALINI SİZE UZATIYOR,
NE TÜR BİR MEYVE İSTİYORSANIZ, O MEYVEYİ VERİYOR SİZE.
MEYVEYİ KOPARDIĞINIZ ANDA DA YERİNE YENİSİ GELİYOR.
BİR ELBİSE CANINIZ ÇEKTİ DİYELİM.
YANINIZA HEMEN İPEKLİ BİR ELBİSE GELİYOR, GİYİNİYORSUNUZ.
BİR ŞEY Mİ İÇMEK İSTEDİNİZ;
BAL IRMAĞI, SÜT IRMAĞI, CENNET ŞARABI IRMAĞI, TATLI SU IRMAĞI
YAN YANA AKIYOR. BARDAKLAR DOLUYOR, CENNET HİZMETÇİLERİ TARAFINDAN SERVİS
YAPILIYOR. YOLDA GİDİYORSUNUZ,
BU IRMAKLARDAN BİRİNİ ÇAĞIRDINIZ,
BİR BAKMIŞSINIZ Kİ PEŞİNİZDEN AKIP GELİYOR.
CENNETTE SADECE İNSANLARLA DEĞİL,
TAŞLARLA, AĞAÇLARLA, KUŞLARLA,
GÖRDÜĞÜNÜZ HER ŞEYLE KONUŞUYORSUNUZ.
HEPSİ DE SÖYLEDİKLERİNİZİ ANLIYOR
İSTEKLERİNİZE CEVAP VERİYOR.
OTURDUĞUNUZ SARAYLARIN ALTINDAN IRMAKLAR AKIYOR.
CENNET KÖŞKLERİNİN TUĞLALARININ BİRİSİ ALTINDAN,
BİRİSİ GÜMÜŞTEN, BİRİSİ YAKUTTAN,
BİRİSİ DE ZEBERCETTEN İNŞA EDİLMİŞ...
İSTEDİĞİNİZ KADAR YİYORSUNUZ, İÇİYORSUNUZ.
NE TÜKÜRME VAR, NE SÜMKÜRME, NE İDRAR VAR,
NE DE TUVALET İHTİYACI. HİÇBİR PİSLİK YOK CENNETTE.
YEDİKLERİNİZ VE İÇTİKLERİNİZ, MİSK GİBİ KOKAN BİR TER ŞEKLİNDE
HİÇBİR RAHATSIZLIK VERMEDEN VÜCUTTAN ATILIYOR.
SOĞUK, SICAK, HASTALIK DERT, HİÇBİRİ YOK ORADA.
SÜREKLİ ILIK VE FERAH BİR İKLİM MEVCUT...
ALİM DAHA DA ANLATMAYA DEVAM EDERKEN
BENDE MECAL KALMADI
TARİFİN VERDİĞİ REHAVET
KARABASAN GİBİ ÜZERİME ÇÖKMÜŞTÜ
CENNET BANA GÖRE DEĞİLDİ
“ YİĞİT AZAPTA GEREK “ DİYEREK
CENNETTE REHAVET İÇİNDE YATMAK YERİNE
YARADANDAN TAYİNİMİ İSTEMEK
İHTİYAÇ DUYULAN HER HANGİ BİR PLANETTE
ZITLIKLARDAN FIŞKIRAN AHENKLE
DAHA ÜST EVRİMLERE ERİŞMEK
KÂİNATTAKİ PARADOKSLARA MALZEME OLMAK
BANA DAHA ÇOK UYUYORDU
BUNU NİYAZ OLARAK YAZIP
BİR PULSUZ DİLEKÇE OLARAK
YARADANA UZATMAK GELDİ İÇİMDEN
YARAB NİYAZIMDIR
ARZEDERİM
KABUL ET LÜTFEN
ERDOĞAN ILDIZ
-25-
ŞARAP KONUSU
Kur'an'da yazılı mucizeyi bilim 2006'da keşfetti!..
Aslında bu iki yazıyı ard arda okumam da bir mucizevi tesadüf müydü, acaba?.
Fikret Otyam'dan gelen faksı okudum önce.. Yaşamdan Dakikalar ekibi ile
Antalya'ya gidecektik ertesi sabah.. Koca Otyam bizi Geyik Dağı'ndaki evine
davet ediyordu..
"Muhabbet hitamında dağa çıkmanızı ve billur sular eşliğinde cennet demi
şarap ve dahi üzüm suyundan mamul dem alalım o dem ki, Kur'an-ı Kerim'in Nahl
Suresi 67'inci ayetinde aynen şöyledir:
'Hurmalıkların meyvalarından, üzümlerden de sarhoş
edici bir içecek ve güzel bir rızık
elde edersiniz. İşte bunda, aklını işleten
bir topluluk için kesin bir mucize vardır.'
(Çeviri: Prof. Yaşar Nuri Öztürk)"
Fikret Ağabey 65 yıldır demlenir bilirim.. "Şaka yapmış olmalı"
dedim.. Evde çeşitli Kur'an mealleri var. Açtım.. Yaşar Nuri Hoca aynen böyle
çevirmiş.. Elmalılı Hamdi Hoca'nın meali de üç aşağı böyle..
Üzümlerden sarhoş edici bir içecek.. Aklını işleten toplum için
"kesin" bir mucize..
Uzandım divana her günkü gibi, gazeteleri okuyacağım.. En üstte Herald Tribune
var..
Bir başlık hemen dikkatimi çekti..
"Şaraptaki madde bol kalorili yemeklerin
kötü etkilerini önlüyor.."
Bir nefeste okudum yazıyı..
Harvard Tıp Okulu ve Amerikan Ulusal Yaşlanma Enstitüsü araştırmacıları,
kırmızı şarapta bulunan resveratrol denen doğal maddenin zengin kalorili ve bol
yağlı ve kalorili yemeklerin kötü etkilerini yok ettiğini ve ömrü uzattığını
keşfetmişler.
Habere göre..
Hergün düzenli alınan resveratrol, son yıllarda hızla artan obezite/şişmanlık
kaynaklı rahatsızlıklar, hatta ölümlerin çaresi oluyor.
Resveratrol üzümün kabuğunda, dolayısı ile kırmızı şarapta bulunan bir madde ve
bu madde, ünlü bilim dünyasında "Fransız Paradoksu" diye bilinen
çelişkinin büyük anlamda çözümü..
Fransızlar dünyanın en zengin ve en yağlı yemeklerini yiyen millet oldukları
halde, Amerikalılara göre çok daha az kalp hastalıklarına yakalanıyorlar.
Neden?..
İşte bundan.. Her yemekte içtikleri kırmızı şaraptaki resveratrol, bol yağlı,
bol kalorili yemeklerinin kötü etkisini yok ediyor.
Araştırmacılar bir gurup deney faresini, yüzde 60'ı yağlardan oluşan bir
diyetle beslediler. Fareler, fare türü için orta yaş demek olan, bir
yaşındaydılar. Beklendiği gibi fareler bir süre sonra şeker hastası oldular,
karaciğerleri büyüdü ve standart beslenen farelere göre daha erken ölmeye
başladılar.
Bir başka gurup fare de ayni diyetle beslendiler, ama onlara ayni zamanda büyük
dozlarda resveratrol verildi.. Bu fareler de normalin üstünde şişmanladılar. Ne
varki bunların kan şekerlerinde ve insilün üretimlerinde değişme olmadı. Şeker
hastası olmadılar. Karaciğerleri büyümedi. En önemlisi şaraptaki bu madde farelerin
hayatını çok keskin bir şekilde uzattı. Resveratrol alan fareler, normal
beslenen ve normal yaşam süren farelerden de daha uzun yaşadılar.
Yani..
Bu fareler, sağlıklarından hiçbir bedel ödemeden, en sevdikleri, en güzel, en
lezzetli, en yağlı yemekleri istedikleri kadar yediler. Üstelik.. Normal
beslenen farelere göre daha uzun yaşadılar.
Araştırmacılar resveratrolun farelerin fiziksel yaşam kalitelerine nasıl etki
ettiğine de baktılar. Farelerin denge ve fiziksel gücünü deneyen bir test var.
Dönen bir çubuk üzerinde düşmeden yürüme süreleri ölçülüyor.
Resveratrol alan fareler yaşlandıkça daha başarılı olmaya başladılar ve normal
beslenen genç farelerle ayni formu muhafaza ettiler.
Merak edip başka kaynaklara daldım.. Kırmızı şaraptaki bu doğal madde, sadece
ömrü uzatmakla kalmıyor.. Kansere karşı.. Virüs hastalıklarına karşı.. Ateşli,
iltihaplı hastalıklara karşı.. Sinirlerin ve sinir sisteminin muhafızı.. Yani
her derde deva tam bir mucize madde bu.. Bu konulardaki çalışmalar da hızla
devam ediyor.
Uzmanlar farelerden alınan sonuçların insanlar için de geçerli olacağını
düşünüyorlar..
Ama şimdilik aşılması gereken çok şey var.. Bir defa doz..
Kırmızı şarabın litresinde 1.5 ile 3 miligram resveratrol var. Farelerle ayni
etki için normal kiloda bir insanın günde 10 ile 20 şişe arası şarap içmesi
lazım. Bu kadar fazla alkol alındığında resveratrolun etkisi ne olur,
bilinmiyor..
Benim bildiğim, Nahl suresinin 67'inci ayetinde haber verilen"Kesin
mucize"nin "Aklını işleten topluluk" tarafından nihayet keşfedildiği..
Bu mucizeyi çözmek için 2006 yılını bekleyen bilim, resvetrol hapını da
herhalde kısa zamanda gerçekleştirir..
İnsanlar yüzyıllardan beri şarap kadehlerini tokuştururken boşuna
"Sağlığınıza" demiyorlarmış..
Gerçekten sağlıklarına içiyorlarmış meğer!..
Dinler
konusunda bu kdar şey anlattıktan sonra konuyu özetlersek din konusu
bundan5,000 yıl evvel gündeme gelmiştir.Dinlerin kurumsallaşması musa ile
başlamış isa ile devam etmiş Muhammed de son bulmuştur.Hepsi hakkında da hala
açıklığa kavuşmamış yüzlerce nokta vardır.Bunların açıklığa kavuşturulacağınıda
zannetmiyorum.Bu kitabı okuduğunuz zaman Kitaplılar kadar bilgi edinmiş
olacaksınız.Olayın kaba hatlarıyla durumu budur.Olay hakkında bilgi sahibi
olduktan sonra kitablı mı olacaksınız kitapsız mı olacaksınız siz karar verin.
Kitaplıda olsanız kitapsızda olsanız bir takım temel noktalarda başarılı olmak
esastır. Dinlerin esası da bu tür noktaları vermektir. Bu açılardan bakarak
bundan sonraki bölümde biz size değişik bakış açıları bu değişik pratik çalışma
tarzlarını vermeye çalışıcaz.
Dinler konusunda getirilen eleştirileri ne kadar yazsak
bitmez. Olayın hakkını vermek için tez, antitez sentez, prensibine göre her
konuya eleştiri getirmek lazım. Ne de olsa bu kitapsızların kitabı, ama biz
normal seyri içinde açıklamalar yaparak, kitapları tanıtarak bazı çelişkelere
ışık tuttuğumuza inanıyoruz. Dinler konusunu diğer başka cephelerden incelemek
için konuya çeşni katacak diğer maddelere geçelim. bu sizin için bir ambiyans
değişimi olur belki yeni ufuklarında kapısını açar. Bunlarda kitabın extrası
yani çaylar şirketten
DİNLER KONUSUNDA
KULLANACAĞINIZ VE KULLANMAYACAĞINIZ FİKİRLER KONUSU NETLEŞTİ İSE KAFANIZDA, GEL
KİTABINI MUTLAKA OKUYUNUZ. KİTAPSIZ DA OLSANIZ İŞİNİZE YARAYACAKTIR.
-26-
Gel Kitabı
Kapak resmi
üretkenliği simgelemektedir
Kapak
resminin anlamı: Bu
tasarımla şu mesajı vermek istemektedir: Yen
ve Yan simgesi ile her iyiliğin içinde bir kötülük; her kötülüğün içinde bir
iyiliğin var olduğunu, Artemis ile bereketi, El ile emeği, Lale ile güzelliği
simgelemektedir. Netice
olarak, bereket ve güzelliğe çalışarak ulaşılacağını anlatmaktadır. |
Anne tarafı tüccar, baba
tarafı asker bir aile ortamında 1949 yılında doğup, büyüyen Erdoğan Ildız, ilkokulu
Malatya da okuduktan sonra İstanbul'da Paşakapısı Ortaokulunu, Haydarpaşa
Lisesini bitirip, İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü'ne girdi. Bu sırada
öğrenimine ara vererek, iki yıl Avrupa'yı gezip, yabancı dillerini
geliştirdikten sonra dönüşte 2 yıl Alman Filolojisi’ne devam edip, sonra
yeniden Gazetecilik Yüksek Okulu'na girdi ve buradan mezun oldu. Küçük yaşlardan beri (6
yaş) ticaretin her dalında girişimcilik yapan Ildız, üniversite yıllarında
halıcılığa karar vererek, Kapalıçarşı'da "Mehmet's Place" halı
mağazalarını kurduğu yıllarda Hollandalı eşi Annelies ile evlendi. 1980 yılında Hollanda,
Belçika ve Avusturya'da depolar açtıktan sonra 1982'de ERA Halıcılık A.Ş. ile
halı üretimi, toptan satışı ve ihracat alanında Türkiye'deki faaliyetlerini
genişletti. 1985'de ise dünyanın ve Türkiye'nin ilk Halı Çiftliği olan ILDIZ
HALI ÇİFTLİĞİ 'ni ve sonra da TRIBAL ART perakende mağazalarını kurdu. 1990
sonrası ise yatırımlarını halı dışında çeşitlendirerek, inşaat ve turizm
alanlarına da kaydırdı. İngilizce, Almanca ve
Flamanca bilen, İskender ve Esma adlı çocuklarıyla mutlu bir evlilik sürdüren
Erdoğan Ildız, aynı zamanda Halıcılık Vakfı Başkanı ve İstanbul Halı
İhracatçıları Birliği Başkan Yardımcısıdır. Pek çok araştırma ve
makale çalışmalarının yanı sıra bu kitap temelinde; kendi şirketlerinde
uyguladığı, kendi yaşam felsefesi ve çalışma yöntemlerini gelecek kuşaklara
aktaracak bir yöneticilik okulu açmayı planlamaktadır. |
Giriş
Gel,
Neden Gel? 1.
Gel çünkü; eğer yaşamını bir yörüngeye oturtmakta güçlük çekiyorsan, gel
konuşalım. Çok basit beş önerimiz var. Eminiz bunları okuduktan sonra
yaşamınız yüzde yüz değişecek. 2.
Gel çünkü; eğer işinde memnun değilsen, daha iyi olanaklar arıyorsan, gel
konuşalım. Çok basit 4 önerimiz var. Eminiz okuduktan sonra işinizdeki
başarınız yüzde yüz artacak. 3.
Gel çünkü; eğer yaşamın düzgün ve işinde de başarılı olduğun halde mutluluk
pınarların kuruduysa, gel konuşalım. Sana 3 önerimiz olacak. Bu anahtarlarla
mutluluk pınarın sürekli akacak. 4.
Gel çünkü; her şeyin olabilir ancak ilham kaynakların kuruyorsa, her şey alt
üst olabilir. İlham seline alışanın, ilham pınarlarının kuruması kadar kötü
bir şey olamaz, gel konuşalım. Size 2 önerimiz var. İlham deryasından hiç
çıkmamanız için. 5.
Gel çünkü; her şeyiniz tamam. Artık nurlanmaya başlamış olabilirsiniz. Ancak
insanlık tarihi, çağında anlaşılmamış insanlara yapılan işkencelerle doludur.
Hallac-ı Mansur' dan, İsa'dan tutun da daha nicelerinin başına gelenleri
yaşamak istemiyorsanız, gel konuşalım. Size 1 önerimiz var. Eminiz ki
anlaşılmanıza yardımcı olacaktır. Televizyon
karşısında geçirilen zamanlar. Ağzına kadar dolu kahvehaneler. Oysa bu kitaba
ayıracağınız zaman, dünyalara bedel olabilir sizin için. Bir deneyin lütfen.
Eminiz ki çok şey değişecek yaşamınızda. Bunun kitapsızların kitabı olarak
bir kitap arayışı içindeyseniz Bu kitap bir seçenek olarak ihtiyaca cevap
verebilir.Tabi biz pek çok seçeneğin önünüze çıkması arzusundayız. Erdoğan
ILDIZ Not:
Lütfen kitap hakkındaki görüşlerinizi [email protected]
' a iletiniz; müteşekkir kalırız. |
GEL KİTABININ BÖLÜMLERİ VE KONU BAŞLIKLARI
I- BÖLÜM: SORUNSUZ YAŞAM
1.1. Optimizm
2.2. Yöntem
3.3. Seks
4.4. Uyku
5.5. Yemek
II- BÖLÜM: İŞDE BAŞARI
6.1. Teşkilat
8.3. Zamanlama
9.4. Dosyalama
III- BÖLÜM: HAZZIN ANAHTARI
10.1. Biçimlendirmek
11.2. Renk
12.3. Müzik
IV- BÖLÜM: SONSUZ İLHAM
13.1. Düşünebilmek
14.2. Düşünmenin damak
zevki
V- BÖLÜM: VE SONSUZ IŞIK
15.1. Işık
SONUÇ - 5 + 4 + 3 + 2 + 1 = 15 NOKTA
ÖNSÖZ
Hayatın kısalığı karşısında zaman zaman hayretler içinde kalıyor
insan. Ancak bu kısacık hayattan bir dost edinemeden gitmek, en azından
kendinle dost olmadan hayatı noktalamak en acı şeylerden birisi. Yarım kalmış
veya hiç başlanmamış bir tual gibi... Sadece ön eskizler yapılmış, tasarımlar
oluşum aşamasında kalmış... "Ah fırsatım olsaydı, zamanım biraz daha
fazla olsa" gibilerinden feryatlarla biterken ömür, insan daha isyankar
oluyor zamana karşı. Ortalama bir hesapla 70 yıl kabul edersek insan ömrünü, 70 x 365
= 25500 günlük bir programla dünyaya geliyor insan. Daha farkına bile varmadan
yaşamın, tükeniveriyor bu zamanın yarısı. Verimli olmanın temel kuralları
var. Eğitim, öğretim, ilk gençliğin benlik bulma arayışları, eş seçimi, ev
kurma, yerleşme derken hayata ve mesleğine, geçiveriyor çabucak 35 yıl. Ancak
bu alt yapıyı sağlayabiliyor mutlu bir kesim, şans varsa. Pek çoğu da bu
mutluluğa eremeden bitiriveriyor ömrünü. Bu açıdan bakıldığında, insanların büyük bir bölümü doyamadan
hayata,kuramadan istediği dünyayı, feryat figan, mutsuz bir şekilde
noktalıyor veya sürdürüyor yaşamını. Hayatından memnun olup da istediği gibi bir iş kuramamış veya
istediği düzene yükselememiş insanlarda çoğunluğu oluşturur toplumda. Hem özel yaşamında, hem iş dünyasında çok ender rastlanır
"ben çok mutluyum" diyebilen insanlara. Mutluluğun bu evresine gelmiş,
bunu formüle etmiş pek az insan vardır çevremizde. Hele düşüncenin,
düşünmenin damak zevkini tatmış ve bunu ilham makinasına dönüştürmüş kişi ise
nadirdir. Düşünmeyi yaşamının en zevkli köşesine oturtmuş bir insanın toplum
tarafından anlaşılması ve topluma karşı korunması ise "Hallac-ı
Mansur" misali çok önemlidir. İşte dostlar gelin, "GEL" de bunu konuşalım. Belki
anlatılanlar daha mutlu ve tutarlı bir yaşam için yardımcı olabilir. Tüm mutlulukların sizin olması dileğiyle. Erdoğan ILDIZ YAŞAMINI DÜZELTMEK İSTİYORSAN "GEL" İnsanlık tarihinde yaşamını düzene sokmuş ve bundan da büyük haz
duyan insan sayısı çok azdır. Zaman zaman bunu yakalar, bir haz selinde
boğuluruz. Ama bu çok kısa ömürlüdür. Yaşamın türlü cilveleri bizi tekrar
dalgalanmaların içine çeker. İşte, bizim bu kitapta vermek istediğimiz de böyle bir durumda
yaşamı yörüngesine oturtmak için bir anahtardır. Anahtarlar basit olmalı,
kolay taşınmalı ve ihtiyaç anında hemen ele gelmelidir. Ve bizi rahat
ettiğimiz sığınağımıza, yuvamıza sokabilmelidir. Küçük bir bebeği mutlu eden nedenler (Altının temiz,karnının tok
oluşu gibi) güzel bir örnektir mutluluğun basit anahtarı için. Yıllar geçip
yetişkin duruma gelince, çoğu zaman basit ve tutarlı mutluluk anahtarını
kaybederiz. Bu kitap, bu anlar için gerekli olacaktır. Zaman zaman kafalarımızın sislendiği dönemlerde, düzgün ve iyi
yaşam için nelere gerek duyduğumuzu sormalıyız kendimize. Bu sorunun üzerinde
uzunca düşündüğümüzde Diyojen`den fazla uzağa gidemediğimizi şaşkınlıkla
görürüz. (Bilindiği gibi Diyojen yaşam için hiçbir materyalin gerekliliğine
inanmıyordu.) Hemen hemen hiç bir materyali ön plana çıkarmaz çünkü düzenli
yaşam. Maddesel konulardan arınıp, basit bir anahtarda buluruz huzuru. Bu bölümde sorunsuz yaşam için dikkat etmeniz gereken noktaları
açıklayacağız. Beş nokta şeklinde ele alınan konular hayat kargaşası içinde
olayları basite indirgemeyi hedeflemektedir. 1-Optimizm 2-Yöntem 3-Seks
4-Uyku 5-Yemek konularını açıklayarak okuyucuya hayatını sorunsuz bir şekle
getirmek istiyorsan "GEL" demektedir. Düzenli ve mutlu bir yaşam için ilk kural ise optimizmdir. |
GEL KİTABININ 1.BÖLÜMÜ MADDE 1. OPTİMİZM: Optimizm, arabanın yakıtıdır. Bu olmadığı zaman araba kımıldayamaz.
Ana rahmine düştüğü andan itibaren doğabilmek için insan oğlu optimist olmak
zorundadır. Oysa çoğu zaman insanlar karamsarlığa düşüp, hem kendilerine hem
çevrelerine zindan ediyorlar yaşamı. İşte, bu kitap böyle anlarda temel
unsurları yakalamanızda size yardımcı olacaktır. Bu unsurların başında da
optimizm gelmektedir. Peki nedir bu optimizm? Çok basit olarak şöyle açıklanabilir: İyiyi, güzeli düşünme,
herşeye iyi tarafından bakarak yanaşma, olumlu yaklaşma. "Her kötülük içinde sonsuz iyilikleri, her iyilik de sonsuz
kötülükleri barındırır" şeklinde açıklayabileceğimiz bu fikri, Çinliler
"Yeng ve Yang" diye özetlemişler ve şu simgeyle ifade etmişler.
Daire evreni, dairenin bölünmüş parçaları sonsuz olasılıkları ve doğurganlığı,
bu parçaların renkleri iyiyi ve kötüyü ve içindeki noktalar da her oluşumun
karşıtını da içinde taşıdığını simgelemekte. Bu binlerce senelik mantığın temelinde, sorunlara yaklaşımda
gösterilecek incelikler yatıyor. Yeng ve Yang`la hiçbir şeyin ne salt iyi, ne
salt kötü olduğunu, bakış açısına göre subjektif olduğunu söylüyorlar.
Gerçekten de bizler için iyi olan pek çok şey, bir yerde başka insanların
zararına gelişiyor olabilir. Müslümanlar "her işte bir hayır vardır" derken, bu
olguyu vurgularlar. "Merhametten maraz doğar" şeklindeki Osmanlı
atasözü de aynı düşünceyi farklı açıklamaktadır. Karşıtların bir arada ve birbiriyle mücadelelerinin sonsuz
açılımlarıyla geçip gidiyor zaman. Ve buradaki incelikse, iyinin ve güzelin
kazanacağına inançtır. Ancak bu "nasılsa iyiler kazanır" diye
beklemek demek değil kuşkusuz. Her koşulda esas olan koşulları iyi
değerlendirip, yapılacak en doğruyu yakalamak, cesaret ve öz güvenini
yitirmeden mücadele edebilmektir. Kıt kaynaklarla, olumsuz koşullarda
yaratılabileceğin en mükemmelini yaratmak, karalar içinde akı görebilmek ve
çoğaltabilmektir amaç. İşte bizim "optimizm"le ifade etmek istediğimiz budur. |
GEL KİTABININ 1.BÖLÜMÜ
MADDE 2. YÖNTEM:
Sadece optimist olmak yetmiyor. Düzenli ve mutlu bir yaşam için yöntem
de gerekiyor. Bu basit sözcüğün altında büyük bir düşünce birikimi yatıyor.
Çizgisi belli olmayan ya da çizgisini belli edemeyen insanlar hem
kendileri, hem de çevreleri için huzursuzluk kaynağı. Bu açıdan bakarsak
konunun önemi çıkıyor ortaya.
Yaşamın her evresinde, yoğunlaştığımız konulardaki düşüncelerimiz
ve elde ettiğimiz sonuçları yöntemlerle formüle ederiz. Eğer bir konuya
yabancıysak, üzerinde hiç düşünmemişsek, o konuda kendimize özgü bir yöntemimiz
de yok demektir.
Beyinsel huzurun kaynağı yöntemden geçer. Bir konuyu çözene dek
yoğun bir çaba harcarız. Konu çözüldükten sonra düşüncenin ağırlığı, yoğunluğu
yerini hazza bırakır. O konuyu artık refleksler götürür. Beyin işin
ayrıntılarından, inceliklerinden haz alır konuma gelir. Artık kuşkular,
huzursuzluklar kalmamıştır. Beyin ufak oyunlar oynamakta, küçük denemelere
gitmekte, bulduğu yöntemi geliştirmektedir.
Ana rahminden bu yana herkes bize, biz herkese bazı şeylerin nasıl
olması gerektiğini empoze etmekteyiz. Herkes kendi mücadelesini vermekte, kendi
yönteminin daha iyi ve kolay olduğuna inanmaktadır.
"Yöntem", hayatın her noktasında kendini her an
hissettirir. Dinlerden tutun da, uyumaya kadar her konuda kendi yöntemimizi
kendi içimizde çözmüş, çözdüğümüz düşüncelerimizi daima karşımızdakilere de
anlatabilecek, hissettirecek formülasyonları elde etmiş olmalıyız. Bu yoğun
çaba isteyen bir konudur. İşte bu "yöntem bulma" sorunu da ancak
yöntemli bir şekilde çözülür.
Bilinçaltımız, 24 saat çalışan bir fabrika gibidir. Hiç durmayan
bu ünitemizde çözülmemiş, özümlenmemiş konular biriktikçe, huzursuzluğumuz
artar, dengemiz bozulur. İşte, bu durumda yaşamsal konu, neyi ne kadar çözmüş,
ne kadar çözememiş olduğumuzu bilmeye bağlıdır. Bunun ayrımını yapmalı, bu
bilinçle çözemediğimiz konuları listelemeli, sistematik bir şekilde konunun
çözümü için beynimizi ve çevremizi harekete geçirmeliyiz. Böylece
bilinçaltımızda birikim olmayacak, hem biz huzurlu, hem de çevremiz huzurlu
olacak, düşüncemizi, yöntemimizi bildiklerinden kendi durumunu bize göre ayarlayacak
ve onlar da daha mutlu olacaklardır. Bu hem toplum, hem de bireyler için
karşılıklı mutluluğun temel anahtarlarından biridir.
Elde ettiğimiz yöntemler de, hayat yolculuğunda bizimle birlikte
bize uyacak değişimler göstermelidir. Bu uyum sağlanmadığında da başımız
dertten kurtulmayacaktır.
Kuşkusuz bir konuda yöntem geliştirirken, bunun hem yaşamla hem de
genel eğilimlerle uyumlu olmasına özen gösterilmelidir. Hiç kimse "benim
canım böyle istiyor, benim yöntemim bu, toplum bana, zaman bana, zemin bana
uysun" diyecek kadar büyük bir güce sahip değildir. Ancak doğada ve
toplumda henüz keşfedilmemiş değerleri ortaya çıkartmak farklıdır. Bu noktada
yöntem geliştirmekten geri kalınmamalıdır.
SONUÇTA, kaderci değil optimist, mücadeleci ancak ahenkli bir tavırla
konuya yaklaşmaktır ana kural.
Tarzımızı, yöntemimizi geliştirdikçe, yaşamımızı birlikte
sürdürdüğümüz insanlara, topluma bunu yılmadan anlatmak, çizgimizi belli etmek,
diğerlerinin tarzlarını, yöntemlerini öğrenmek için gayret sarf etmek
yaşamımızın temel motivasyonlarından biri olmalı, mutlu olmak için. Bunu
yapabilmek de diyaloga bağlı. Boşuna "derdini söylemektir derman"
dememişler. Asgari müştereklerde birleşmek için bu kaçınılmaz önemli bir
konudur. Çevremizde toplumla uyum sağlayamayan pek çok kişinin temel sorunu bu.
Hazret ne çizgisini belirtmek için mücadele ediyor, ne derdini anlatmanın çare
olduğuna inanıyor. Sonra da asık suratla toplumda dolaşıp beni kimse anlamıyor
diyor. Konuşmayınca, yöntemler konusunda ikna olacağı da yok. Belki de henüz ne
aradığını bilmiyor. Yöntem geliştirmek için düşünmek ne kadar gerekli ise,
konuşmak, araştırmak da o denli zorunlu.
Diğer yandan tüm yöntemler gelişme ve geliştirilmeye açık
konulardır. Bunun unutulmaması lazım. Zaten güzellik de burada. Bu değişim hayatın
içinde var. Hayatın dinamizmi burada.
Netice olarak neyi, nasıl yapmak istediğimizi bileceğiz, tarzımızı
geliştireceğiz. Diyalogla bunu toplumla uyumlu hale getireceğiz. Bu mücadele
hiç bitmeyecek.
GEL KİTABININ 1.BÖLÜMÜ
MADDE 3.SEKS:
Buraya kadar sözünü ettiğimiz optimizm ve yöntem, kişinin temelini
oluşturan iki ana unsurdur. Bundan sonraki noktalar ise bu iki temel üzerine
oturtulması gereken ve yaşamdan zevk alınmasını sağlayan noktalardır. Bunları
gereğince yaşayamadığımızda "hayatımız zindan olur" sözü çok uygun
düşecektir. Bunların başında ise "seks" gelir.
Cinsel konularını doğru bir yörüngeye oturtmamış, bu noktada temel
sorunlarını çözmemiş insanlar hem kendilerine hem de çevresindekilere huzursuzluk
kaynağıdır. İnsanlık tarihi incelendiğinde yaşamın cinsel boyutunun insanlara
kazandırdığı güzellikler ve acıların sonsuz izleri görülür. Kendi yaşam
nedenimizden tutun da, sanatın her dalına, mimariye, yemeye içmeye kadar
hayatın her alanında bu güdünün etkisiyle kararlar alınır, olaylar yaratılır ve
yaşanır.
Ancak bu denli önemli olan bu konudan söz edilmesi pek çok aile ve
toplumda yasaktır, ayıptır, günahtır. Ayıp, yasak sayılmayan bazı çevrelerde
ise çok sudan, çok basit bir konuymuş gibi fazla üzerinde durmadan geçilir.
"İstemem yan cebime koy" der gibi. Ya da çok bayağı konuşulur.
Her şeyden önce bu konuda aile ve toplumun açık ve samimi olması
gerekmektedir. Yasaklar ve tabular yerine bu konu açıkça ve sık sık toplumun
her kesiminde tartışılmalı, konuşulmalı, yazılmalı, açılımları araştırılmalı ve
bu denli önemli bir konunun karar sistematikleri gözden geçirilmelidir.
Üreme olayı ile cinsel haz olayının ayrımı, insanın iç dengesinin
oluşturulmasında ve bu konunun yörüngeye oturtulmasında ana yol ayrımıdır. Pek
çok din ve teori bu iki konuyu birbirine karıştırmış veya çözüm getiremeyip
yasaklamıştır.
Binlerce yıl insanların kafasını karıştıran ve meşgul eden
böylesine önemli bir konu hakkında yazılan, çizilenlerin de çok fazla dişe taşa
dokunur olmadığını görüyoruz. Olanların da çoğu zamanın hışmına uğramış ve yok
olmuştur. Tıpkı Taocu düşünürlerin yazdıkları eserler gibi.
Eski Çin`de Taocu düşünürler seksüel hazzın oluşumu üzerine
oldukça ayrıntılı gözlemlerini teorileştirip yazıya dökmüşler, ancak bunlar hem
kaybolmuş, hem de yok edilmiştir. Şimdilerde bu düşünceler yeniden
toparlanmaya, kopmuş parçalar birleştirilmeye ve yerli yerine oturtulmaya
çalışılmaktadır.
Tao`dan bu yana bu konu insanlığın gündeminden çıkarılmış, tabu
sayılmış ve iki şıklı yol ayrımı birbirine karışmıştır.
Cinsel ilişki ve doyum olayının çözümü için daha çok yol kat
etmesi gerekmektedir insanlığın. Gerçek doyumu tatmamış insanların güzellikler
fışkırtması sınırlanmakta, toplumun bu yapısı ile de bunu dile getirememektedir.
Acının da sanatı doğurduğu bir gerçektir. Ama sanat aşkına acıyı mı seçmek
gerekir? Yoksa acı çekmeden bir sanatçının daha mükemmele ulaşabileceği mi
düşünülmelidir? Aslında bu konunun da incelenmesi gerekir.
Konuyu salt mantıksal açıdan incelediğimizde karşımıza çıkan
açılımlar çok ilginçtir. Siz hiç, birisini görüp de "ah şununla beraber
olsam da, güzel çocuklar dünyaya getirsem" diyen biriyle karşılaştınız mı?
Ben hiç karşılaşmadım. Ama pek çok insanın "ah şu insanla ne sefalı yatılır"
dediklerine tanık oldum. Cinsel dürtüye bu açıdan baktığımızda daima doyum
arzusunun ilk planda olduğunu görürüz. Üremek düşüncesi o anda hiç aklımıza
gelmemiştir bile. Hatta böyle bir olasılık korkulu bir rüya, bir kabus olarak
belki kafamızdan geçmiş ve ilişkinin hazzını bile bir miktar alıp götürmüştür.
Öyleyse varılmak istenen sonuç değildir bu. Doğa üremek faturasını sevişmek
vitrini ile sunmuştur. Ve kişi o vitrinin önünde sevişmekten aldığı haz
yüzünden durur. Üremek için vitrine gelen olsa olsa birkaç kısır müşteridir.
Bunlar da oransal olarak çok fazla değildir.
Kutsal kitaplardaki, Adem ile Havva cennette mutlu yaşarlarken,
yılanın Havva`yı kandırması ve Havva`nın da Adem`i ikna ederek yenmesi yasak
olan elmayı yemeleri ve bu yüzden tanrı tarafından cennetten kovularak,
dünyadaki cefalı hayata gönderilişleri öyküsünün aslında şöyle bir olayı
stilize ettiği söylenir.
"Adem ile Havva cennetteki yaşamlarını sonsuz mutluluk ve
cinsel hazla sürdürürken Havva çocuk doğurmaya başlar. Doğan çocukların
feryadı, gürültüsü, pisliği tanrıya rahatsız eder. Bunun üzerine çoluk çocuk
hepsini yeryüzüne gönderir."
Bu öykü üzerinde biraz derinlemesine düşündüğümüzde,"canım,
cicim" ile başlayan beraberliklerin çocuk olgusunun gündeme gelmesiyle ne
büyük bir sorumluluk çemberine dönüştüğünü görürüz. Pek çok çift bu sorumluluğu
almaya hem hazır değildir, hem de niyetli değildir. Hatta "doğanın bir
kazığı" diye niteleyen de pek çok insan vardır. Çiftler birbirlerinin
cinsel cazibeleriyle yola çıkar ve hazzı yakalamaya çalışırken, kader ağlarını
örer ve insanlık tarihindeki tüm ilginçlikler, güzellikler ve çirkinlikler
buradan fışkırır. Bu vitrin sayesinde dükkana giren müşteri, sonsuz mal
zenginliği karşısında şaşırıp kalır. Artık geri dönüşü de yoktur yolun. Tüm bu
açılımlara dalmak zorundadır insan. Ancak bunca alış verişi nasıl taşıyacaktır?
Zaten taşıyamaz da. Ve mağazada kalmaya karar verir ve kalır da.
İşte
basit gibi görünen böylesine önemli bir konunun sonsuz işlenim zenginliğine
bakınca, yasaklanmasına, tabu sayılmasına öfkeleniyor ve pek çok kişinin ne
denli basite aldıklarını görüp dehşete düşüyor insan. "Neden
evlendin?" sorusunu yönelttiğimiz insanların yanıtlarının çoğu kez
"zamanı gelmişti, ailem istedi, sevdim" gibi basit, yalın, ancak
yukarıdaki açılımlardaki mantıkla ilgisiz olduğunu görüyoruz. Daha sonra da
kaderci isyanlar başlıyor kuşkusuz. Akrabaları seçme şansı kalmamıştır. Genetik
yazgılar oluşmuştur ve onların genetiğindeki zenginliği, yetenekleri ve
kaderlerini paylaşmak zorundayız artık.
Bir
zamanlar bir film seyretmiştim. Kuzeyli bir dilber, ideal bir çocuk yapmak
arzusu ile kafasındaki ideal erkeği bulmaya İtalya`ya gelmişti. Sonuçta
araştırmalarını sürdürürken tuttuğu taksinin şoförüyle evlenmiş ve istemediği
kadar çocuk doğurmasıyla noktalanmıştı film. Türklerde bir söz vardır.
"Gönül bu belli olmuyor" derler. Gönül buna katlandıktan sonra
diyecek bir şey kalmıyor.
Peki
ne olacak? Bütün bunları düşünüp vitrinin önünde durup, mağazadan içeriye
girmeyecek miyiz? Çoğu zaman hisler, akla galip geliyor ve giriveriyoruz.
Aslında
açılımların sonsuzluğu karşısında akılcı davranarak içeri girmek de var.
Böylece akıl ve his birleşir ve beyin hislerin ambalajı içinde dem tutmaya
başlar iyi şanslar dileyerek kendisine.
Burada
aşka değinmeden geçemeyeceğiz. Aşk, Tanrının bize en büyük armağanıdır.
Dünyadaki pek çok oluşumun temelinde sevgi ve aşk var. Cinsel dürtülerle sarmaş
dolaş olmuş bu üstün duygu hayatımızın temel motivasyonlarından biridir. Bundan
alınan kuvvetle neler başarılamaz.
Bu
bölümde işlediğimiz konu aşk ve sevgi konusunun ötesinde seksüel haz konusudur.
Burada doyuma ulaşamamış nice aşkların aşkları bitmiş, bir müddet sonra başka
arayışlara girmişlerdir. İşte konunun önemi burada. Ne yapıp edip seksüel
doyuma ulaşmanın yollarını aramalıdır kişi, aşkı uğruna, sevgisi uğruna. Doyuma
ulaşmış kişinin hem aşkı taze kalacak, hem gözü dışarıda olmayacaktır.
Haz
alarak, doyarak, boşalarak sevişmenin hem ruha, hem bedene, hem eşine sonsuz
yararları olduğu gibi, kişiye toplum içinde daha uyumlu yapan bir özelliği
vardır.
Bu
hususa önem vermeyen, seksüel yaşamını iyi regüle edemeyen bir kişiden sorunsuz
bir yaşam beklenemez. Mutlaka bu sorun şu veya bu şekilde işine, yaşamına
olumsuz bir etki yapacaktır.
GEL KİTABININ 1.BÖLÜMÜ MADDE 4. UYKU: Şimdiye kadar yazdığımız her şeyin dozunda ve
gereği gibi olabilmesinin, temel koşullarından biri, insanın iyi uyumuş,
dinlenmiş, zinde olmasıdır. Bu anlamda uyku çok büyük önem kazanır. Uykudaki
aksaklıklar dalga dalga tüm benliğimize ve çevremize yayılır. Önce uykumuzun nasıl olması gerektiğine karar
vermeliyiz. Burada saptamamız gereken nasıl yatmalı, ne kadar uyumalı ve
uykudaki temel yöntemin ne olacağı sorularının yanıtıdır. Uykunun kalitesi daima uyunan süreden daha
önemlidir. Pek çok kişi uzun süre yatakta kalıp, kendisi ile şu veya bu
şekilde oyunlar oynayarak, kendini ikna etmeye çalışarak süreyi uzatmaya
çalışır. Bu tür uykular hem vücudu dinlendirmez, hem de müthiş bir pişmanlık
uyandırır sonrasında. Beyinsel bir ağırlıkla, uyku sersemi, kararsız ve
isteksiz kalkılır yataktan. Büyük bir suçluluk duygusuyla. Çünkü normal
normlarda gün başlamıştır dünyada. İlahi bir güçle programlanmış gibi
kalkmış, şevkle işine gücüne başlamış, konusunda yol almıştır tüm insanlar.
Ve biz türlü kandırmacalar la yatakta oyalanmış, herkesten geri kalmış gibi
hissederiz kendimizi. İtiraf etmesek de, bilinçaltımız rahatsızdır bu büyük
ayıptan. Ağzımızda ve beynimizde bu burukluk, güne rengini verir. Aslında yataktan kalkmamanın, kalkamamanın temel
nedeni başkadır. Bu nedeni bulup çözemediğimizde bu durumdan kurtulamayız.
Bilinçaltımızın bize verdiği bu sinyali iyi değerlendirmeli, gerçek
sorunlarımızı düşünüp, bunları listelemeli, çözümler üretmeli ve
rahatlamalıyız. Uzun uyuyup yaşamdan kaçarak sorunlarımızı çözemeyiz. Yatakta
uzun kalış, aslında kararsız, programsız, net olmayan bir ruh halinin
simgesidir. İşte burada önemli olan bu tercümeyi yapabilmek, beyni sorunların
çözümü doğrultusunda çalıştırabilmektir. Ne yazık ki bu olumlu sinyali pek
çok insan uzun süre algılayamaz, çözümleri geciktirir. Uykunun kalitesini ve
süresini bozar ve bunalıma düşer insan. Uykunun kalitesini arttırmak için uyumadan önce
bir takım önlemler almak gerekir. Öncelikle sorunlarımızı saptamalı ve bir
programa bağlamalı, yani yatarken kafamız net olmalıdır. Çözümsüz sorunlarla
yatış, sıkıntıları ve kabusları da beraberinde getirecek, beyin arayışlarını
sürdürecek ve bizi rahat bırakmayacaktır. Huzursuz yatış yerine hiç yatmamak,
sorunlardan kaçmadan olaya konsantre olmak, çözümler üretmek daha akılcı
olacaktır. Unutulmamalıdır ki daima bir çıkış yolu vardır. Ve çözümün
huzuruyla daha rahat yatar insan. Sorunlar çoksa ve pek çok çözüm üretmek
gerekiyorsa veya ilhamın sel gibi aktığı dönemlerse, uyku sırasında beynin
ürettiği çözümleri yakalamak için başucumuza ya teyp ya da kalem kağıt koyup
yatmakta yarar vardır. Bu hazırlıkla yatmak, bunun bilincinde olarak
tembellik etmeden kayda geçirip tekrar yatmak, uykumuzun kalitesini de
arttıracaktır. Tersi durumda düşünceyi unutup, "neydi" diye kafa
patlatıp, huzursuz olacak üstelik güzelim düşüncelerimizi bozuk para gibi
harcayıp, hem kendimizi suçlayacak, hem de olaydaki çözümsüzlük sürüp
gidecektir. Kuşkusuz yatmadan önce uykunun doğal koşullarını
da ihmal etmemek gerekiyor. Uyku üzerinde konuştuğumuz bir çok kişiden, doğal
koşulların uyku ve rüyalar üzerindeki etkilerini bilmediğini görürüz. Rüyalar konusunu da biraz açmak gerek. Kimi rüya
görmediğini söylüyor. Kiminin rüyaları tatlı değil. Uyumadan önce kişinin
kendine tatlı rüyalar dilemesi gerekiyor öncelikle. Anneannem bunu kendince
çok güzel formüle etmişti. Yatmadan önce bize uyku üzerine çok güzel bir şiir
okuturdu. Ezberlettiği bu şiir kendisinin miydi, yoksa da başkasından mı
öğrenmişti bilemiyorum. Ancak bu şiirin üzerimdeki etkisi daima iyi olmuştu,
kendimi iyi rüyalara hazırlama açısından. Dinler de uyku konusunda çeşitli disiplinler
getirmiştir. Müslümanların yatış ve kalkışları güneşin hareketine bağlanmış,
uyku öncesi ve sonrası beden ve ruh eğitimi çok incelikle belirtilmiştir.
Hıristiyanlarda da değişik biçimlerde bu tür ibadetler söz konusudur. Ancak
herkesin kaliteli uykuya ulaşmak için kendine özgü bir yöntem bulması
zorunludur güzel rüyalar için. Uyku iyi çözümlerin dinamosudur. Ve genel
başarımızın da temel taşı. Şöyle bir düşünelim. İyi uyuyamamışsak aldığımız
kararların doğruluğundan ne kadar emin olabilir ve çalışmalarımızdan nasıl
verim bekleyebiliriz? Yorgunken seksteki başarımızın derecesi nedir?
Yediğimiz içtiğimizden ne zevki alabiliriz? Bütün bunları iyi yapmayı başarmanın tek koşulu
iyi uykudur. İyi uyuyabilmek için ise optimist olmak, çözümlerin
tükenmeyeceğini bilmek, iyi bir yönteme sahip olmak ve cinsel olarak da rahat
olmak gerekiyor. |
|
GEL KİTABININ 1.BÖLÜMÜ MADDE 5. YEMEK: Yaşamı düzgün ve sağlıklı sürdürebilmenin
ana noktalarından birisi de beslenmedir. Beslenme koşullarındaki aksaklık tüm yaşamımızı
olumsuz etkiler. Bu anlamda konu tüm sindirim sistemi olarak ele alınmalı, bu
bakış açısıyla gözden geçirilmelidir."İnsan yediklerinin
bileşimidir" derler. Yemeği nasıl hazırladığımız, neyi, ne kadar
yediğimiz, nasıl sindirdiğimiz, yediklerimizin vücudumuza etkilerini dikkatle
düşünüp, arzuladığımız hayat çizgisinde yerli yerine oturtabilmeliyiz. Bunun
varlıkla, yoklukla ilgisi de yoktur. Genel kanının tersine varlıklılarda bu
sorunlar, daha felaket boyutlardadır yoksullara göre.Evet ne yiyeceğiz? Sık
sık kendimize sorduğumuz bir soru bu. Ne yiyeceğimiz cebimizin durumuna
olduğu kadar, ne yaptığımıza ve zamanımıza da bağlıdır. Ne yaptığımız
konusunu açmak gerekir. Yaptığımız iş ve konumumuzla uygun bir yemek yeme
alışkanlığı oluşturmalıyız. Sadece beyinsel faaliyet gösteren bir yogi ile
bütün gün balyoz sallayan bir taş işçisinin gereksinimleri farklı olacaktır
kuşkusuz. Bedensel faaliyetler azaldıkça beslenme alışkanlıklarımızı da
değiştirmek ve azaltmak gerekir. Çoğu zaman bu tersine işliyor. Kişi
zenginleştikçe, bedensel faaliyetleri azalırken, yediklerinin, içtiklerinin
hem miktarı, hem de çeşidi artıyor. Bunun farkına vardığında da çoğunlukla
geç kalmış oluyor."Ne yiyeceğiz?" sorusu bu anlamda bazı tuzakları
içeriyor. Bu tuzağa düşmemek için, şu soruların yanıtını bulmalıyız önce yol
ayrımında. Damak zevki olarak canımın neyi çektiği mi soruluyor, yoksa ne
yemem benim için gereklidir mi? İşte bu noktada aklın ve duyguların
mücadelesi başlıyor ve ne yazık ki çoğunlukla aklımız yenik düşüyor.Oysa bunu
tersine çevirmek de olanaklı. Ancak bu konuda kendimizi disipline etmemiz söz
konusu. İlk disiplin neyin ve ne kadarının bize yararlı olduğuna karar vermekle
başlıyor. Bu bir zeytin tanesi de olabilir. Koca bir ekmek de. Bedensel
faaliyetlerimizin selameti için almamız gereken asgari kalori ile, cebimizin
uyumunu nasıl sağlayabiliriz? İşte temel konu budur. Bu noktada kafamız net
oldu mu, artık olayın zevke dönüştürülmesi aklın işidir hislerle oynayarak.
Akıl, hislere akılcılığın damak zevkini vermeye, onu bu yolda eğitmeye
başlayacaktır.Hepimizin çocukluğunda hiç sevmeyip, sonradan büyük bir zevkle
yediği pek çok yiyecek gelir aklımıza. Demek ki pek çok besin maddesini zaman
içinde değişik bakış açıları ve damak zevkleri ile sevebiliyor insan. Burada
hüner, beynin rehberliğinde tembellik etmeden, ön yargısız, beslenme
alışkanlıklarımızı aklın filtresinden geçirip, yararlı alışkanlıklara
kendimizi yönlendirebilmektir. Sonunda edindiğiniz bu yeni alışkanlıklara
kendiniz da şaşıracaksınız. Peki bunlar nasıl hazırlanmalı? Haşlama mı,
kızartma mı, yoksa ızgara mı? Hangi yağ daha uygun? Bitkisel mi, tereyağ mı
v.s? Bunların yanıtını da sabır ve zevkle bulmalıyız.Bütün bunlarla bitmiyor
sorunlar. Yemeği, ne zaman, nasıl ve kiminle yiyeceğiz? Doğanın bize sunduğu
en büyük armağanlardan biri olan damak zevkimizi, sosyal doyumumuzun temel
anahtarlarından biri durumuna nasıl getireceğiz? İşte bunun için de kendimize
öyle bir stil geliştirmeliyiz ki, kişiliğimizin damgası bu noktada da
hissedilsin. Yakınlarımıza da bunu benimsetip, ortak ve ilahi bir zevk
alabilelim. Ömer Hayyam bir şiirinde şarabını ve ekmeğini alıp, ormana
gittiği sevgilisiyle böyle bir hazzı paylaşmanın mutluluğunu yaşıyordu,
yüreğiyle ve diliyle. Şarap, ekmek, orman ve sevgili, gereğince yaşandı mı
haz selinde boğulmak için fazlasına gereksinimi yok insanın.Doyma ile
beslenme arasındaki ayrım da bu konseptin gelişmesi ile başlıyor. Karnın
doyması ile vücudun ve ruhun beslenmesi arasındaki bu ayrımın faturası
genetikler yoluyla yüzyıllar sonrasında bile çıkabiliyor. Beslenme
bozukluğundan kaynaklanan gizli açlık, dünyanın her yerinde, hele bazı
topluluklar için her zaman geçerli. Bunun faturasının da soyun hangi
kuşağında çıkacağı ise bir piyango.Bu bilinci taşıyamayan insanlarda A`dan
Z`ye beslenme ve sindirim yalnızca dürtülerle gerçekleşiyor. Beyinsel bir haz
da almadıklarından çoğu zaman aceleye getiriyorlar. Yerken acele, çıkartırken
acele ve düzensiz. Düzensiz tuvalete çıkmak da düzensiz beslenme
alışkanlığından kaynaklanmakta. Gereğince yapılmayan beslenme, bağırsakların
da düzgün çalışmasını engeller ve kişiye yaşamı zehir eder. Kuşkusuz sorunlar
yalnız sindirim sistemiyle bitmiyor. Bu kişilerde diğer pek çok rahatsızlık
ya vardır ya da geleceğin potansiyel hastasıdırlar.Sonuç olarak, beyinsel
zarafetimiz dalga dalga, hem vücudumuza, hem ruhumuza hem de çevremize
yayılacaktır. Beslenme yöntem ve zevklerimiz beynimizin bir aynasıdır. Bu
noktadaki incelik, zaman ayarı bir ibadet gibi tasarlanmalı ve bu işin pek
çok olaya temel anahtar olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Yaşamı
düzene sokmak ve ondan zevk almak için edilen bunca söz toparlandığında
elimizdeki basit anahtar şöyle formüle edilecektir. Sıralamanın
önemini unutmamak koşuluyla: 1.
Optimizm 2.
Yöntem 3.
Seks 4.
Uyku 5.
Yemek. Zaman
zaman yitireceğiniz, ancak bu kitaptan sonra kolay bulacağınız, kullanıp,
kullanmayacağınızdan emin olmadığımız anahtarınız hayırlı olsun.
Kullanabilmeniz tamamen sizin isteğinize ve çabanıza bağlı kuşkusuz. Ancak
biz sizin adınıza iyimseriz. |
|
|
|
GEL
KİTABININ II. BÖLÜMÜ İŞDE
BAŞARI Yaşamı
düzene sokmak için anahtarı cebine koymakla iş bitmiyor. İyi bir yaşam felsefesini
oturtmuş kişi, bir de iyi gelir kaynaklarına uzanabilmiş, yaptığı işte de
mesleki tatmin sağlamışsa, bal akar o kimseden. Nasıl yaşamı düzene sokmanın
5 altın kuralı varsa, işte başarının da bazı kuralları var. Bu basit
kuralları öğrenmek, alışkanlık haline getirmek, bunları bir yaşam tarzına
dönüştürmek hiç de görüldüğü kadar basit bir iş değil. Ancak, denemek işin
yarısıdır derler. Deneyen, muhakkak kendisini disipline etmesi oranında,
başarısını da artıracaktır. Bu
bölümde açıklamaya çalışacağımız kurallar iş dünyasında geçerli olan,
okuyucunun kafasını karıştırmadan aklında kalacağı basit kuralları vermektir.
Aşağıda bahsedilecek 4 kuralın çeşitli versiyonlarını herkes durumuna göre
ayarlayabilir. Ancak ana fikir değişmez. İşte başarı için muhakkak 1-
Teşkilat 2- Form, İcraat,Arşiv 3- Zamanlama 4-Dosyalama olarak özetlenen bu 4
noktaya dikkat etmek gerekiyor. İşte
başarı ile ilgili bölümler, genç, yaşlı, fakir, zengin herkes tarafından
uygulanabilir. Bu konuları uygulamak için sermaye gerekmiyor. Sermaye
disiplin ve bilgidir. Bunları uygulayıp zengin olmak % 99 ihtimal
dahilindedir. Belirli bir iş kuracaksanız veya mevcut bir işte
çalışıyorsanız, adım adım kendinizi başarıya götürmeniz kaçınılmazdır. Bu
bölümde anlatılanların büyük bölümü çok uluslu şirketler ve büyük
holdinglerde değişik metotlar halinde uygulanmaktadır. Bu tür şirketlerde iş
hayatına atılmak disiplin ve iş hayatındaki usulleri öğrenmek açısından
faydalı olur. Bu
tür bir kanala giren kişi üç evreden geçecektir. 1. Evrede işi ve işleyişi
öğrenecek, 2. Evrede bilgi becerisi çapında şirketten ufak bir hisse
edinecektir. 3.Evrede ise ya kendi şirketini kuracak ya da kurulacak bir
şirketten büyük bir pay alacaktır. Şayet büyük bir şirkette olmayıp da kendi
işini kuracaksa, bundan sonra anlatılanları can kulağı ile dinlemeli ve
sabırla harfiyen uygulamalıdır. Her şeye ufaktan başlayıp safha safha
büyütecektir. Sermaye bilgidir, disiplindir, sabırdır. Bilgisizin elinde para
da çabuk batar. Bunu da unutmamak lazım. Netice olarak sermaye bilgiye gelir.
Sizde iş yapma becerisi olduğu müddetçe ya siz gidip sermayedara projenizi
götüreceksiniz ya da onlar sizi bir şekilde bulacak. Muhakkak yükselmek
istediğiniz sektörde bir iş bulup çalışmak işinizi daha da
kolaylaştıracaktır. İşte başarılı olabilmek için muhakkak 1. bölümde
belirtilen 5 noktada da başarılı olmak gerekiyor. Ayrıca tatil ve eğlenceye
de vakit ayırıp işkolik olup çıkmamak lazım. Bu
bölümde müteşebbise cesaret vermek için daha pek çok şey yazılabilir. Ancak
unutulmamalı ki, herkes girişimci olamaz; bu ya insanın doğasında vardır veya
yoktur. Doğasında olan buradan pek çok şey kapacaktır. Kimisine ise bunlar
pek bir şey ifade etmeyecektir. Lafı
daha fazla uzatmayıp 2. Bölümün 1. Maddesine girelim. GEL
KİTABININ 2.BÖLÜMÜ MADDE
6. TEŞKİLATLANMA Yapılan
işte başarılı olabilmenin ilk sırrı, doğru bir organizasyon şemasına sahip
olabilmekten geçer. Her şeyden önce fikirler vardır. Kafamızda yapacağımız
işi üç aşağı beş yukarı tasarlamışızdır. Genellikle, hedefimizin ne olduğunu
biliriz. Hedef koymakla, hayal kurmak arasındaki ayrım işte bu ilk soru ile
kendisini belli eder. Ve o işi yapmak, o hedefe varmak istiyoruz ama oraya
kiminle, nasıl ve hangi iş bölümü ile varılır? Bunun için bilinen bir
mekanizma, bir yol, bir yöntem, bir teşkilat var mıdır mevcutta? Yoksa bizim
mi bu ihtiyaca cevap verecek mekanizmayı, teşkilatı kurmamız gerekiyor. Önce
bunun kabaca bilinmesi, tasarlanması gerekiyor. İşe başlamadan önce, iş ne
olursa olsun, insan hayatını tanrı gibi yalnız geçirmediğine göre ve başarı
mutlaka timin başarısı olacağına göre ve de insan sosyal bir hayvan olduğuna
göre başarı, ne iş yapılırsa yapılsın, önce ilişkileri düzenlemekten geçer.
Bir cihazı bile kullanmadan önce kullanma kılavuzunu okuruz. Ancak her
nedense, bir işi yaparken bunca önemli bir konu olan teşkilatımızın şemasına
dikkat etmeyiz. Orada olan değişimleri açıkça güncelleştirmeliyiz. Burada net
olmayan kafaların yarattığı tahribat işi de alır götürür zaten. İş başlamadan
bitmiştir. Çocuk ölü doğmuştur. Maalesef, çoğu kez de neden ölü doğduğunu
kestiremeyiz. Genellikle, pek çok kişi de, bu kadar önemli olan bu konudaki
aksama nedenini düşünmez, düşünemez bile. O
halde paldır küldür işe koyulmadan bazı şeyleri önceden düşünmemiz gerekiyor.
Bazı tasarımlar, bazı hazırlıklar yapmalıyız. Çocuk 9 ay 10 günlük doğmalı.
Erken veya geç doğum, çok tehlikeli olabilir. Organlar tam teşekkül etmemişse
sistem başımıza bela olabilir. Sakat doğmuş bir çocuk gibi. Çocuk sakat
olacağına , düşük olsun daha iyi; ömür boyu acı çekeceğine, acı
çektireceğine. İlk
tasarım, işin ne gayeye hizmet ettiğini bilmekten geçer. Acaba bu bizim için
ve bu işle ilgili tüm taraflar için açık mı? Konuda yeterli tanıtım yapılmış
mı? Vurgu açık mı? Tahlil iyi yapılmış mı? Ne gayeye hizmet etmektedir birim?
Bunu çözdükten sonra üretilen malın veya hizmetin tarifine gelir iş. Birimin
fonksiyonunu bilmek kadar önemlidir bu. Hangi malı veya hizmeti pazarlıyoruz?
Bunun maliyeti nedir? Bunların da cevabı yaklaşık olarak bilinmelidir
öncelikle. Buna göre mekanı ve teşkilatı kurmamız gerekecektir. Üretilen
bu mal veya hizmet kimlere sunulacaktır? Adreslerimiz belli mi? Mekan ve
teşkilat buna uygun kurulmalıdır sonuçta. Tüm
bu denilenleri netleştirmek için kafada, öncelikle iş akış diyagramı ile mal
veya para akış diyagramlarını çıkarmamız gerekecektir. Bu konuyu çözdük mü
netleşen kafalar birimin sattığı mal veya hizmetin tarifine yönelecektir. Bu
iki husus iyi tanımlandı mı bu işleri yapacakların tanımı kendiliğinden
ortaya çıkar. İşi
yapacakların ne yapacaklarının tanımı, haliyle, işi yapacak kişinin
niteliğinin nasıl olması gerektiğine götürür bizi. Bu tanımlar yapılınca işin
en önemli kısmı çıkmıştır artık. İşe koyulmadan rakipleri de incelemek
gerekir. Rakipler bu işi nasıl örgütlemişler ve işleri nasıl tarif etmişlerdir?
Bunları incelerken haliyle pek çok kişi ile tanışacaktır insan. Tanışılan bu
kişilerin arasında mutlaka, işinden memnun olmayan, yerini bulmamış,
yükselmek isteyen birileri çıkacaktır. İşte en önemli insan kaynağımızı da
bulduk. İş yaptığımız sektörden yetişmiş insan almak kadar akıllı iş yapamaz
insan. Adam
yetiştirmek, hem çok zor, hem de inanılmaz derecede masraflı bir iştir. Ancak
bu edindiğimiz adamlarımızı hiç eğitmeyeceğiz anlamına gelmez. Nereden, hangi
bünyeden adam alırsak alalım, gelenin öncelikle sistemle akuple edilmesi,
eğitilmesi gerekecektir. Birimdeki çalışma usulleri ile akuplesi hem
kendinin, hem birimin verimini artıracak, hem de çalışma ortamını daha zevkli
kılacaktır. Kişiler
gelirken pek çok hastalığı da birlikte getirirler. Bu hastalıkların başında
"One man show" hastalığı gelir. Dünyanın neresinde olursanız olun,
bu hastalıktan muzdarip pek çok kişiye rastlarsınız. Bu, ferdi başarı
hastalığı tedavi edilmeden time alınan herkes, baştan dinamitler olayı;
alırsınız başınıza belayı. Kişiler
öncelikle inanmalıdır başarının timin başarısı olduğuna. Bunu baştan
öğrenmelidir. Ferdiyetçi başarı ile bir yere varamaz insan. Tek başına
başarılı olan, er geç ya toplumdan yalıtacaktır kendisini yada toplum onu. Bu
da olabilecek en büyük sorundur toplum için. Tim
fikri kafalara girdi mi, kollektif ruh haliyle oluşmaya başlamıştır. Bu coşku
selinin kimse önünde duramaz. İşte liderlerin zaman zaman yakaladıkları
toplumun trans hali budur. Bu ruhla neler başarılmıştır? Tarih bunun çok
güzel örnekleri ile doludur. Hem şirketler, hem sanatçılar, hem toplumlar
ölçeğinde. Bu
ruhun oluşması ne kadar önemli ise, bunu yaşatmak da, canlı tutmak kadar
önemlidir. Ekonomik temele oturtulmamış hiç bir ruh, çok uzun süre ayakta
kalamaz. Ekonominin temel unsuru ise fiyattır. Birimde yapılan işin maliyeti
ne ölçüde anlaşılmıştır? Yaratılan değerin fiyatı, işi kurtarıyor mu? Her
birim, er geç bu soruyu sormaya bir gün gelecektir kendi kendine. İşte bu
sorunun yanıtı olumlu ise, iş rantabl ise arabanın tükenmeyecek yakıtı da
bulunmuştur. Artık yola çıkma zamanı gelmiştir. Uğurlar olsun. Yola
çıkmadan ufak tefek süslememizi de yapıp olayı yakışıklı hale getirmeliyiz.
Bu bizim süratli yol almamızı sağlayacaktır. Olayın sloganını bulmamız
gerekir. Satacağımız mal veya hizmetin iyi pazarlaması, mala iyi bir slogan
bulmaktan geçer. Tüm pazarlama fikirleri de bu slogana bağlıdır. Bu mantıkla
yanaşınca, olayın hızı gelişecek, hız bazı sorunları da birlikte
getirecektir. Öncelikle
hızın ölçümü gerekecek; bu durumda bazı göstergelerin, bazı usullerin
kurulması zorunlu olacaktır. Bir işin başarılı, rantabl ve hızlı olabilmesi
için bu usullerin yerine oturtulması şarttır. Çoğu kez neyin daha hızlı
yapıldığına karar veremez insan. Her olay tek başına incelendiğinde, tek başına
hızlı imiş gibi görülen pek çok iş, bir bütün içinde çok kötü, yavaş, zararlı
neticeler verir. Olayın hızının, top yekun planlaması yapılmalı, usuller buna
göre koyulmalıdır. Birimde yaratılan "gayri safi milli hasıla"
aynen ülkelerde olduğu gibi, işin en sıhhatli göstergesidir. İşi
başarılı kılacak bu usuller en minimum seviyede şöyle özetlenebilir. Teşkilat,
hem kendi içi ile, hem de dış dünyadaki, iş yaptığı adreslerle iletişimini
nasıl kuracaktır? Bunun usullerinin biran önce oluşturulması gerekir. Kişilerle
temas 3 şekilde kurulur. Ya bizzat giderek derdini anlatır insan ya da
telefon eder veya yazı gönderir. Netice olarak her şekilde de iletişim kağıda
dökülecektir. Peki ne olacak bunca kağıt? Bu kağıtlarla kim, nasıl iş
yapacaktır? Gelen gidenler nasıl karşılanacak, olay nasıl kağıda
dökülecektir? Her usul için üşenmeden olay dizayn edilmeli, kafalar
netleşmelidir. Yoksa zaman bize pek acı derslerle bu usulleri pahalı bir
şekilde öğretecektir. Olay başlamış, sisteme girişler çıkışlar başlamıştır; durduramaz
insan bunu kolay kolay. Reklamın, sloganın dozu arttıkça bu konudaki
eksikliklerimiz daha çok sancı doğuracaktır sistemde. Birime
giriş ve çıkışlar için bu 3 noktada alınan tedbirler, evrak olayını gündeme
getirdiği gibi, birimdeki çalışma düzenini de otomatik man gündeme
getirecektir. Kim, kiminle, nasıl iş yapacaktır? Muhakkak birimin bir patronu
ve bu patronun da kurmayları olacaktır. Bu kurmaylara, işin görüleceği
pozisyonlarda bazı kimseler gerekecektir. İşte burada 1, 2, 3, 4, 5
mantığının önemi ortaya çıkıyor. Muhakkak bir iş örgütlenirken bu 5 pozisyon
için adam gerekecektir. Bu pozisyondaki adamların kısaca tanımı ve iş
tarifleri şöyle yapılabilir. 5
- Bu birimin patronudur. Sadece işe ruh üflemeli, günlük işleyişi
denetleyenleri denetlemelidir. 4 - Buradaki kimse ise günlük işleyişin
patronudur. Politika üreten, politikaları uygulayandır. 3 - En önemli
kurmaydır. Olayları delege eder, olgunlaştırır. 2 - Olayları evraklaştıran
kişidir. Usulleri tutar, geliştirir veya geliştirmek için öneriler getirir. 1
- Karşılayandır ve birimin gülen yüzü olmalıdır. Birim
kendini dükkancı mantığı ile örgütlemiş, karı ve satmayı hedef almış,
mekanizma kurulmuştur artık. Birim, işin durumuna göre büyüyebilecek veya
küçülecek yapıya kavuşturulmuştur. Artık işin durumuna göre her pozisyona
birçok adam alınabilir veya iş el vermiyorsa birkaç pozisyonun işini bir adam
götürebilir. Buna birimin patronu karar vermelidir karına bakarak. Birimin
patronu devamlı birimindeki gelişmeleri kontrol etmeli ve zamanın şartlarına
göre birimini adapte etmelidir. Bunu yaparken de birimindeki her pozisyonun
görüşünü alan ve kendi görüşünü veren bir mekanizmayı yanda görülen
işaretteki mantıkla işletmelidir. Her olayda görüşler aşağıdan toparlanıp
delege edilmeli ve yukarıda karara bağlanıp kollektif ruhu canlı tutarak
anlaşılır bir şekilde aşağı indirilmelidir. Sebep ve sonuçlar aşağıdakilere
izah edilerek. Birim içinde her önemli konu yazılı olarak 5 nolu konuma
iletilmeli. Bu iletişim kağıdında muhakkak aşağıdaki konular belirtilmelidir. 1-Sorun
tek cümleyle vurgulanmalı 2-Sorun
etraflıca anlatılmalı 3-Çözüm
önerileri belirtilmeli 4-Önerilen
çözümlerden tercih edilen belirtilmelidir. Bu
evrakta muhakkak 1,2,3,4 nolu kademelerinde görüşü olmalıdır. Teşkilatta
böyle güzel bir ruh ve çalışma ortamı elde edildi mi teşkilatın pazarladığı
ürünler çeşitlendirilebilir. Bu teşkilata zor gelmeyecektir artık. Satış
usulleri standart olduktan sonra, mantık yerine oturmuşsa birimi hiç kimse
tutamaz artık. İşte
tek kelime ile başarı. Teşkilat. |
|
|
|
GEL
KİTABININ 2.BÖLÜMÜ MADDE
7. FORM-İCRAAT-ARŞİV Teşkilatı
kurmak ne kadar önemli ise, teşkilata ve ekibine uygun mekanları da yaratmak
o denli önemlidir. Bünye büyüdükçe de, küçüldükçe de hızla mekanı adapte etmeliyiz.
Hız ile başarı doğru orantılı olduğuna göre, sürekli yeni arayışlar içinde
olmak, neyin nasıl olacağına karar vermek başarımızı da büyük oranda
etkileyecektir. Öyleyse mekanları bünyeye uydurma standartlarını tartışmamız
gerekir. Kuşkusuz ileriki aşamalarda kolaylık sağlamak için önce tartışmanın
standardından başlamak gerek işe. Bunu çözdüğümüzde sorunun çoğunu da çözmüş
olacağız. Bir
standart tutturmak için şöyle başlamaya ne dersiniz? Dinamit
gibi timimizle, iyi bir mekanda rahat çalışmak istiyoruz. Ne yapmalıyız? Önce
ihtiyacımıza göre mekanın, düşüncenin, işin formlarını yaratmalıyız. Formlar
işin akıcı yapılmasını sağlamalı, iş bitiminde de arşivlemeye uygun
olmalıdır. Buna kısaca form, icraat, arşiv mantığı da diyebiliriz. Bu şekilde
formüle ettiğimiz bu kalıpla ona uygun düşünce mantığını da elde edebiliriz.
Şimdi bu mantık üzerine biraz dem tutalım. İşimizde
başarı istiyoruz. Başarı bizi pek çok maddi ve manevi olanaklara götürecek.
Başarı ile hız doğru orantılı olduğuna göre, hızlı iş çıkarmalıyız. Hızı
nasıl sağlayacağız? Devamlı yöntem değiştirmek hızımızı yavaşlatacağına göre,
kendimiz için ve genel uygulama için en uygun form, icraat, arşiv mantığında
karar kılmalıyız. Elemanlarımızı da bu mantıkla eğitmeli ve her yerde bu
şekilde organize olmalıyız. Bu düşünce tarzını kişilere, eşyalara, mekana ve
zamana sindirmeliyiz. Kısaca
bir kez daha özetleyelim. Çalıştığımız mekanlarda hangi formları nerede
tutup, bunları nasıl kullanıp, yarattığımız değeri nerede saklayacağız. Basit
değil mi? Hayır,
hiç de basit değil bu mantığın insanlara geçirilmesi. Dünyanın en zor şeyidir
bu, bunu kafalara geçirmek, bu disiplini istemek. Birçok kişi bu standarttan
rahatsız olacaktır, kafa ve gönülce desteklese bile. İnsanlar genellikle
sevmez, istemez kuralları, sonuçlara isyan etseler de. Bilmezler ki bu basit
erdemde gizlidir sonradan isyan etmemenin sırrı. Evet,
bu çok önemli anahtarı da bulduk sayılır. Şimdi yavaşça açabiliriz form,
icraat, arşiv anahtarıyla kapımızı. Bu altın anahtarla huzurun kapıları açıldıkça,
anahtarın dönüşünün çıkardığı ses, sonsuz haz verir insana. Formlar
insan düşüncesinin en güzel ürünüdür. Gelişmişliğin simgesi, insanı hayvandan
ayıran tek ölçüdür. Daha önce de söylemiştik. Önce düşünceler vardır diye.
Yine bu noktadan yola çıkacağız. Düşünmek
ve düşündüğünü bir kalıba sokmak, hayal kurmaya her zaman fark atar.
İnsanların zamanı düşünerek mi, hayal kurarak mı geçirdiğini, ancak böyle
ayırırız. Formlara, şekillere dökmüşse kafasındakileri kanıt ortadadır. "Düşünmüştüm
demek" yeterli olmuyor. İnandıramazsın karşındakini düşündüğünde samimi
olduğuna. Samimi olsan da kendi kendine, biraz safdil ve yavan kaçarsın
çevrene karşı, yaratamamış olmanın burukluğuyla. Öyleyse
formları yaratacağız. Düşünceye saygı aşkına, aşkla. Peki neden yaratacağız
formları aşkla? Kuşkusuz kendimiz için, rahatımız için, kendimize saygı
duymak için. Düşünmek bizi ihtiyaçlarımıza götürecek. İhtiyaçlarımızı daha
hızlı ve rahat karşılayabilmek için düşüncelerimizi bir sıraya ve bir şekle
sokmanın telaşına düşeceğiz. Ve düşüncelerimizi şekillendireceğiz. Ve
şekiller ellerimizden akıp, çevremizdeki eşyayı ve hareketi yaratacak. Bu
bazen tabak, çanak, bazen kalem kağıt, bazen trafik düzeni, bazen de bir şişe
şarap olarak ortaya çıkar. Yani formdan sadece formaliteler için
kullandığımız bir kağıt değil de topyekün formasyon kavramını anlıyoruz.
İnsan kafasındakini bir heykeltıraş gibi sonsuz şekillere, formlara
dökmektedir; mağrur, yaratmış olmanın sarhoşluğuyla. Çevremizdeki
formları yaratırken en çok zamanı ve eforu tasarıma harcamalıyız. Yoksa
tasarımdaki yanlışlık veya ilkelliği, zaman sopa zoruyla güncelleştirir. Oysa
iyi tasarlanmış formlar uzun zaman güncelliğini yitirmez. Yitirildiğinde bile
"cami gitmiş mihrap yerinde kalmış" dedirtir adama. Takdir değerler
gibi sarılır ona insan. Tasarımı bu denli önemli kılan yatkınlığıdır objenin.
Ahenktir, ölçüdür tasarımın verdiği hazzın kaynağında olan. Bir güftenin, bir
bestenin tasarımında da bu vardır. Ve kullandığımız bir formalite kağıdında
da vardır inceliği, kuvveti düşüncenin. Ve bu incelik ve ayrıntının gücüne
hayran kalırız. Nasıl bir atom çekirdeğinin tasarımına hayransak, bu da kendi
ölçülerimizdeki başarımızdır bizim için. Tasarım ölçüdür sonuçta. İyi
tasarımlar olayları daha gelişmeden yönlendirip kanala sokarlar. Mecrasında
seyreden güçlü bir nehir gibi haz verir bakana. Bakanın da görmesi gerekir
inceliği, kuvveti. Tasarımdaki hatalar kargaşayı, anarşiyi doğurur zaten.
Doğadaki dengeler de bunun üzerine kurulmuştur. Tembelleşmemek için, daima
formları gözden geçirmek ve zamana zemine uydurmak zorundadır, olayların
gerisinde kalmamak için insan. Formlar
üzerine bunca sözü, konsepti yerine oturtmak için konuşuyoruz. Bu yerine
oturdu mu, bakış açımız değişecek, daha huzurlu çalışma ortamlarımızı
düzenleyebileceğiz. Formlarımızı
yaşamımızı kolaylaştırmak, daha verimli ve zevkli hale getirmek için
geliştirdiğimize göre, bunların tanımlarını da iyi yapmalıyız. Doğan her şeye
bir isim ve numara vermek gerekir ve doğuş mantığını da korumakta sonsuz
yararlar vardır. İlerde güncelleştirmemiz, değiştirmemiz gerektiğinde buna
ihtiyacımız olacak çünkü. Yaratılan
forma numara verdik, mantığını yazdık. Bir örneği de master olarak tutmalı,
ileride daha çok üretmek gerektiğinde, orjinalimizi bulabilmeliyiz tekrar
yaratmak zorunda kalmamak için. Burada ikinci bir nokta önem kazanıyor.
Üretilen her şeyin orjinali ve üretim mantığı saklanmalı. Yaygın kullanılan
bir şeyse çoğaltılarak bir depoda korunmalı ve ihtiyaca göre kullanım
alanlarına akıtılmalıdır. Pek çok kişinin bir arada olduğu mekanlarda,
formlar herkese açıksa, genel kullanım bir sevk ve idareyi gerektirecek ve
temel prensipler oluşturulması zorunlu olacaktır. Kısaca her zaman ve her şey
için geçerli olmak üzere şöyle ifade edebiliriz. Formlar
kullanıcıya yakın olmalı, onun denetimine ve üretimine verilmeli, ancak
kullanım alanına akışı ve işin düzeni de yukarda sözü edildiği gibi orjinali
saklanarak, çoğaltılanlar az miktarda kullanım alanlarına akıtılarak
sağlanmalıdır. Kullanım alanlarının fonksiyonunu ve zarafetini bozmadan,
kişilere depoda çalışıyorlar hissini vermeden. Genellikle
başarılı kişiler, hem evlerinde, hem de iş yerlerinde rahat, huzurlu ve güzel
bir çalışma ortamını sağlamış kişilerdir. Bu ortamı sağlayamayanların da
zaten başarılı olmaları zordur. İşimiz ne olursa olsun çoğu kez zamana
sıkışır insan. Bir türlü takvimini tutturamaz. İşi evine de götürmesi
gerekir. Bu nedenle çalışacağı iyi bir ortamın bulunması gerekir. İyi
organize olamamışsa çalışamaz. Nasıl çalışabilsin ki, ortada diğer aile
fertlerinin birbirinden değişik bin bir türlü programları, tanıdık eş dostun
zamanlı zamansız ziyaretleri, televizyon da izlenecek programlar derken, o
hengamede ne mecal kalır, ne kafa, ne de zaman. Bu yüzden işe konsantre
olabilmek için kaçabilecek ve çalışabilecek rahat bir düzen kurulmalıdır
evde. Önlemleri alınmalıdır. Başarılı olmak istiyorsak icraatın "A"
sıdır bu. Fikirlerin
mutlaka iş yerinde aklımıza geleceği diye bir kural yoktur. Hiç olmadık yer ve
zamanda akla geliverir birden. Bu fikirler sayesinde yaptığımız iş büyür,
gelişir. Öyleyse ne yapacağız bunca fikri; nerede, nasıl toplayacak ve
işyerimize taşıyacağız bunları? İşte pek çok kişinin böyle bir mekanizması
olmadığından, heba olur gider, unutulur, kaybolur değerli pek çok fikir. Bir
çok insanın ne evinde, ne yanında böyle durumlarda kayıt yapabileceği bir
araç da yoktur genellikle. Çanta taşımaz, kağıt kalem de. Evde ise koyduğunu
bulabilirsen bul kalabalık olursa aile. Bu yüzden tüm bireyler anlaşmalıdır
kendileri ve çevreleriyle; önlemini almalıdır onlara rağmen, onlarla,
başarılı olmak için. İcraat
için bu asgari koşul sağlandıktan sonra, zamanla işi daha da ileri götürmek
gerek. Başarıyı artıracak faktörleri bir bir yaratmalıyız daha başarılı olmak
için. Çalıştığımız mekandan haz almalıyız. İyi ilhamlar, güzel mekan ve
zamanlarda daha rahat gelir insana. Fiziki koşulları yaratılmamışsa semtinize
bile uğramayabilir. Bu yüzden elimizden geldiğince mekanlarımıza özen
göstermeliyiz. Hem kendimize, hem de çevremize olan saygıdan. Ayrıca
bir simgedir farkı fark ettirmek için. Düşünün bir kez. Kurulmuş bir düzen
çiçekler içinde, mekanda iyi bir müzik düzeni, tuvaletinde bile müzik
dinleniyor. Her şey insanlar için olduğuna göre neden olmasın? Böyle bir
minimum standardı seçmek çok mu zor? Çok mu masraflı? Hiç de öyle değil.
Hangi paraları nerelere harcamıyoruz ki? Bu bir konsept meselesi. Parayla
pulla alakası yok. Müslümanlıkta "temizlik imandan gelir" diye bir
söz vardır. Çevresine bakınca çoğu zaman bu sözden utanıyor insan bunca
imansızın arasında. Temiz bakımlı bir çevre ruhu aydınlatır. Pek çok şey
kazandırır. Bunun içinde insanın sermayesi biraz düşünce, biraz incelik ve
ruh; fazlasına gerek yok. Evet
anlaştıksa buraya kadar gelelim tekrar işe. İcraat tek tek yapılır. Altın
kurallardan biri de budur. Çevrenize bakınız. Adam yemek yiyor, gazete
okuyor, televizyon seyrediyor. Radyo da açık belli belirsiz. Bir de utanmadan
sizle sohbeti sürdürme sevdasında. Başka şeylerde yapsa tüy dikecek. Ancak
araya giren telefonları sayarsak tüyü var zaten. Başarının
sırrı, çok çalışmaktan veya çok çalışıyor izlenimi vermekten geçmiyor oysa.
Başarılı olmak için temiz iş çıkarmak gerekiyor. Bin tane yarım iş olacağına,
bir tane tam iş olsun daha iyi. Üstelik haz duysun, tat alsın yaptığı işten.
Biraz önce sözünü ettiğimiz tipin, yaptığı işlerin herhangi birinden haz
alması mümkün mü? Haz alıyor görünse bile, aldığı haz, kendisi ve çevresiyle
kafa bulduğundandır ancak. İş yapıyor görünerek, mastürbasyon yaparak. Başarı
ayrıntıya inmekten, yöntem geliştirmekten geçer. Bilim gibi. Ayrıntıya
girebilmek, sanatını konuşturabilmek ise, konsantre olmak sorunudur. Bu
yüzden icraat tek tek yapılır ve yapılmalıdır. Ve toplumda da bunun kavgası
verilmelidir. Kimse hiçbir şekilde araya girmemeli, gelerek, telefonla veya
evrakla, sırasını beklemeli, saygılı olmalı bize, iyi iş istiyorsa. Ne yazık
ki pek çok toplumda bu henüz çözülememiştir. Ve çözememiş toplumlar ve
insanlar da başarısızdır zaten. Bunu uygulayabilmek ve uygulatabilmek
disiplini sağlamak, olağanüstü başarısıdır insanın kendine ve çevresine
karşı. Çünkü birçok insan gerekli gereksiz, kendi yaptığının önemini
vurgulamak için bozar uğraştığın işle konsantrasyonunu saygısızca.
Kabadayılık eder aklınca puan kaybettiğinin farkına varmadan. Ancak tüm bu
olumsuz koşullara rağmen, temel prensip elden bırakılmamalı, icraat tek, tek
yapılmalıdır. Kişi veya olay sırasını beklesin yaptığımız işe saygı duyarak.
Gelişmişlik ve gelişmemişlik arasındaki fark hem fertlerde, hem toplumlarda
bu prensibin ışığında hemen kendini belli eder. Eğer bir toplumda insanlar
saygısızca birbirlerinin önüne geçmeye çalışıp, işlerini bir düzene riayet
etmeden, bir an evvel bitirmek istiyorsa bencilce, işi yapan da, buna ses
çıkarmayıp, bu saygısıza, öncelikle hizmet ediyorsa, iş düzenini herkesin
sırasına riayet edeceği saygın bir ortam olarak yaratamıyorsa toplumun
tarafları, daha uzun müddet gelişmemişliğin sancılarını yaşayacaktır. Gelişmiş
toplumlar, öncelikle iş akışında bu düzeni kurabiliyorlar. Daha işi yapana
ulaşamadan bir düzenin, bir konseptin farkına varabiliyor insan, beklemesini
öğrenerek, beklemeden zevk alarak. Bekletmeyi de zevkli kılmak ayrıca maharet
istiyor. Ne işi yapan elindeki işi bırakıp bekleyenle uğraşmak zorunda
kalıyor, ne bekleyen sırasını saygısızca atlayıp işini bir an önce gördürmek
sevdasına kapılıyor. İnsanlar zamanlarını iş akışı hızına göre ayarlayıp,
zamanı daha etkin ve daha zevkli kullanabiliyorlar. Bu önlemleri alabilmek,
gelişmiş bir incelik ve medeni cesaret istiyor. Bakkala
gidiyorsunuz; bakkal sizin istediklerinizi karşılamakla uğraşırken adam araya
girip, siparişi söyleyiveriyor saygısızca. Bakkal da sizinle uğraştığı işi
kesip adamın isteğini karşılayıveriyor aynı saygısızlığa ortak olarak.
Sinirlenmemek elde mi bu durum karşısında? Sık sinirlenmek veya sinirlenecek
pek çok şey karşısında artık sinirlenmeyecek kadar duyarsız kalmak, bence
gelişmemişliğin en mükemmel tanımıdır. Hele bu duyarsızlığı erdem saymak ise
aptallığının en büyüğüdür. Kadercilikle kafa bulup, ahenksizlikte erdem
aramakla ancak aptallığını tescil ettirir insan. Tabii
söz konusu olan işi kesmeme olayı, her 3 giriş için de geçerli olmalıdır.
Yani iş yaparken gelen telefonlar veya yazılar da ele alınmamalı, düzen bu
girişleri de sıraya koyacak, evraklaştıracak bir yapıya kavuşturulmalıdır. Siz
zahmet edip oraya kadar gitmişsiniz, işinizi görmeye, işi gördürmeye
çalışıyorsunuz. Adam telefon ediyor. Belki yatağından arıyor. Rahat, zaman
kaygısı yok. İşinize bakan utanmadan gelen böyle telefonlara bakıyor, siz
orada bekliyorsunuz gelen telefonların bitmesini. İşi yapanla, telefonu
alanın ayrımı bunun için yapılmalıdır. Sinirinizi bozmamak için. Gerekiyorsa
kendisi işi bittikten sonra aramalıdır. İş
yapmanın denetim altına alınması, iş akışının düzenlenmesi, sıraya sokulması,
iş verimliliğine atılan ilk adımdır. Bunu, işin evraka dökülmesi izlemelidir.
Birime her 3 şekilde giren kişinin arzusu evraka dökülmeli, bu evrak, birimde
bir düzen, bir ahenk içinde hareket etmelidir. Gelen talepler ne kadar
prototip haline getirile bilinirse iş yapmak o kadar basitleşir ve hızlanır.
Olay evraka döküldü mü, unutmak, yanlış aktarmak v.s diye de bir şey kalmaz.
Birim cevabını, sağlıklı ve süratli verir. Arşivleşen olaya, daha sonra da
müracaat etmek mümkün olur gerektiğinde. İş
akışında alınan bu önlemler işin debisine göre çalışma tempomuzu da
belirleyecektir. Çalışma temposu iş akışını karşılayacak düzeyde değilse, bu
bizi mesaiye kalmaya götürecektir. Birimin başarısı bu noktada alacağı karara
bağlıdır. İş çıkarmak için, başarılı olmak için en sağlıklı karar hangisidir?
Mesaiye kalana ücret ödenecek mi? Mesai ne kadar sürecek, ekstra çalışılan bu
zamanda çalışma ortamı, gidiş, gelişler, yemek için ne gibi önlemler
alınacaktır? Bu hal ne kadar sürecektir? Tüm bu sorulara cevap gerekmektedir. Tüm
bunlara cevap basitçe şöyle formüle edilmelidir. Biriken işi, sorumlusu
halletmeli, ekstra bir ücret almamalı, önlemlerini kendi almalı, iş
devamlılık arz ediyorsa, yani mesaiye kalmakla olay çözümlenmiyorsa işe adam
almalı, aldığı adamın işteki sorumluluğu da işe adam alanda olmalıdır. Aldığı
adama yeterli iş veremeyecekse mesai ile bitirmeli, bir de ekstra bir adamın
sorumluluğunu yüklenmemelidir. Adamla uğraşmak unutulmamalıdır ki daha zor
bir iştir. İş
akışında, işi dağıtmak, parçalara ayırmak işin en önemli kısmıdır. Pek çok
kişi bunu gerektiği gibi yapamadığından, işi sadece kendisinin yapacağına
inanır. Başkalarına güvenemez ve işi dağıtmaz. İş dağılmayınca da işin
altından kalkamaz, pek çok yerde bu hemen görülür. Bir kısım insan harıl
harıl çalışmakta, yanında bir kısım aynı özellikli insan boş oturmaktadır. Ve
o aşırı çalışanlar kendinden başka insanın yaptığı işi yapamadığı duygusuyla
eziyetle karışık mutlu olmaktadırlar. İşte irin bu noktadadır. Bu noktalardaki
iş dağıtılmalı, lüzumsuz mesailer önlenmeli, gerektiğinde bu noktalardaki iş
başka taraflara dağıtılmalıdır. Son çare olarak adam alınmalıdır. Alınacak
adamın niteliği ve çalışma programı önceden belirlenip zamanını rantabl
geçirip geçiremeyeceğinin ölçümü önceden yapılmalıdır. Kadro yaratmak veya
mevcut kadroyu kaldırmak çok ciddi açılımları olan bir iştir. Maalesef pek
çok iş yeri buna gereken önemi vermezler. Bu kadro meselesi önemli maliyetler
getirecek hassas bir meseledir. İşletme, uzun vadeli stratejiler
doğrultusunda bu konuya politikalar getirmelidir. Büyürken işletmeler, ha
deyince adam bulamaz insan gerekli birimler için. İşletmeler küçülürken de
dert olur adamın başına gereksiz insanlar. Burada genel politika şöyle
belirlenmelidir. Büyüyen iş yerlerinde daima 1-2 adam gerektiğinde el altında
bulunsunlar diye fazladan olmalıdır. Küçülen iş yerlerinde ise 1-2 adamlık
fazladan iş mevcutların üzerine bindirilmelidir. Her iki halde de bu durum
işletmedeki insanların ölçümü için faydalı olacaktır. Birim büyüyorsa zaten
1-2 adamlık ekstra iş daima var demektir. İşin çok olması işletmeyi büyütür
zaten. Aksi olmaya başladı mı kadro tasfiyeleri fazla fazla yapılmalı, azalan
işler nasıl olsa daha az adamı gerektirecektir bir müddet sonra. Bir
iş yerinde çalışma prensiplerini korken, bunun uzun vadeli politikalarını
üretirken, yapılan işlerin raporlaştırılması prensibini de unutmamalıyız. Bir
birim, yapacağı işleri planlarken, birimine gelen işleri ölçerken, geçmiş
dönemlerin istatistikleri ile karşılaştırma yaparken daima raporlara bakma
ihtiyacı duyacaktır. Bu yüzden, çalışmaların raporlaştırılması, çıkan
raporların muhafazası, ara ölçümler için mekanizma kurulması şarttır. Bir
birimin rapor üretebilmesi için, birimin bir fikir doğrultusunda örgütlenmesi
şarttır. Günlük işlerin özeti otomatik man alınabilmeli ki ölçümler,
sapmaları, kontrol süratli yapılabilsin. Haftalık durum raporları bize aylık
hulasaları almamızda büyük hizmet görürler. Aylık raporlardan yıllık
değerlendirmeye gitmek ise basit bir iştir. Görüldüğü gibi birim rapor
düzenini aldı mı ve bunu mikro çalışmalarda çözdü mü buradan makro açılımlara
gitmek hiçte zor bir olay değildir. Rapor
yazmak, olayları raporlaştırmak tutkusunu yaşatan ortaya konulan ödüldür.
Kişi ödüllendirilmeyecekse neden raporlaştırma, ölçüm ihtiyacı duysun. Bu
çıkış noktasından hareketle rapor olayını ele almalıyız. Bu konuda da
maalesef pek çok kişi ve kuruluşun kafası net değildir. Kafalar net olmayınca
raporlaştırmanın esprisi kaçar. Rapor sanki cezalandırma mekanizması, sanki
bir eziyet olur insanlar için. Bunu zevkli kılmak için, her şey denenmelidir.
Kişiler seve seve rapor vermeye gittiler mi kötüye giden işleri bile
kurtarmak sorun olmaktan çıkar. Kişiler raporları ile farklarını fark
ettirmeye başladılar mı, tutmayın artık o birimi, yıkar geçer engelleri her
şeye rağmen. Raporlaştırmanın
da bir standardı olmalı. Okuyan, rapor verenin vurgusunu, düşüncesini çabuk
kavramalıdır. Denilen net ve açık olmalı, okuyanı bulmaca çözmeye
zorlamamalıdır. Bunun için önce olay anlatılmalı sonra olayda ki
problemlerden bahsedilmeli, çözüm önerileri sıralanmalı ve son bölümde de
raporu yazanın bu çözüm yollarından hangisini tercih ettiği sebepleri ile
açıklanmalıdır. Her rapor bu 4 bölümü içermeli, bu sırayı takip etmeyen
raporlar rapor olarak kabul edilmemelidir. Düzgün
raporlar ödüle bağlanmalı dedik. Aylık raporlarını muntazam vermiş birimler,
yıllık olarak da olaylarını güzelce toparlayıp yıl raporlarını
çıkarabiliyorlarsa ve bu birimler karlı, sıhhatli birimlerse bu birimlerin patronlarını
ödüllendirmek hatta olaya ortak etmek lazımdır. Bu olgunluğa erişmiş
birimlerin olayda katolik nikahına alınmasında sonsuz yararlar vardır. Tabii
bu ortak etme olayı için raporlar yolu ile toplanan ödüllerin belirli bir
devamlılık ve miktara ulaşması ölçü olacaktır. Bu olgunluğa erişmeden verilen
her hisse veya yeni pozisyon, olay için daha zararlı olabilir. Karşılıksız
hiç bir hak ve hukuk olamaz. Karşılıksız verilen her şeyin alan için değeri,
o ölçüde önemsiz olur. Aldığı şeyi muhafaza için gerekli mücadeleyi vermez,
veremez. Çünkü daha o olgunluğa erişememiş, zihnin de işi daha o inceliklere
götürememiştir, zorluğunu çekmediği için. Kolaydan gelmiştir zorluk çekmeden.
Etki olmayınca, tepki de olmaz. Her duyarlı mekanizma bu sistemle oluşur. Tepkisiz
sistemler uzun süre pozisyonlarını muhafaza edemezler. Boşuna "haydan
gelen huya" gider dememişler. Kişileri
katolik nikahına almak, olayı verimli kılacaktır. Güzel, ama bu nasıl olacak.
Buna da bir sistem geliştirmek lazım. En ideal sistem, olaya 5 kişiyi ortak
ederek bir şirket kurmaktır. Tabii bu 5 kişi aynı oranda kapital koyarak yani
riski % 20'şer paylaşarak işe başlarlarsa, olay taş gibi olur. En ideali
budur. Pamuk eller cebe, olay herkesi biraz yakmalı. Birikimlerini riske
etmek istemeyeceği için taraflar daha dikkatli çalışacaklar, birbirlerine
daha saygılı davranacaklar daha iyi iş bölümleri yaratabileceklerdir.
Oranlarda büyük farklılıklar olduğunda dengeler bozulacaktır. Eylemini düzgün
koyabilmiş pek çok değerli insanın da yeterli birikimleri olmayabilir. Peki
bunları olayla nasıl entegre edeceğiz. Böyle yetenekli kişiler topladıkları
ödüllerle belirli bir olgunluğa erişmişlerse onlara da % 15'i geçmemek
koşuluyla olaydan hisse verme yoluna gidilmelidir. Tabii
bu hisse karşılığında maaşlarını yitirmeli, hisselerine karşılık çekiş payı
almalıdırlar. Çekiş payları da eski maaşlarından çok daha fazla olmamalıdır.
Yoksa olay anında bozulma yoluna gidecek, olaya katılan kişi, hiçbir zaman
birikim yapamayacaktır. Kuvvetli ortaklar, kuvvetli düzenler oluştururlar.
Kaybedecek bir şeyi olmayanlar daha cesurdurlar, ancak ortaklıklar cesaretten
çok özveri isterler. Geçmişini
bilmeyenlerin gelecekleri konusunda sağlıklı yorum yapmaları beklenemez. Bu
olgu bizi, iyi arşivler yapmaya götürecektir. Arşivleme bilinci oldu mu,
icraat sırasında sıhhatli ve otomatik man oluşur arşivler. Ne yazık ki
çevremizdeki kişi ve kuruluşlara baktığımızda genellikle iyi arşivler
oluşturamadıklarını görürüz. Arşiv fikrinin oluşması için belirli bir düzen
anlayışının, belirli bir çalışma tarzının gelişmiş olması gerekiyor.
Çalışmaların koyulan prensipler doğrultusunda belirli bir şekillendirmeye
göre yapılması gerekiyor. İşe başlamada gereken bu düzenin alınması pek çok
kişi ve kuruluşa zor geldiğinden olay her geçen gün daha zorlaşıp, içinden
çıkılmaz bir hale geliyor. Bir zaman sonra olayın tüm taraflarını bir araya
getirip, üretilen bunca evrakın temizlenmesi mümkün olmadığından, kimse
hiçbir şeye dokunamıyor, cenaze ortada kalıyor. Zaman geçince arşivlere
dokunma tabu, cesaret işi haline geliveriyor. O zaman ayıkla pirincin taşını
misali, cesaret edilemeyen, dokunulmayan yığınla kağıt, evrak. İnsan ve
kağıt. Sonunda o insan, onca kağıdın üstüne oturuveriyor atamadığından ve
tasnif edemediğinden. Bir şey arandığında bulunamayan, hiçbir işe yaramayan
ve pek çok mekanı işgal eden sözüm ona arşiv. Olmaz olsun böyle arşiv.
Genellikle iyi düzenlenmemiş arşivler çıldırtır insanı. İşte,
çıldırmamak için önce temel arşivleme prensiplerini koymalıyız. Arşivler ya
kronolojik, ya alfabetik, ya da numara tik olacaktır. Olayımıza hangi sistem
uyuyorsa, ona göre düzen alıp, uygulama sırasında bu disiplini tutmamız
gerekir. Arşivler
daima sahibine teslim edilmelidir. Kimse, kimsenin arşivini düzgün tutamaz.
Arşiv sahibi işin önemini bildiğinden işine geleni tutacak, işine gelmeyeni
atacaktır. Bu işlemin belirli periyotlarla yapılması lazımdır. Böylece
arşivler daha sıhhatli hale gelecek, daha yeni pek çok arşivleme teknikleri
üretilecektir. Forum,
icraat, arşiv konusunda daha pek çok laf edebilir insan. Ancak söylenen ve
söylenecekler toparlandığında, şu netice çıkar bu prensipten: Formlar
yaratılmalı ve yenilenmeli, icraat tek tek yapılmalı, arşivler ya kronolojik,
ya alfabetik, ya da numara tik olmalıdır. Hayırlı olsun bu anahtar da. |
|
|
|
GEL
KİTABININ 2.BÖLÜMÜ MADDE
8. ZAMANLAMA Zaman,
tanrının içimize koyduğu ateştir. Vadesizlik cennet, vade cehennemdir,
ateştir. Ancak böyle keskin bir girişle zamanın zamanlamanın önemini
vurgulayabilir insan. Zamana saygımızdan çaresiz, bizde öyle yaptık affınıza
sığınarak. Şimdiye kadar zaman tasası olmadan söyleşip duruyorduk. Ancak
zamanlama konusuna gelince işler değişiyor. Burada pek çok kişi ile
yollarımız ayrılacak, çoktan yollarımız ayrılmadıysa bile bu mevzu
çelişkilerimizi daha da keskinleştirecek, ya kitabı ilelebet bırakacak bir
daha bakmaya cesaret bile edemeyeceksiniz, ya daha rahat yudumlayacaksınız.
Zaman ve zamanlama konusuna oldukça geniş yer ayıracağız. Bu konuda tam
anlaşmamız gerek, yoksa "Gel"in manası kalmıyor. Doğarken
ölmeye başlıyor insan. Hatta pek çok inanca göre doğumdan çok önceden
başlıyor yazgılar. Düşününce, nasıl biz çoluk, çocuğumuzun hayatına çeşitli unsurları
bir takım planlamalarla yerleştiriyorsak, tanrı da bizlere aynı mantıkla bir
şeyler yapıyor olmalı. Olay en sıcak şekliyle böyle oturuyor yörüngesine,
baba oğul misali. Akılcı olmak zorundayız. O bize doğanın en büyük lütfü.
Aklı rehber alınca insan, birden zamanının fazla olmadığını görüveriyor.
Yaradan yaklaşık ortalama 70 yılla kısıtlayıvermiş süreyi şimdilik. Aklı
vermiş süreyi sınırlamış "koş" demiş; işte bu yüzden geriye sayma
başlıyor doğarken ve kişi huzursuz oluyor düşününce, cennetten kovulduğunun
farkına vararak. Ne
yapacağız şimdi süre kısıtlı. Hem anamız, babamız, hem de tanrı ne çok şey
olmamızı istiyorlar. Cemiyet de cabası. Ne olacak şimdi? Önüne gelen bir
program yapmış sizin için. Çevreyi, şartları ona göre ayarlamışlar. Çaresiz uyacaksınız
onlara. Yarış başlıyor. Hadi kolay gelsin. Yarış
başlarken elimizdeki tek değer akıl. Bu süreyi akılcı kullanıp kendimize en
iyiyi, en uygunu bulmalıyız yarışın hedefi de bu. İşin mimarı olayı güzel
toparlamış. Çeşitli engelleri aşacağız, türlü zorluklar yaşayacağız,
deneneceğiz. Darwin'in dediği gibi sadece güçlüler kalacak. Güçlülerin
yönlendirmesi ile güçsüzlerin ızdırapları azalacak. Görev de bu. Yani bir
yerde güçsüzler için güçlüler ızdırap çekecekler. Çünkü ateş onlarda. Zamanın
bilincine onlar sahip. Sahip olmayanlar hala cennette. O yüzden cennette
kalmak isteyenler kitabın bu bölümünden daha ileri gitmemelidir. Geliyorsanız
ileri, tüm sorumluluk size ait artık. Ancak bu da tesadüf değil. Bu satırdan
sonra siz de güçlüler tarafındansınız artık. Bize
verilebilecek en değerli hediye olan aklı rehber alarak yola çıktık. Süre de
aşağı yukarı belirlenmiş; yapmamız gerekenleri de belirlersek bu sürede,
hızımızın ne kadar olması gerektiği çıkar ortaya. Yapmamız gerekenlerin
miktarı arttıkça hızımızı arttırmamız gerekecektir. Allah kolaylık versin.
Olay iki ucu boklu değnek. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık. Ne
olacak şimdi? Düşük tutarsak hedefleri bu sürede ot gibi bitecek ömür,
kendimize isyanları oynayarak. "Daha şunu da, bunu da yapsaydım"
diyerek, "hayata doyamadan gidiyorum" diye şiirler yazarak, ağıtlar
düzerek. Yüksek hedefler koyunca da hız olayına takılıp, ahlayıp, oflayarak,
lanetler okuyarak yaşama, hıza ayak uydurmaya çalışmak da yıpratıyor insanı.
Freni tutmayan araba gibi hızlandıkça hızlanan yokuştan aşağı. Nereye varacak
için sonu? İnsan kafayı üşütür derine girdikçe. İşte, kararı bu dengede
vermeli ve makro planlamamızı burada yapmalıyız. Yaşam
dört ayaklı bir masa gibidir. Dördü de iyi basmalı yere; biri eksik oldu mu masa
devriliverecektir bir gün. Masanın ayaklarını şöyle bir anlatalım öncelikle;
bunlar aile yaşamı, iş hayatı, sosyal ilişkiler, kültürel ilişkiler olarak
toparlanabilir. Şimdi yapacağımız yemeğin malzemesinde bu unsurlardan hangisi
ağırlıklı olacaksa, tenceremizi ateşe koymadan önce ona göre hazırlamalıyız.
Bu hazırlıkları yapıp, tuzu, biberi de ekleyince iyi bir yemek yapma şansımız
artacaktır. Dört
ana unsurdan seçimimizi yaptık, karışımları ayarlıyoruz. Ancak bir şeye daha
karar vermemiz gerekiyor hızımızı tespit edebilmek için. Biz bu yemeğin en
iyisini mi, vasatını mı, yoksa vasatın altında mı bir tadı hedefliyoruz. İşte
zurnanın zart dediği yer budur. İş hayatında ben mesleğimin, uğraş alanımın
en iyisi olacağım diyorsanız, hızınızı ona göre ayarlamalısınız. Bu noktada
pek çok kişinin aklı kayıyor. Genellikle kişiler meslek seçmeye daha meraklı
oluyorlar, esas önemli soruyu unutarak. Pek çok kişi bu ayrımın farkında
olmadan hayatını noktalıyor. Esas olanın en iyi, iyi, orta, zayıf ayırımında
olduğunu bilmek bizi hangi mesleği seçersek seçelim, mesleki doyuma götürür
ki ana olay budur. Çoğu kez mutsuzlarda bu görülür. "Avukat olmak
istiyordum, doktor olmak istiyordum" diye yakınmalar. Ancak olsalardı
bile o mesleğin neresine oynadıklarını kestiremeden yine de mutlu
olamayacaklardı. Bulundukları branşta daha üst bir seviyeye oynasalar belki
daha da mutlu olacaklar. Hem de vakit öldürmeyecekler aranarak. Ne
istediğini bilmektir önemli olan, zamanı etkin kullanabilmek için. Ne
istediğini bilmek, inatla olaylara asılabilmek, elimizdeki en büyük hediye
akılla, kötülüklerden, negatif şartlardan bile güzellikler fışkırtmak asılıp
olaylara, planlayarak. "Her kötülükte mutlaka bir iyilik, her iyilikte
de mutlaka bir kötülük vardır" diye boşuna dememişler. Planlamaların
sonsuz zenginliğine inanarak. Göz
açıp kapayana dek geçiveriyor zaman. Geçen zamanı nasıl hovardaca tükettiğine
bakıp, çoğu kez kahroluyor insan. İyi planlanmış bir hayatta ise başarılan
işlerin, nasıl iki arada bir derede becerildiği, çoğu beş dakikaların nasıl
işe yaradığına hayret ediyor insan. Hedefi olan kişi nasıl küçük zaman
dilimlerini, çevresini hedefi doğrultusunda etkin kullanabiliyor. Hedefine
vardığında da pek çok kişi o insanın bunca işi ne zaman, nasıl başardığına da
şaşıveriyor. Geleceğin çok çabuk geldiğini planlayanlar daha iyi biliyorlar,
gayelerine varma mutluluğunu yaşayarak. Hedefi
olmayanın genelde zamanı pek boldur. Hatta çoğu kez can sıkıntısından patlar,
bunca zamanı nasıl değerlendireceğini bilmez. İşini planlamış olan da daima
telaş içindedir, hedeflerini saptırmamak için. İşte burada hız yine önem
taşıyor anı yaşayabilmek için. Kimi ne gelecekte, ne zamanda, ne de geçmişte
yaşayabiliyor planlamadığının öfkesi içinde kalarak. Kimi ise daima geleceği
düşünüp anı yaşamayarak, yaşamadığı anlara öfkeleniyor. İşte öfkelenmemek
için hızı iyi ayarlamalı. Anı doyarak yaşamalı, planlamanın güvencesi içinde,
geleceğe güvenle bakarak, her türlü kavgaya hazır. Sapmalara göre
alternatifler geliştirebilmenin mutluluğu içinde. Çarelerin tükenmeyeceğinin
bilincinde. Geçmişten de sonsuz mutluluk duyarak, başardıklarından mağrur. İşte
planlamalar yapılıp, hız ona göre ayarlandı mı, zamanın nasıl uzayıp
kısaldığına hayret ediyor insan. Bazen saniyeler saat gibi geliyor insana.
Kısacık sürelerde neler başarılmıyor? Trafik sıkışıklığında şehrin bir
ucundan bir ucuna gitme süresinde, İstanbul-Zürich arasını uçuveriyor
insanoğlunun yaratabileceği hıza hayret ederek. Bazen kısacık zaman
sürelerine sığdırılan iş miktarı dehşete düşürüyor, kahvede oturmuş oyun
oynayan insanı. Saatler, günler su gibi akarken, boşuna geçirilen bunca
zamanı anlayamıyor planlayan. Einstein zaman ve hız üzerine izafiyet
teorisini yazarken, konuya çok güzel bir açıklık getirmiş anlayana. Ama
anlayan nerede? Bu kanıya varıyor kişi çevresine baktığında. Pek çok kişi boş
işlerle, laklakla, televizyonun karşısında beş kuruş etmez pek çok program
seyrederek tüketiveriyor zamanını hovardaca. Planlamayanlara
bunca hakaretten sonra hala okuyorsanız bu kitabı, ya planlama yapmaya ciddi
niyetlisiniz veya zaten mükemmel planlamacısınız demektir. O halde artık
nasıl planlama yapmamız gerektiğine girebiliriz. Ne
aradığını bilmeyen, aradığını bulamaz. Öyle ise hayattan ne beklediğimizi
öncelikle yazmamız gerekiyor bir yere. Sonra da zamanı etkin kullanabilmek
için bir mekanizma, bir düzen kurmamız gerekiyor. Bunun için de bazı
prensipler koyup buna sarılmamız şart oluyor. Nedir bu şartlar? Önce
günü sağlam bir plana bağlamamız gerekiyor. Yani yatış, kalkış, yemek, içmek,
çalışma saatleri düzenli ve prensipli olacak. Adam sefa pezevengi, bir türlü
akşamını ayarlayamıyor. Devamlı gözü akşam yaşamında, dost
sohbetlerinde,aşkta, meşkte, oyunda, hovardalıkta. Tabii geç yatıyor. Sabah
kalkmak ise yorgun argın, zor. İşe başlama saatini bir türlü tutturamıyor.
Dünya işe, sabah 6'da başlamış, en geç sabah 9'da işinin başında olmuyorsa
insanlar, hazret hala 10'da tutturamıyor frenini. Nasıl bekleriz başarı böyle
bir hayattan? Erken kalkan epey yol almıştır aynı şartlarda. Para, dünya
şartlarında bankaların açık olduğu zamanda kazanılır. Akşam ise yenilir.
Midemizin dolusunca, ne kadar kazanırsan kazan yiyemez insan bir tabağın
ötesinde, gerisi süslemedir, kafa bulmaktır. Hal ahval böyle olunca
planlamanın ilk şartının temel prensipleri çıkıyor ortaya. Erken kalkıp
işimizin başında olacağız. Erken kalkabilmek içinse tadında keseceğiz gece
yaşamını, zamanında uyuyacağız tadında bırakarak her şeyi. Yatmadan
ertesi gün yapacağımız işleri gözden geçirmekte sonsuz yarar var, başarılı
olmak için. Notlarımızı hazır etmeliyiz. İşte, işe hemen başlayabilmemiz
için. Tabi giyim kuşam da randevulara göre olmalı. Bunu ayarlamayınca
randevularında yüzü kızarabilir hani, henüz ar damarı çatlamamışsa.
Hazırlıksız, pis, pasaklı gelen randevusuna, beyin yapısını planlama gücünü
hemen ortaya koyar. Kafası çalışan karşı tarafta, istemez doğal olarak, böyle
bir kişi ile iş yapmayı. Sonuç
olarak günlük yaşamımızı normal iş saatlerinde daha önce de bahsettiğimiz 5
ana yöneliş doğrultusunda planlamamız, bunların aksamamasına özen göstermemiz
gerekir. Bunları bir daha hatırlarsak. 1.
Optimizm, 2.
Method, 3.
Seks, 4.
Uyku, 5.
Yemek. Bu
prensip de başarı sağladığımızda düzgün bir yaşantımız olur. Ancak mutluluk
için bu yetmiyor. Başarılı olmak istiyoruz. Gözümüz yükseklerde, vasat normal
bir yaşam, istediğimiz hayat değil. Bazı fikirlerimiz var hayata geçirmek
istediğimiz. Fikirler varsa oyun başlıyor. Hani başta da söylemiştik.
"Her şeyden evvel fikirler vardır" diye. Bu fikirleri bir kağıda
sıralamak için de bir mekanizma geliştirmeliyiz. Yani beynimizden geçen bunca
güzel fikri yakalayacak bir mekanizma. Avcı gibi pusuya yatmalıyız fikirler
için. Nasıl olacak bu? Basit, daima bir kalem ve kağıt yanında bulunacak.
Durumun müsaitse küçük bir el teybi de olur bu. Bir fikir geçti kafandan hemen
yakala. Çoğu kez geçen fikrin farkına varmaz insan. Çaktırmadan geçer. Beyin
mükemmel bir cihazdır. Sen istemezsen de o çalışır üretir. Uykuda, otobüste,
yolda, çalışırken, dururken. Aklından tembel tembel geçer fikirler, bazen de
yıldırım hızı ile. İşte o an fırlayıp yakalayıvermektedir marifet, düşüncenin
değerinin farkında olarak. Tembellik etmemek hemen kayda geçirmek gerekiyor,
yoksa bir daha bulamazsın o güzelim fikri. Fikri
bir yakalaya gör. Kayda geçir, tut bir fikirler havuzunda. O mükemmel cihaz
beyin, o fikirde oynayacak, evirecek, çevirecek olgunlaştıracaktır fikri. Hiç
bir fikir hemen kullanıma girmez, önce mayalanır. İşte incelik burada.
Topluyorsun bir yere mayalanan fikirleri, zamanın ölçüsünde hayata
geçiriyorsan, işte planlamanın ana prensibi. Diğer
bir prensip de, hayata geçirilmek istenen fikrin delege edilmesinden geçiyor.
Fikrin hayata geçiriliş hızı çok önemli başarılı olmak için. O halde enayice,
hızımızı azaltacak unsurları ortadan kaldıracak veya böyle durumların meydana
gelmesine fırsat vermeyeceğiz. Pek
çok kişi, çevresi ile olayını delege etmediği için lüzumsuz karşıtlar
yaratıyor, negatif elektrik vererek çevresine işini zorlaştırıyor taraftar
bulamayarak fikirlerine. Taraf bulamadığı gibi çoğu kez karşıt yaratıyor
ister istemez. Sonra da karşıtları ile didişmekten fikrini hayata geçirmeye
fırsat kalmıyor. Lüzumsuz kaybedilen bunca zamana yazık oluyor. İyisi mi
insanları olayının içine çek, bunun için gayret sarfet, "kişilerin hangi
çatlağından girebilirim" diye düşün. Hiç
bir düşünce topyekün birdenbire hayata geçmez. Başarı, gerçek başarı
kollektif başarıdır. Bir otomobilin tüm parçalarını kendi üretmiş ve başarılı
olmuş hiç bir marka yoktur dünyada. Otomobil binlerce parçadan oluşmakta ve
pek çok parça ayrı ayrı firmalar tarafından üretilmektedir. Başarının sırrı
buradan geçiyor. Firma hepsini kendi ürettiğinde rantabl olmuyor, maliyetler
artıyor. İş zarar ediyor. Yani düşünceyi parçalara ayıracağız. Her parçayı
ayrı planlayıp, olayın taraflarına ayrı ayrı delege edeceğiz. Hem iş
hantallaşmayacak, hem bolca taraftar toplayacağız, hem de toplumun verdiği
ivme sayesinde işi daha çabuk ve daha temiz yapacağız. İşte burada beş
dakikaların önemi ortaya çıkıyor. Az az, temiz yapılan parçalar bütünde de
güzel duruyor. Bu bilinçle yapıldığında eskiyen veya kullanışsız olan
parçalar da çabucak değiştiriveriliyor. İşi
parçalamaya ayrılan zamanı boş iş olarak görüveriyor çoğu insan, delege etmek
gibi. Zor geliyor insanlara sanki aksini yaptıklarında daha hızlı
başaracaklarmış gibi düşünüyorlar. Halbuki çoğu kez parçalarken ve delege
ederken bitiveriyor işin asıl kısmı. Mühim olan bu konseptin gelişmiş
olmasıdır. Ancak maalesef çoğu kimsede bu yok. Bu Allah vergisi de değil,
ediniveriyor kişi zamanla bu yeteneği yeter ki gayret etsin. Evet
böylece ana prensipleri toplayıp olayı bir daha gözden geçirelim. 1.
Günü sağlama al. 2.
Fikir avcılığı yap. 3.
Delege et. 4.
Fikri parçala. Bu
prensiplerde kafamız netse gelelim bu prensiplerle ajandamızı işletmeye. Ajandamızı
çalıştırmak için, tabii ki mutlaka bir ajandamızın olması gerekir. Ajanda
olgusunu yakalayabilmek içinse işin tekniğine bakıp ajandamızı ona göre
seçmeliyiz, ajanda alırken. En rahat planlamalar, hafta bazında olanlardır.
Genellikle günü tutturamazlar insanlar ancak gündeki sapmalar, bir sonraki
gün telafi edilebilir. Haftalık planlamalarda sapma olmayınca başarı
kaçınılmazdır. Bu yüzden ajanda seçerken haftalık düzende ayarlanmış
ajandaları seçmek, bir bakışta tüm haftayı görebildiğin ajandalarla çalışmak rahatlık
sağlayacaktır. Ajandamızı
aldık, artık iyi sarılalım bu değerli deftere çünkü bundan böyle başarımızın
tek anahtarı bu defter olacak. Hayatımızın, günlük yaşantımızın tek odak
noktası bu ajanda olacak, artık onsuz yapamayacağız. Neden mi? Tüm fikirlerimizi
burada toparlayacağız da ondan. Hani başlamıştık ya fikir avcılığına,
aklımızdan geçenleri not etmeye. Tüm avladığımız fikirleri burada toplamakla
işe başlayacağız. Ajandanın arasında 2 ayrı kağıt olacak. Bunlardan birinin
tepesine acil diğerine vadeli yazacağız. Tüm yakaladığımız fikirleri bu
mantığa göre ayırıp listelemeye başlayacağız. Hemen hayata geçirmemiz
gerekenleri acil kağıdına, bekleyebilecekleri de vadeli kağıdına yazacağız.
Vadelileri daha sonraları mutlaka hayata geçireceğiz ancak şimdilik
kaybolmasınlar, bulunsunlar elimizin altında, güzel güzel beklesinler
sıralarını. Bir gün, öncelikli yapmamız gerekenler elbette bitecek. Bu kez
vadeli dediklerimizin öncelikleri hayati olacak başarımız için. Daha
önce, hayattan ne beklediğimizi sıralamıştık bir kağıda, ana hedeflerimizi
koymuştuk. "Şunları, şunları yapacağız. Bunu olmak istiyoruz" diye.
O halde düzenimiz tamam. Başlatabiliriz ajandamızı işletmeye. Aklımıza
koyduğumuz şeyleri yapacağız, hayatımızı istediğimiz doğrultuda yönlendireceğiz.
Uğurlar olsun. Yakaladığımız fikirleri vadeli ve acil diye ayırmış, diğer
yandan hayattaki hedeflerimizi de bir kağıda not etmiştik. Bu bizim makro
planlamamızdı. Buna genel fikirler havuzu, büyük havuz diyelim. Bunların
içinden öncelikli bitirmek istediklerimizi acile almıştık. Aciller içinden
daha öncelikleri seçip bunu da daha küçük bir liste haline getirelim. Bu iki
listeye birlikte küçük havuz diyelim. Küçük havuzdan günlük bitirmemiz
gerekenleri de ayrı bir yerde topladık mı, fikir pınarımız şöyle
çalışacaktır. Yakaladığımız
fikirler hayat denilen göle, gölden büyük havuza, büyük havuzdan küçük
havuza, küçük havuzdan tas tas içebileceğimiz bir şekle dönecek, bize hayat
verecektir. Bu pınarın şırıltısı altında yaşamak sonsuz mutluluktur, doyamaz
insan. Bitmez enerjisi ile güneş gibi parlar, planladığı tüm hedeflere vurur
bu mekanizma ile. Kurulu
bu düzeni ayakta tutmanın tek sırrı, bırakmayacaksın bu defteri elinden
atmayacaksın baş ucundan. Eksik etmeyeceksin üstünden. Her zaman, her yerde
sana yakın, elinin altında olacak. Tembellik etmeyip yanında taşıyacaksın,
her yere götüreceksin, otobüste, trende her yerde, ağır bulmayacaksın bu
yükü. Tabii bunu taşımak için düzenin ona göre olacak. Üşenmeden kendine,
ajandana uygun bir çanta taşıyacaksın. Özgürlük elini kolunu sallayarak
dolaşmaktan geçmiyor. Özgürlük derli toplu bir düzen almaktan geçiyor. Pek
çok kişinin üstü başı dolu, aktar dükkanı gibi mübarekler, her yerinden bir
şey çıkıyor. Her gün elbise değiştirdiğinde de bir sürü felaket birden yaşanıyor.
Lüzumlu gerecinin biri bir pantolonda, başka biri bir cekette unutuluyor,
düşürülen, sefil edilenler de cabası. Hazret hergün etrafı ile cenk içinde,
şunun nerede bunun nerede diye bağırarak feryat figan. Onca yıl yaşamış akıl
edememiş tüm araç gereçlerini bir çantada toplamayı. Neden? Çünkü tembel;
illa elini kolunu sallayacak, sanki sallanan başka şeyleri yetmiyormuş gibi. Çantayı
taşımak, çantayı düzenlemeyi planlamak ağır geliyor hazrete. Bu çifte
tembellik yüzünden her gün bunca cefayı çekiyor oysa. Cefa çekmeyi bir erdem
sanarak enayi. İlla aktar gibi dolu üstü başı, sallana sallana gezecek.
Gezsin bakalım, nereye varacak. Gelelim
bize, çantamız da var derli toplu. Her şeyden önemlisi ajandamızın nerede
olduğunu biliyoruz. Aklımıza gelen fikirleri bir kağıda yazıp cebimize koysak
bile, çantamıza, ajandamıza girecek nasıl olsa ilk fırsatta. Çantamızda adres
defterimiz, ajandamız var ya. Hayatta iki şey toplar insanlar. Fikirler ve bu
fikirlerle ilgili adresler. Bu ikisini kaybetmedik mi başarıya % 90 yakınız
demektir. Ajanda
ile bu samimi ilişki bizi bir yerde toplayıcı bir hale sokacak, derli toplu
olma zorunda kalacağız ister istemez. Çanta gerekli olacak. Ajanda, adres
defteri, kalem, kağıt, sigara, çakmak derken alışılan bu düzende artık ne ararsam
çantana bakmak gerekecek. Tabii sık sık ajandana da. Çünkü orada yazılı her
şey, bütün notlar orada. Bunu alışkanlık haline getirdik mi zoru başardık
demektir. Şimdi işi biraz daha ileri götürelim. Hedeflerimiz, yapmak
istediklerimiz belli. Bunları hangi sürede başarmak istediğimizi de
biliyoruz. O halde yılları planlamadan başlayacağız işe. Yılları planlama
bizi ayları planlamaya götürecek, aylardan haftalara ineceğiz ister istemez.
Artık o haftanın günlerinde yapacağımız şeyler ortaya çıkmıştır. Haftayı
başarılı kılmak için günü ziyan etmemeli. Günün saatleri kısıtlı, hemen
bitiveriyor. Elimizi çabuk tutmalıyız. Fazla lak laka zaman yok. Bir sürü
insan lüzumlu lüzumsuz zamanımızı alıyor. Lafı sözü uzatıyorlar. Onlardaki bu
sakatlık bizim günümüzü berbat ediyor. Saatler su gibi akıyor. Öyle ise
başarmak için çevrenin bizle uyumlu olması gerekiyor. Çevreyi eğitmek gerekli
başarı şansımızı artırmak için. Hadi bakalım kolay gelsin. Ortalama
ömrü 70 yıl hesap edersek 25550 günlük bir programla dünyaya geliyoruz
demektir. Planlamanın tadına varana dek üçte biri geçiveriyor bu sürenin
çocukluk ve gençlik yıllarının hayı huyu içinde. Gün 24 saat. Bu sürenin 8
saatini uyku dersek, saat çalışma süresi, 8 saat de yemek, içmek, ulaşım
diğer zorunlu işlerimiz, ziyaretler için geçecektir. Tüm bu saatlerin en
verimli olanı 4 saat kabul edilirse 1/3'ü gençlik yılları ve alt yapımızı
hazırlamakla geçti ömrün. Kalan süredeki günlerinde 1/6'sı ancak verimli
kılınabiliyor var sayarsak, hesap şöyle kendini gösterecektir. (70 x 365) x
2/3 = 17.033 gün. Bu hayatımızın verimli geçebilecek üçte ikilik kısmı,
gençlik yıllarını, öğrenme ve alış yılları varsayarsak. Öğrendiklerimizle
üretecek günlerimizin sayısı bu. Yaşlığın hastalık v.s günlerini de burdan
düşmemiz gerekir ama hadi böyle varsayalım. 17.033 : 6 = 2838 gün verimli
geçirebileceğimiz süreyi gün hesabı ile böyle bulabiliriz. Bu günleri yıla
vurursak 2283 : 365 = 7.7 yıl yani 70 yıllık koca bir hayatta sadece yaklaşık
8 yıllık bir süreyi verimli, üreterek geçirebileceğiz. Bulunduğunuz yaşa göre
varın siz hesabınızı yapın, yolculuğun neresinde olduğunuzun. |
|
GEL
KİTABININ 2.BÖLÜMÜ MADDE
9. DOSYALAMA: Şimdiye
kadar tüm anlatılanlar tek gayeye hizmet ediyordu. Düzenli, dengeli bir kişiliğe
sahip bir insan elde etmeyi hedefliyorduk. Tüm bu anlatılanlarla elde
edildiğini sayalım. Kitap gibi bir adam. Ne yapacağız bu adamla? Kişi tüm bu
değerlerini nakite, yani paraya dönüştüremiyorsa, üretken değil demektir.
Üretemeyen, ürettiklerini nakite dönüştüremeyenler yok olmaya mahkumdur.
Adama rastlıyorsun, güzel insan, pek çok özelliği var. Ancak saplantısı, ben
ticaretten anlamam, para işleri beni cezbetmiyor diyor. Bilmiyor ki hazret,
ne iş yaparsan yap, ister profesör ol, ister müzisyen, ister futbolcu ol,
ister politikacı, her yerde sanatını meziyetlerini, kişiliğini pazarlamak
durumundasın. Hazret, daha bunun ayrımına varmamış. Sadece tezgahın arkasında
satanı, satıcı, tüccar görüyor. Esas tüccarlıkların başka yerde yapıldığını
bilmiyor. Bir gün rakipleri kafasını kıra kıra dünyanın kaç bucak olduğunu
gösterecekler ona, ama iş işten geçecek. Tabii bu olguyu hiç anlamadan ölmek
de var. Temiz, asil duygularla ticarete bulaşmadığını sanıp, pisliklere
bulaşarak, arkasından kıs kıs gülen veya acıyan bir sürü insan bırakıp
gitmek. Çok acı bu gerçeği onca güzel, frekanslı insanın görmemesi. Şaşıyor
insan. Satmıyormuş, satamayacakmış, satmasın. Biz satarız onun yerine, onun
sahip olduğu veya sahip olduğunu sandığı değerleri de, meziyetlerini de, Allah
rızası için. İşte
bunca laf düzgün satış yapabilmek için yapıldı. Satış yapabilmek için
düzenli, disiplinli, inatçı olmak gerek. Başarılı olmak için her konuda
satacaksın. Sen satmazsan rakiplerin senin bulduğun, geliştirdiğin her şeyi
satarlar. Sen de bakakalırsın ne olduğunu bilemediğin duygularla. Satmak
için düzenli olmak gerekiyor öncelikle. İşin içine alacak giriyor, borç
giriyor, fatura, adres, sipariş, derken kafayı yer, düzenli değilse insan.
Sadece kendisinin düzenli olması da yetmiyor. Çevresinin de düzenli olması
gerekiyor başarılı olmak için. Satış, ne satarsan sat, tek adam işi değildir.
İşin içine pek çok adam bulaşıyor ister istemez. Maliyecisinden tutun da,
muhasebeci, odacı, sekreter v.s. bunların hepsi olacak. İş büyüdükçe düzenli
olma ihtiyacı daha çok kendini hissettirecektir. Formlar yerli yerinde,
icraatlar tek tek yapılıp yerlerine kaldırılacak, masaların üstünde, sağda
solda birikmeyecek her şey. Arşivlerimiz düzenli, aranan bulunabilecek
anında. Masamız, üzerimiz, çantamızda hiçbir şey birikmeyecek. Saklamayacağız
hiçbir şeyi kaybolur kaygısı ile. Anında doğru yere kanalize edip, dosyasına
girmesini sağlayacağız. Her tür bilginin saklanabileceği dosyalara
ihtiyacımız var öyle ise. İşte konumuz da bu. Tabii var böyle dosyalar. Bilgisayarın
varsa orada da var aynı mantık. Yoksa basitçe yapabilirsin dosyalarını. Bu
hiç de zor, masraflı bir olay değil, düşündüğünün aksine. Zaten bilgisayar
programcıları da bu basit, kullanışlı mantıkları alıp, bilgisayarlara
ayarlarlar sonuçta. Ha kel Hasan, ha Hasan kel, değişen bir şey yok. Gözde
büyütmemek lazım olayı. Yani dosya tutacağız neticeye varmak için. Önce
dosyalarda ne birikiyor, bir ona bakalım öncelikle. Ne birikeceğine bakmak
için, masamızda, cebimizde, çantamızda, sağımızda, solumuzdakilere bakmak,
bunları tasnif etmek yeter. Değişik kümeler oluşacak. Bunlar adres, fatura,
notlar, kırtasiye v.s diye kümelenecektir. İlk
önce masamızı düzenlemekle işe başlayalım. Bir göz kırtasiye malzemeleri için
olsun, mesela, sağ en alt göz. Onun üstünü kullandığımız formlar için
kullanalım. En üst gözü de şahsi eşyalarımız için tutalım. Üzerinde
çalıştığımız yarım evrakı da daima orta çekmecede tuttuğumuzu kabul edelim.
Gerisi için dosya oluşturmamız gerekecek. Birimimize gelen onca kağıda işlem
yaptıktan sonra kaldırıp dosyasına koyacağız. Arayan dosyasında bulacak.
Zaten çekmecelerde bir şey yok. Büro malzemesi var, formlar var. Şahsi
eşyamız bize ait, diğerlerini kullanan kullansın, sorun değil. Hal böyle,
herkesin masası aynı düzende olursa, kim nerede çalışırsa çalışsın sorun yok.
Kimsenin kimseden kaçıracak bir şeyi yok. Her şey dosyalarda, işler prototip
olmuş. Artık aynı işi herkes tutabilir. İşte sistemin gücü buradan geliyor.
Bunu büyük işletmeler sağlamışlar, bakıyorsun hava alanına yer hostesi
geliyor çalışmaya. Tezgahın arkasında formlar yerli yerinde. Bilgisayar ile
ulaşabiliyor arşivlere, işini görüp gidiyor. Başka biri gelip aynı rahatlıkla
aynı işi yapabiliyor. Küçük işletmelerin sorunu burada. Ne bilgiişlem ile
kağıdı yok edebiliyorlar ne de dosya düzeni kurabiliyorlar. Sonuçta ayıkla
pirincin taşını. Her ferdi de bir küçük işletme gibi görürsek çıkar ortaya
facianın boyutları. Pek çok kişide, iş yerinde bu olgu oturmadığı gibi evde
hiç oturmamıştır. Ev hanımlarını da bir işletme gibi görürsek meselenin
boyutları daha da genişler. Bu bölümle meseleye çözüm getirebilirsek, bu
kitabın bestseller olmaması için bir neden yok. Bu da bizim için, kitabımız
için ölçü olacak. Kitabın burasını bu olguyu yerleştirene kadar açmak lazım.
İnsanlık uğruna mı, bestseller uğruna mı artık onun orasını da zamana
bırakalım. Evet
işin özü dosyalama mantığının ve bu dosyaları işletme mantığının
anlaşılmasından geçiyor. Bu mantık anlaşıldı mı, her yerde kullanılabilir bu
mantık. Evde, sosyal yaşantıda, ticarette her yerde. Aspirin gibi mübarek her
derde deva. Ne zaman kullanırsan kullan. Tüm fikir, takipçilik ve müşterek
kullanabilmek fikri üzerine inşa edilmiş. Herkes kullanabildikten sonra
mesele kalmıyor. Bunun için de disiplin istiyor biraz. Artık o kadarcık da
disiplinimiz olsun. Tüm
fikir, her iş tuttuğumuz olay veya adres için bir föy veya işin cesametine
göre bir dosya açmaktan geçiyor. Her adres için açılacak bu föyde en azından
şu kısımlar derhal oluşturulmalıdır. 1.
Bu adresin kimlik kartı: Burada adres, firma ismi, kontak kurulan kişi,
telefon, faks, teleks numaraları ve adres hakkındaki bilgilerimiz,
istihbaratlarımız bulunmalıdır. 2.
Adresle olan cari hesap ilişkimiz: Burada da borç, alacak ilişkisi
izlenmelidir. 3.
Adresle olan ciro ilişkimiz: Adresten aldığımız veya sattığımız mal veya
hizmeti gösteren, adresle iş hacmimizi gösteren bölüm. Her
föyde mutlaka bu unsurlar bulunmalıdır. Bunlar yerli yerinde ise çalışmayı
başlatmak için pek fazla şeye ihtiyacımız kalmıyor. Para kazanmak için
işletme mantığını kurmamız gerekiyor. Muhasebe düzeni için muhasebeciler
kendi düzenlerini kursunlar. Burada anlatılanların muhasebe ile bir ilgisi
yok. Gerçi mantık aynıdır. Muhasebeciler de isterlerse aynı düzeni alsınlar
ama bizim işimiz işletmeciler, satıcılar ve alıcılarla. Düzenimizi
aldık, satmaya başlayacağız. Satabilmek içinse önce bir kampanya programı
çıkarmalıyız. Bunun için malı, fiyatı bilmek gerekiyor. Malı önce biz
tanıyalım; tanıtma yapabilmek için bu gerekli. Birkaç soru sorup adamı mat
edebilirler. Bir de fiyat olayı var. Kaça alınıp, kaça satılır bu mal veya
hizmet, maliyeti nedir yaklaşık olarak? Bunları bilmezsek, malın müdafaasını
yapamaz, fikir geliştiremeyiz satış için. Bu sorunları da çözdük. Yuttuk
evelallah her şeyi. O halde hemen sloganımızı geliştireceğiz. Ya kalite, ya
fiyat, ya servis diyeceğiz; diyecek başka şey yok. Tavsiyemi dinlerseniz
üçünü birden deyiverin. Bu imkansız da olsa, zaten, zaman gösterecektir neyin
ne olduğunu. Evet, pazarlama fikrinde kullanacağımız mantık da halloldu böylece.
Şimdi iş yapmaya, kapı çalmaya, dükkanımızı açmaya başlayabiliriz. Kapı
çalmak, dükkan açmak, satmak için bir fikirle yola çıkar insan. Önce bu
fikirlerin sıralanmasını yapmakla işe başlayalım. Mesleğimizi
icra edeceğiz. Para kazanacağız. Öyle ise işimizi doğru yapalım. Ne satıyoruz
biz. Mal veya hizmet. Önce bunu tarif etmekle işe başlayalım. Sattığımız mal
veya hizmetin mutlak bir çeşiti vardır. Tanımlayalım bu çeşitleri. Tabii
fiyatlarını da. Bunu tanımlar, talimatlar, fiyatlar denilen bir dosyaya
koyalım adına da, kısaca (1A) dosyası diyelim. Tanımlanan bu malları veya
hizmetleri satan bir teşkilatımız, işlerden sorumlu olan kimseler olacak.
Onların aralarındaki iş bölümünü, iş tariflerini, yetki ve sorumluluklarını
gösteren, birimin kuruluş felsefesini anlatan, çalışma programlarını içeren
bir dosya işimize çok yarayacaktır. Bu dosyada alınan kararları, yapılacak
işleri toparlamakta yarar var. Buna da kısaca (1B) diyelim. Bu malı veya
hizmeti aldığımız, sattığımız adresler elbette bellidir. Bunları da (2) nolu
adres dosyasında toparlayalım. Bu adreslerden iş yapmayıp da kazanmak
istediklerimizi yakın takipte tuttuklarımızı (3) nolu bir dosyada tutmakta
yarar var. Çünkü aklımız fikrimiz bu föylerde. Nihayet malımıza birini ikna
edebildik, sipariş aldık, mutlu olduk. Bu föyü ayrı bir yere koyup, siparişin
zamanında yerine varmasını sağlayalım. Bunca emekten sonra hem emeğimize
yazık olur, hem de mahcup oluruz, bakacak yüzümüz kalmaz müşterinin yüzüne
bir daha. Unutmamalıyız işler yoğunlaştıkça. En iyisi bu sipariş verenlerin
föyünü (4) nolu bir dosyada toparlayalım. Malı götürdük, belki tam karar
veremedi o anda veya kararını vermesi için malı ayırttı müşteri. Malı bir
yere kaldırmak lazım. Müşterinin de fikrini sormak için yeniden notumuzu bir
yere koymalıyız, kaybetmemeliyiz bu notları, unutmamalıyız ayrılan malları
bir köşede. Yazık
olur sonra onca emeğe, bağlanan paraya. En iyisi bunları başka bir dosyada
toplayıp sık sık bakalım bunlara. Ayrılan, konsinye verilen, henüz
kesinleşmemiş işlerimiz var mı diye, soralım müşterilere karar verip
vermediklerini. Bu dosyaya da kısaca (5) nolu konsinye dosyası diyelim.
Müşteriyi aradık, sevinçli haber geldi, müşteri malı alıyor. Ödemeyi nasıl
konuşmuştuk, çek mi alacağız, senet mi ama müşteri işi evrağa bağlamıyor. Ne
yapacağız şimdi ya unutursak. İyisi mi bunun föyünü başka bir yerde yakın
takibe alalım; bir an evvel de çeke senede bağlayalım, ölüm var, kalım var.
Bir de işin yoksa devamlı paranı almak için uğraş. Borçlu genelde hesap
açıktaysa gevşek davranır. Devamlı ricacı durumunda kalırız. Senet veya çeki
muhasebe takip eder. Borçlu zamanında öder, olay muhasebeleşir ve biter. Açık
hesap öyle değil, tahsili incelik ister. Satanın takip etmesi zorunludur,
konuşulanları bildiği için çaresiz kendisi takip edecektir. Bu yüzden böyle
bir dosyanın satanın elinin altında bulunması şarttır. Cari hesap
alacaklarının bir an evvel tahsil edebilmesi için buna da (6) nolu alacak
dosyası diyelim. Malı sattık, paramızı da tahsil ettik, ne yapacağız şimdi bu
föyü. Bu föy, artık bizim için bir bilinmeyen değil, diğer adreslerden farklı
iş yapmadığımız diğer föylerden daha iyi tanıyoruz, bir takım kanaatlerimiz
var. Altın rehberdeki bir adresten çok farklı bu adres bizim için artık.
Referans verebiliriz bu adres için sorulduğunda. Ama diğeri henüz bir
bilinmeyen. Öyle ise iş yapmış olduğumuz, işi bitmiş bu adresleri bir yerde
toplayalım. İkinci bir iş yapana kadar rahat rahat uyusunlar. Ama bunlar için
sık sık uyandırma programı yapmamız gerekecek. Bunlara da (7) nolu dosya diyelim. Böyle
basit bir mantıkla oluşan bu yedi tip dosya, işin yedi halini bize
vermektedir. Mantık anlaşıldıktan sonra bu hallerin üçü beşi bir araya
toparlanabilir. Aynı dosyanın içine bölümler konularak bu iş başarılabilir.
Olay bölümler sayesinde tek dosyaya kadar düşürülebilir yeter ki mantık
kaybolmasın. Hatta bilgisayar çıktıları ile bu doğal olarak tek dosyaya kadar
otomatikman düşecektir. Bu
işin mantığı şekilci yanıdır. Rahat çalışabilmek için bu mantığı oluşturmamız
gerekir. Ancak çalışırken bu dosyaların önem sırası değişecektir. Dosyaları
oluşturmak ve dosyaları dans ettirmek iki ayrı iştir. Dosyaları oluşturan her
birim, dansı aynı başarı ile yapamayabilir. İşte bu araba kullanmaya
benziyor. Her iki yarışçının da altında aynı model, aynı özelliklerde araba
var. Ancak biri yarışı galip bitirebiliyor. Neden? İşte burada kabiliyetler
rol oynuyor. Ticaret de böyledir. Kabiliyete göre başarının ölçüsü değişir. Şimdi
size ticarette başarının sırrını vereceğiz; sırla varacağınız yer sizin
kabiliyetinize bağlı. Başarı, performans, devir hızı ile ölçülür. Bu hemen
hemen her şey için geçerlidir. Bir
malın veya hizmetin alınışı, işlenişi, satılışı ve paranın kasaya girişi
arasındaki süreyi ne kadar kısaltırsak başarımız o kadar artar. O halde ticarette
başarının temel kurallarını bir dansın figürleri gibi görelim. Dansta ilk
figür alacak dosyası ile başlar. Açık hesap alacağımız bir an evvel tahsil
edilmeli ve başımızdan çıkmalıdır. Güne tahsilatlara bakmakla başlamalıyız.
Alacağımız açık hesap da olsa daima borçludan bir vade almalı ve bu vadeye
asılmalıyız. İkinci figür,konsinye dosyasıdır. Muallakta olan her satış
olayını kesinleştirmemiz gerekir. Kesinleşmemiş her türlü alış, satış olayını
da vadeye bağlamak ve bu vadelere asılmak gerekir. Üçüncü sırada ise
siparişler vardır. Aldığımız ve verdiğimiz siparişleri dosyasından inceleyip
vadelerinin gelip gelmediğine bakılır. Tabii bunların derli toplu ajandamızda
iz düşümleri bulunmalıdır. Bu işlemde bitince dördüncü hamle, uyuyanlar
dosyamızdan uyandırılarak müşterileri listelemeye sıra gelir. Bunların aranıp
hal ve hatırları sorulmalıdır. Beşinci figürde ise yakın takipte tutup ta
henüz satamadıklarımız için yeni fikirler üretmemiz gerekir. Altıncı atağı
adres dosyamızdan yeni yeni müşterileri yakın takibe almak için yaparız. Son
olarak da firmadaki iş bölümlerini, kuruluşun temel fikirlerini, genel PR
programlarını gözden geçirip yeni oluşan fikirleri yazarız. Bu işlemi her gün
veya en azından haftada birkaç gün yapmayı alışkanlık haline getirebilirsek,
timde sırtımız yere gelmez. Tabii bunun temel koşulu da, timin dosyaları
bilgi ile beslemeleri, adreslerde olan ilişkideki gelişmeleri düzenli olarak
föyüne işlemelerinden geçer. Bu hem dosyalar, hem bilgisayar teknolojisi için
geçerlidir. Neticede dosyalara ne sokarsan, o kadar verim alırsın. Sokmadın
mı bilgileri mucize bekleyemezsin dosyalardan. Basit
gibi görülen bu düşünme tarzını ufak boyutlarda pek çok kişi özel yaşamında
belki yakalayabilir. Çünkü ancak kendisini ilgilendiriyordur olaylar. Ödünç
verdiği eşya ile platonik bir ilişki vardır belki. Para da kendisinin
olduğundan takip eder. Ancak olay pek çok kişiyi ilgilendirdiğinde, tim olayı
olduğunda işin içinde, pek çok insan ipin ucunu kaçırıverirler birdenbire.
Anlayamaz insan neden bunca kişi duyarsız kalıyor diye olaylara. Ama realite
böyle. Koca koca insanlar neresinden başlayacağını bilemiyor ticarette
olayların. Öyle garip sorular yöneltiyorlar, öyle garip hareketler yapıyorlar
ki hemen anlıyorsunuz, hiçbir şey anlamadığını hazretin. İşte öyle durumlarda
dansın bu yedi sırasını listeleyip önüne bırakınız dansçının. Ticarette verim
alabilmek için. Olayı daha da verimli kılmak istiyorsak bu defa da dosyaları
kişilerin timdeki pozisyonlarına göre tapulamak şarttır. 1A ve 1B dosyaları 5
nolu pozisyondaki şahısa tapulanmalı; diğer tüm dosyaların tapusu 4 nolu
adamda olmalı; 3 nolu adam 2,3,4,5 ve 7 nolu dosyalardan sorumlu olmalı; 2
nolu adam ise 6 nolu dosya ile ilgilenmelidir. 1 nolu adamda herhangi bir
dosyanın sorumluluğunun olması gerekmez. 1 nolu adam tüm diğer
pozisyonlardaki adamlara destek veren adamdır. Böylece timde iş bölümü daha
netleşmiş ve olay daha verimli hale gelmiş olur. Olan
biten tüm bu olaylar pek tabii raporlaşmalı, birimin patronunun dansın
kalitesini ölçebilmesi için. Dansın kalitesinin ölçümü birimin patronu için
çok önemlidir. İşte bu raporlardan yeni satış aksiyonları, pek çok yeni
fikirler fışkırtır anlayan. Ve bu dans ilelebet devam edip gider ustasının
elinde. İş hayatında başarı için bunca ettiğimiz lafı toparlarsak sonuçta.
Başarı için, önce çalışmak istediğiniz konuda etraflı bilgi sahibi olun.
Sonra projenizi geliştirin. Sonra da aşağıdaki 4 noktayı akıldan çıkarmayın. 1.
İyi bir teşkilat kurun ve teşkilatla başarıyı aramaya koyulun. 2.
Forum, İcraat, Arşiv mantığının anlaşılması ve uygulanması, için gayret
sarfedin. 3.
Zamanlama konseptinin hayata geçirilmesi için uğraşın. 4.
Dosyaların iyi dans ettirilmesi için gayret sarf edin. Lütfen
unutmayın, denemek ve gayret işin yarısıdır. İşte
size bir altın anahtar daha. Güle güle kullanın. |
|
GEL
KİTABININ III. BÖLÜMÜ SONSUZ
HAZ Olgunluğun
evrelerinden geçerek gidiyoruz. Hayatımızı bir düzene soktuk,işimizde de
oldukça başarılıyız. Bir süre sonra bu yetmeyecektir. Beynimiz bir halterci gibi
ağırı kaldırdıkça daha ağırı, daha zoru başarmak isteyecektir. Normal olarak
kişi başardıkça daha çok başarıya susar, tembel değilse. Belirli
bir alt yapıyı yaptıktan, belirli doyumlara ulaştıktan sonra, başarının
verdiği hazla çok tehlikeli bir konuma gelir beyin. Başarılmış her şey bir
müddet sonra monoton gelmeye başlayacaktır. Monotonluk sıkar insanı ister
istemez. Haz alamaz bir süre önce haz aldığı şeylerden. Haz alamayınca da
hayat zor olur kişi için. Öyle ise hazzı canlı tutmalı, devamlı motoru
ateşleyen mekanizma gibi bir mekanizmayla hazzı tazelemeliyiz. Haz hayatın en
temel motivasyonudur. Hazzın bittiği sınır, en tehlikeli yerdir. Kişi ne
yapıp edip, hazzı tazelemeli, tutunacak bir dal, çirkinlikler içinde bir
güzellik yakalamalı, yakaladığı bu güzelliğe inanarak da hazzı tekrar yavaş
yavaş güdülemelidir. Şimdiye
kadar gördüğümüz bölümler somut kavramlarla uğraşıyordu. Hayatın düzenli ve
mutlu olmanın sırrı beş noktada toplanıyor. İşte başarı ise somut 4 noktayla
gerçekleşebiliyordu. Gayret edilince zor olan tüm bu noktaları başarmak vasat
bir kişi için mümkündü. Ancak bundan sonra işler değişiyor. Konular daha çok
beyni zorlayıcı soyut kavramlara doğru gidiyor. İlk iki bölümü başarmışlardan
bir kısmı yorulup " şimdiye kadar başardığım bana yeter " deyip
daha ileri gitmeyebilir. Böyle yorgunların yerlerini bilmeleri,
ilerlememeleri daha hayırlıdır bu noktadan sonra. Soyut kavramlarla uğraşmak
daha zor, çözemezse insan mutsuz olur. Başaramamaksa en büyük mutsuzluk
kaynağı. Durmayı bileceksin. Durmayıp, haddini bilmeden gücünden büyük işlere
kalkarsan, kaş yapayım derken göz de çıkarabilirsin. Ölçüyü bilmek güzel
şeydir. Şimdiye
kadar ki bölümleri şekillendirmek kafada hiç de zor değildi. Hayatın içinde
her an yüz yüze olduğumuz konular. Ancak bundan sonra hazzı arıyoruz. Hazzın
sonsuzluğunun sırlarını. Her an elimizin altında olması gereken hayat
yakıtımızı. Bu yakıtı elde tutmak hem çok kolay hem de çok zor. Zor olan
zamanlar bu 3 maddeyi hatırlamaya çalışın yeter. 1-
Biçimlendirmek 2-
Renk 3-
Müzik GEL
KİTABI III. BÖLÜM MADDE
10. ŞEKİL Hazzı
yakalamak için önce şekillendirmeliyiz konuları kafamızda. Şekilsiz hiç bir
şey mutluluk, haz vermez insana. Çoğu kez şekillendiremediği çözemediği
şeylerden kaçar insanlar. Kaçış, devekuşu gibi kafamızı kuma sokuş,
realiteleri yok etmez. Düşünmemekle, o konu ile uğraşmamakla bir yere
varamayız. Şuur altımız rahatsızdır çözemediğimiz için. Beynimiz şuur
altımızın dürtüsü ile ister istemez uğraşmaktadır bu şekillendiremediğimiz
konu ile... Gizlice bir çıkış yolu aramaktadır. Ancak şekillendirince
rahatlayacaktır beyin. Şekillendirmek ise zordur, çok zor. Tanrı,
aşk, güzel, kainat, sonsuzluk, davranış, tabak, çanak. Bütün bunları
şekillendirmek hiç de kolay şeyler değil. Şekillendireceğiz ve verdiğimiz
şekil bize haz verecek. Ondan mutlu olacağız. Yaptığımızdan, verdiğimiz
şekilden tatmin olacağız. Küçücük bir çocuğa bakınız, kendi vicdanı ile baş
başa, oyun oynuyor. Yapıyor, bozuyor, kafasındakini bir şekle dökmeye
uğraşıyor. Yaptığına bakıyor içine sinmiyor, bir daha deniyor, olmuyor.
Başaramayınca hırsından ağlamaya başlıyor, tertemiz duygularla. Saklamadan
şekillendiremediğini itiraf da önemli bir olgudur çocuk misalinde olduğu
gibi. Pek çok kişide çocuktaki erdem ve cesaret yok. Hem
şekillendiremiyorlar, hem çözemiyorlar, hem de kendilerine ve
karşısındakilere itiraf etmeden, çözemedikleri o konuya dokunmadan, tembelce
etrafında dans ediyorlar. Tabii bu sahtekarlık. Hem çözeme, hem de konu
çözülmüş gibi yap, karşısındakini aldattığını sanarak. Belki karşıdaki de
aynı durumda. Ancak kişiler içlerindeki beni asla aldatamazlar. İşte orada
huzursuzluk vardır. Kişinin içindeki ben, şairin dediği gibi, " bir ben
var bende benden içeri " işte o beni aldatmak biraz zor. Onun
için şekillendireceğiz el mahkum. Sağlam bir yere bağlayacağız rahat etmek
için. Yoksa şekillendiremediğimiz her şey bizi rahatsız edecek ilelebet. Şekillendirmeyi
daha somut bir mecraya sokmak için öncelikle tabak çanaktan işe başlayalım.
Ne kadarımız günlük yaşamda işlerimizi kolaylaştırmak için yeni bir takım
şekiller, formlar yaratabilmişizdir? Kullandığımız her şeye şeklini geçmişte
bir beyin vermiş. Adam düşünmüş taşınmış " şu işi en iyi, en rahat nasıl
yapabilirim " diye. Düşüncelerine bir şekil vermeye başlamış. Denemiş.
Çoğu kez olmamış, tekrar şekil vermiş, yine olmamış. Düşünceleri şekle sokmak
çok zor bir şey. Hele şekle sokulan düşünceleri formüle edilen fikirleri,
somut objeler haline dönüştürmek ise daha bir beceri istiyor. Bir heykeltıraş
düşünün. Önce vermek istediği bir mesajı arayacak günlerce. Yıllarca sonra
yakaladığı mesajı bir şekle dökecek. İşte her obje için de geçerli olan bu.
Bir kalem kullanıyorsunuz. Bunun mimarı daha kolay bir kullanım verebilmek
için yarattığı kaleme, gör ki kaç defa değiştirdi projesini. Yeni yeni evrimlerden
geçirdi. Devamlı da bir yenilik yakalayıp güzelleştirecek eserini. Evet
çanak, çömlekten bahsediyorduk. Çok kolaysa yapın bakalım birkaç çanak,
çömlek. Sevin
yaptığınız eseri, yalana dolana kaçmadan. Kolay kolay içinize sinmeyecek,
etrafınız kırık çanak çömlekle dolacak. Kaçmak yok öyle işi yarım bırakıp.
Hem vicdanınız, gönlünüzle baş başa yaptığınız, yarattığınız eseri kendiniz
seveceksiniz, hem de çevrenize kabul ettireceksiniz bu güzelliği. İşte
bu daha zor. Pek çok kişi sizinle aynı düşüncede olmayacaktır. Bakış açıları
farklı olacak, ihtiyaçları farklı olacaktır. Bir şeyi yaratmak ve genel
kullanıma sunmak, fikrini satmak sonuçta çok zor bir iştir. Hemen alıcı
bulamaz insan. Eleştiri yağmuruna hazır olacaksın. Bıkmadan usanmadan
eleştirileri not edecek, eserini genel istekler doğrultusunda
mükemmelleştirerek tekrar yapacaksın, tekrar şekillendireceksin. Sonunda
anonim bir haz yakalanacak, hem kendin hem bakanların çoğu güzel diyecek.
Yine de arada bir iki çatlak ses çıkıp eserini eleştirecek. Olacak o kadar.
Ona da hazır olacaksın. Nasıl olsa çoğunluk o çatlak sesi bastırır. Çanak
çömleğinden haz alıp dururken, ya içindeki ya da dışarıdaki o çatlak ses
ısrarla parazitine devam ederse ve pek çok kişiyi de haklılığına inandırırsa
tasa yok. Tekrar yeni baştan çatlak sesi de tatmin edecek şekilde olayı
yeniden şekillendireceksin. Herhangi
bir objenin tasarımı, şekillendirmesi çok zor bir şey olsa bile, sonuçta
çabalayıp insan bir yerlere varabiliyor. Yarattığı eserinden yüzde yüz tam
tatmin olmazsa bile, düşüncelerini şekle dökmüş, güzeli arama yolunda yol kat
etmiştir. Zaman içinde eksiğini gediğini kapatarak eserini kuramına daha da
yaklaştırır. Ve bundan da büyük haz alır. Ancak bazı kavramlar vardır ki bunu
kafada şekillendirmek çok zor ve zaman alan bir iştir. Tanrı gibi. Şöyle bir
çevrenize veya dünyaya bakın, pek çok kişinin tanrı kuramı ya tam yerine
oturmamış ya da henüz doyurucu bir şekilde şekillenmiştir. Çoğu kimse bu
konuda konuşmaktan, düşünmekten kaçarak mutlu olduğunu sanır. Ancak o içimizdeki
ben, her an pusuda ve soruyor sorularını. Pek çok kişi tembellik edip kaçıyor
sorunun cevabını aramaktan. Çünkü böyle soyut kavramları şekillendirmek ve
yerine oturtmak oldukça zor. Zor olan bu konu aslında çok kolay, arayana.
Dünyanın çeşitli yerlerinde, çeşitli ırklara, milliyetlere, inançlara sahip
insanlara bu soruyu sordum. " Tanrı nedir? Tanrıyı nasıl
şekillendiriyorsunuz kafanızda? Cennet, cehennem ne? Öbür dünya denilen yer
neresi? Ne yapacağız orada? Tanrının bize ihtiyacı var mıdır? Varsa neden
vardır? Yoksa neden yoktur? Neden tüm bu kuramlar yaratılmıştır? Buna ne
ihtiyaç vardır? " Daha bunlar gibi bir yığın soru. Dünyanın
her yöresinde, her inançtan, her milliyetten insanın bu sorulara cevap
verirken samimi olmadıklarını fark ettim. Genelde kaçıyorlardı böyle
soruların cevabını vermekten. İçlerindeki o ben alıkoyuyordu insanları cevap
vermeye. Geçiştiriveriyorlardı böyle soruları, hazırlıksız yakalanmış bir
talebe gibi. Çünkü bunu henüz yerine oturtmamışlar, doyacak şekilde
şekillendirememişlerdi kafalarında. Genelde
ateistler, şekillendiremeyince olayı, topyekün bırakmışlar. Kimi fazla kafa
yormamış; anası, babası, atası büyükleri öyle dediği için, öyle kabul etmiş;
büyüklerin dediğinde bir keramet vardır diye araziye uymuş, tasasız yoluna
devam ediyor. Daha kuramını kurma zahmetine de girmemiş. Biraz kurcalayınca
sorularla, rahatsız oluyor, sinirleniyor karşısındakine. Nasıl oluyor da bu
adam bunları düşünüyor bu konu hakkında. Büyüklerinin empoze ettiği
düşüncenin doğruluğuna öyle inanmış ki düşünmeden. Hala düşüncenin onun
büyüklerinin tekelinde olduğunu sanıyor zavallı. Kimisi
yolun ortasında, bağlamaya çalışıyor konuları. Kimi olayı o denli katı çözmüş
ki, yaşam hakkı vermiyor değişik fikirde olanlara. Elinden gelse bir kaşık
suda boğacak. Kuramını böyle acımasızca kurana da Allah yardım etsin.
Tanrının koca bir sevgi yumağı olduğunu unutan böyle zavallılara da acıyor
insan. Dolaşınca
böyle sorularla insanlar arasında, değişik ülkelerde, şunu fark ediyor kişi. Gerçek
hazzın pınarlarını açmış, şekillendirmiş kafasında kuramlarını, toleranslı
kişilerin sayısı az. Nedenine inince görülüyor ki pek çok kişi daha düşünmeyi
bilmiyor, düşüncelerini toparlayamıyor. Durum böyle olunca da zor geliyor
konsantre olmak, kaçıveriyor hemen başka konulara. Çünkü kaçmadığı konuları
şekillendiriyor. Bu konularda her şey yerli yerinde. En ufak ayrımın
farkında, kontrol edebiliyor konusunu. Haz
için çıktık yola, şekilde takıldık kaldık. Ancak bu konu çok önemli. Önce
şekillendirmeliyiz kafamızda. Sadece çanak çömlek şekillendirmek değil
derdimiz, Tanrıyı, kainatı, aşkı şekillendirmek de var konumuzun içinde.
Konuyu açmak için Tanrı kavramı üzerinde de durduk bunca zaman. Varın aşk ve
diğer konularda da siz durun şekillendirmenin ne ölçüde gerekli olduğunu
ölçmek için. İşte haz bu zorları çözmekle başlıyor. Ancak
çözemezseniz, şekillendiremezsiniz de bazı konuları çaresiz, bırakıp bir
tarafa, başka konularda olaylarımızı şekillendirmeye gideceğiz. Varsın, bazı
konularda da haz almayalım ne çıkar. Olsun o kadar da güzelin kusuru. |
GEL
KİTABI III. BÖLÜM MADDE
11. RENK Zar
zor şekillendirdik kafamızdaki fikri, geçtik karşısına. Haz alacağız
şekillendirdiğimiz olaydan. Ancak daha rahat bir nefes almadan beynimizden
sinyaller gelmeye başlıyor. Beyin " eksiği var bu işin " diyor
hemen. Eksik olan şey ne acaba? Cevap hazır. Yaratılan şeklin renge ihtiyacı
var. Renksiz olmuyor. Tam haz alamıyor insan şekillendirdiği renksiz şeyden.
O halde çaresiz arayacağız rengi. Hangi rengi vereceğiz şekillendirdiğimiz
şeye, fikre. Renksizlik
çok zor, renk seçmek de. Burada bir sürü sorun hücum ediyor insanın kafasına.
Seçilen renk, objenin-sujenin esprisi ile uyumlu olmalı. Bizim hislerimizi
yansıtmalı. Devre zamana uymalı, daha neler neler... Kişi
renk konusuna daldı mı bin bir sorunla ve bin bir güzellikle karşılaşıyor.
Renk seçimine etki eden şeyleri şöyle bir gözden geçirirsek, konunun
hayatımızdaki ve haz kavramındaki yeri daha açık ortaya çıkar. Renk konusunu
bilmeyenlerin çoğunlukta olduğunu düşünürsek, açıklamalarımızı taa temelden
alıp, olayı kendi konumuza bağlayacağız. Renksizlik
karanlık demektir. Işık olmadan renk olmaz. Renksiz bir dünya zifiri karanlık
bir yerdir. Işık olayı ile renk gündeme geliyor. Gelen ışık 7 ayrı rengi
ihtiva eden bir birleşim, saf beyaz bir ışık. Ancak her objenin üstündeki
boya maddesinin ihtiva ettiği pigmentler bu 7 farklı renk tonunun bazısını
emiyor, bazısını yansıtıyor. İşte yansıttıkları bu renkleri biz objenin rengi
olarak görüyoruz. Doğadaki renk cümbüşüne bakınca insan Tanrının ne büyük bir
lütuf verdiğini hemen kavrıyor. Hazzın unsurlarından biri olan renk konusunda
elimizdeki sonsuz olanaklar karşısında şaşırıyoruz. Bu zenginlik çıldırtıyor.
Zenginliği daha da fark etmek için olayı biraz daha derinleştirelim. Üç ana
renk var. Sarı, kırmızı, mavi. Bu üç rengin ayrı ayrı birbirleri ile karışımı
ile ikincil renklerin komşuları ile karışımından ise üçüncül renkleri elde
ederiz. Ana 3 rengi, ikincil 3 rengi ve üçüncül 6 rengi bir daire etrafında
toplayınca 12 renk içeren renk çemberini elde ederiz. Bu renk çemberi bize
sonsuz açılımların anahtarını verir. Burada bulunan her rengin bir biri ile
karışımının çıkardığı renk kompozisyonlarının zenginliğini, bu tonlardan
duyulacak hazzı varın siz düşünün. Bu
arada insanın doğasına uygun olan kompozisyonlar ve ters olan kompozisyonlar
mevcuttur. Örneğin renk çemberindeki her renk, tam karşısındaki renkle iyi
bir uyum verir. Sarı ile lacivert gibi. Tüm bu karşıt renklerin karışımı ise
griyi verir. Burada renkleri kombine etme, onları rezil veya vezir etme
kişiye kalıyor. Renk seçerken, renklerle oynarken elimizdeki imkanları
bilgimize, zevkimize göre değerlendiriyoruz. Bu seçimde de bilginin dışında
zevkimizi yönlendiren pek çok neden var kuşkusuz. Bu nedenler kişinin cinsiyetine,
doğum tarihine, modaya, zamanının genel trendine, vücudun kimyasal yapısına,
verilmek istenen mesaja, verilmek istenen efekte göre değişiyor. Bunca
renk seçeneği, bu renkleri seçmede gözden geçireceğimiz bunca neden göz önüne
alınınca, seçilen renkteki sorumluluk karşısında dehşete düşüyor kişi.
Eserini şekillendirmişsin. Renklendirmeden önce bu sorumluluğun bilinci ile
iyice düşünüp rengini seçeceksin. Şekillendirmede düşülen güçlük gibi burada
da verdiğin rengi bir müddet sonra beğenmeyebilirsin. Bir zaman sonra "
yahu ben mi seçtim bu rengi " deyip utanabilirsin seçiminden. O rengi
seçerken bulunduğun ruh hali geçmiştir, moda değişmiştir, birden temeli
kalmamıştır seçimin. Saçma gelir insana, aptallık gelir, utanır seçiminden.
Ayrıca renk seçimi yaşla da yakından ilgilidir. Gençlikte daha frapan
renklerden hoşlanırken yaşlılıkta sakin renklere doğru hareket eder zevk. Sorumluluk
taşıyan renk seçimi olayını açmak için, pek çok konuda bilgimizi gözden
geçirip, davranışlarımızı tahlil etmemiz gerekiyor. Yukarıdaki hafif giriş
taksiminden sonra olaya biraz daha derinlemesine dalalım. Önce
renk seçimine etki eden doğal faktörlerden işe başlayalım. Beynin sağ ve sol
tarafının idare ettiği işlevlerimiz farklı farklıdır. Beynin sağ tarafının
daha çok artistik işlevlerimizi, sol tarafının ise matematiksel ve teknik
işlevleri idare ettiği kanıtlanmış bilimsel bir gerçektir. Bu gelişimin,
milyonlarca senede sağ ve sol elin kullanım fonksiyonlarına bağlı olarak ve
insanın yaptığı ağırlıklı işe göre şekillendiği iddia edilmektedir. Örneğin
erkeğin av sürmeye, teknik donanıma yatkın oluşu, dişisine ve çocuklarına
besin taşıma kaygısından, onları dış etkenlere karşı koruma kaygısından
kaynaklanmıştır. Kadın da yuvayı daha cazip kılmaya, çocuklara, şevkate,
sevgiye daha pek çok estetik kavrama yönelmiştir. Böylece erkek daha sert,
matematiksel ve akılcı düşünür. Kadın ise daha ince, daha yumuşak daha sevgi
doludur. Şimdi konuyu renge bağlarsak şaşırtıcı gerçek daha doğarken
karşımıza çıkar. Kırmızı ve tonları sıcak duyguları, mavi ve tonları ise
soğuk akılcı duyguları simgelerler. Çocuk doğduğunda kızlara pembe, erkeklere
mavi giysi ve donanımlar alıyor insanlar yüzlerce senedir. Böyle tabii bir
eğilim olmasaydı zor oluşturulabilirdi evrensel boyutta böyle bir adet. Bu
hipotezden yola çıkarak renklerin hislerimizle bağlantısını biraz daha
açalım. Doğadaki tüm renkleri üç ana grupta toplamak mümkündür. Sıcak
renkler, soğuk renkler, kararsız renkler. Sıcak renkler kırmızı ve tonları,
soğuk renkler mavi ve tonları, kararsız renkler ise her ikisini de ihtiva
eden tonlardır. Burada sadece kırmızının 150 tonunun mevcut olduğunu
vurgulamak hislerimizi ifade etmede renklerin bize tanıdığı imkanların
genişliği hakkında bilgi verir sanırım. Renklerin sıcak ve soğuk olarak
tanımlanmasını bundan sonra işlerimizi daha da kolaylaştıracak. Renk seçimine
etki eden faktörleri daha da iyi anlayacağız. Aşk, kızgınlık kırmızı ile,
serinlik, derinlik, sonsuzluk mavi ile ifade edilir. Şimdi
renkler ve anlamlarına geçelim. Bunların edebiyatta, felsefede günlük
hayatta, ifade etmek istediğimiz hislerimizle bağlantısını görelim. Kırmızı
ile aşkı ifade etmiştik, sarı ile kıskançlık, iki yüzlülük, yeşil ile
maneviyat, mavi ile umut, siyah ile ölüm, beyaz ile sağlık, sonsuzluk ve
barış ifade edilir. Diğer yandan mavi su ve havayı, kırmızı ateşi, sarı
toprağı simgeler. Yukarı
da tanımlar renk seçiminde kabaca evrensel olgulardır. Doğamız gereği
yüzlerce senedir kendimizi bu renklerle ifade ederiz. Ancak renklerin
insanlar üzerindeki etkileri bilim adamlarının her zaman ilgilerini çekmiş bu
konuda pek çok araştırma yapılmıştır. Biraz da bunları görelim. Renkler
vücudun çıkardığı bazı salgılara tesir eder ve vücut fonksiyonlarını
düzenler. Örneğin kırmızı, organları harekete geçirir, kan dolaşımını hızlandırır,
solunum ve karaciğerin faaliyetlerinde düzenleyici etkisi görülür. Sarı,
düşünme gücünü artırır, sinirleri güçlendirir. Mavi, ruhu sakinleştirir,
serinletici bir etki yapar. Yeşil düzenleyici, uyum sağlayıcı, gevşetici, kan
basıncını düşüren bir renktir. Turuncu iştah açar. Bilim
bu bulguları saptayınca psikologlar, dekoratörler, modacılar, sanatçılar bu
bulgular doğrultusunda seçtikleri renklerle çevremizi düzenlemeye koyulurlar.
İşte hayatımızın her anına tesir eden renk olayı bu kadar önemli bir olgudur.
Bu konu bu denli önemli olmasına karşın pek çok kişinin renk konusundaki
bilgisi pek yüzeyseldir veya konu üzerinde fazla kafa yormadığından öyle
görünür. Renk konusunu araştırırken renklerle içli dışlı pek çok sanatçı ile
konuştum. Onların bile pek çoğu konunun ayrımına pek fazla kafa
patlatmışlardı. Fazla düşünmeden doğal dürtülerle hareket ediyorlardı. Ancak
kişiler ifade edemeseler bile her gün renkler konusunda pek çok karar
alıyorlar farkında olmadan. Kişi hislerini ifade ediyor, nasıl yaptığının,
nasıl ifade ettiğinin ayrımına varmadan. " Böyle hoşlandım, böyle yaptım
" diyor. Kimi bilinçli, kimi bilinçsizdir, ancak mutlaka renkler
konusunda seçim yaparak yaşamımızı sürdürüyoruz. Renklerin
yaşamımızı düzenleyici rolü günlük hayatımızın her anında mevcut. Trafikte
kırmızı, yeşil, turuncu ile hareket edip duruyoruz. Domatesin rengi domatesin
olgunluğunun ölçüsü hakkında fikir veriyor. Kızaran bir yüz hislerimizi açığa
çıkarıyor. Rengi solmuş bir maydanoz bayatlığı ifade ediyor. Bu açıdan bakınca
rengin insanlar için bir ölçü olduğunu fark ediyor insan. Renklerin
nitelikleri en iyi anlatan bir ölçü oluşu büyük bir kolaylık bizler için.
Birkaç renkle veya bir renk değişimi ile sayfalar dolusu şeyi ifade
edebiliyoruz. Düşünün bir kere. Seçilen karanfilin rengi bir romana bedel.
Bir taşlı yüzük veya kolye pek çok hissin ifadesi rengine göre. Bir
anlamda renk hayatın motivasyonudur. Burada bilerek, duyarak seçmek uyumu da,
ifadeyi de beraberinde getiriyor. Bilmek
ifade etmemizi ve renklerin uyumunu sağlıyor. Uyum ise zıtlarla sağlandığı
gibi, komşu renklere rahat geçişler yaparak da sağlanabiliyor. İşte bu
seçimin ayrımı kişiye bağlı. Kişi de hem sosyal, hem fiziki çevresi hem de
kendi bünyesi ile bağlı renklere. İşte
renkler bu denli önemli hayatımızda. Haz bittikçe, hayat monotonlaştıkça, her
fırsatta elimizdeki bu zengin malzeme ile değişiklik yaparsak renklerimiz de
veya renklerimizin tonu da, biraz daha canlanır, daha değişik haz alırız
hayattan. Ancak sonsuz hazzın anahtarını yakalayabilmek için renkle de
kalmayacağız. |
|
GEL
KİTABI III. BÖLÜM MADDE
12. MÜZİK Haz
alabilmek için önce şekillendirdik olayı, sonra renklendirdik ancak bu da
yetmedi. Bir eksiklik var. Bir şey daha gerekli olayın tamamlanması için. Nedir
acaba diye düşünürken, birden fark ediyoruz, müzik yok olayda, ses yok, ruh
yok. İşte müziğin önemi böyle çıkıyor önümüze. Hazzı ararken müzikten de
epeyi konuşmak gerekecek. Müzik
denilince, ilk anda değişik istikametlere yol almamak için, biraz açalım ne
kastettiğimizi. En yakınınızı düşünün. Onun şeklini, rengini ve onun
müziğini. İşte burada onun rengini derken de, onun müziğini derken de, onun
sizde bıraktığı izlenimden, onun tavrından, onun ruhundan, onun tarzından söz
ediyoruz. Her kişinin kişiliğinin bir rengi, bir müziği vardır. Kişi çok
yakın tanıdığımızdır. Kişinin rengini, müziğini kabullenmişizdir. Bir gün
aynı kişiye rastlarız, hemen havasındaki değişiklik göze çarpar. Örneğin
kişide müzik ölmüş, renk değişmiş, şekil değişmiştir. İşte burada müzikten
anladığımız budur. Bu
durum eşya için de böyledir. Çok sevdiğimiz bir gömleğimiz vardır. Her
giyişte haz aldığımız bu gömleğe bir gün elimiz gitmez, giymek istemeyiz
farkında olmadan. Artık kullanmak istemediğimiz bu gömleği neden istemediğimizi
bir gün sorarız kendimize apansız. Cevap çok yalın gelir kendimizden. Bir şey
olmuştur gömleğe. Havası kaçmıştır, duruşu değişmiş, müzik ölmüştür.
İstemeyiz artık o gömleği. Gömlek
misalinde olduğu gibi her eşyanın da kendine göre bir havası vardır. İşte
bütün bunları müzik adı altında toplayıp, müzik konusunu konuşurken bu
açılımların tümüne birden hitap edeceğiz. Hayatın binlerce gerçeğini 15
noktaya indirgemenin başka yolu da yok zaten. Kitabın içerdiği 15 noktadan
biri olan müzik konusu da bunun için bu denli önemli. Müzik olayında ruh
gizli, tavır gizli. Müzik
bir ölçüdür. Bu anlamda ifade gücü çok yüksek ve kesin bir olgudur. Notalar
arasındaki şartlar, notalardan birbirine geçişler, geçiş hızları, vurgunun
kuvveti, tüm bu ölçülerin varyasyonları renk olayında olduğu gibi insana
sonsuz açılımlar ve sonsuz güzellikler verir. Hayatımızdaki
seslere ve bunların üzerimizdeki etkilerine bir göz atalım. Doğmadan
önce anamızın karnında seslerle tanışıyoruz, hayatın ilk algıladığımız
unsurlarından biri oluyor. Görmeden, işitmeye başlıyoruz. Doğunca da ilk
yaptığımız şey ses çıkarmak. Ağlıyoruz ve " merhaba "diyoruz
hayata. Annemizin ninnileri ile büyüyoruz. Şevkatin seslerdeki tonunu
öğreniyoruz ondaki sıcaklıkta. Babadan otoritenin ses tonunu algılıyoruz. Kuşların
cıvıltısındaki müziği, trafik gürültüsündeki dehşeti yaşıyoruz. Büyüdükçe
seslilik veya sessizliğin önümüze ne gibi imkanları açtığını öğreniyoruz. Arkadaşımıza
kızıyoruz. Konuşmuyoruz onunla, sessizliğin cezalandırmak anlamına geldiğini
öğreniyoruz. Bazen sessizliğin sesinden irkilip dehşete düşüyoruz. Bazen
sessizlik bize huzur veriyor. Çirkin seslerle, güzel seslerle tanışıyoruz.
Bazı kişiler felsefelerini ses konusu üzerinde toplayıp şöyle ifade
edebiliyorlar. " Kadın sesi, su ses, para sesi " en güzel seslere
örnek olabiliyor. Bilim
sesi silah olarak kullanabiliyor. Ses hızı bir ölçü oluyor teknoloji için.
Dinlerle özdeşleşiyor bazı sesler, çan sesi, ezan sesi gibi. Horultu,
gürültü, konçerto, pop, jazz derken ses hayatımızın bir parçası oluyor. Üstüne
üstlük bir de içimizdeki sesi keşfediyoruz. İşte o zaman senfoni başlıyor.
Dışımızdaki sesleri ve içimizdeki sesi tatmin etmeliyiz. Bize huzur, haz
veren bir şekle gelmeliler. İşte burada iç ve dış müzik konsepti oluşuyor.
Bunları dengelemek gerek huzura kavuşmak için. Dış dünyadaki sesler
dengelenmediği zaman, ölçüsü kaçtığı zaman nasıl gürültüye dönüşüyorsa, zaman
zaman insanın iç dünyasında da gürültü kopar, sarsılır insan. Dengelemek
tekrar huzura kavuşmak epeyi zaman alır. Marifet
hem dış dünyada hem iç dünyada uyumsuz olan sesleri müziğe
dönüştürebilmektedir. Ne yazık ki dünya süratle korkunç boyutlarda ses
kirliliğine doğru gitmekte ve bu kirlilik hem iç, hem de dış dünyamızda feci
yaralar açmaktadır. Konunun önemini böylece vurguladıktan sonra, hedef
kendiliğinden ortaya çıkıyor. Haz almak istiyorsak hayattan, sesleri müzik
haline getireceğiz, kirletmeyeceğiz çevremizi ve içimizi. Müziğin önemini
daima hatırlayıp canlı tutmaya çalışacağız müziğimizin temposunu. Sesimizde
müzik olacak. Tarzımız belirginleşecek, zaman zaman tavrımızı değiştirsek de
insanlara karşı, sevgi ile tekrar diyaloğu arttırıp müziğimizi yakalamalıyız.
Konuşmamak çözüm değil. Konuşmak, ses vermek, bu sesi ahenge, müziğe çevirmek
hayatın başlıca gayesi olmalı. Sesler kesilince hayat zaten bitiyor.
Karanlıkta rengin olmadığı yerde, müzikte olmuyor. Ölüm hem sessiz hem
karanlık. Müzikte
büyük ustalar, içlerindeki ruh hallerini notaya dökebilmişlerdir. Bunu biz
konuşmalarımızla sağlıyoruz. Sesimizdeki şiddet, sevgi, şevkat, hiddet iç
dünyamızın hislerimizin ifadesidir. Bu tonların itici ve çekici tarafları
vardır. Bütün ustalık da tüm çıkarılan sesleri çekici kılmaktan geçiyor.
Bunun cazibesi, çağrım gücü hiçbir şeyle kıyas edilemez. Görüntümüz
iç dünyamız, ruh halimiz, dışarıya yansıyan tavrımız, tavrın sesle ifadesi,
ifadelerin müziğe dönüşmesi ve haz için müzik. Geldik tekrar mevzumuza. Şimdi
tüm bu anlatılanları bir toparlayalım. Adama rastlıyorsun müzik değişmiş,
renk değişmiş, haliyle şekil de değişmiş. Bu anahtarımız olacak ve olayı
şöyle formüle edeceğiz. Hazzın
anahtarını devamlı cebimizde taşımak istiyorsak, bu işleyişi daima aklımızda
tutmamız gerekir. Haz almak için olayı şekillendirdik kafamızda, bunu hayata
geçirdik. Renk verdik, müziğe ruhu ekledik. Eserimize bakıp haz alıyoruz.
Ancak bir süre sonra bu durum yine monotonlaşacak, haz almayacağız bunca
emekle meydana getirdiğimiz şeyden. İşte incelik burada. Sonsuz hazzın
anahtarı burada. Haz almaz olursak artık durumumuzdan daima yeni şekiller,
yeni renkler, yeni müzikler arayacağız kendimize. Yaratma seçeneğinin
sonsuzluğu karşısında, tıkanma korkusu olmadan. İşte
size basit ancak çok önemli bir anahtar daha. Belki bir gün sıkıldığınızda
lazım olur. 1. Yeni şekiller 2. Yeni renkler 3. Yeni müzikler. Ve
yenilik arayışı hiç bitmeyecek. |
|
GEL
KİTABI IV. BÖLÜM SONSUZ İLHAM Bu
bölüme gelene kadar pek çok elekten geçip beyinsel bir zarafet kazandık.
Yaşamımıza belirli bir düzen vererek alt yapıyı oluşturduk. İşte başarı elde ederek
maddi olanaklara kavuştuk, hazzın anahtarını keşfederek, hayatımızı renkli
kılmayı öğrendik. Şimdi de sonsuz ilhamla uğraşacağız, bu bizi daha da rafine
edecek. Düşüncelerimizin boyutunu etkileyecek, hayat yolculuğunda bizi daha
verimli kılacak. Bol ilhamlar dileği ile 2 bölümlük konumuza giriyoruz. 1-
Düşünmek 2-
Düşüncenin damak zevki GEL
KİTABI IV. BÖLÜM SONSUZ İLHAM MADDE
13. BÖLÜM DÜŞÜNEBİLMEK Hayatımızdan
memnun, işimizde başarılı ve hazlarımızı taze tutarak geçiyor hayat
yolculuğumuz. Edindiğimiz disiplinler bizi ölçüye, disiplinli olmaya
alıştırdı. Yaratıcı olmak benliğimizin bir parçası haline geldi,
taşıyabildiğimiz ölçüde. Bu duruma gelmemiz, gelen ilhamlar sayesinde oldu.
Düşündük, gayret ettik, yaratıcı gücümüzü kullandık bulunduğumuz duruma
geldik. Bu
evrim sürerken ilham olayı ile doğal tanışmamız sürdü. Bu durumu tabii olarak
benimsedik, sevdik. Alıştık bu sevgiliye. Ve bir gün en ihtiyacımız olan bir
anda gelmeyiverdi, gelip gelmeyeceğinden bu güne kadar hiç kaygı duymadığımız
sevgili. Ne
olacak şimdi? İlham olayı ile tanışmış kişi, önce bir sarsılır. Hala
optimisttir, elinden geldiğince, ilhamın gelebilmesi için uygun şartları
hazırlar, durumu gözden geçirir. Tekrar beklemeye koyulur. Beklediği
gelmeyince sinirlenir, beklemeye devam eder. Umduğunu bulamayınca panik
başlar. Bu ruh halinde pek çok kişinin ne yapacağı belli olmaz. Kimi yapay
maddelerle vücudunu etkileyip ilhama kavuşmak ister. Medeti içkide, afyonda,
esrarda arar. Bu yolda tıkanan kişi, çıldırabilir. Çaresiz kalmış pek çok
sanatçı, pek çok düşünür bu uğurda intiharı bile göze almıştır. Öyle
ise burada durumumuzu bir daha gözden geçirmemiz gerekecek. Bu ilham olayı
tehlikeli bir olay. Durup burada güzelce bir düşüneceğiz. Biz sonsuz ilhamı
istiyor muyuz istemiyor muyuz diye. İlhamla
tanıştık, arada bir buluşuyoruz, işi ya bu noktadan ileri götürmeyeceğiz. Ya
da benliğimizin bir parçası haline, bir tutku haline dönüştüreceğiz. İşte bu
yol ayrımında pek çok sanatçı, bilim adamı ve iş adamı için yol ikinci
yoldur. Gelen
ilhamlar aynı zamanda çok yakıcı şeylerdir. Çocuk yapmaya benzer. Doğurup,
bırakamazsın ortada piç gibi. Çocuk senin çocuğudur. Bakacaksın, sahip
çıkacaksın yoksa derin acı duyarsın sorumsuzluğundan. Kendini acımasızca
suçlarsın. Gelen ilhamları hayata geçiremeyeceksen, yoksa öyle bir gücün, o
güç yoksa sende zaten gelmezler, istesen de. Buradaki yol ayrımında kendi
çalışkanlığın, tembelliğin, gayretinle ilgili, bir de çevrenle, gelen
ilhamları bulunduğun doğal çevrende hayata geçiremeyeceksen böyle bir ortam, böyle
bir takım yoksa fazla zorlama, intihar etmeye benzer hem kendin hem çevren
için. Bu zorlama herkese acı getirir, başarılınca sonunda mutluluk olsa bile. Ya
kendi isteğimizle ya da çevre baskısı ile vazgeçtikse eğer sevgilinin meftunu
olmadan. Bu işe tutkun değilsek mesele yok. Arada bir görüşsek yoklasak
birbirimizi tehlike yok. Ancak sonsuz ilham peşinde koşmaya karar verdikse,
sarıldıksa sevgiliye, kendimizi daha da disiplinli hale getireceğiz. Bundan
sonra düşünmeyi meslek edindik demektir. Düşünmek, düşünebilmek kolay görünen
zor. Yaratmak için bu kapıdan girmek gerekiyor, sonsuz ilhamın sırrı burada. Düşünce
çözülmüş madde, madde ise şekillenmiş düşüncedir. Düşünce sonsuz bir
enerjidir. Bu anlamda her şey görünen ve görünmeyen enerjiden ibarettir.
İlham bu enerji ve zeka içinde gizlidir. Biz
istesek de istemesek de o ordadır, vardır. Radyo dalgalarını düşünün, bir
radyo alıcısı olmadan mevcut dalgaları algılamıyoruz, algılanamayan şeyler
yok demek değildir. İşte düşünce olayı da ilham olayı da böyle. Mevcut
dalgalardan yayın yapan bir radyo alıcısı gibi. Yeter ki doğru frekans
ayarımızı yapalım. İsteyerek cihazımızı o yöne yönlendirelim, o sonsuzluk
ummanından kepçelemeye başlayalım. Düşünme
olayını daha iyi açıklayabilmek için düşünmenin boyutlarını kafatası ile
sınırlamamak lazım geliyor. Düşünce evrenseldir, düşünce sonsuzdur. Bu
sonsuzluk içinde cihazımızın algılayabildiği kadarını bulabiliyoruz.
Cihazımızın kapasitesi ise genetiğimizden geliyor. Bu anlamda zaten içimizde
hazır olan düşünce pınarını harekete geçirmek gerekiyor. Bunun harekete
geçmesi bazı kurallara bağlı. Çevrenizdeki
insanlara bir bakınız. Konuşmalarınızı dinleyiniz. Hayretle pek çok kişinin
bir konuya konsantre olamadığını görürsünüz. Çeşitli nedenlerle insanlar
atlayarak düşünüyor ve konuşuyorlar. Ağacı düşünürken, denizde noktalanmış
oluyor düşünceleri. Konuşması da öyle pek çoğunun bayram haftası, mangal
tahtası gibi. Bir mevzudan başlanıyor konuşmaya, genellikle bambaşka bir
konuda sürüp gidiyor konuşma saatlerce. Bir
konunun üzerinde durmak, o konuyu evirip çevirmek, ayrıntılar üzerine fikir
beyan etmek, bir disiplin işidir. Düşünceyi bir konu üzerine yoğunlaştırmak,
ilhamın ilk şartı olan zor bir disiplindir, önce bunu halledeceğiz. Düşünmeyi
öğrenmek, bu disiplini elde etmek için illa da bir yüksek okul bitirmek şart
değildir. Diplomalı, düşünmeyi bilmeyen pek çok insan olduğu gibi, okuma
yazma bilmeyen ancak düzgün düşünebilen insan sayısı da çoktur. Çeşitli
kesimlerden kişiler bu meseleyi değişik yollarla çözebiliyor, kimi aldığı
eğitim ile bunu ilmi bir mecraya sokabiliyor. Kimi değişik meditasyon
usulleri ile bu disiplini sağlıyor. Ama hangi yoldan gidilirse gidilsin,
kişinin düşünce konusunda kendine özgü bir disiplin sağlaması şart. Tüm
eğitimlerin temelinden düzgün düşünmeyi öğretmek yatar. Bunu sağlamak için
her dönemde insanlar iki değişik tarzı ya ayrı ayrı ya da birlikte devreye
sokmuşlardır. Küçük yaşlardan başlayıp ya dini kurslarda ya marif okullarında
eğitim alarak düşünmeyi öğrenmek için düşünce denizine yelken açmışlardır.
Hangi tarzın defolu adam yetiştirdiği dünyanın her yerinde geniş tartışma
konusudur. Ancak bu kitabımızın konusu dışında bir mevzuudur. Biz hangi yolla
gidilirse gidilsin, düşüncenin peşindeyiz. Düşünmek,
düşünebilmek için alınan disiplinlerden ilmi düşünce yolunu anlatmak hem bu
kitabın kapsamına sığmaz, hem de bizim işimiz değil. Biz basit meditasyon
kurallarına şöyle bir değineceğiz, bu yolla sebep sonuç ilişkisine ışık
tutmaya çalışacağız. Biz
sonuçta ne yapmaya çalışıyoruz? Benliğimizin derinlikleri vasıtası ile
evrensel derinliklerden ilhamı yakalamaya çalışıyoruz. Önce düşünmeyi
öğreneceğiz, bu anahtarla benliğimize derin dalmayı sağlayacağız. Bu
derinlikte bilinçli bulunmakla hem dinlenip hem müthiş haz alacağız, dönerken
de ilham deryasından kaptığımız serveti kaybetmeden, günlük yaşantımıza
geçireceğiz. Düşünmeyi
öğrenmek, daha önce de söylendiğimiz gibi matematikle, fizikle, kimya ile
mümkün olduğu gibi meditasyon ile de mümkündür. Ancak her iki tarz çalışmanın
da asgari koşulları vardır. Öncelikle
düşünceye konsantre olunmak istenen mekanın, sesiz ve rahat bir yer olması
gerekmektedir. Konsantre olacak kişi rahat oturabilmeli veya
gezinebilmelidir. Bu şartlar sağlanınca ilmi çalışmadan yollarımız ayrılıyor.
İlim şuura konsantre olacak ve şuurla yoluna devam edecektir. Meditasyon
yapacak kişi daha derinleri hedefleyecek, hem şuurunu canlı tutacak hem de
şuuraltı vasıtası ile benliğine yolculuk yapacaktır. Biz burada biraz buna
değineceğiz. Bilinçaltı
düşüncenin toprağıdır. Düşüncelerin sıhhatli yeşermesi için bu toprağın
bakıma ihtiyacı vardır. Bilinç ve bilinçaltının etkileşimlerinin iyi
kavranması düşünme işini kolaylaştıracaktır. Buradan hareketle bu konuyu
biraz açmakta fayda var. Her
şey düşünce ile başlar. Düşüncelerin, fikirlerin bir tohum gibi şuuraltı
toprağına düşebilmeleri için şuuraltının daha evvelden hazır edilmesi
gerekir. Bunun tek şartı ise istemektir. İsteyeceksin ve sahip olacaksın.
İşte sır burada. Bir şekilde, ya kendine özgüvenle, ya dinsel imanla, bir
şekilde ne yapıp edip şuuraltında kendine güveni yaratıp, şuuraltının
kapılarını düşüncelere açık hale getireceksin. Hayal
ettiğin, düşündüğün şeylerin gerçekleşebileceğine olan inancın hiç
kesilmemesi gerekir. Bunu sağlamanın yolu ise yine ya ilim ya da meditasyon
yolu ile trans durumuna gelmekten geçiyor. Buna bir şekilde hesap vermeye
benzetebiliriz. Sistemin kendi dinamiklerini ayakta tutabilmesi buna bağlı.
İstiyorsan, olumlu yaklaşıyorsun, inanıyorsun şuuraltını bu ana ilkeye göre
düzenliyorsun. Bundan sonra şuuraltı yorulmaz bir hizmetçi gibi, uçağı idare
eden otomatik bir pilot gibi şuurumuzu ve vücudumuzu yönlendirmeye başlıyor.
Bundan sonra olanlar insanı zaman zaman hayrete düşürür. Bu işin nasıl
olduğuna şaşırır kalır insan. İşte
bu noktada şuuraltı ile temasın önemi ortaya çıkıyor. İstemişsin şuuraltını
ona göre düzenlemişsin. Şuuraltın gece gündüz bıkmadan usanmadan tüm
fonksiyonlarını buna göre yönlendirmiş. Uyurken rüyalarını, vücudunu,
uyanıkken bilincini bu doğrultuda motive etmiş. Bazı neticeler almışsın.
Aldığın bu neticelerin muhakemesini, değerlendirmesini şuurla yapıp netice
olarak gönüllü hizmetçi olan şuuraltına şükranları yollamak en azından bir
görgü kuralıdır. Birlikte çalıştığın benliğini emanet ettiğin bir kimseye
yaptığı işten dolayı teşekkür etmek, o kişiyi aşka getirmek için
verilebilecek armağanların en büyüğüdür. İşte şuuraltı ile durumumuz da
böyle. İnanıyorsun, yapıyorsun. Değerlendiriyorsun, şükür deyip iman
tazeliyorsun, bilinçaltının aldığı ivme ile daha iyisini başarıyorsun, bu
böyle sürüp gidiyor. Bu silsileyi, bu iletişimi sıhhatli tutmanın yolu,
yöntemi, kişiden kişiye değişiyor. Ancak yol, yöntem ne olursa olsun temel
ilke aynı. Netice
olarak ilkelerimizi, kanunlarımızı şuuraltında kendimiz koyup öyle eyleme
geçiyoruz. Bilinç daha sonra devreye giriyor. Başka bir deyişle her şey önce
gönülde, niyette başlayıp bilinçle eylem haline dönüşüyor. Bilinçaltında
anayasalar yazılıp bilinçle kanunlar uygulanıyor. Bir anlamda içimizdeki ben,
dışımızı şekillendiriyor. Vücudumuz, davranışlarımız iç dünyamızın bir
yansıması haline geliyor. İçimizdeki resim değiştikçe dışımızda da resmimiz
değişiyor. Bu anlamda düşünce hem üretici hem yönetici oluyor. Düşünme
üzerine bunca laf ettik. Daha edilecek lafların yanımda ettiğimiz laf, devede
kulak kalır. Ancak düşünme olayının önemini bunca lafla vurgulayabildikse ne
mutlu. İlham
için çıktık yola, ilham için düşünmeyi ön koşul koyduk. Düşünebilmenin ön
koşulunu da şuuraltındaki niyete bağladık. Şuuraltındaki niyetin canlı
tutulmasını da teşekkür sistemiyle sağlama aldık. Burada, teşekkür etmenin
usulünü yöntemini konuşmanın zamanı geldi artık. |
|
GEL
KİTABI IV. BÖLÜM MADDE
14. BÖLÜM DÜŞÜNMENİN DAMAK ZEVKİ Bu
teşekkür etme sistemine düşüncenin damak zevki diyelim kısaca. Düşünmeye alıştık,
bundan zevk alıyoruz; zaman zaman derinlere dalıp hem özümüze teşekkür
ediyor, hem ilham deryasından bir şeyler alıyor, hem de bu seyahatten
dinleniyoruz. Düşünme olayının bu daha yüksek evresinden beynin aldığı haz
aynen çok lezzetli bir yemekten damağın aldığı haza benzer. Tadına doyum
olmaz. Ancak bu haz selinde de iki yol var. Ya haz selinde aldığın zevkle,
mistik hazlara dalıp dünyevi işlerle ilişkileri keseceksin ya da aldığın haz
sonsuz ilhama kaynak teşkil edecek ve her konuda dinamizminin temel unsuru
haline gelecek. Düşünmekten
zevk alır hale gelmek, bunun bilincine varmak için kendimize eğitim vermeye
devam ediyoruz. Bu eğitim uzun, meşakkatli ve safha safha gerçekleşen bir
olaydır. Önce düşünebilmenin alt yapısını hazırlıyoruz, bilinçaltını buna
hazır hale getiriyoruz. Bilinçaltına koyduğumuz hedefler doğrultusunda ufak
ufak düşünüp olayları birbirine bağlıyoruz ve bütünü çözüp, her şeyi birbiri
ile tutarlı hale getiriyoruz. Buraya kadar beynin tuttuğu dem arasında
nitelik farkı, yapacağımız derin dalışlardaki başarımıza bağlıdır. Bu
başarıyı elde edebilmek için de epeyi çabalamamız gerekecek. Tüm, dinsel veya
dinsel olmayan meditasyon usullerinde bütün bu evrelerin kuralları mevcuttur.
Bu genel kuralları ve arkalarındaki mantığı açıklamaya çalışarak işe
başlayalım. Derin
dalış yapabilmek için ilk kural, konsantre olmaktır. Konsantrasyonu
sağlayabilmenin en basit yöntemi ise saymaktır. Bir şeyin tekrarıdır. Bu
tekrar işlemini her inanç kendine göre formüle etmiştir. Kimi tek bir
kelimeyi tekrarla bunu sağlar, kimi müzik eşliğinde dönerek, kimi
düşüncelerini bir objeye konsantre edip nefesi ile bütünleşerek bu
konsantrasyonu elde eder. Bu
usulleri öğretmek için pek çok kitap yazılmıştır. Pek çok kural koyulmuştur.
Ancak bunu öğrenmek, uygulamak hiç de kolay değildir. Herkes başaramaz. Düşünmeyi
bilmek, enerjinin konsantrasyonudur. Bir olay, bir konu üzerine
yoğunlaşabilmek, bir noktanın açılımlarını hiçbir noktayı kaçırmadan
irdeleyebilmektir. Noktayı kaçırmamak, konudan konuya atlamak hiç de kolay
bir olay değildir. Uzun yıllar düşünebilmek için pratik yapmayı gerektirir.
Zor olan bu işi becermek, enerji ister. Düşünmek insanı yorar. Düşünceyi bir
konu üzerine yoğunlaştırmak için verilen mücadele çok zor bir olaydır.
Başaramazsa, insan sinirlenir. Kendine güvenini, saygısını yitirir.
Bilinçaltı rahatsız olur. Ancak çoğunlukla bundan rahatsız olur ve konudan da
farkında olmadan kaçıverir. Bu insanın doğasında vardır. İçgüdüsel kaçıverir.
Kendini bırakır, mücadeleden kaçar. Düşünceyi bir kalıba sokmak, enerjiyi bir
kalıba sokmaktır. Bunu kelimelere, kağıda dökmek, noktayı kaçırmadan, konu
hakkındaki düşünceleri formüle etmek her insanın kârı bir olay değildir. Spor
yapar gibi yavaş yavaş zihini alıştırır. Bir halterci gibi önce daha hafif
ağırlıkları kaldırmayı becermeyle başlar çalışma. Zaman içinde daha ağırı
kaldırmak kolay gelir alıştıkça. Düşünce de aynen böyle. Düşünmeye soyunmak
bile bazı kişiler için ürkütücüdür. Zor olan bu konuyu gündemine getirmekten
kaçınır. Düşünmemenin erdemini arar. Düşünmediğini kendine bile itiraf
etmeden. Düşünmek zor geldiği için, fiziki güçlüklerin zorluklarına
katlanarak hayatını idame ettirmeye çalışır. Düşünmemek için hayatın her
türlü çilesine katlanır. Bu çileleri çekmek daha kolay gelir düşünmekten.
Ancak bunu ne kendine ne başkasına söyler, kendine saygıyı kaybetmemek için.
Hele bu konuyu hiç düşünmek istemez. Zaman zaman aklına gelen bu düşünceyi
hemen kafasından kovmak ister. Sinirli ve hırçın bir telaşla bunu da başarır
çoğu kez. Kendini teselli edecek bir nokta bulur alelacele. Düşünmediğini,
farkında olmadan örtbas etmeye, karambole getirmeye kalkar. Bilinç ve
bilinçaltı bu kısacık zaman parçasında mücadele eder. Bilinçaltına,
düşünmekten korkma yerleşmişse bir kez, bilinçaltı kovacaktır düşünceleri, kaçacaktır
bu konudan. Kapayacaktır tüm kapıları sımsıkı. Ağır işçilik ister bu kapıları
açmak. Uzun yıllar deneyim isteyen bir konudur. Konsantre olmak bir konuya,
müthiş bir enerjiyi açığa çıkarır. Yorulur ve rahatlar insan deneyimli ise,
deneyimsiz ise yorulur ve rahatsız olur. Düşünceden haz almak için deneyim
bunun için şarttır. Bir halterci yaptığı spordan haz alır, yorulmaz, aynı
enerjiyi sarf eden bir hamal ise yorulur, belki hayata lanetler okur. Bu bir
koşucu için de böyledir. Aynı mesafeyi zorunlu yürüyen bir kişi yorulur,
rahatsız olur. Diğer yaptığı sporun bilinci ile mutludur. Düşünmek,
düşünmeyi bilmek, zamanla insanı daha derin dalışlara götürür, daha derin
daldıkça, daha derinlerde daha büyük mutluluklar, hazlar elde eder. İlham
ummanına yaklaştıkça mest olur. Ummanda damla olmak ise sonsuz mutluluktur.
İlahi kuvvetle birleşmek, tanrısal gücün farkına varmak. Bu gücü kendinde
hissetmek, kendini o gücün parçası olarak görmek, bunu benliğinde duymak
heyecanların en büyüğü, en doyumsuzudur. İnsan alışınca bu tada alıkoyamaz
artık kendini sevgili ile buluşmaktan. Artık her fırsatta trans haline geçip
bu haz seline kavuşmak isteyecektir. Bu kapıyı açmasını öğrendi mi artık zor
gelmez düşünmek ve düşünce yolu ile ummana kavuşmak, birleşmek sonsuz enerji
ile. Sevgiliye kavuşmak müthiş haz verir. Nasıl iyi bir yemekten damak haz
duyuyorsa düşünmekten de beyin damak zevkine benzer haz alır. Beynin aldığı
bu haz damağın aldığı hazdan kat be kat üstündür. Beyin sonsuz ummandan
beslenmektedir. Düşünce pınarından su içmektedir. Bu işlem, bu çaba artık
yormaz insanı, dinlendirir. Mutlu eder. İşlem artık tersine dönmüştür; beyin
başlangıçta kaçtığı, yapmak istemediği, zor gelen düşünme işlevini, sonsuz
hazzın, sonsuz ilhamın anahtarı haline getirmiştir. İşte
sonsuz yaratıcılık da burada başlar. Olaylar hakkında düşünmek, düşünceleri
geliştirmek, yeni fikirler üretmek, problemlere çözümler üretmek çocuk
oyuncağı olmuştur artık. Çünkü beyin gücü, gönül kapısını açmış, her şey ayan
beyan görülür olmuştur. Ağaç devamlı meyve vermeye başlamıştır. Bu
noktaya gelen kişinin çok dikkatli olması lazımdır. Devamlı meyve verenler
normal insanlar tarafından sevilmez, kıskanırlar onu. Çeşitli engellerle
karşılamaya başlar. Boşuna " Meyve veren ağaç taşlanır "
dememişler. |
GEL KİTABI V. BÖLÜM VE SONSUZ IŞIK Geçtiğimiz 4 evre bizi daha da rafine hale getirdi. Ancak
toplumla bazı sorunlar gündeme geldi. Bu durumda alacağımız önlemleri bu
bölümde açıklamaya çalışacağız. Işıklı kişi olmak hem çok güzel bir duygu hem
de zor bir olaydır. Işık bölümü altında topladığımız bu son tavsiyeler umarız,
ışıklı kişilere ışık tutar. GEL KİTABI V. BÖLÜM VE SONSUZ IŞIK MADDE 15. IŞIK Düşünmeyi öğrenmek, derin dalabilmek, kapıyı aralayabilmek öğrenildi
mi, gidip, gelmeler kolaylaşır ummana, sıklaşır sevgiliye kavuşma arzusu.
Ummana önce kıyısından girilir huşu içinde, heyecandan titreyerek; zamanla
yüzme öğrenilir ummanda. Burada seyahat etmeye alışınca bir kez, zaman
mefhumu kalmaz, süratli hareket eder enerji selinde insan. Hız, sonsuzluğa
ulaşır. Ummanın her yerine varıverir istediği an. Umman çeşitli hazların,
çeşitli ilhamların bir kokteylidir. İstediği hazzı, ilhamı buluverir ışık
hızı ile. Alır, gelir. Sorun olmaz artık gerçeklere ulaşmak. Apaçık olur her
şey. Ayan beyan kolay gelir her şey. Söylediklerinde, yaptıklarında keramet
vardır artık. Harelenmeye başlamıştır. Işıklanmıştır. Füzyon bir olay
olmaktan çıkmıştır. Kah orada kah buradadır. Zaman ve süreç kalmaz. Çoğu kez
pek çok yerdedir aynı zamanda. Bu hal kargaşa gibi gelir diğer insanlara,
anlayamazlar. Çoğu kez düşüncesini toparlayamayan idmansız insanla aynı
paralele düşmüş gibi görülür. Bu iki durum arasındaki nüans anlaşılmaz.
Gerçek aptallarla, Abdallar, aptallardan daha zavallı daha savunmasız
gözükürler bu trans hallerinde. Aptallar kolay anlaşılırlar diğerleri ile
onlar için tehlike yoktur. Ancak Abdallar inmezlerse diğer insanların
seviyesine tehlikededirler. Çevresindekiler yok eder, parçalarlar onu bu
savunmasız halinde. Işıklanmış kişi için beden veya ruhun tercihidir artık; ruhu
tercih eder genellikle. Bedeni geride bırakarak kavuşur ummanına. Bu kaçışta
da tembellik vardır. Kalmak yeryüzünde, mücadele vermek, ışık saçmak zordur.
Sevgilinin koynunda her şey daha güzel gelir insanlara. Ancak dünyada yapacak
çok şey, verilecek bunca mücadele, dağıtılacak bunca ışık vardır. Tanrının
arzusu da budur. Işığa erişmiş kişinin anasının kucağına sığınmasını istemez
Tanrı, gidip mücadele etmesini, yılmamasını ister. Bu noktada da pek çok
ışıklı kişi için öbür taraf daha caziptir. Bu tarafın cazibesi kalmamıştır
artık, gönlü kolaydan yana kaymıştır. Bu ruh halinden sıyrılması, mücadeleye
başka bir evrimde başlaması gerekir. Ancak bu hal ışıklı pek çok kişi
tarafından göze alınmaz. Zenginlik gibi, kişi zenginleşir. Bir noktaya geldi
mi, durur ondan sonrası enteresan değildir, hırsını kaybeder. Fazlasında gözü
yoktur artık. Bu noktada ışıklı kişinin durum değerlendirmesi yaparken
motivasyon ihtiyacı vardır. Bu motivasyon ise yine optimizmdir. Bunu yakaladı
mı devre tamamlanmıştır. Işıklı kişi daha değişik bir evrimde yoluna devam
edecektir. Mücadele tekrar başlayacak on beşinci notadan başka bir evrimin
birinci noktasına tekrar gelecektir. Bu döngü ummanın sonsuz katlarına kadar
başka başka evrimlerde, başka başka hazlarla devam edecektir artık. Formül
bulunmuştur. Sonsuzluğun kapısı açılmıştır artık. Böylece sonsuzluğun kapısını aralayan kişi hemen bazı önlemleri
de almalıdır. Bu önlemler onun topluma karşı korunması için zorunludur.
Toplum içinde ışıklanan kişinin korunmasız olarak uzun zaman barınması mümkün
değildir. Bu düzen alınmazsa aksilikler birbirini izleyecek, kişi topluma
ters düşmeye başlayacaktır. Normal, vasat insanlar ışıklı kişiye olmadık sıfatlar
yakıştıracaklar, yakıştırdıkları bu sıfatlarla kendi eksikliklerini kapatma
telaşına düşecekler, kendi ucuz benliklerini tatmin yoluna gideceklerdir. Bu
şıklardan birisidir. Diğeri ise derinliğin toplum tarafından
anlaşılamamasıdır. Toplumda pek çok kişinin zaten başkalarına ayıracak zamanı
yoktur. Yaşam telaşı benliklerini sarmış, anlayamadıkları kimseler üzerinde
vakit öldürmeye zaman kalmamıştır. Önemsiz gördükleri böyle ayrıntıların
üzerinde durmazlar. Zaten böyle önemsiz, parazit yapan toplumsal dengeyi
bozan insanları kafa karıştırıcı ve muzır olarak görürler. Toplumun bunlardan
temizlenmesi, toplumun menfaatine imiş gibi gelir onlara. Işıklı kişiye
yapılan saldırılara bu bakış açısı ile ses çıkarmazlar, duyarsız kalırlar. Işıklanan kişinin kendinden başka kendisine yardım edecek
seçeneği yoktur. Öncelikle bunun böyle olduğunu tespit edip, bu tespit
doğrultusunda önlemlerini almalıdır. Temas ettiği kişilerin sayısını
azaltarak kurmaylarını oluşturmalı, bu kurmaylara sevgi ile yanaşarak 5, 4,
3, 2, 1, mantığını oluşturmalıdır. Destursuz huzura kimse girmemeli, belirli
filtrelerden geçtikten sonra normal üstü insanlarla görüşme
gerçekleştirilmelidir. Düşünce tarihine göz atıldığında en eski çağlardan
başlayarak günümüze kadar bunun böyle geldiği hemen göze çarpar. Mısırlılar
bunu kendi anlayışlarına göre belli prensiplere bağlamışlar, Mevleviler çile
çekme sistemini oluşturmuşlar, Alevilerde de semah ve dem toplantıları
belirli olgunluğa erişmiş kişilere açık bırakılmıştır. Büyük sistemleri,
organizasyonları idare eden kişiler için de durum aynıdır. Bir genel kurmay
başkanının vasat bir er ile teması kademeler vasıtası ile kesilmiştir.
Yukarıdan gelen emirler kademeler vasıtası ile aşağı indirilir, erin
anlayacağı şekilde kendisine anlatılır. Tabanın ihtiyaçları da yukarıya aynı
kademeler vasıtası ile çıkarılır. Sistem, ancak bu şekilde güçlü olur ve
tepede böyle huzur sağlanır. Bunu kuramayan ışıklı kişinin yaşama şansı
yoktur. Harelenmiş kişi bir üst evrimde mücadeleye karar verdi mi süratle bu
evrim için gerekli örgütlenmeyi sağlamak, havarilerini yetiştirmek
zorundadır. Fikirlerini aşılayacak, bu fikirleri yakınlarına sevdirecek
mücadeleye kendini hazır etmeli, yılmadan sistematik şekilde yoluna devam
etmelidir. Bu hiç de kolay bir olay değildir. Çevresindekilerin anladığına,
uyguladığına emin olana kadar tetikte beklemek durumundadır. Bu fikirleri
çevresindeki birkaç kişiye anlatmak, benimsetmek belki de yıllar alacaktır.
Bu düşünüldüğünden de meşaketli bir uğraştır. Böyle durumlarda aydınlanmış
kişi pek çok kalleşliklere, sevgi uğruna yapılan aptalca katliamlara göğüs
germek durumundadır. Çevresindekilerin türlü küçük hesaplarını,
kıskançlıklarını, riyalarını hesap etmek durumundadır. Bölünmeler, ihanetler,
türlü türlü durumlar, hesapta olmayan pek çok şey mekanizmanın işleyişini geciktirecektir. Daha önceki evrimlerin deneyimi ışığında, ışıklanmış ve bir üst
evrim için bilenmiş kişi bu zorlukların üstesinden gelecektir. Yeter ki
ışıklandıktan sonra kendini koyuvermesin, bir üst evrimi istesin. Tanrı
kendine uzanan yolda bunu her kuluna nasip etmemekte, belki de kurmaylarını
böyle yetiştirmektedir. Böylece 15 noktamızı bitirdik. Bu noktaların hepsi, herkes
tarafından bilinen, herkese basit gibi gelen konular belki. Zaten hayat basit
ilkeler üzerine kurulu. Ancak bu basit ilkelerden bazısı zehir gibi kokteyl
yapıyor. Bazısı ise hayat iksiri. İşte esas konu bu. Aynı basit malzeme ile
kimi şahane yemek yapıyor, kimi ise yenilemeyecek berbat bir şey. Mesele
ölçüde, tarzda. İşlediğimiz konuların her biri üzerine tarihte yüzlerce kitap
yazılmış olabilir. Bu konuları işlediğimiz sıra içinde ve işlediğimiz
anlayışta biz başka bir eser bulamadık. Umarız, bu tarz ve anlayış bazı
kişilerin önünde değişik ufaklar açar. Bundan mutlu oluruz. Benzeri bir eser
gözümüzden kaçmışsa, haberdar edilirsek minnettar kalırız. Kitaptan maksimum yarar sağlanması için bazı önerilerimiz
olacak. Bu basit yöntem uygulanırsa eminiz kişiler kendi tedavi yöntemlerini
geliştireceklerdir. Eksiklikleri tespit, tedavinin ana ilkesidir. İçinizdeki
sesle baş başa kalarak kitabın başında bulunan " Gel kitabının bölümleri
ve konu başlıkları " nı içeren sayfayı açınız. Vicdanınızla baş başa
kendinizi değerlendiriniz. Hangi bölüm ve hangi konuda kendinizde boşluk
görüyorsunuz düşününüz. Kimseye itiraf edemeyeceğiniz düşüncelerinizi bir
kağıda yazınız. Boşluk gördüğünüz bölümleri bir daha yavaş, yavaş okuyunuz.
Okurken hata yaptığınızı düşündüğünüz konuları etraflıca yazınız. Bu
özeleştiri doğrultusunda kendinizi disiplin altına alacak planlar üretiniz.
Bu planları isteyerek yapınız ve bu planlara, hedefinize inanınız. Bu inanç,
bilinçaltının toprağına düştü mü sizi hiçbir şey durduramaz. Hedefinizi
vurmanız kaçınılmazdır. Unutmayınız hedefe varmak zaman isteyen bir iştir.
Mevziler ufak ufak kazanılır. Hiçbir şey birdenbire olmaz. Uğraşlarınız
sonucu hedefe nasıl vardığınıza siz de şaşıracaksınız. Mutluluk ve esenlikler dileği ile. Erdoğan ILDIZ |
19/5/1985
GEL OKULU = YÖNETİCİ OKULU
Gayesi :
Mutlu,verimli
kişiler yetiştirerek , toplumun refah seviyesini artıracak liderlerin miktarını
artırmak. İş bilir kişilerden müstakbel ortaklar yetiştirerek ticaret
kabiliyetimizi genişletmek.
Okula giriş için minimum şartlar :
Eğitim
esnasında belirli bir standardı ve hızı yakalayabilmek için ,okula müracaat
eden kişinin okula kabul edildiğinin okul tarafından bildirildiği tarih olan 15
TEMMUZ dan sonra aşağıdaki konulardaki eksiğini kendi imkanları ile tamamlamalı
ve okulun açılış tarihi olan 15 OCAK ta bu tür konular gündeminden çıkmış bir
halde okula başlamalıdır. Şayet bu konularda eksikliklerini tamamlayacak imkanı
yoksa önceden okula gelerek intensif bir eğitimle bu gibi eksikliklerini
gidermelidir. Okula tercihen en az lise mezunu kişiler alınmakla beraber bu
husus temel ilke değildir.
1.
Ehliyet
temin etmeli,düzgün bir şekilde araba kullanabilmelidir.
2.
Bilgisayarda
Office programlarını kullanacak kadar konuya aşina olmalıdır.
3.
İngilizce’yi
basit bir insanın konuşabildiği kadar öğrenmelidir.
Kayıt Şartları Ve Menfaat Birliğinin Esasları :
Okula
kaydın yaş sınırı bulunmamakla beraber 30 yaş üstü kişiler tercih nedenidir. Bu
30 yaş konusu kişinin fermantasyonunun bitişi ile ilgili bir konudur ( malum 30
yaş öncesi insanların bir takım kaygılarından kurtulması ve durulması günümüz
şartlarında zor olmaktadır. Şöyle ki 25 yaşına kadar yüksek öğrenim ve
eğitimlerle geçiyor zaman, öğrenim bitince askerlik, evlilik derken 30 yaşından
önce temel gereksinimlerini bitiremiyor insan ) durulması 30 yaş öncesinden
bitmiş kişiler de olabileceği için bu konu giriş mülakatında dikkate
alınacaktır. Okula girecek kişinin olaya inanması ve hem kendine hem okula
güvenmesi şarttır. Bu güven testi, okul ücreti bilhassa yüksek tutularak görülmek istenmiştir. Çok iyi intiba bırakan olanakları
zayıf kişilerden para alınmadan da okula kayıt yapılabilmektedir. Böyle
kişilerin ücreti Ildız vakfından sağlanmaktadır. Okulda öğrenilen iş yapma
kabiliyeti ve değişik yaşam felsefesi sayesinde, kısa sürede kişiler hayal
ettikleri hedeflere varmakta ve sistemle bütünleşmektedirler. Sistemle
bütünleşme için en az bir yıl birlikte çalışma gerekecektir. Yani gel okulunun
eğitim süreci en az bir yıldır. Okulla kayıt ücreti 50.000 amerikan dolarıdır.
Bir yıllık eğitim süreci sonunda, okula kaydını yaptıran kişinin kayıt mülakatı
sırasında hayal ettiği ve girip te başarılı olmak istediği sektörde,
hayalindeki çalışma alanında en önde gelenlerden biri olması sağlanacak ve
yaptığı işin yıllık kazancının 1.000.000 $ civarında olması için yeterli
projelerle desteklenecektir. Yeter ki okulda öğretilenleri tatbik
etsin,hocaların sözünden dışarı çıkmasın.okulda verilen disiplinler yerine
getirilince kişi kendinin getirdiği ve
uygulamaya koyduğu fizibilitesindeki parayı kazanacak ve kazandığı paranın
yarısı okula kalacak ,diğer yarısı da kendine verilecektir. Yani okula girerken
50 bin dolar ödemekte, bir yıllık eğitim sonunda 500 bin dolar kazanarak
okuldan mezun olacaktır. Burslu okumuşsa 500 yerine kendisine 450.000 $
ödenecektir. Böylece başlangıçta verilen destek işin sonunda tahsil edilmiş olacak,durum
dengelenecektir. Neden 1 milyon dolarlık hedef koyulduğu sorusu akla gelirse bu
konunun cevabını da şöyle toparlamakta yarar vardır. Bizim deneyimimizde ve 35
senenin birikimi ile piyasadaki konumumuz ile ele alınacak projenin belirli
cesametten az olmaması gerekir. Nasıl bir bakkal yolda simit satmayı proje
olarak görmüyorsa belirli irilikte iş yapanların hedefleri de kendileri ile
mütenasip olacaktır. Bir de zenginlik edebiyatında ilk milyon doların belirli
nostaljik bir kilometre taşı niteliği bulunmaktadır. Hedef bu mantık
doğrultusunda belirlenmiştir. Gel okulunda yetişmiş kişinin okuldan ayrılması
da şart değildir. Ortak projelerde %50 menfaat paylaşımı yolu ile nikah
sürdürülebilir. Aynı eğitimi almış,aynı felsefeyi paylaşan insanların bir birlerinden
kopmaları hiç te akılcı bir yol değildir. Biz buna okul ve şirket jargonunda
Katolik nikahı diyoruz.
Kişi
kendi projesini getirmemiş, gel okuluna değişik yollardan ve değişik
vesilelerle girmiş ise eğitim süreci içinde yer aldığı hazır projeden kendisine
maksimum % 15 hisse verilerek kar ortağı yapma yoluna gidilir. Bu hisse miktarı
işin cesametine bağlı olarak 1 ila 15 rakamları arasında her hangi bir miktar
olabilir. İşin püf noktası %15 getirisinin bir kişiyi geçindirmeyen bir işin
ayakta kalmayacağını bilip hisselerin ona göre dağıtılması esasının
kavranmasıdır.
Kişi
okula girdikten sonra herhangi bir proje geliştirirse kendi projesi olan bu
işten kendisine maksimum % 30 hisse verilir.
İster
hazır proje ile gelsin, ister okul sırasında yeni bir proje üretsin, ister
sadece mevcut projenin içinde yer alsın, birikim yapan kişiler kurulacak yeni
şirketlerde birikimleri oranında yer alabileceği gibi, bu işin başına geçen
proje sahibi %50 oranında hisse alacaktır.
Eğitim süreci:
En
az bir yıl olmakla beraber, Katolik nikâhı yolu ile hiç bitmeyecek bir
süreçtir. Bir müddet sonra eğitim alan ile veren arasında sağlanan menfaat
birliğine dayalı dinamiklerle, eğitim alanlar, eğitim verir duruma
gelmektedirler. Menfaat ve haz olduğu müddetçe bu süreç hiç bitmeyecektir.
Zaten eğitim de hiç bitmez.
İşleyişin temel ilkeleri:
Gel
okuluna giriş ve sistemin işleyişi birkaç yoldan yürümektedir. Bunlardan ilki
ve temel olanı Ildız şirketler gurubuna çalışma gayesi ile girenlere verilen
temel eğitimlerdir. Bu eğitimlerle kişilerin şirket içi verimlilikleri
artırılmak istenmiştir. Şirket bünyesinde 1968 den beri biriken deneyimlerden
oluşan usuller yeni katılanlara aktarılmaya çalışıldığı gibi Ildız ailesinden
kuşaklar boyu gelen birikimler de yeni katılanların kullanımlarına sunulmuştur.
Gurubumuza bağlı şirketlerde çalışanlardan “ Gel “ okulu eğitimini alanlar
arasından sivrilip bir projede yer alanlara maksimum % 15 e varan kar
ortakılıkları verilip,maaşlı olmaktan çıkarılırlar. Diğer bir yol ise Ildız
gurubunun yaptığı ortaklıklardır. Fizibilite getiren ortaklarla pek çok işe
girilmiş,guruba katılan bu ortaklara gel okulunun öğretileri verilmiştir. Bir
de kendi arzuları ile okula girmek ve alanlarında başarılı olmak isteyen
insanlar vardır. Bunların eğitim alacakları alan Ildız Halı Çiftliği ve
kullanacakları personel de çiftlik personeli olacaktır. Başvuru sahibi ile
mülakat Erdoğan Ildız tarafından gerçekleştirilecek, mülakat başarılı geçerse
kişi okula kabul edilecektir. İlk aşamada eğitim alanın kafasındaki projenin
fizibilitesi okul standartları doğrultusunda çıkarılacak,daha sonra işin
zamanlanması ve projenin finansal desteğinin çıkarılması bir esasa bağlanacak,
talebe okul prensipleri doğrultusunda projesini yürütürken bir taraftan da
eğitimini alacaktır. Çiftlik eğitimin esas okulu ve mekanı olmakla beraber,
devamlı çiftlikte kalmak ta esas değildir. Talebe istediği yerde çalışmalarını
sürdürebilir ancak aylık faaliyet raporunu çiftliğe veya eğitim almasını
sağlayan birimin başına gönderecektir.
Okula Kabul ve Eğitimin Temel Hatları :
Okula
girmek isteyen kişi niyet mektubunu etraflı öz geçmişini ve kabaca projesini
gönderir,inceleme sonucunda olumlu bulunan müracaat sahibi ile Erdoğan Ildız
mülakat yapar. Yapılan mülakat da olumluysa bir sene sonraki eğitim için gün
verilir. Eğitim başlangıç tarihi 15 ocak tarihidir. Her dönem sadece 3 kişiye
eğitim verilir. Seçilen bu 3 kişi ilk 3 ay temel eğitim alırlar. Bu dönemin
sonunda kendileri 4 nolu konum için hazır hale gelirler,5 nolu konum da zaten
Erdoğan ıldız veya eğitim talebi
ile
talebeyi gönderen birimin başı bulunacaktır. İki nolu konumun görevini de
çiftlik muhasebesi tutacağından, proje sahibinin 1 nolu ve 3 nolu konumlar için
adam ayarlamış olması gerekmektedir. Üç ayın sonunda bu iki şahsı da okula
getiren proje sahibi,öğrendikleri ile kendi ekibini kendi eğitmek zorundadır.
Bu onun liderlik tarafını geliştirdiği gibi sorumluluk almasını da
sağlayacaktır. İlk 3 ayın sonunda karnesi olumsuz olana bu şans tanınmayacak
proje sahibi okuldan uzaklaştırılacaktır. İkinci 3 aylık dönem hem ticaretin
ufak ufak başladığı ,hem de yeni gelenlerin sistemle akuple olurken
eğitildikleri dönemdir. Bu dönemin sonunda ekipler ve şahıslar karne aldığı
gibi,ekiplerin yarışı da başlamıştır artık ve birincisine ödül verilecektir.
Altıncı ayın sonunda manzara böyleyken yılın 2 .yarısında eğitimden çok iş
vardır artık. Üçüncü çeyrekte paranın kokusu fizibilite rasyolarına göre
ölçülür, artık hayal gerçekleşmiş olay para makinasına dönmüştür. Son çeyrek
Katolik nikahının kıyıldığı en verimli dönemdir. Kişiler ekip başarısının ve
paranın tadını almışlar bundan böyle projeler ardı ardına gelecektir.
Okuldan
mezun olmuş, başarılı ve sicil almamış kişilerin heykelleri bir müddet sonra
çiftlik havuz başını süslemeye başlayacaktır.
Sonsuz
devinim ve bol kazanç dileğim ile
Erdoğan
Ildız
AŞĞIDA
İNSANOĞLUNUN DEVİNİMİNE ÖRNEKLER VEREREK YOLUMUZA DEVAM EDECEĞİZ. BU
ÖRNEKLERDEN HER BİRİ SİZ OLABİLİRDİNİZ. BUNDAN BÖYLE KENDİNİZİ ONUN YERİNE KOYARAK,
YOCULUĞA DEVAM EDERSENİZ. YOLCULUKTAN ALDIĞINIZ LEZET FARKLI OLACAKTIR
30/3/2003
IŞIK YOLU
IŞIK AYDINLIKTIR.aydınlıkta
kötülüklerin barınması,hayat bulması zordur. IŞIK , bilgiyi,bilgi kuvvet ve refahı
simgelemektedir. Kötülük ve çekilen acılarla mücadelede, rehberimizin ışık
olduğundan hareketle yazıyı kaleme alıp, insanlık tarihinde ışığın kaynağı ve
ışık yollarını aramaya koyulduk. Işığın zaman zaman yoğunlaştığı yöreleri
inceleyip,bu yoğunlaşmanın ekonomik ve sosyal nedenlerinin yanında,bu
yoğunlaşmanın bilim ve teknikte insanlığın kilometre taşlarından olan hangi
icatları yarattığını,hangi olayları meydana getirdiğini görmek istedik. Bu
incelemelerin ışığı altında da IŞIĞIN hangi ortamda oluştuğunu ve
yoğunlaştığını incelerken de,aynı oluşumların ülkemizde nasıl temel bulacağını
ve bu temel üzerine ışığın nasıl tekrar inşa edileceğini incelemek
istedik.Okulumuzun öğretim tarzını bu temellere oturtmak için yola çıktık. Bu
yazı,bu uğraşların küçük bir bölümünü içermektedir. Amaç, felsefemiz ve çıkış
yolumuz, hakkında bir fikir vermektir. “ Gel “ okulunu pozitif ilimlere
yöneltmek,maddi ve manevi ışığı yakalayarak, doyumlu bir yaşam kurmaktır. Bu
ilkeden hareket ederek ışık yolunu yakalamaya çalışacağız. Aşağıda belirtilen
yolun benzerini farklı kişiler ve kurumlar kendilerine göre yapabilirler bu
yolların da doğru olabileceğini göz ardı etmemek lazımdır. Bizim örneğimiz ışık
arayışında bir referans olsun diye verilmiştir. Bu örneğin veya benzerlerinin
vardığı sonuç pozitif ışık olduktan sonra yollar farklılık arz etmemekte. Aklın
yolu bir olmaktadır.
KONUYA GİRİŞ İÇİN BİR ÇALIŞMAMDAN ALINTI İLE YOLA
KOYULALIM
ZAMANDA YOLCULUK VE PARALELLİKLER
İNSANLIĞIN 7
BİN YILINI BİR KAÇ SAYFAYA SIĞDIRMAK İÇİN YOĞUN ÇABA GEREKİYOR. BUNU ELİMDEN
GELDİĞİNCE,ZAMANIM ÖLÇÜSÜNDE YAPMAYA ÇALIŞTIM UMARIM BEĞENİRSİNİZ. BU
ÇALIŞMANIN İÇİNDE MUHAKKAK HATALAR,TEKRARLAR,İMLA HATALARI VS. BULUNACAKTIR.
AYRICA KOYMAYI UNUTTUĞUM PEK ÇOK KONU DA OLACAKTIR. DİKKATİNİZİ ÇEKEN BÖYLE
KONULARI BİLDİRİRSENİZ BU ÇALIŞMANIN İYİLEŞMESİNE KATKINIZ OLACAKTIR. ŞİMDİDEN
TEŞEKKÜRLER.
TARİH, KİŞİYE ÖZEL BİR KONUDUR. BENİM İÇİN ÖZEL BİR
ANLAM İFADE EDEN BİR OLAY SİZİN İÇİN ETMEYEBİLİR, BU YÜZDEN BU ÇALIŞMAYI WORD
BELGESİ OLARAK YAPTIM. İSTEYEN İSTEDİĞİNİ EKLESİN,KEDİNE GÖRE BİR TARİH
KRONOLOJİSİ OLUŞTURSUN İSTEDİM.
E-MAIL İLE DE ULAŞTIRMA KOLAYLIĞININ OLMASI, BU ÇALIŞMADAN FAYDALANACAK
KİŞİ SAYISINI ARTIRACAK DİYE DÜŞÜNDÜM.
UMARIM EL BİRLİĞİ İLE BU KAR TOPUNU BÜYÜTÜRÜZ VE PAYLAŞMANIN ZEVKİNİ BERABER
YAŞARIZ.
ERDOĞAN ILDIZ [email protected]
NOT: BU KRONOLOJİ ÇALIŞMASINI VE DİĞER ESERLERİMİ http://www.eracarpets.com ADRESİNDE
YAYINLAR BÖLÜMÜNDE DE GÖREBİLİRSİNİZ
TARİH |
OLAYLAR |
||
5000 |
İNSANLIĞIN ELBİSE YAPACAK TEKNİĞİ YAKALAMASI |
||
4500 |
SÜMERLERİN BAKIRI KULLANMAYA BAŞLAMALARI |
||
4000 |
SÜMERLERİN GÜMÜŞÜ KULLANMAYA BAŞLAMALARI |
||
3600 |
SÜMERLERİN BRONZU KULLANMAYA BAŞLAMALARI |
||
3500 |
SÜMERLERİN
TEKERLEĞİ İCAT ETMELERİ |
||
3300 |
MISIRLILARIN
HİYEROGLİF YAZISINI İCADI |
||
3000 |
SÜMERLİLERİN
ÇİVİ YAZISINI İCADI – MISIRLILARIN KÜREKLİ TEKNE YAPIMINA BAŞLAMALARI İLE GİRİTE KADAR GİDEBİLECEK
DURUMA GELMELERİ |
||
2950 |
MISIRLILARIN PAPÜRÜSÜTEN YAPILAN
KAĞIDI GELİŞTİRMELERİ |
||
2580 |
4. HANEDANDAN FRAVUN KHAFREIN İÇİN
SPHINX’İN YAPILMASI |
||
2568 |
NUH
PEYGAMBERİN GEMİSİ İLE TUFANDAN KAÇIŞI |
||
2650 |
İMHOTEP İÇİN İLK MERDİVEN PİRAMİDİN
YAPILMASI |
||
2640 |
İPEK KULLANIMININ ÇİNDE DEVREYE GİRMESİ |
||
2620 |
FRAVUN SNEFRU İÇİN İLK DÜZ YÜLÜ PRAMİDİN
DAHSHUR DA YAPILIŞI |
||
2613 |
DÜNYANIN 7 HARİKASINDAN GÜNÜMÜZE KALAN TEK
YAPI OLAN KEOPS PİRAMİDİNİN YAPILIŞI ( 123 MT. YÜKSEKLİK ) |
||
2600 |
MÜREKKEBİN MISIRDA İCADI – GİZE DA BÜYÜK
PRAMİDİN YAPILMASI |
||
2500 |
DEMİR
KULLANIMININ BAŞLAMASI |
||
2250 |
GÜNEŞ DİNİNİN MISIRIN DEVLET DİNİ HALİNE
GELMESİ |
||
2100 |
BABİL MEDENİYETİNİN DOĞUŞU |
||
2000 |
HİNDUİZMİM İN DOĞUŞU – AT
IN,ÖKÜZÜN,EŞEĞİN EVCİLLEŞTİRİLESİ – BABİLDE ALTIN KULLANIMININ BAŞLAMASI – SÜMERLERDE GILGAMIŞ
DESTANININ YAZILMASI |
||
1800 |
UR DAN İBRAHİM PEYGAMBERİN ORTAYA ÇIKIŞI |
||
1792-1750 |
HAMMURABİ KANUNLARININ ORTAYA ÇIKIŞI |
||
1700 |
EYÜP PEYGAMBERİN HARRAN DA ORTAYA
ÇIKIŞI- LUT PEYGAMBERİN SADON BÖLGESİNDE ORTAYA ÇIKIŞI |
||
1600 |
YUSUF
PEYGAMBERİN MISIRA GELİŞİ –SINAITIC ALFABENİN KULLANIMA GİRİŞİ |
||
1300 |
SYRIAN ALFABENİN DEVREYE GİRİŞİ- İLK
YAZILI MÜZİĞİN SURİYE’DE PİŞMİŞ TOPRAĞA YAZILMASI- İLK ÇİN ALFABESİNİN
OLUŞTURULMASI |
||
1270 |
İLK ANSİKLOPEDİNİN SURİYELİ BİR TARİHÇİ
OLAN ABULFARAJ BAR HEBRAEUS TARAFINDAN OLUŞTURULMASI |
||
1250 |
MUSA
PEYGAMBERİN İSRAİLLİLERİ MISIRDAN ÇIKARMASI – TURUVA SAVAŞLARI |
||
1150 |
SATRANÇ OYUNUNUN İCADI |
||
1013-973 |
DAVUD PEYGAMBER |
||
973-933 |
SÜLEYMAN PEYGAMBER |
||
950 |
SÜLEYMAN TAPINAĞININ YAPILIŞI |
||
900-600 |
TEVRAT
IN ORTAYA ÇIKIŞI |
||
775 |
YUNAN ALFABESİNİN OLUŞTURULMASI |
||
754 |
ROMANIN
İMPARATORLUĞUNUN DOĞUŞU ,ROM ULUS ÜN BAŞA GEÇMESİ |
||
720 |
ARAMAIC/ ASIRYAN ALFABESİNİN
OLUŞTURULMASI |
||
700 |
ANTİK
YUNANDA BİLİM DEVRİNİN BAŞLAYIŞI- PARANIN FİNİKELİLER TARAFINDAN KULLANILMAYA
BAŞLAMASI |
||
604 |
TAOİZMİN
KURUCUSU Lİ-TAN IN DOĞUŞU |
||
600 |
DÜNYANIN 7 HARİKASINDAN BİRİ OLAN
BABAİLİN ASMA BAHÇELERİNİN BABİLDE NABUKADNEZAR TARAFINDAN KRALİÇESİ
SEMİRAMİS İÇİN YAPTIRILMASI |
||
570-493 |
ZERDÜŞT FELSEFESİNİN DOĞUŞU |
||
563-483 |
BUDİZMİN
ORTAYA ÇIKIŞI |
||
557 |
MAHAVİRA İNANCININ HİNDİSTAN’DA DOĞUŞU |
||
551-479 |
KONFİÇYUS
İNANCININ ORTAYA ÇIKIŞI |
||
453 |
DÜNYANIN YEDİ HARİKASINDAN BİRİ OLAN
ZEUS HEYKELİNİN OLİMPOSTAKİ ZEUS TAPINAĞINA YERLEŞTİRİLİŞİ |
||
470-399 |
SOKRAT’IN FELSEFESİNİ
YAYIŞI |
||
428-347 |
EFLATUNUN SOKRAT’A TALEBELİK YAPTIĞI
ZAMANLAR |
||
384-322 |
ARİSTO FELSEFESİNİN YAYILIŞI |
||
353 |
DÜNYANIN 7 HARİKASINDAN BİRİ OLAN
MOZELEUMUN BODRUMDA İNŞASI |
||
|
|
||
322 |
İSKENDER’İN ÖLÜMÜ |
||
300 |
BARUTUN
ÇİN’DE İCADI - DÜNYANIN YEDİ HARİKASINDAN BİRİ OLAN ARTEMİS TAPINAĞININ EFES TE
İNŞASI |
||
250 |
CİN ŞEDDİNİN YAPILMAYA BAŞLANMASI |
||
200 |
-
ÇİMENTONUN ROMALILAR TARAFINDAN KULLANILMAYA BAŞLANMASI |
||
200 SONU |
BASKI TEKNİĞİNİN ÇİN’DE UYGULANMAYA BAŞLAMASI
( İLK MATBAA ) |
||
100 |
ESKİ YUNAN DA BİLİM DÖNEMİNİN SONU |
||
30 |
KİLOPARTANIN ÖLÜMÜ - MISIRDA ROMA
HAKİMİYETİNİN BAŞLAMASI |
||
0 |
İSA NIN
DOĞUŞU |
||
37 |
TARSUSLU AZİZ PAUL ÜN HIRİSTİYANLIĞI
KABUL ETMESİ |
||
200 |
SABUNUN
KULLANILMAYA BAŞLANMASI- |
||
313 |
ROMA
İMPARATORU KONSTANTİN İN HIRİSTİYANLIĞI KABUL ETMESİ |
||
395 |
DOĞU VE BATI ROMANIN AYRILIŞI-BİZANS’IN
BAŞLAYIŞI |
||
434-453 |
ATİLLA’NIN ROMA SEFERİ |
||
450 |
VİSKİNİN İCADI |
||
476 |
BATI
ROMANIN YIKILIŞI |
||
520 |
HİNTLİ
MATAMATİKCİLERİN DESİMAL SİSTEMİ OLUŞTURMALARI |
||
532 |
AYA
SOFYA KİLİSESİNİN İSTANBUL’DA İNŞASI |
||
571 |
HAZİRETİ MUHAMMEDİN DOĞUŞU |
||
610 |
HAZİRETİ
MUHAMMET’E İLK AYETLERİN İNMEYE BAŞLAMASI |
||
661 |
EMEVİ DEVLETİNİN KURULUŞU |
||
750 |
EMEVİ DEVLETİNİN ÇÖKÜŞÜ |
||
756 |
ENDÜLÜS EMEVİ DEVLETİNİN KURULUŞU |
||
800 |
ARAP TACİRLERİN KAĞIT YAPIM TEKNİĞİNİ
SEMERKANTTAN ALIP ARABİSTAN’A TAŞIMALARI |
||
868 |
İLK BİLİNEN BASILMIŞ KİTAP OLAN
"ELMAS SATURA "NIN ÇİN’DE BASIMI |
||
910 |
İLK KAĞIT PARANIN ÇİN’DE TEDAVÜLE
ÇIKARILIŞI |
||
1026 |
MÜZİKTE
NOTA SİSTEMİNİN OLUŞTURULMASI |
||
1071 |
MALAZGİRT
MEYDAN SAVAŞI- TÜRKLERE ANADOLU KAPILARININ AÇILMASI |
||
1094 |
ÇALAR SAATİN ÇİN’DE YAPILMASI |
||
1200 |
CENGİZ HANIN
MOĞOL İMPARATORLUĞUNU KURULUŞU- PUSULANIN GELİŞTİRİLMESİ - KAĞIT YAPIM TEKNİĞİNİN ÇİNDEN TÜRKLERE
ORADAN DA ARAPLARA,ARAPLARDAN DA AVRUPA’YA GEÇİŞİ İLE AVRUPA’NIN KAĞITLA
TANIŞMASI |
||
1207 |
MEVLANANIN
BELH’ TE DOĞUŞU |
||
1221 |
YANGIN BOMBASININ ÇİN’DE YAPILMAYA
BAŞLANMASI |
||
1232 |
BARUTUN MOĞOLLAR TARAFINDAN HARP
MALZEMESİ OLARAK KULLANILMASI |
||
1240 |
YUNUS
EMRE NİN DOĞUMU |
||
1241 |
MOĞOLLARIN BARUTU MACARLARA KARŞI
BUDAPEŞTE DE KULLANMALARI |
||
1248 |
HACI BEKTAŞİ
VELİ NİN HORASANDA DOĞUŞU |
||
1250 |
İLK TOPUN ÇİNLİLER TARAFINDAN YAPILMASI |
||
1258 |
MOĞOLLARIN BAĞDADI İSTİLASI SIRASINDA
BARUTU KULLANMALARI |
||
1268 |
ARAPLARIN BARUTU FRANSIZ HACLI
ORDULARINA KARŞI KULLANMALARI |
||
1273 |
MEVLANA’NIN ÖLÜMÜ |
||
1285 |
İLK
MİYOP GÖZLÜĞÜNÜN YAPILMASI |
||
1295 |
MARKO POLO NUN İTALYA’YA DÖNÜŞÜ |
||
1299 |
OSMAN GAZİ NİN TAHTA GEÇİŞİ |
||
1300 |
BARUTUN
AVRUPA’DA YAYGINLAŞMAYA BAŞLAMASI- ÖNCE İTALYA,SONRA ALMANYA VE İNGİLTERE DEN
DİĞER ÜLKELERE YAYILMIŞTIR. |
||
1321 |
YUNUS EMRE’NİN ÖLÜMÜ |
||
1326 |
OSMAN GAZİ NİN ÖLÜMÜ- ORHAN GAZİ NİN
TAHTA GEÇİŞİ – İLK SİLAHIN İTALYA’DA
YAPILMASI |
||
1337 |
HACI BEKTAŞİ VELİNİN ÖLÜMÜ |
||
1359 |
ORHAN GAZİNİN ÖLÜMÜ- BİRİNCİ MURAT’IN TAHTA
GEÇİŞİ |
||
1389 |
I. MURAT’IN ÖLÜMÜ-YILDIRIM BEYAZIT’IN
TAHTA GEÇİŞİ |
||
1400 |
AVRUPA’DA PARŞÖMENDEN KAĞIDA GEÇİŞİN
BAŞLAMASI |
||
1402 |
YILDIRIM BEYAZIT’IN ÖLÜMÜ- |
||
1413 |
ÇELEBİ MEHMET’İN TAHTA GEÇİŞİ |
||
1421 |
ÇELEBİ MEHMET’İN ÖLÜMÜ- İKİNCİ MURAT’IN
TAHTA ÇIKIŞI |
||
1450 |
GUTENBERG İN ALMANYA’DA İLK TİPO BASKI
TEKNİĞİNİ GELİŞTİRMESİ |
||
1451 |
İKİNCİ MURAT’IN ÖLÜMÜ- FATİH SULTAN
MEHMET’İN TAHTA ÇIKIŞI |
||
1452 |
LONARDO VİNCİ NİN DOĞUŞU |
||
1453 |
İSTANBUL’UN FETHİ - BİZANS’IN SONU |
||
1481 |
FATİH SULTAN MEHMET’İN ÖLÜMÜ- İKİNCİ
BEYAZIT’IN TAHTA ÇIKIŞI |
||
1486 |
LEONARDO VINCI NİN UÇUŞ KONUSUNDA
ÇALIŞMALARINI YOĞUNLAŞTIRMASI |
||
1492 |
KOLOMB’
UN AMERİKA’YA ÇIKIŞI- YAHUDİLERİN İSPANYADAN KAÇIŞI-
KAÇANLARDAN BİR GURUBUN SELANİK VE İSTANBUL’A OSMANLI TOPRAKLARINA
GELİŞİ-DİĞER BİR GURUBUN DA ANTWERP VE AMSTERDAM’A GİDİŞİ |
||
1498 |
VASCO DA GAMA’NIN ÜMİT BURNUNU AŞARAK
HİNDİSTANA ULAŞMASI |
||
1500 |
AVRUPA’DA RÖNESANS IN FİLİZLENİŞİ |
||
1507 |
TÜTÜNÜN AMERİKA KITASINDAN AVRUPA YA
GETİRİLİŞİ |
||
1512 |
İKİNCİ BEYAZIT’IN ÖLÜMÜ- YAVUZ SULTAN
SELİMİN TAHTA ÇIKIŞI |
||
1514 |
COPERNIC’İN KURAMINI ORTAYA KOYUŞU |
||
1519 |
LEONARDO VİNCİ NİN ÖLÜMÜ |
||
1520 |
YAVUZ SULTAN SELİMİN ÖLÜMÜ- KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’IN TAHTA
ÇIKIŞI |
||
1543 |
İNSAN ANATOMİSİ ÜZERİNE İLK KİTABIN
PADOVA ÜNİVERSİTESİ TARAFINDAN YAYINLANIŞI |
||
1522 |
MAGELLAN’IN EKİBİNİN DÜNYA ETRAFINDAKİ
TURU TAMAMLAMASI |
||
1550 |
SÜLEYMAN
İYE CAMİSİNİN MİMAR SİNAN TARAFINDAN YAPILIŞI – TELESKOPLARDA KULLANILABİLECEK İLK MERCEĞİN
YAPILMASI |
||
1565 |
PATATESİN AMERİKA’DAN AVRUPA’YA
GETİRİLİŞİ |
||
1566 |
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’IN ÖLÜMÜ- İKİNCİ
SELİMİN TAHTA ÇIKIŞI |
||
1574 |
İKİNCİ SELİMİN ÖLÜMÜ –ÜÇÜNCÜ MURAT’IN
TAHTA ÇIKIŞI |
||
1589 |
GALİLEO NUN DÜNYANIN DÖNDÜĞÜNÜ İDDİA EDİŞİ |
||
1595 |
III. MURAT’IN ÖLÜMÜ- III. MEHMET’İN
TAHTA ÇIKIŞI |
||
1603 |
III. MEHMET’İN ÖLÜMÜ- I. AHMET’İN TAHTA
ÇIKIŞI- |
||
1608 |
İLK TELESKOPUN HOLLANDA DA YAPILMASI |
||
1609 |
İLK
GAZETENİN AYNI ZAMANDA ANCAK FARKLI KİŞİLER TARAFINDAN ALMANYA VE
AVUSTURYA’DA DEVREYE SOKULMASI |
||
1611 |
MİKROSKOP UN PRAG DA BULUNMASI |
||
1613 |
GALİLEO NUN DÜNYANIN DÖNDÜĞÜNÜ
İSPATLAMASI |
||
1615 |
BİR İNGİLİZ KAŞİFİN KUZEY KUTBUNA
SEYAHATİ |
||
1616 |
COPERNICUS VE GALİLEO NUN KİLİSE
TARAFINDAN AFOROZU |
||
1617 |
I. AHMET’İN ÖLÜMÜ – II. MUSTAFA’NIN
TAHTA ÇIKIŞI |
||
1618 |
I. MUSTAFA’NIN TAHTTAN İNDİRİLİŞİ - I.OSMAN (GENÇ ) IN TAHTA ÇIKIŞI |
||
1622 |
I. OSMAN ( GENÇ ) IN ÖLÜMÜ – I.
MUSTAFA’NIN TEKRAR TAHTA OTURUŞU |
||
1623 |
I. MUSTAFA’NIN ÖLÜMÜ – DÖRDÜNCÜ MURAT’IN
TAHTA GEÇİŞİ |
||
1624 |
İLK DENİZALTININ BİR HOLLANDALI
TARAFINDAN TASARLANMASI |
||
1628 |
DESCARTES’İN “ DÜŞÜNÜYORUM DEMEK Kİ VARIM “ ŞEKLİNDE
ÖZETLENECEK FELSEFİ KURAMINI GELİŞTİRMESİ |
||
1631 |
TAÇ
MAHAL IN ŞAH CİHAN TARAFINDAN KARISI İÇİN ANIT MEZAR OLARAK YAPTIRILMASI |
||
1632 |
GALİLEO
NUN YARGILANIŞI ,SAVUNMASINI “ DÜNYA HER ŞEYE RAĞMEN DÖNÜYOR DİYEREK NOKTALAYIŞI – KİLİSE DÜNYANIN
DÖNDÜĞÜNÜ RESMEN 1922 DE KABUL ETMİŞTİR - |
||
1640 |
DÖRDÜNCÜ MURAT’IN ÖLÜMÜ – I. İBRAHİM’İN
TAHTA ÇIKIŞI |
||
1644 |
BAROMETRENİN İTALYA DA İCADI |
||
1647 |
GDANSK TA AYIN İLK HARİTASININ
ÇIKARILMASI |
||
1648 |
I. İBRAHİM’İN ÖLÜMÜ – 4. MEHMET ( AVCI
) İN TAHTA ÇIKIŞI |
||
1654 |
HAVANIN VAKÜMLANDIĞI ORTAMDA ATEŞİN
YANMADIĞININ VE SESİN İLETİLMEDİĞİNİN İSPATI |
||
1664 |
HYGROMETRENİN ( HAVADAKİ NEM ORANINI
ÖLÇEN ALET ) İTALYA’DA İCADI |
||
1655 |
SOMMERSET TARAFINDAN BUHAR MAKİNASININ
YAPIMI |
||
1658 |
KANDAKİ AL YUVARLARIN HOLLANDALILAR
TARAFINDAN KEŞFİ |
||
1666 |
NEWTON
KANUNLARININ ORTAYA ÇIKIŞI |
||
1671 |
İLK HESAP MAKİNASININ ALMAN LEIBNIZ
TARAFINDAN YAPILMASI |
||
1775 |
GREENWICH RASATHANESİNİN KURULUŞU |
||
1679 |
BİNARY MATAMATİĞİNİN LEIBNIZ TARAFINDAN
KURULUŞU- BURADA TÜM RAKAMLAR 1 VE 0 İLE İFADE EDİLİYORLAR ,ŞİMDİ BİLGİSAYAR
TEKNOLOJİSİNDE DE BU BÖYLE |
||
1684 |
NEWTON’UN YERÇEKİMİ KANUNUNU BULUŞU |
||
1687 |
4. MEHMET ( AVCI ) İN ÖLÜMÜ – 2.
SÜLEYMAN’IN TAHTA ÇIKIŞI |
||
1691 |
2. SÜLEYMAN’IN ÖLÜMÜ – 2. AHMET’İN TAHTA
ÇIKIŞI |
||
1663 |
LONDRA
DA POSTA SİSTEMİNİN KURULMASI |
||
1694 |
ALMAN CAMMERARIUS UN POLEN İ KEŞFİ. |
||
1695 |
2. AHMET’İN ÖLÜMÜ – 2. MUSTAFA’NIN TAHTA
ÇIKIŞI |
||
1699 |
SEYYAR YANGIN TULUMBASININ PARİS TE
KULLANILMAYA BAŞLANMASI |
||
1700 |
İTALYAN DOKTOR BERNARDINO NUN GÖĞÜS
KANSERİ HAKKINDAKİ RAPORU |
||
1701 |
İSTANBUL’DA PYLARINI NİN ÇİÇEK AŞISI İLE
TEDAVİ YÖNTEMİNİ GERÇEKLEŞTİRMESİ |
||
1703 |
İKİNCİ MUSTAFA’NIN ÖLÜMÜ –3. AHMET’İN
TAHTA ÇIKIŞI |
||
1712 |
BUHAR MAKİNASININ İNGİLTERE’DE DEVREYE
GİRMESİ |
||
1714 |
ALMAN FİZİKÇİ FAHRENHEIT TARAFINDAN ISI ÖLÇÜM
SİSTEMİ OLAN FAHRENHEIT DERECELEME SİSTEMİNİN BULUNMASI |
||
1718 |
İLK
MAKİNALI TÜFEĞİN İNGİLTERE’DE YAPILMASI |
||
1730 |
3. AHMET’İN ÖLÜMÜ – BİRİNCİ MAHMUT’UN
TAHTA ÇIKIŞI |
||
1731 |
OCTANT
IN BULUNUŞU |
||
1743 |
FRANSIZ KRALI XV. LUİ İÇİN MEKANİK ASANSÖR YAPILIŞI |
||
1746 |
HOLLANDA’DA LEYDEN SÜRAHİSİNİN YAPILMASI
SAYESİNDE ELEKTRİK ÇAĞINA İLK ADIMIN
ATILIŞI |
||
1753 |
VİYANA’DA DAKTİLONUN ATA BABASININ
YAPILMASI |
||
1754 |
BİRİNCİ MAHMUT’UN ÖLÜMÜ – ÜÇÜNCÜ
OSMAN’IN TAHTA ÇIKIŞI- |
||
1756 |
MOZART’IN DOĞUŞU |
||
1757 |
ÜÇÜNCÜ OSMAN’IN ÖLÜMÜ – ÜÇÜNCÜ
MUSTAFA’NIN TAHTA ÇIKIŞI |
||
1764 |
İP
EĞİRME TEZGAHININ İCADI |
||
1769 |
İLK
OTOMOBİLİN FRANSA’DA YAPILMASI |
||
1770 |
ELEKTRİK PİLİNİN TEMEL PRENSİBİNİN YAPILANDIRILMASI |
||
1770 |
İLK PROTEZ DİŞİN FRANSA’DA YAPILMASI |
||
1774 |
ÜÇÜNCÜ MUSTAFA’NIN ÖLÜMÜ – BİRİNCİ
ABDÜLHAMİT’İN TAHTA ÇIKIŞI |
||
1775 |
DENİS
PAPİN’İN BUHAR MAKİNASINI GELİŞTİRMESİ |
||
1783 |
İLK
SICAK HAVA BALONUNUN MONTGOLFİER KARDEŞLER TARAFINDAN UÇURULMASI |
||
1784 |
HELİKOPTER YAPIMI İÇİN GİRİŞİMLERİN
FRANSADA YOĞUNLAŞMASI |
||
1787 |
İLK
BUHARLI GEMİNİN AMERİKA’DA JOHN FITCH
TARAFINDAN YAPILIŞI |
||
1789 |
I. ABDÜLHAMİT’İN ÖLÜMÜ –ÜÇÜNCÜ SELİMİN
TAHTA ÇIKIŞI |
||
1790 |
KOL SAATİNİN İTALYA’DA KULLANILMAYA BAŞLAMASI |
||
1790 |
İLK YÜN TARAK MAKİNASININ YAPIMI |
||
1791 |
MOZART’IN ÖLÜMÜ |
||
1793 |
FRANSA’DA METRİK SİSTEMİN KULLANILMAYA
BAŞLANMASI |
||
1798 |
GÖZLÜĞÜN
İSVİÇRE DE YAPILMASI |
||
1800 |
İLK ELEKTRİK PİLİNİ GELİŞTİRME
ÇALIŞMALARI |
||
1801 |
IŞIK HIZI TEORİSİNİN İNGİLTERE’DE THOMAS
YONG TARAFINDAN GELİŞTİRİLMESİ |
||
1803 |
ATOM TEORİSİNİN JOHN DALTON TARAFINDAN
ORTAYA ATILIŞI |
||
1804 |
İLK
BUHARLI LOKOMOTİFİN İNGİLTERE’DE YAPILMASI- ALESANDO VOLTA NIN
ELEKTRİK ÜRETEN PİLİ İCAD EDİŞİ |
||
1805 |
TEKSTİLDE JAKAR SİSTEMİNİN KULLANILMAYA BAŞLAMASI |
||
1805 |
SAVAŞ ROKETLERİNİN İNGİLİZLER TARAFINDAN
YAPILMASI |
||
1806 |
KARBON KAĞIDININ İNGİLTERE’DE İCAT
EDİLİŞİ |
||
1807 |
İNGİLTERE’DE GAZLI SOKAK LAMBALARININ KULLANILMAYA BAŞLAMASI |
||
1807 |
GAZLA ÇALIŞAN İLK OTOMOBİLİN YAPILMASI |
||
1807 |
3. SELİMİN ÖLÜMÜ – DÖRDÜNCÜ MUSTAFA’NIN
TAHTA ÇIKIŞI |
||
1808 |
DÖRDÜNCÜ MUSTAFA’NIN TAHTAN İNDİRİLİŞİ –
2. MAHMUT’UN TAHTA ÇIKIŞI - LABRATUVAR ORTAMINDA İLK ELEKTRİK
ARKININ ELDE EDİLİŞİ VE BÖYLECE ELEKTRİĞİN İNSANLIĞIN GENİŞ ANLAMDA
KULLANIMINA GİRİŞİNİN BAŞLANGICI |
||
1808 |
İLK BUHARLI GEMİNİN NEW YORK TAN
PHILEDELPHIA YA GİDİŞİ |
||
1812 |
İLK KONSERVE FABRİKASININ KURULUŞU |
||
1817 |
BAHAULLAH ( MİRZA HÜSEYİN ALİ ) NİN DOĞUŞU |
||
1819 |
İSVİÇRE’DE
İLK ÇİKOLATANIN YAPILMASI |
||
1819 |
ELEKTRİK AKIMININ YOL AÇTIĞI MANYETİK
ALANIN KEŞFİ |
||
1922 |
PİYANO NUN YAPILMASI |
||
1822 |
AKARDİONUN YAPILMASI |
||
1824 |
ELEKTROMANYETİK OLUŞUMUN KEŞFİ |
||
1824 |
BUHARLI OTOMOBİLİN YAPILIŞI |
||
1825 |
DÜRBÜNÜN BULUNUŞU |
||
1825 |
SİNEMA OLAYINA TEMEL TEŞKİL EDEN RESİMLERİN HAREKETLENDİRİLME ESASLARININ
ANLAŞILMASI |
||
1826 |
ALMANYA’DA İLK ANİLİN BOYALARIN ORTAYA
ÇIKIŞI |
||
1826 |
LONDRA’DA
KİBRİTİN İCAT EDİLİŞİ |
||
1826 |
İLK GAZ SOBASININ YAPIMI |
||
1827 |
GEORGE
SIMON OHM UN ALMANYA’DA ELEKTRİĞİN MUKAVEMET KANUNUNU ORTAYA KOYUŞU |
||
1839 |
BİSİKLETİN İNGİLTERE’DE İCADI |
||
1839 |
2. MAHMUT’UN ÖLÜMÜ- ABDULMECİD’İN TAHTA
ÇIKIŞI |
||
1831 |
KUZEY KUTBUNUN KEŞFİ |
||
1833 |
FLÜORESAN AYDINLATMANIN İCADI |
||
1833 |
DİKİŞ
MAKİNASININ İCADI |
||
1833 |
ELEKTRİKLİ TELGRAFIN İCADI |
||
1834 |
MÜZİK ALETLERİNİN SES AYARINI YAPABİLMEK
İÇİN TONOMETRENİN YAPILMASI |
||
1834 |
İLK POSTA PULUNUN KULLANILMASI |
||
1835 |
MÜZİKTE
SOL ANAHTARININ KULLANILMAYA BAŞLANMASI |
||
1835 |
SAMMUEL COLT TARAFINDAN MEŞHUR TOPUZLU 6
MERMİ ALAN SİLAHIN USA DA YAPILMASI |
||
1837 |
AMERİKA’DA
İLK ELEKTRİK MOTORUNUN YAPILIŞI |
||
1837 |
TELGRAFÇILIKTA
MORS ALFABESİNİN KULLANILMAYA BAŞLANMASI |
||
1838 |
FOTOĞRAFÇILIKTA
NEGATİFTEN ÇOĞALTMA SİSTEMİNE GEÇİLMESİ |
||
1844 |
BAHAİLİĞİN
DOĞUŞU |
||
1840 |
TONIC SUYUNUN İCADI |
||
1840 |
SIRLI AYNANIN İCADI |
||
1842 |
ETER İN ANESTETİK MALZEME OLARAK
KULLANILIŞI- USA |
||
1842 |
İLK SÜNNİ GÜBRENİN İNGİLİZLER TARAFINDAN
YAPILIŞI |
||
1843 |
İLK TRANSATLANTİĞİN İNŞASI |
||
1843 |
İLK DAKTİLONUN İCADI |
||
1843 |
İLK FABRİKASYON SİGARANIN FRANSA’DA
PİYASAYA ÇIKARILIŞI |
||
1844 |
ŞİŞME LASTİKLİ TEKERLERİN ARABA
ENDÜSTRİSİNDE KULLANILIŞI |
||
1845 |
ROTARY BASKI TEKNİĞİNİN NEW YORK TA
KULLANILMAYA BAŞLAMASI |
||
1846 |
KİMYASAL PATLAYICILARIN KULLANILMAYA
BAŞLAMASI-ALMANYA |
||
1847 |
İKİ KATLI OTOBÜSLERİN YAPILMASI |
||
1848 |
İLK DEPARTMAN STORE UN NEW YORK TA
AÇILMASI |
||
1848 |
İLK SENTETİK ÇİKLETİN YAPILMASI |
||
1849 |
İLK TELEFON DENEMELERİNİN ANTONIO MEUCCI
TARAFINDAN YAPILIŞI |
||
1849 |
FİRKETENİN İCADI- USA |
||
1850 |
LEVİ STRAUS
TARAFINDAN İLK JEANS PANTOLUN ÜRETİLMESİ |
||
1850 |
İLK
BUZDOLABININ ÜRETİLMESİ |
||
1851 |
İLK RENKLİ BASKININ YAPILMASI |
||
1851 |
SİNGER DİKİŞ MAKİNASININ YAPIMI |
||
1851 |
4 TEKERLEKLİ PEDALLI ARABANIN YAPIMI
-İNGİLTERE |
||
1851 |
SERİ DONDURMA ÜRETİMİNE FABRİKASYON
OLARAK GİRİLMESİ -USA |
||
1852 |
SU POMPASININ YAPIMI |
||
1853 |
İLK HESAP MAKİNASININ YAPIMI - İSVEÇ |
||
1855 |
KRONOMETRENİN İCADI |
||
1856 |
ANİLİN
MAVİ BOYANIN İNGİLİZ KİMYAGERLER TARAFINDAN YAPILMASI |
||
1856 |
BUZDOLABININ
AMERİKA’DA KULLANILMAYA BAŞLAMASI |
||
1856 |
SU KAYAĞI SPORUNUN BAŞLAMASI |
||
1857 |
İLK
GENEL KULLANIMLI ASANSÖRÜN NEW YORK TA BİR MAĞAZADA KULLANIMI |
||
1857 |
PASTÖRÜN MİKROORGANİZMALAR VE
FONKSİYONLARINI KEŞFİ |
||
1859 |
GENİŞ AÇILI MERCEKLERİN YAPILMASI |
||
1859 |
ANİLİN SARININ ALMANYA’DA PETER GREISS
TARAFINDAN BULUNMASI |
||
1859 |
İLK
PETROL KUYUSUNUN AMERİKA’DA PENSİLVANIA
BÖLGESİNDE ÜRETİME GEÇMESİ |
||
1859 |
DARWIN
İN EVRİM TEORİSİNİ AÇIKLAMASI |
||
1859 |
PULLMAN VAGONLARI İLE DEMİR YOLCULUĞUNUN
KONFORLU HALE GELMESİ |
||
1860 |
LİNOLYUM – MUŞAMBA – NIN YER KAPLAMA
MALZEMESİ OLARAK KULLANILMASINA BAŞLANMASI-İNGİLTERE |
||
1861 |
ABDULMECİD’İN ÖLÜMÜ – ABDULAZİZ’İN TAHTA
GEÇİŞİ |
||
1861 |
HİDROLİK KOMPRESÖRÜN İCADI |
||
1861 |
TELEFONUN ALMANYA’DA KULLANIMI |
||
1862 |
İLK MAKİNALI TÜFEĞİN AMERİKA’DA YAPILMASI |
||
1862 |
İLK EKMEK FABRİKASININ İNGİLTERE’DE
AÇILMASI |
||
1862 |
İLK
ÇAMAŞIR MAKİNASININ KULLANIMA GİRİŞİ |
||
1862 |
SÜT SAĞMA MAKİNASININ İCADI |
||
1863 |
İNDİGO
BOYANIN SENTETİK OLARAK ALMANYA’DA YAPIMI |
||
1863 |
LONDRA’DA
İLK METRO ÇALIŞMALARI |
||
1863 |
BAHAİLİĞİN ORTAYA ÇIKIŞI |
||
1864 |
ALFRED
NOBEL İN İSVEÇ’TE DİNAMİTİ BULUŞU |
||
1864 |
PASTÖR ÜN PASTÖRİZASYON METODUNU
GELİŞTİRMESİ |
||
1864 |
İNGİLTERE’DE MAGNEZYUMLU FLAŞLARIN
KULLANILMAYA BAŞLAMASI |
||
1865 |
ANTİSEPTİK MÜDAHALE KONSEPTİNİN JOSEPH
LISTER TARAFINDAN GELİŞTİRİLMESİ |
||
1865 |
GAZ
LAMBASININ İNGİLTERE’DE YAPILMASI |
||
1865 |
GREGOR MENDEL İN GENETİK KANUNLARINI
BULUŞU- AVUSTURYA |
||
1865 |
VELOSBİTİN ( BİSİKLET ) FRANSA’DA İCADI |
||
1865 |
WEB-OFSET BASKI TEKNİĞİNİN
GELİŞTİRİLMESİ |
||
1866 |
OKYANUSA DÖŞENEN KABLO SAYESİNDE AMERİKA
VE İNGİLTERE ARASINDA TELGRAF HABERLEŞMESİNİN YAPILMASI |
||
1866 |
KİMYASAL YANGIN SÖNDÜRÜCÜSÜNÜN YAPIMI |
||
1866 |
İLK KONSERVE AÇACAĞININ YAPILMASI |
||
1867 |
FLORASAN LAMBANIN FRANSA’DA YAPIMI |
||
1867 |
İLK YAZILI TELGRAFIN İNGİLTERE’DE GERÇEKLEŞTİRİLMESİ |
||
1867 |
DİNAMİTİN NOBEL TARAFINDAN KULLANIMA
SUNULUŞU |
||
1868 |
MARGARİNİN
FRANSA’DA KULLANILMAYA BAŞLAMASI |
||
1869 |
HAVAYI VAKKUMLAYARAK YERİ TEMİZLEYEN
MAKİNANIN YAPILMASI |
||
1869 |
SÜVEYŞ
KANALININ AÇILIŞI |
||
1870 |
KESE KAĞIDININ AMERİKA’DA KULLANILMAYA
BAŞLAMASI |
||
1870 |
İLK
ALAFRANGA TUVALETİN İNGİLTERE’DE KULLANILMAYA BAŞLANMASI |
||
1870 |
ÇİKLET İN AMERİKA’DA KULLANILMAYA
BAŞLAMASI |
||
1873 |
YANGIN ALARMININ YAPILMASI |
||
1873 |
REMINGTON DAKTİLONUN YAPILMASI |
||
1873 |
HAZAR
DENİZİ VE BAKU DE PETROLÜN BULUNUŞU |
||
1873 |
FOTOCELL İN YAPILMASI |
||
1874 |
ŞEMSİYENİN İNGİLTERE’DE KULLANILMAYA
BAŞLAMASI |
||
1875 |
KÜP ŞEKERİN ALMANYA DA PİYASAYA
SÜRÜLMESİ |
||
1875 |
SOĞUTMALI VAGONLARIN
DEMİRYOLLARINDA GIDA NAKLİNDE
KULLANILMASI |
||
1875 |
ELEKTRİKLİ MTKAPLARIN DİŞÇİLİKTE
KULLANILMASI |
||
1875 |
TANZİMAT |
||
1876 |
TELEFONUN
ALEXANDER GRAHAM BELL TARAFINDAN İCADI |
||
1876 |
KARBÜRATÖR ÜN DAIMLER TARAFINDAN YAPILIŞI |
||
1876 |
STENO NUN İCADI |
||
1876 |
ELEKTRONLARIN KEŞFİ-İRLANDA |
||
1876 |
ABDÜLAZİZ’İN ÖLÜMÜ - BEŞİNCİ MURADIN TAHTA GEÇİŞİ VE İNDİRİLİŞİ
– İKİNCİ ABDÜLHAMİT’İN TAHTA ÇIKIŞI – ALMANYA’DA İLK BENZİN MOTORUNUN YAPILIŞI |
||
1877 |
MİKROFONUN İCADI |
||
1877 |
İLK SES KAYIT CİHAZI OLAN MONOGRAPH IN EDİSON
TARAFINDAN İCADI |
||
1878 |
TELEVİZYONUN
İCADI –
İRLANDA,DENİS REDMOND |
||
1879 |
EDİSON’UN
AKKOR LAMBAYI İCAT EDİŞİ |
||
1880 |
DC MOTORUNUN EDİSON TARAFINDAN YAPILMASI |
||
1880 |
MALARYA YA YOL AÇAN BAKTERİNİN BULUNMASI |
||
1880 |
RENKLİ TELEVİZYON TASARIMI ÜZERİNE
ÇALIŞMALARIN BAŞLAMASI |
||
1881 |
TELE
FOTOĞRAFIN İCAT EDİLMESİ İLE UZAK MESAFELERE,RESİM,HARİTA,ÇİZİMLERİN
GÖNDERİLEBİLMESİ |
||
1881 |
TEKRAR DOLDURULABİLEN PİLLERİN YAPILMASI |
||
1882 |
İLK
GÖKDELENİN ŞİKAGO DA YAPILMASI |
||
1882 |
SANİYEDE 12 FOTOĞRAF ÇEKEN MAKİNANIN
FRANSA’DA YAPILMASI |
||
1882 |
MASA VANTİLATÖRÜNÜN YAPILMASI |
||
1884 |
KOKAİN İN LOCAL ANESTEZİ DE KULLANILMASI |
||
1884 |
GREENWICH ZAMAN AYARININ DÜNYA STANDARDI
OLARAK KABUL EDİLİŞİ |
||
1884 |
OTOMATİK MAKİNALI TÜFEĞİN İCADI - LONDRA |
||
1884 |
BUHAR ENERJİSİNİ ELEKTRİK ENERJİSİNE
DÖNÜŞTÜREN İLK TÜRBÜNÜN YAPILMASI |
||
1884 |
İLK EV
MODELİ ÇAMAŞIR MAKİNASININ YAPILMASI |
||
1885 |
PASTÖRÜN KUDUZ AŞISINI BULUŞU - PARİS |
||
1886 |
İLK GRAMOFONUN AMERİKA’DA VOLTA
LABRATUVARINDA YAPILIŞI |
||
1886 |
İLK ELEKTRİKLE ÇALIŞAN DENİZ ALTININ İSPANYA
DA YAPILMASI |
||
1887 |
İLK PLAĞIN
YAPILMASI |
||
1887 |
ELEKTRİKLE ÇALIŞAN ASANSÖRÜN ALMANYA’DA
YAPILMASI |
||
1887 |
KONTACT
LENS İN ZÜRİCH DE YAPILMASI |
||
1887 |
İLK
RADYO DALGALARININ ALMANYA’DA HEINRICHH
RUDOLF HERTZ TARAFINDAN KEŞFEDİLMESİ |
||
1887 |
İLK ELEKTRİKLE ISITMA SİSTEMİNİN DEVREYE
SOKULMASI – USA |
||
1887 |
ESPERANTO DİLİNİN DR. LAZARUS TARAFINDAN
İCADI |
||
1888 |
İLK ELEKTRİKLİ TRAMVAY IN AMERİKA’DA RICMOND
VIRGINA DA KULLANILMASI |
||
1889 |
PAMUK TOPLAMA MAKİNASININ YAPILMASI *
USA |
||
1889 |
EYFEL KULESİNİN PARİS’TE İNŞASI |
||
1889 |
SENTETİK İPEĞİN FRANSA’DA YAPILMASI |
||
1890 |
LONDRA
METROSUNUN AÇILIŞI |
||
1891 |
ELEKTRİKLİ FRININ YAPILMASI – USA |
||
1891 |
AMERICAN
EXPRESS SEYHAT ÇEKLRİNİN KULLANIMA SOKULMASI |
||
1891 |
PARMAK
İZLERİNİN ŞAHSA ÖZEL OLDUĞUNUN KEŞFİ – İNGİLTERE,SIR FRANCIS GALTON |
||
1891 |
OTOMATİK TELEFON SANTRALININ YAPIMI |
||
1891 |
ELEKTRİKLİ OTOMOBİLİN YAPILMASI - USA |
||
1892 |
DİESEL MOTORUNUN ALMANYA’DA RUDOLF DISEL
TARAFINDAN YAPILIŞI |
||
1892 |
DİŞ MACUNU TÜPLERİNİN İNGİLTERE’DE
ÜRETİME SOKULMASI |
||
1892 |
TERMOSUN YAPILMASI- CAMBRİDGE,İNGİLTERE |
||
1893 |
İLK FERMUARIN
ŞİKAGO DA YAPILMASI |
||
1893 |
İLK FİLM STÜDYOSUNUN NEW JERSY DE
KURULMASI |
||
1893 |
FOTO ELEKTRİK CELL İN ALMANYA’DA KULLANILMAYA BAŞLAMASI |
||
|
|
||
1894 |
İŞYERLERİNDE SAATE KART BASMA SİSTEMİNİN
UYGULANMASINA BAŞLANMASI-USA |
||
1894 |
RADYO DALGASI İLE İLK HABERLEŞMENİN YAPILMASI
– MARCONİ,İTALYA |
||
1895 |
RÖNTGEN
IŞINLARININ ALMANYA’DA WILHELM CONRAD
RÖNTGEN TARAFINDAN KEŞFİ |
||
1895 |
İLK
SİNEMA GÖSTERİSİNİN PARİS’TE LUMIER KARDEŞLER TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLMESİ |
||
1895 |
PİSİKOANALİZ
HAKKINDA İLK KİTABIN SIGMUND FREUD TARAFINDAN YAYINLANMASI |
||
1896 |
TANSİYON ÖLÇME ALETİNİN YAPILMASI
-İTALYA |
||
1896 |
PERISCOBE ÜN İCADI – FRANSA - |
||
1896 |
URANYUMUN RADYOAKTİF BİR MADDE OLDUĞUNUN
KEŞFİ – PARİS - |
||
1896 |
ELEKTRİK SOBASININ YAPILMASI – USA - |
||
1898 |
RENO MARKA ARABANIN FRANSA’DA ÜRETİMİNE
BAŞLANMASI |
||
1898 |
HOLLANDA’DA
B-1 VİTAMİNİNİN KEŞFEDİLMESİ |
||
1898 |
AMERİKALI NIKOLA TESLA TARAFINDAN UZAKTAN
TELSİZ KUMANDASI İLE MODEL GEMİLERİN HAREKETİNİN KONTROLÜNDE BAŞARI
SAĞLANMASI |
||
1898 |
KASLARA UYGULANAN İĞNE VURMA YÖNTEMİ İLE
BÖLGESEL UYUŞTURMANIN SAĞLANMASI- LOKAL ANESTEZİ YÖNTEMİNİN UYGULANMASI- |
||
1899 |
BAYER FİRMASI
TARAFINDAN ASPİRİNİN GELİŞTİRİLMESİ- ALMANYA |
||
1899 |
TELSİZ TELEFONUN AMERİKA’DA YAPILMASI |
||
1899 |
İLK TEYP KAYIT CİHAZININ DANİMARKA’DA
YAPILMASI |
||
1900 |
İLK
ZEPLİNİN ALMAN ALMAN MUCİT FERDİNAND ZEPPELİN TARAFINDAN UÇURULMASI- |
||
1900 |
KODAK TARAFINDAN FOTOĞRAF MAKİNASININ
PİYASAYA SÜRÜLMESİ |
||
1900 |
KAĞITLARI İLİŞTİRMEK İÇİN ATAŞIN İCADI -
NORVEÇ |
||
1900 |
ÇİN’DE KÖYLÜ AYAKLANMASININ BAŞLAMASI |
||
1900 |
DÜNYANIN İLK METROSU OLAN PARİS
METROSUNUN HİZMETE GİRİŞİ |
||
1900 |
KAN
GURUPLARININ SINIFLANDIRILMASI |
||
1901 |
İNGİLTERE KRALİÇESİ VİCTORİA NIN ÖLÜMÜ |
||
1901 |
İLK NOBEL ÖDÜLÜNÜN DAĞITILMASI |
||
1901 |
ARABALARDA GERİ VİTESİN KULLANIMA
SOKULMASI – FRANSA - |
||
1901 |
İLK KLİMANIN YAPIMI – USA, WILLES H. CARRIER |
||
1901 |
ARABA RADYOLARININ PİYASAYA ÇIKMASI –
MARKONİ - |
||
1901 |
İLK İŞİTME CİHAZININ YAPILMASI – USA - |
||
1901 |
ARABALARA KM GÖSTERGESİNİN TAKILMASI |
||
1902 |
SOLMAYAN BOYALARIN İCADI- JAMES MORTON |
||
1902 |
İRLANDA KURTULUŞ ORDUSUNUN KURULMASI |
||
1902 |
İLK DEPREM ÖLÇERİN İTALYA’DA YAPILIŞI |
||
1903 |
İLK
UÇAĞIN AMERİKA’DA YAPILMASI -17/12 |
||
1903 |
URANYUMUN RADYOAKTİF ETKİSİNİN
ANLAŞILMASI |
||
1903 |
TERMOSUN ALMANYA DA PİYASAYA SÜRÜLÜŞÜ |
||
1903 |
ROLLS-ROYCE UN YAPIMINA BAŞLANMASI |
||
1903 |
İLK TRANSATLANTİKTEN – KITAYA RADYO
MESAJININ İLETİLMESİ |
||
1903 |
İLK KARDİYOGRAFİ CİHAZININ YAPIMI -
HOLLANDA |
||
1904 |
ÇELİĞE KROM KAPLAMANIN BAŞARILMASI-
FRANSA,LEON GUILLET |
||
1904 |
TRANS SİBİRYA TREN YOLUNUN YAPIMI |
||
1904 |
RADARIN
İCADI ,ALMANYA-CHRISTIAN HELSMAYER |
||
1904 |
GAZ İLE
EVLERDE ISINMA VE SU ISITILMASI
TEKNOLOJİSİNİN TESİSİ |
||
1904 |
İLK TELEFONA CEVAP VERME VE ALMA
MAKİNASININ YAPIMI |
||
1905 |
X VE Y KROMOZOMLARININ
CİNSİYET OLUŞUMUNDAKİ ROLÜNÜN KEŞFİ |
||
1905 |
24 MART: JULES VERNES, 77 YAŞINDA ÖLDÜ. |
||
1906 |
İZAFİYET
TEORİSİNİN ALBERT EİNSTEİN TARAFINDAN İSVİÇRE’DE ORTAYA ATILIŞI |
||
1906 |
İLK
RADYO İSTASYONUNUN AMERİKA’DA YAYINA BAŞLAMASI |
||
1906 |
ELEKTRİKLİ TRENLERİN İSVİÇRE’DE
KULLANIMA GİRMESİ |
||
1906 |
HOT DOG UN AMERİKANIN MİLLİ YEMEĞİ
HALİNE GELİŞİ |
||
1907 |
YOLLARIN ASFALTLANMASI – İNGİLTERE - |
||
1907 |
SPREY TEKNİĞİNİN BOYACILIKTA
KULLANILMAYA BAŞLANMASI |
||
1907 |
İLKBAHAR: PABLO PİCASSO'NUN ''DEMOİSELLES D'AVİGNON'' İSİMLİ TABLOSU
KÜBİZM AKIMINI BAŞLATTI. |
||
1907 |
TELEVİZYONUN TEMEL PRENSİBİNİN BULUNUŞU |
||
1907 |
HOOVER EMME SÜPÜRGESİNİN DEVREYE GİRİŞİ |
||
1908 |
28 ARALIK: SİCİLYA'DA MESSİNE KENTİNDE MEYDANA GELEN DEPREMDE 84 BİN KİŞİ
ÖLDÜ. |
||
1908 |
RADYASYON ÖLÇME CİHAZININ
YAPILMASI,ALMANYA-WILHEM GEIGER |
||
1908 |
İLK ELEKTRİKLİ ORGUN ÜRETİLİŞİ |
||
1908 |
FORD UN “ T “ MODEL ARABALARINI ÜRETMEYE
BAŞLAMASI |
||
1908 |
İLK UÇUŞ GÖSTERİSİNİN TOPLUM ÖNÜNDE
YAPILMASI-FRANSA |
||
1908 |
GÜNEŞ ENERJİSİ İLE SICAK SU ELDE ETME
TEKNOLOJİSİNE ULAŞILMASI |
||
1908 |
SİLAHLAR İÇİN SUSTURUCUNUN YAPILMASI |
||
1909 |
ELEKTRİKLİ TOST MAKİNASININ KULLANILMAYA
BAŞLAMASI |
||
1909 |
ALMAN EHRLİCH VE JAPON HATA'NIN,
İLK KİMYASAL İLAÇ OLAN ARSENOBENZENİ BULMALARININ ARDINDAN, KEMOTERAPİ
TEDAVİSİ UYGULANMAYA BAŞLADI. |
||
1909 |
24 ŞUBAT: BRİGHTON'DA HALKA AÇIK
İLK RENKLİ FİLM GÖSTERİMİ YAPILDI. |
||
1909 |
PLASTİK
İN AMERİKA’DA İCADI |
||
1909 |
AKARYAKITLI ÇAKMAKLARIN PİYASAYA
SÜRÜLMESİ |
||
1909 |
İKİNCİ ABDULHAMİTİN TAHTAN İNDİRİLİŞİ
–MEHMET REŞAT ‘IN TAHTA ÇIKIŞI |
||
1909 |
DETROİT'DA FORD, ZİNCİRLEME ÇALIŞMA YÖNTEMİNİ BAŞLATTI. |
||
1910 |
PANCHO VİLLA VE EMİLİANO ZAPATA'NIN MEKSİKA DEVRİMİ BAŞLADI. |
||
1910 |
22 AĞUSTOS: JAPONYA KORE'Yİ İLHAK ETTİ. |
||
1910 |
PARİS’TE İLK NEON LAMBALARIN KULLANILIŞI |
||
1911 |
İLK
SESLİ SİNEMA DENEMELERİNİN YAPILIŞI |
||
1911 |
10 EKİM: ÇİN DEVRİMİ BAŞLADI. |
||
1911 |
LONDRA METROSUNDA YÜRÜYEN MERDİVENLERİN
KULLANILMAYA BAŞLAMASI |
||
1911 |
30 ARALIK: ŞANGHAY’DA ÇİN CUMHURİYETİ İLAN EDİLDİ. SUN YAT-SEN
CUMHURBAŞKANI SEÇİLDİ. |
||
1911 |
YOLLARDA TRAFİK ÇİZGİLERİNİN KULLANILMAYA
BAŞLAMASI |
||
1912 |
12 ŞUBAT: ÇİN'İN SON İMPARATORU PU Yİ, 6 YAŞINDA TAHTTAN İNDİ. |
||
1912 |
VİTAMİNLERİN
KEŞFİ- USA - |
||
1912 |
İLK
SERUM MÜDAHALESİNİN YAPILMASI |
||
1912 |
15 NİSAN: TİTANİC GEMİSİ NEWFOUNDLAND AÇIKLARINDA BATTI: 1.517 KİŞİ ÖLDÜ. |
||
1913 |
TAŞINABİLİR GRAMOFON UN YAPILIŞI |
||
1913 |
ATOM VE
ATOMUN PARÇALARI ÜZERİNE DANİMARKALI FİZİKÇİ NIELS BOHR UN TEZLERİNİ ORTAYA ATIŞI |
||
1913 |
İLK JEOTERMAL SANTRALIN İTALYA’DA
KULLANIMA ALINMASI |
||
1903 |
15 OCAK: NEW-YORK İLE BERLİN ARASINDA İLK KITALARARASI TELEFON GÖRÜŞMESİ
YAPILDI. |
||
1913 |
BÖBREK MAKİNASININ JOHN HOPKINS
ÜNİVERSİTESİNDE GELİŞTİRİLMESİ |
||
1913 |
30 MAYIS: 1. BALKAN SAVAŞI'NI SONA ERDİREN LONDRA ANTLAŞMASI İMZALANDI:
OSMANLI İMPARATORLUĞU, YUNANİSTAN, BULGARİSTAN VE MORA'YA, EGE'DEKİ GİRİT
ADASI'NI VE AVRUPA'DAKİ TOPRAKLARINI BIRAKTI |
||
1913 |
CÜZAM TEDAVİSİNİN AMERİKA’DA BULUNUŞU |
||
1913 |
ÇOK MOTORLU BÜYÜK UÇAKLARIN RUSYA’DA
İMAL EDİLMESİ |
||
1913 |
35 MM FİLİMLER İN KULLANIMA GİRİŞİ |
||
1914 |
IŞIKLI TRAFİK İŞARETLERİNİN ESASI OLAN
KIRMIZI,YEŞİL LAMBALARIN USA NIN OHIO KENTİNDE KULLANILMAYA BAŞLAMASI |
||
1914 |
DÜNYANIN
İLK HAVA TAŞIMACILIK ŞİRKETİNİN FLORİDA’DAKİ TAMPA-ST.PETERSBURG ŞEHİRLERİ
ARASINDA SEFERE BAŞLAMASI |
||
1914 |
İLK UÇAK SAVARIN İNGİLTERE’DE YAPIMI |
||
1914 |
28 HAZİRAN: SARAY BOSNA’DA
ARŞİDÜK FRANÇOİS-FERDİNAND'IN ÖLDÜRÜLMESİ 1. DÜNYA SAVAŞI'NI BAŞLATTI.
SAVAŞTAN BİR AY SONRA, AVUSTURYA-MACARİSTAN, SIRBİSTAN'A SAVAŞ İLAN ETTİ. - ·
1
AĞUSTOS: ALMANYA, RUSYA'YA SAVAŞ İLAN ETTİ. ·
3
AĞUSTOS: ALMANYA, FRANSA'YA SAVAŞ İLAN ETTİ. ·
4
AĞUSTOS: ALMAN BİRLİKLERİ BELÇİKA'YI GEÇİP FRANSA'YA GİRDİLER. ·
6
AĞUSTOS: AVUSTURYA EGEMENLİĞİNDEKİ POLONYA TOPRAKLARINDA JOZEF PİLSUDSKİ'NİN
OLUŞTURDUĞU POLONYA BİRLİKLERİ, RUS SINIRINI GEÇTİLER: POLONYA BAĞIMSIZLIK
MÜCADELESİ BAŞLADI. ·
23
AĞUSTOS: JAPONYA, ALMANYA'YA SAVAŞ İLAN ETTİ. PANAMA KANALININ AÇILIŞI |
||
1915 |
PAYREX CAM EŞYANIN AMERİKA’DA PİYASAYA
SÜRÜLÜŞÜ |
|
|
1915 |
ÇANAKKALE SAVAŞI'NDA MÜTTEFİKLER
YENİLGİYE UĞRADI. |
||
1915 |
JAPON ARAŞTIRMACILARIN KANSEROJEN
MADDELERİ KEŞFİ |
||
1915 |
KADINLARIN BAŞLICA MAKYAJ MALZEMESİ
OLAN “ RUJ “ UN PİYASAYA ÇIKIŞI |
||
1916 |
İLK PLASTİK CERRAHİ AMELİYATININ
İNGİLTERE’DE YAPILMASI |
||
1916 |
İLK
DOĞUM KONTROL KLİNİĞİNİN AMERİKA’DA SERVİSE GİRMESİ |
||
1916 |
ALBERT EİNSTEİN’IN İZAFİYET TEORİSİ
KURAMI YAYINLANDI. |
||
1917 |
ŞUBAT-MART: RUS DEVRİMİ
BAŞLADI. |
||
1917 |
2 KASIM: İNGİLTERE DIŞİŞLERİ BAKANI ARTHUR BALFOUR, SİYONİST LİDERLERE,
FİLİSTİN'DE ''BİR ULUSAL YAHUDİ MERKEZİ'' KURULMASI İÇİN SÖZ VERDİ. |
||
1917 |
10 ARALIK: İNGİLİZLER, KUDÜS'Ü İŞGAL ETTİ. |
||
1917 |
İLK
DETERJAN KULLANIMININ ALMANYA’DA BAŞLANMASI |
||
1918 |
11 KASIM: 1. DÜNYA SAVAŞI İHTİLAF
DEVLETLERİNİN ZAFERİYLE SONA ERDİ. |
||
1918 |
MAUSER TÜFEKLERİNİN ALMANLAR TARAFINDAN
YAPILMASI |
||
1918 |
AĞUSTOS: İSPANYOL GRİBİ ADI VERİLEN BİR VİRÜS DÜNYAYA YAYILDI, 8 AY
İÇİNDE 20 MİLYON İNSAN ÖLDÜ. |
||
1918 |
MEHMET REŞAT’IN TAHTTAN İNDİRİLİŞİ-
MEHMET VAHDEDDİN ‘İN TAHTA ÇIKIŞI |
||
1919 |
ATLANTİĞİN HAVADAN AŞILMASI |
||
1919 |
19 MAYIS: MUSTAFA KEMAL, SAMSUN'A
ÇIKARAK, KURTULUŞ SAVAŞI'NI BAŞLATMASI |
||
1919 |
23 MART: BENİTO MUSSOLİNİ, İTALYAN
FAŞİST HAREKETİNİ BAŞLATTI. |
||
1920 |
8 AĞUSTOS: HİTLER NASYONAL
SOSYALİST ALMAN İŞÇİ PARTİSİ'Nİ (NAZİ PARTİSİ) KURDU. |
||
1920 |
HİDROLİK FRENLERİN ARABA TEKNOLOJİSİNDE
KUMLANILMAYA BAŞLANMASI |
||
1920 |
ABD'DE KADINLARA OY HAKKI
VERİLDİ. |
||
1920 |
AĞUSTOS: MAHATMA GANDHİ,
HİNDİSTAN'DA SİVİL İTAATSİZLİK HAREKETİNİ BAŞLATTI. |
||
1920 |
10 AĞUSTOS: OSMANLI VE İHTİLAF DEVLETLERİ
ARASINDA SEVR ANLAŞMASI İMZALANDI, OSMANLI İMPARATORLUĞU PARÇALANDI. |
||
1920 |
16 OCAK: ABD'DE ALKOLLÜ İÇKİLER YASAKLANDI. |
||
1920 |
16 EKİM: ÇİN'İN KAN-SOU BÖLGESİNDE DEPREM OLDU, 180 BİN KİŞİ ÖLDÜ. |
||
1920 |
ELEKTRİK ÜTÜSÜNÜN YAPILMASI |
||
1921 |
18 ŞUBAT: FRANSIZ ETİENNE
OEHMİCHEN İLK HELİKOPTERİ UÇURMAYI BAŞARDI. |
||
1921 |
27 TEMMUZ: KANADA'DA ENSÜLİN BULUNDU. |
||
1921 |
SENTETİK İNCİ NİN YAPILMASI |
||
1922 |
GOBİ ÇÖLÜNDE İLK DİNOZOR YUMURTASININ
BULUNMASI |
||
1922 |
RADYO REKLAMLARININ NEW YORK TA KULLANILMAYA BAŞLAMASI |
||
1922 |
İLK MALL ( ALIŞ VERİŞ MERKEZİ ) NİN
AMERİKA’DA SERVİSE SOKULUŞU |
||
1922 |
BBC NİN
KURULUŞU |
||
1922 |
RAYON MADDESİNİN TEKSTİLDE KULLANILMAYA
BAŞLAMASI |
||
1922 |
İLK UÇAK
GMİSİNİN JAPONLAR TARAFINDAN SERVİSE SOKULMASI |
||
1922 |
MEHMET VAHDETİN ‘İN YURT DIŞINA KAÇIŞI |
||
1923 |
KODAK TARAFINDAN YAYGIN KULLANIM İÇİN
İLK FİLM MAKİNASININ PİYASAYA ÇIKARILMASI |
||
1923 |
1 EYLÜL: JAPONYA'DA TOKYO VE YOKOHAMA KENTLERİNDE DEPREM OLDU, 250 BİN
KİŞİ ÖLDÜ. |
||
1923 |
29 EKİM: TÜRKİYE CUMHURİYETİ
İLAN EDİLDİ. HİLAFET KALDIRILARAK, OSMANLI İMPARATORLUĞU TARİHE GÖMÜLDÜ. |
||
1923 |
İLK ÇELİK LEVHANIN ÜRETİMİ |
||
1924 |
AMERİKA’DAN
İNGİLTERE’YE İLK RESİM VE DÖKÜM ANLARIN ELEKTRONİK OLARAK AKTARILMASI |
||
1924 |
ELEKTRİKLİ BENZİN POMPALARININ
KULLANILMAYA BAŞLAMASI |
||
1924 |
KAĞIT MENDİLİN AMERİKA’DA GÜNLÜK HAYATA KARIŞMASI |
||
1924 |
İLK HAFİF MAKİNALI TÜFEKLERİN ÇEKOSLOVAKYA’DA
YAPILMASI |
||
1925 |
UZAYIN SINIFLANDIRILMASI TEORİSİNİN
HUBBLE TARAFINDAN ORTAYA ATILIŞI |
||
1925 |
FM FREKANSININ KEŞFİ – EDWIN HAWARD
ARMSTRONG |
||
1926 |
İNGİLTERE’DE
İLK TV İSTASYONUNUN YAYINA BAŞLAMASI |
||
1927 |
VİDEO RECORDER IN LİSANSININ ALINMASI |
||
1927 |
ÇİN'İN NAN-ŞAN BÖLGESİNDE DEPREM OLDU, 200 BİN KİŞİ ÖLDÜ. |
||
1927 |
ABD'DE İLK UZUN METRAJLI SÖZLÜ FİLMLER GÖSTERİME GİRDİ. |
||
1927 |
VOLVO ARABALARIN İSVEÇ’TE YAPILMASI |
||
1928 |
VİTAMİN C NİN KEŞFİ |
||
1928 |
KUARTZ KRİSTAL SAATLERİN YAPILMASI |
||
1928 |
PENİSİLİNİN
KEŞFİ- İSKOÇYA,ALEXANDER FLAMING |
||
1929 |
DÜNYA
EKONOMİK KRİZİ - 24
EKİM: NEW YORK BORSASI İFLAS ETTİ. |
||
1929 |
FOTOĞRAFÇILIKTA İLK TİCARİ FLAŞLARIN
KULLANIMA GİRMESİ |
||
1929 |
SENTETİK SÜNGERİN DUNOLP RUBBER COMPANY
TARAFINDAN YAPILMASI |
||
1930 |
JET MOTORUNUN YAPILMASI |
||
1931 |
KISA DALGA RADYO DALGALARININ KULLANIMA
SOKULMASI |
||
1931 |
KÖMÜRDEN AKARYAKIT YAPILMASI |
||
1931 |
FİLİMLERE SES KAYIDININ YAPILMASI |
||
1932 |
EVLERDE DEVAMLI SICAK SU SİSTEMİNİN
İNGİLTERE’DE TESİS EDİLİŞİ |
||
1932 |
ATOMUN
İNGİLİZ JOHN COCKOROFT VE ERNEST WALTON TARAFINDAN PARÇALANIŞI |
||
1933 |
30 OCAK: ALMAN ULUSAL SOSYALİST PARTİ LİDERİ HİTLER BAŞBAKAN OLDU. |
||
1933 |
·
5 MART: NAZİLER DACHAU'DA İLK TOPLAMA
KAMPINI AÇTILAR. ·
1 NİSAN: ALMANYA'DA NAZİ PARTİSİ
YAHUDİLERİ BOYKOT ETME KARARI ALDI. ·
27 NİSAN: NAZİLERE BAĞLI GİZLİ POLİS
ÖRGÜTÜ GESTAPO KURULDU. ·
25 TEMMUZ: NAZİLER, ALMAN IRKINI
CANLANDIRMAK İÇİN HALKI GÜÇSÜZLERDEN TEMİZLEME KARARI ALDI. |
||
1933 |
4 MART: ABD BAŞKANI ROOSEVELT, 36 EYALETTE EKONOMİYE CANLILIK KAZANDIRMAK
İÇİN ''NEW DEAL'' (YENİ ANLAŞMA) BAŞLATTI. |
||
1933 |
KROMOZOMLARIN
GENETİK AKTARIMDAKİ ROLÜNÜN THOMAS HUNT MORGAN TARAFINDAN ORTAYA ÇIKARILIŞI |
||
1934 |
2 AĞUSTOS: ALMANYA'DA DEVLET BAŞKANI'NIN ÖLMESİ ÜZERİNE ADOLF HİTLER
ÜLKENİN MUTLAK LİDERİ OLDU VE BAŞBAKANLIK, DEVLET BAŞKANLIĞI YETKİLERİNİ ELDE
ETTİ. |
||
1934 |
OTOMATİK VİTESLİ OTOMOBİLLERİN CHRYSLER
TARAFINDAN ÜRETİLMESİ |
||
1934 |
PICK UP
LARIN PİYASAYA ÇIKMASI |
||
1934 |
6 KASIM: MAO, ÇİN'İN KUZEYBATISINA DOĞRU ÜNLÜ UZUN YÜRÜYÜŞÜ BAŞLATTI. 20
EKİM 1935 TARİHİNDE SONA EREN BU YÜRÜYÜŞ SIRASINDA MAO, KP'NİN FİİLİ ÖNDERİ
DURUMUNA GELDİ. |
||
1934 |
FBI TARAFINDAN
PARMAK İZİ ARŞİVİNE BAŞLANMASI |
||
1935 |
FOTOĞRAF MAKİNALARINA OTOMATİK FLAŞLARIN
EKLENMESİ |
||
1935 |
NAYLONUN
İCAT EDİLİŞİ |
||
1935 |
SOLUNUM VE KALP CİHAZININ YAPILIŞI |
||
1935 |
MOSKOVA METROSUNUN AÇILIŞI |
||
1936 |
İLK RADAR
CİHAZININ İNGİLTERE’DE KULLANILMAYA BAŞLAMASI |
||
1936 |
17 TEMMUZ: İSPANYA'DA GENERAL FRANCO'NUN ÖNDERLİĞİNİ YAPTIĞI ASKERİ
İHTİLAL (18 TEMMUZ HAREKETİ) SONUCU İÇ SAVAŞ ÇIKTI. İÇ SAVAŞ 1 NİSAN 1939'DA
''ZAFER GEÇİDİYLE'' SONA ERDİ. 29 EYLÜL 1936'DA FRANCO MİLLİYETÇİ YÖNETİM
BAŞKANLIĞINA GETİRİLDİ. |
||
1936 |
VİTAMİN TABLETLERİNİN PİYASAYA ÇIKIŞI |
||
1936 |
FLORSAN
LAMBALARIN KULLANILMAYA BAŞLAMASI |
||
1936 |
DC-3 TİPİ UÇAKLARIN YOLCU
TAŞIMACILIĞINDA KULLANILMASI |
||
1937 |
DİJİTAL
BİLGİSAYAR KONUSUNDA HOWARD AITKEN İN ÇALIŞMALARINI YOĞUNLAŞTIRMASI |
||
1937 |
8 TEMMUZ: JAPONYA, ÇİN'İ SAVAŞ İLAN ETMEKSİZİN İŞGAL ETTİ. 13 ARALIK: MİLLİYETÇİ ÇİN'İN BAŞKENTİ NANKİNG'DE 250.000 ÇİNLİ JAPONLAR
TARAFINDAN KATLEDİLDİ. |
||
1937 |
SITMA HASTALIĞINA KARŞI SAVAŞIN KİNİN
SAYESİNDE KAZANILMASI |
||
1938 |
10 NİSAN: TROÇKİ IV. ENTERNASYONALİ KURDU. |
||
1938 |
12 MART: ALMAN BİRLİKLERİ AVUSTURYA'YA GİRDİ. |
||
1938 |
ATATÜRK’ÜN
ÖLÜMÜ 10/10 |
||
1938 |
İLK HELİKOPTERİN UÇURULMASI |
||
1938 |
İLK RENKLİ TELEVİZYON YAYINININ
GERÇEKLEŞTİRİLMESİ |
||
1938 |
ASPRIN
İN YAYGIN KULLANIM İÇİN HAZIRLANIŞI |
||
1938 |
M1 PİYADE TÜFEKLERİNİN AMERİKA’DA
ÜRETİMİNİN BAŞLAMASI |
||
1938 |
TÜKENMEZ
KALEMİN LAZO BIRO TARAFINDAN İCAD EDİLMESİ |
||
1939 |
·
AVUSTURYALI
LİSE MEİTNER VE İNGİLİZ OTTO FRİSCH, ÇEKİRDEK BÖLÜNMESİNİ (NÜKLEER FÜZYON)
TANIMLADI. ·
FREDERİC
JOLİOT-CURİE ZİNCİRLEME NÜKLEER REAKSİYONU BULDU. ·
1 NİSAN: FRANCO MADRİD'E GİRDİ,
İSPANYA'DA İÇ SAVAŞ BİTTİ. ·
7 NİSAN: İTALYAN BİRLİKLERİ ARNAVUTLUK'U
İŞGAL ETTİ. |
||
1939 |
·
1
EYLÜL: ALMANYA POLONYA'YI İŞGAL ETTİ VE 2. DÜNYA SAVAŞI BAŞLADI. ·
1 EYLÜL: NAZİLER AKIL HASTALARINA
ÖTENAZİ UYGULANMASINI KABUL ETTİLER, ON BİNLERCE İNSAN ÖLDÜ. ·
3 EYLÜL: İNGİLTERE VE FRANSA, ALMANYA'YA
SAVAŞ İLAN ETTİLER. ·
17 EYLÜL: SOVYETLER BİRLİĞİ,
RİBBENTROP-MOLOTOV ANLAŞMASI'NIN GİZLİ BİR MADDESİ GEREĞİNCE POLONYA'YA
SALDIRDI. |
||
1939 |
GAZETECİLER İÇİN TAŞINABİLİR KAYIT
CİHAZLARININ YAPIMI |
||
1939 |
ORDULARDA KISA DALGA HABERLEŞME
SİSTEMİNİN DEVREYE GİRİŞİ |
||
1939 |
JET
UÇAKLARININ YAPIMI |
||
1939 |
GÜNEŞ ENERJİSİNİN EVLERDE KULLANILMAYA
BAŞLAMASI |
||
1939 |
DDT NİN İSVİÇRE’DE İCADI |
||
1939 |
SUPERMARKETLERDE DERİN DONDURULMUŞ
GIDALARIN SATIŞA ARZ EDİLMESİ |
||
1940 |
15 ARALIK: VİCTOR FLEMİNG'İN YÖNETTİĞİ, BAŞROLLERİNİ VİVİAN LEİGH VE
CLARK GABLE'IN PAYLAŞTIĞI ''RÜZGAR GİBİ GEÇTİ'' HOLLYWOOD'DA GÖSTERİME GİRDİ. |
||
1940 |
İLK JEEP İN PİYASAYA SÜRÜLMESİ |
||
1941 |
POLYESTERİN İCADI |
||
1941 |
RENKLİ FOTOĞRAF FİLMLERİNİN PİYASAYA
SÜRÜLMESİ |
||
1942 |
KONTROL
EDİLEBİLİR NÜKLEER ZİNCİRLEME REAKSİYONUN AMERİKA’DA BAŞARILMASI |
||
1942 |
AMERİKANIN SAVAŞA GİRİŞİ |
||
1942 |
NAPALM BOMBASININ HARWARD DA
GELİŞTİRİLMESİ |
||
1943 |
LSD NİN İSVİÇRELİ KİMYAGER ALBERT HOFMAN
TARAFINDAN İMAL EDİLİŞİ |
||
1943 |
DİYALİZ MAKİNASININ HOLLANDA’DA YAPILIŞI |
||
1944 |
TÜBERKÜLOZ HASTALIĞININ TEDAVİSİNİN
YAPILABİLMESİ |
||
1945 |
ATOM
BOMBASININ HİROŞİMA’YA ATILMASI 6/8 |
||
1945 |
İKİNCİ
DÜNYA SAVAŞININ SONU |
||
1946 |
İLK OTOMATİK ,ELEKTRONİK,SAYISAL BİLGİSAYARIN
AMERİKA’DA KULLANIMA GİRMESİ |
||
1945 |
ARABİSTAN’DA PETROL YATAKLARININ
BULUNMASI |
||
1946 |
10 OCAK: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÖRGÜTÜ'NÜN İLK TOPLANTISI YAPILDI. 13
ŞUBAT'TA NEW YORK, BM'NİN MERKEZİ OLDU. |
||
1946 |
15 AĞUSTOS: HİNDİSTAN VE PAKİSTAN BAĞIMSIZLIK
İLAN ETTİ. |
||
1946 |
29 KASIM: BM, FİLİSTİN'İN ARAPLAR VE
YAHUDİLERCE KURULACAK İKİ DEVLETE BÖLÜNMESİNİ ONAYLADI. |
||
1946 |
SÜT TOZUNUN YAPILMASI |
||
1946 |
KARBON TESTİ İLE 80.000 YIL ÜSTÜ ORGANİK
TARİHİN YAŞ TESPİTİNİN YAPILMAYA BAŞLANMASI |
||
1946 |
1 EKİM: NÜRNBERG MAHKEMESİ'NDE SAVAŞ SUÇLULARININ YARGILANMASI BİTTİ. |
||
1946 |
1946-1949: YUNANİSTAN'DA İÇ SAVAŞ ÇIKTI. ABD'NİN GENİŞ ÇAPLI DESTEĞİYLE KOMÜNİST
GERİLLALARIN EYLEMİ DURDURULDU. |
||
1946 |
“ BIG
BANG “ TEORİSİNİN GEORGE GAMOW TARAFINDAN AÇIKLANIŞI |
||
1947 |
BELL ŞİRKETİNİN TRANSİSTÖRÜ DEVREYE
SOKMASI |
||
1947 |
İLK
MICRO WAVE FIRININ PİYASAYA SÜRÜLMESİ |
||
1947 |
DENİZDE İLK PETROL ARAMA PLATFORMUNUN
MEKSİKA KÖRFEZİNDE KURULMASI |
||
1947 |
AMERİKA’DA SES DUVARININ AŞILMASI |
||
1948 |
30 OCAK: HİNDİSTAN'IN BAĞIMSIZLIĞINI KAZANMASINI SAĞLAYAN MAHATMA GANDHİ
ÖLDÜRÜLDÜ. |
||
1948 |
14 MAYIS: DAVİD BEN GOURİON
İSRAİL DEVLETİNİ İLAN ETTİ. ARAP ORDUSU YENİ DEVLETE SAVAŞ AÇTI. SAVAŞ 13
OCAK 1949'A KADAR SÜRDÜ. |
||
1948 |
10 ARALIK: PARİS'TE TOPLANAN BM
GENEL KURULU, İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRİSİNİ KABUL ETTİ. |
||
1948 |
POLOROID CAMERA NIN YAPILMASI |
||
1948 |
TEFLON UN DU PONT FİRMASI TARAFINDAN
PİYASAYA SÜRÜLÜŞÜ |
||
1949 |
1 OCAK: MAO, ÇİN HALK CUMHURİYETİNİ KURDU. |
||
1949 |
4 NİSAN: NATO KURULDU. |
||
1949 |
RENKLİ TELEVİZYONLARIN LONDRA DA
PİYASAYA SÜRÜLÜŞÜ |
||
1949 |
TAFTED TİPİ HALININ PİYASAYA SÜRÜLÜŞÜ |
||
1949 |
İLK FOTOKOPİ MAKİNASININ KUMLANILMAYA
BAŞLAMASI |
||
1950 |
·
19 HAZİRAN: KORE SAVAŞI BAŞLADI. ·
15 EYLÜL: ABD KORE'YE ÇIKARMA YAPTI. 29
EYLÜL'DE SEUL İŞGAL EDİLDİ. ·
7 EKİM: ÇİN BİRLİKLERİ TİBET'İ İLHAK
ETTİLER. |
||
1950 |
İLK ÖDEMELİ TV YAYINININ NEW YORK TA
SERVİSE GİRİŞİ |
||
1950 |
İLK
TEYP CİHAZININ SONY TARAFINDAN PİYASAYA SÜRÜLMESİ |
||
1950 |
SÜNNİ DÖLLENME USULÜ İLE İNEKLERDE
DOĞUMUN GERÇEKLEŞTİRİLMESİ |
||
1950 |
İLK KREDİ KARTININ DINERS CLUP TARAFINDAN
PİYASAYA SÜRÜLÜŞÜ |
||
1950 |
KOMÜNİZME KARŞI SOĞUK SAVAŞIN
BAŞLATILMASI |
||
1951 |
24 KASIM: KAPTAN COUSTEAU, CALYPSO OKYANUS GEMİSİYLE İLK YOLCULUĞUNA
ÇIKTI. COUSTEAU, MERCAN RESİFLERİNİ İNCELEMEK ÜZERE KIZILDENİZ'E AÇILDI. |
||
1951 |
İLK NÜKLEER ENERJİ İSTASYONUNUN KURULUŞU |
||
1952 |
MARSHALL ADALARINDA, ABD TARAFINDAN YAPILAN İLK HİDROJEN BOMBASI PATLADI. |
||
1953 |
İLK BÖBREK NAKLİNİN PARİS’TE YAPILMASI |
||
1953 |
İLK SÜPERSONİK SAVAŞ UÇAKLARININ YAPIMI |
||
1953 |
İLK SU ALTI KAMERASININ YAPIMI |
||
1953 |
İLK SİNEMASKOP FİLİMİN GÖSTERİME GİRİŞİ |
||
1954 |
FRANSIZ PİERRE LEPİNE VE AMERİKALI JONAS EDWARD SALY ÇOCUK FELCİ AŞISINI
BULDULAR. |
||
1954 |
17 MAYIS: ABD YÜKSEK MAHKEMESİ
DEVLET OKULLARINDA IRK AYRIMINI YASAKLADI. |
||
1954 |
AMERİKA’DA KIZIL ÖTESİ KAMERALARIN
KULLANILMAYA BAŞLANMASI |
||
1955 |
İLK FAST-FOOD LOKANTA, MAC
DONALD'S, ABD'DE AÇILDI. |
||
1955 |
HOWERCRAFT DENİZ ARAÇLARININ YAPIMI |
||
1955 |
DERİN DONDURUCULARIN AMERİKAN EVLERİNDE
KULLANIMA GİRİŞİ |
||
1955 |
SENTETİK ELMASIN ENDÜSTRİDE KULLANILMAYA
BAŞLANMASI |
||
1955 |
FİBER OPTICS TEKNOLOJİSİNİN KULLANILMAYA
BAŞLANMASI |
||
1955 |
BUHARLI ÜTÜNÜN YAPILMASI |
||
1956 |
PASLANMAZ
ÇELİKTEN WİLKINSON TRAŞ BIÇAĞININ YAPILMASI |
||
1956 |
BANKACILIK İŞLEMLERİNDE BİLGİSAYARIN
KULLANIMA GİRİŞİ |
||
1956 |
MASAÜSTÜ
BİLGİSAYARLARIN KULLANILMAYA BAŞLAMASI |
||
1956 |
İLK ELEKTRONİK SAATLERİN PİYASAYA
SÜRÜLMESİ |
||
1957 |
İLK RENKLİ
VİDEO NUN KULLANIMI |
||
1958 |
NASA NIN KURULUŞU |
||
1958 |
RADYASYON TEHLİKESİNE KARŞI ÖNLEM
ALINMAYA BAŞLANMASI |
||
1959 |
2 OCAK: FİDEL CASTRO KÜBA'DA İKTİDARI ELE GEÇİRDİ. |
||
1959 |
TRANSİSTÖRLÜ
TELEVİZYONUN SONY FİRMASI TARAFINDAN YAPILMASI |
||
1959 |
RUSLARIN İLK UZAY ARACI “ LUNA 1 “ I DÜNYA YÖRÜNGESİNE OTURTMALARI |
||
1959 |
KUZEY
DENİZİNDE GAZ VE PETROL YATAKLARININ BULUNUŞU |
||
1969 |
POLARİS FÜZELERİNİN KUMLANILMAYA
BAŞLAMASI |
||
1960 |
RUSLARIN
UZAY ARAŞTIRMALARINDA 2 KÖPEĞİ UZAYA GÖNDEREREK CANLILARIN UZAY ORTAMINDA
TEST EDİLMELERİNİ DENEMELERİ |
||
1960 |
IBM 7090 MODELİ BİLGİSAYARLARIN
ÜNİVERSİTELERDE KULLANILMAYA BAŞLANMASI |
||
1960 |
9 MAYIS: DOĞUM KONTROL HAPI ABD'DE
SATIŞA SUNULDU. |
||
1960 |
8 KASIM: JOHN FİTZGERALD KENNEDY ABD'DE 35. BAŞKAN SEÇİLDİ. |
||
1960 |
PETROL
ÜRETEN ÜLKELERİN OPEC ‘İ KURUŞU |
||
1960 |
DİKEY KALKAN UÇAKLARIN YAPILIŞI |
||
1961 |
11 MAYIS: J.F KENNEDY, ABD ORDUSUNUN VİETNAM'A MÜDAHALE PROGRAMINA ONAY
VERDİ. |
||
1961 |
ASTRONOTLU
İLK UZAY ARACININ RUSLAR TARAFINDAN FIRLATILIŞI |
||
1962 |
1 OCAK: ÜNLÜ MÜZİK TOPLULUĞU BEATLES, İLK PLAĞININ KAYDINI YAPTI. |
||
1962 |
SİLİKONUN GÖĞÜS BÜYÜTMEDE KULLANILMAYA
BAŞLAMASI |
||
1963 |
22 KASIM: J.F. KENNEDY, DALLAS'TA ÖLDÜRÜLDÜ. |
||
1963 |
YAPAY
KALBİN YAPILMASI |
||
1963 |
UZAYA İLK KADIN ASTRONOTUN ÇIKIŞI |
||
1964 |
2 HAZİRAN: FİLİSTİN KURTULUŞ
ÖRGÜTÜ (FKÖ) KURULDU. |
||
1964 |
AĞUSTOS: ABD VİETNAM'A GİRDİ. |
||
1964 |
ŞEMPANZE KALBİ TAKILAN BİR HASTANIN 1
SAAT SÜRE İLE YAŞATILMASI |
||
1965 |
SOVYET ASTRONOTLARIN UZAYDA YÜRÜYÜŞÜ |
||
1965 |
İLK TERMİNALLİ BİLGİSAYARLARIN KULLANIMA
GİRİŞİ |
||
1965 |
KONTEYNIR
TAŞIMACILIĞININ BAŞLAMASI |
||
1966 |
16 AĞUSTOS: ÇİN'DE KÜLTÜR
DEVRİMİ BAŞLADI. |
||
1966 |
CEP
HESAP MAKİNALARININ PİYASAYA ÇIKIŞI |
||
1966 |
RUS UZAY ARACININ İNSANSIZ AYA İNİŞİ |
||
1967 |
TELSİZ TELEFONLARIN KULLANILMAYA
BAŞLAMASI |
||
1967 |
9 EKİM - KÜBA DEVRİMİNİN ÖNDERLERİNDEN ERNESTO ''CHE'' GUEVARA ÖLDÜ. |
||
1967 |
3 ARALIK - GÜNEY AFRİKA'DA
DOKTOR CHRİSTİAN BARNARD TARAFINDAN İLK KALP NAKLİ YAPILDI. |
||
1987 |
FRZBY OYUNUNUN SALGINLAŞMASI |
||
1968 |
EL YAZISINI OKUYAN MAKİNA NIN YAPILMASI |
||
1968 |
KENDİ HATASINI DÜZELTEN BİLGİSAYARIN
YAPILMASI |
||
1968 |
RUSLAR TARAFINDAN AYA GİDİP DÖNEBİLEN
UZAY ARACININ YAPILMASI |
||
1968 |
PARİS’TE
ÖĞRENCİ HAREKETLERİNİN BAŞLAMASI VE DÜNYA GENELİNE YAYILMASI |
||
1968 |
ALASKA PETROLLERİNİN KEŞFİ |
||
1969 |
APOLLO
II NİN ASTRONOTLARI İLE BİRLİKTE AYA İNİŞİ- 20 / 6 ( NAIL ARMSTRONG ) |
||
1969 |
3 ŞUBAT: EL-FETİH HAREKETİNİN LİDERİ YASER ARAFAT, FİLİSTİN KURTULUŞ
ÖRGÜTÜ BAŞKANLIĞINA SEÇİLDİ. |
||
1969 |
1 EYLÜL: LİBYA'DA MUAMMER KADDAFİ'Yİ İKTİDARA GETİREN HÜKÜMET DARBESİ
YAPILDI. |
||
1969 |
İLK
ÇANAK ANTENLERİN KULLANILMAYA BAŞLAMASI |
||
1969 |
SİLAHSIZLANMA GÖRÜŞMELERİNİN BAŞLAMASI |
||
1969 |
İNGİLİZLERİN KUZEY DENİZİNDE PETROL
BULMASI |
||
1969 |
HABERLEŞME UYDUSUNUN YÖRÜNGEYE
OTURTULMASI |
||
1970 |
30-31 MAYIS: PERU'DA DEPREM OLDU, 64 BİN KİŞİ ÖLDÜ. |
||
1970 |
12-13 KASIM: PAKİSTAN'DA KASIRGA VE DEPREM DALGASI... 500 BİNDEN FAZLA
İNSAN ÖLDÜ. |
||
1970 |
METEOROLOJİ UYDUSUNUN AMERİKALILAR TARAFINDAN
YÖRÜNGEYE OTURTULMASI |
||
1970 |
NORMAL OLARAK KULLANILAN PROTEZ AYAĞIN
YAPILMASI |
||
1970 |
FLOPY
DISC ‘LERİN PİYASAYA ÇIKIŞI |
||
1970 |
İNSAN YAPISI GENİN YAPILMASI |
||
1971 |
3 TEMMUZ: JAZZ'IN KRALI LOUİS ARMSTRONG ÖLDÜ. |
||
1971 |
SİLİKON VADİSİ KONSEPTİNİN BİLGİSAYAR
DÜNYASINDA OLUŞMASI |
||
1971 |
MARINER 9 UN MARSIN YÖRÜNGESİNE
OTURRTULMASI VEMARS TAN İLK GÖRÜNTÜLERİN ALINMASI |
||
1971 |
SİGARANIN
ZARARINA KARŞI İNGİLTERE’DE KAMPANYA BAŞLATILMASI |
||
1971 |
İLK LAZER OKUYUCULU DİSK İN PHILIPS
TARAFINDAN PİYASAYA ÇIKARILMASI |
||
1972 |
İLK
RENKLİ VİDEO KAMERANIN SONY TARAFINDAN PİYASAYA SÜRÜLÜŞÜ |
||
1972 |
ATARI NİN YAPILMASI |
||
1972 |
AMERİKA’DA DDT NİN KULLANIMININ
YASAKLANMASI |
||
1973 |
27 ARALIK: ABD İLE VİETNAM
ARASINDA ATEŞKES ANLAŞMASI İMZALANDI, SON ABD KUVVETLERİ VİETNAM'I 29 MART'TA
TERK ETTİ. |
||
1973 |
16 EKİM: PETROL İHRAÇ EDEN ÜLKELER
ÖRGÜTÜ (OPEC), PETROL FİYATLARINI YÜZDE 70 ARTTIRMAYA KARAR VERDİ. İLK PETROL
ŞOKU. |
||
1973 |
HABERCİLİKTE ENG KAMERALARININ
KULLANILMAYA BAŞLANMASI |
||
1973 |
AMERİKA’DA
UYDU ARACILIĞI İLE TELEVİZYON YAYINININ GERÇEKLEŞTİRİLMESİ |
||
1973 |
İNGİLTERE’DE TELETEX YAYINININ BAŞLAMASI |
||
1973 |
SKYLAB IN YÖRÜNGEYE YERLEŞTİRİLMESİ |
||
1974 |
DÜNYANIN EN YÜKSEK BİNASI OLAN ( 500 M )
TORONTO KULESİNİN İNŞASI |
||
1974 |
ATLANTA’DA GÜNEŞ ENERJİSİ İLE ÇALIŞAN
İLK KLİMALI BİNANIN YAPILMASI |
||
1974 |
·
-15
TEMMUZ: MAKARİOS'U KAÇMAYA ZORLAYAN YUNAN ASKERLERİ DARBE YAPTI. ·
-20
TEMMUZ: TÜRKİYE, KIBRIS'TA BARIŞ HAREKATINI GERÇEKLEŞTİRDİ. |
||
1974 |
13 KASIM: YASER ARAFAT İLK KEZ BM GENEL
TOPLANTISINDA KONUŞTU. |
||
1975 |
·
13 NİSAN: LÜBNAN'DA İÇ SAVAŞ ÇIKTI, 14
YIL SÜREN SAVAŞ NEDENİYLE 100 BİNDEN FAZLA İNSAN YAŞAMINI YİTİRDİ. ·
17 NİSAN: KIZIL KHMERLER, PHNOM PENH'E
SALDIRI DÜZENLEDİLER VE DEMOKRATİK KAMPUÇYA HÜKÜMETİ'Nİ KURDULAR. ·
30 NİSAN: VİETNAM SAVAŞI SONA ERDİ,
SAYGON KURTULDU. |
||
1975 |
OXFORD
DA BİR TAVŞANIN KOLONLANMASI |
||
1975 |
APOLLO VE SOYUZ ASTRONOTLARININ ORTAK BİR
PROJEDE ÇALIŞMASI |
||
1975 |
SIVI
KRİSTAL EKRANLARIN KULLANILMAYA BAŞLAMASI |
||
1976 |
VIKINK UZAY ARACININ MARSA İNİŞİ |
||
1976 |
·
28 TEMMUZ: ÇİN'İN TANGŞAN KENTİNDE
ŞİDDETLİ DEPREM OLDU. BATILI UZMANLARA GÖRE DEPREMDE 700 BİN, RESMİ
KAYNAKLARA GÖRE 242 BİN KİŞİ ÖLDÜ. ·
9 EYLÜL: ÇİN DEVLET BAŞKANI MAO ÖLDÜ. |
||
1076 |
CONCORD
UÇAKLARININ SEFERE BAŞLAMASI |
||
1977 |
NÖTRON
BOMBASININ YAPILIŞI |
||
1978 |
WORD STAR PROGRAMININ MICROSOFT TARAFINDAN
YAPILIŞI |
||
1978 |
OTOMATİK FOKUS YAPAN FOTOĞRAF MAKİNALARININ
KONICA TARAFINDAN DEVREYE SOKULMASI |
||
1979 |
1 OCAK:
İMAM HUMEYNİ, 16 YILLIK SÜRGÜNDEN SONRA TAHRAN'A DÖNDÜ. 11 ŞUBAT'TA İRAN
İSLAM CUMHURİYETİ İLAN EDİLDİ. |
||
1979 |
24 ARALIK: SOVYET BİRLİKLERİ AFGANİSTAN'A
GİRDİ. |
||
1979 |
LAZER YAZICILARIN KULLANIMA GİRİŞİ |
||
1980 |
YENİ BİR HASTALIK BELİRLENDİ:
AIDS. |
||
1980 |
17 EYLÜL: IRAK DEVLET BAŞKANI SADDAM HÜSEYİN, CEZAYİR'DE 1975'TE İRAN İLE
İMZALANAN ANLAŞMAYI GEÇERSİZ İLAN ETTİ. 22 EYLÜL'DE IRAK ORDUSU İRAN'A
SALDIRDI. İKİ TARAF DA KARŞILIKLI HAVA SALDIRISINA BAŞLADI. 22 EYLÜL: İRAN-IRAK SAVAŞI BAŞLADI. |
||
1980 |
İLK CAMCORDER IN
SONY TARAFINDAN YAPILMASI |
||
1980 |
İLK HARD
DISC İN YAPILMASI |
||
1980 |
İLK CD NİN PİYASAYA ÇIKIŞI |
||
1980 |
İLK DEFA ULUSLARARSI FAX İLE HABERLEŞMENİN
YAPILMASI |
||
1980 |
SONY
TARAFINDAN WALKMEN KAST ÇALARIN PİYASAYA SÜRÜLMESİ |
||
1980 |
MS DOS ÜZERİNE MICROSOFT UN ÇALIŞMAYA
BAŞLAMASI |
||
1980 |
TÜRKİYE’DE LİBERAL EKONOMİYE GEÇİŞ
DÖNEMİNİN BAŞLANGICI |
||
1981 |
İLK PC
NİN IBM TARAFINDAN PİYASAYA SÜRÜLMESİ |
||
1981 |
İLK TAŞINABİLİR BİLGİSAYARIN YAPILMASI |
||
1981 |
MEHMET ALİ AĞCA 13 MAYIS TA : PAPA JEAN-PAUL II'YE ST-PİERRE MEYDANINDA
SUİKAST GİRİŞİMİNDE BULUNULDU. |
||
1981 |
FIBER OPTİK AYDINLATMANIN YAPILMAYA
BAŞLANMASI |
||
1982 |
COMMODORE 64 ÜN PİYASAYA SÜRÜLMESİ |
||
1982 |
KANSER YAPAN GENLERİN KEŞFİ |
||
1982 |
YAPAY KALBİN YAPILMASI VE BUNUNLA BİR
HASTANIN 112 GÜN DAHA YANŞATILMASI |
||
1982 |
DISC-KASET FOTOĞRAF FİLİMİNİN KODAK
TARAFINDAN PİYASAYA ÇIKARILIŞI |
||
1983 |
SESLE KUMANDA EDİLEBİLEN KAMERA NIN
MINOLTA TARAFINDAN YAPILMASI |
||
1984 |
MACINTOSCH BİLGİSAYARLARININ APPLE
TARAFINDAN PİYASAYA SÜRÜLMESİ |
||
1984 |
DONDURULMUŞ ENBİRYODAN NORMAL DOĞUMUN
GERÇEKLEŞTİRİLMESİ |
||
1984 |
EL VE KOL TELEVİZYONLARININ JAPON
FİRMALARI TARAFINDAN PİYASAYA SÜRÜLMESİ |
||
1985 |
ILDIZ HALI
ÇİFTLİĞİNİN KURULMASI |
||
1985 |
YUMUŞAK LENS LERİN YAPILMASI |
||
1985 |
3 BOYUTLU TELEVİZYONUN YAPILMASI |
||
1985 |
SABUN VEYA DETERJANSIZ ULTRASONİK DALGA
İLE TEMİZLİK YAPAN ÇAMAŞIR MAKİNASININ YAPILMASI |
||
1985 |
OZON DELİĞİNİN
KUZEY KUTBUNDA FARK EDİLİŞİ |
||
1985 |
KONUŞAN BİLGİSAYARIN YAPILMASI |
||
1985 |
HEWLETT
PACKARD TARAFINDAN LAZER PRINTER IN YAPILMASI |
||
1985 |
LAZER SİLAHININ YAPILMASI |
||
1985 |
RESİMLERİN
DIJITAL ORTAMA TAŞINMASI VE BASKI ALINABİLMESİ |
||
1986 |
WINDOWS
UN MICROSOFT TARAFINDAN PİYASAYA SÜRÜLMESİ |
||
1986 |
26 NİSAN: ÇERNOBİL NÜKLEER SANTRALİNDE KAZA MEYDANA GELDİ. 30 KİŞİ ÖLDÜ.
ÇEVREDE OTURAN 48 BİN KİŞİ TAHLİYE EDİLDİ. |
||
1986 |
ELEKTRONİK ANSİKLOPEDİNİN DEVREYE
GİRMESİ |
||
1986 |
İLK ELEKTRONİK SARI SAYFANIN İTALYA’DA
DEVREYE SOKULMASI |
||
1986 |
DNA YAPISININ TEMEL YAPI BELİRLEYİCİSİ OLARAK
KULLANILMAYA BAŞLAMASI |
||
1986 |
ORGAN BAĞIŞININ YAYGINLAŞMASI |
||
1986 |
İNSAN YAPIMI İLK İNSAN DERİSİNİN
CERRAHİDE KULLANIMI |
||
1987 |
28 TEMMUZ: ABD, SSCB'NİN ÖNERİSİNİ
KABUL ETTİ, ASYA VE AVRUPA'DA KONUŞLANDIRILMIŞ VE MENZİLİ 500-5 BİN 500
KİLOMETRE OLAN BÜTÜN FÜZELER İMHA EDİLDİ. |
||
1987 |
AIDS TESTİNİN PRATİK OLARAK YAPILMAYA
BAŞLANMASI |
||
1987 |
ASİT YAĞMURLARI İÇİN ÇÖZÜM ARAYIŞLARININ
BAŞLAMASI |
||
1988 |
8 ŞUBAT: SSCB DEVLET BAŞKANI GORBAÇEV, CENEVRE'DE AFGANİSTAN VE PAKİSTAN
ARASINDA İMZALANAN ANLAŞMA UYARINCA SOVYET BİRLİKLERİNİN 15 MAYIS'TAN
İTİBAREN 10 AY İÇİNDE AFGANİSTAN'DAN ÇEKİLECEĞİNİ AÇIKLADI. |
||
1988 |
SONY FİRMASI TARAFINDAN VİDEO WALK-MAN
İN PİYASAYA SÜRÜLÜŞÜ |
||
1988 |
BİLGİSAYAR VİRÜSÜNÜN ORTAYA ÇIKIŞI |
||
1988 |
DÜŞÜK
YAPMA HAPININ KULLANIMA GİRİŞİ |
||
1989 |
26 MART: SSCB'DE 1917'DEN BERİ İLK MİLLETVEKİLİ SEÇİMLERİ YAPILDI. |
||
1989 |
9 KASIM: BERLİN DUVARI YIKILDI. |
||
1989 |
22 ARALIK: ROMANYA'DA DİKTATÖR NİKOLAİ ÇAVUŞESKU DEVRİLDİ VE EŞİYLE
BİRLİKTE İDAM EDİLDİ. |
||
1989 |
23 OCAK: İSPANYOL SÜRREALİST RESSAM SALVADOR DALİ ÖLDÜ. |
||
1990 |
BİLGİSAYAR
KULLANIMININ YAYGINLAŞMASI |
||
1990 |
11 ŞUBAT: 27 YIL TUTSAK KALAN
GÜNEY AFRİKALI SİYAH LİDER NELSON MANDELA ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞTU. |
||
1990 |
2 AĞUSTOS: SADDAM HÜSEYİN'İN BİRLİKLERİ KUVEYT'İ İŞGAL ETTİ |
||
1990 |
3 EKİM: İKİ ALMANYA BİRLEŞTİ. |
||
1991 |
17 OCAK: KÖRFEZ SAVAŞI BAŞLADI, 28
ŞUBAT'TA IRAK'IN YENİLGİSİYLE SONA ERDİ. |
||
1991 |
25 HAZİRAN: YUGOSLAVYA'DA İÇ SAVAŞ BAŞLADI, SLOVEN YA VE HIRVATİSTAN TEK
YANLI OLARAK BAĞIMSIZLIK İLAN ETTİLER. |
||
1991 |
21 ARALIK: GÜRCİSTAN DIŞINDAKİ 11
DEVLET TARAFINDAN İMZALANAN BİR ANLAŞMAYLA SSCB'YE SON VERİLDİ. BAĞIMSIZ
DEVLETLER TOPLULUĞU KURULDU, DEVLET BAŞKANI GORBAÇEV 4 GÜN SONRA İSTİFA ETTİ. |
||
1992 |
İSRAİL’DE
BULUNAN KALINTILAR SAYESİNDE İNSAN SOYUNUN 92.000 YAŞINDA OLDUĞUNUN
ANLAŞILMASI |
||
1992 |
16 OCAK: SALVADOR'DA GERİLLALAR VE HÜKÜMET ARASINDA BARIŞ ANLAŞMASI
İMZALANDI, İÇ SAVAŞ 75 BİN KİŞİNİN ÖLÜMÜNE NEDEN OLDU. |
||
1993 |
23-28 MAYIS: KAMBOÇYA'DA, 25 YILDAN BERİ İLK KEZ, BM'NİN KORUYUCULUĞUNDA
DÜZENLENEN İLK DEMOKRATİK SEÇİMLER YAPILDI. |
||
1993 |
13 EYLÜL: OSLO'DA GİZLİ GÖRÜŞMELER YAPAN FKÖ VE İSRAİL YÖNETİMİ,
FİLİSTİN'E ÖZERKLİK TANIYAN BİR BİLDİRİ İMZALADILAR. BEYAZ SARAY'DA YASER
ARAFAT VE İZAK RABİN EL SIKIŞTILAR. |
||
1994 |
26-29 NİSAN: GÜNEY AFRİKA CUMHURİYETİ'NDE
HER IRKTAN İNSANIN KATILDIĞI İLK SEÇİMLER YAPILDI. |
||
1994 |
6 MAYIS: MANŞ DENİZİNİN ALTINDAKİ
TÜNEL AÇILDI. |
||
1994 |
1 TEMMUZ: YASER ARAFAT,
FİLİSTİN TOPRAKLARINA GERİ DÖNDÜ VE GAZZE'DE FİLİSTİN ÖZERK YÖNETİMİNİ KURDU. |
||
1995 |
MICROSOFT TARAFINDAN WINDOWS 95 PROGRAMI
PİYASAYA SÜRÜLDÜ |
||
1996 |
27 EYLÜL: TALİBAN MİLİSLERİ KABİL'İ ZAPTETTİLER. |
||
1996 |
29 ARALIK: GUATEMALA'DA HÜKÜMET VE DEVRİMCİ GERİLLALAR ARASINDA, 36 YIL
SÜREN VE 100 BİN KİŞİNİN ÖLÜMÜNE SEBEP OLAN İÇ SAVAŞTAN SONRA BARIŞ ANLAŞMASI
İMZALANDI. |
||
1997 |
1 TEMMUZ: HONG KONG ÇİN YÖNETİMİNE DEVİR OLDU. |
||
1998 |
23 MART: KANADALI YÖNETMEN JAMES CAMERON'UN ''TİTANİC'' FİLMİ 11 DALDA OSCAR
ALDI VE SİNEMA TARİHİNİN GİŞE HASILATI EN YÜKSEK FİLMİ OLDU. |
||
1998 |
10 NİSAN: KUZEY İRLANDA'DAKİ
KATOLİK VE PROTESTANLAR ARASINDA BELFAST'TA BARIŞ ANLAŞMASI İMZALANDI. |
||
1998 |
15 EYLÜL: ABD'DE NİSAN'DA
PİYASAYA SÜRÜLEN İKTİDARSIZLIK HAPI VİAGRA, AVRUPA'DA YASALLAŞTI. |
||
1999 |
16 ŞUBAT: TERÖR ÖRGÜTÜ PKK'NIN
BAŞI ABDULLAH ÖCALAN, TÜRK GÜVENLİK KUVVETLERİ TARAFINDAN KENYA'NIN BAŞKENTİ
NAİROBİ'DE YAKALANDI. |
||
1999 |
27 MAYIS: ULUSLARARASI SAVAŞ SUÇLARI MAHKEMESİ, YUGOSLAVYA DEVLET BAŞKANI
SLOBODAN MİLOSEVİÇ'İ KOSOVA'DAKİ VAHŞETİN SORUMLUSU OLMAKLA SUÇLADI. |
||
1999 |
20 HAZİRAN: NATO'NUN KOSOVA'YA DÜZENLEDİĞİ OPERASYON, SIRP BİRLİKLERİNİN
KOSOVA'DAN ÇEKİLMESİ ANLAŞMASIYLA SONA ERDİ. |
||
1999 |
17 AĞUSTOS: MARMARA'DA 7.4
BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM MEYDANA GELDİ: 17 BİN 118 ÖLÜ. |
||
2000 |
MICROSOFT OFFİCE 2000 İN PİYASAYA
SÜRÜLMESİ |
||
2001 |
TÜRKİYENİN EKONOMİK KRİZE GİRİŞİ |
||
2001 |
11
EYLÜL DE TERÖRİSTLERİN NEW YORK TA DÜNYA TİCARET İKİZ KULELERİNE SALDIRMASI ,BU SALDIRININ ARDINDAN
USA NIN AFGANİSTAN’A SALDIRIŞI |
||
|
|
||
NOT: ZAMANDA YOLCULUĞUN SONUÇ DEĞERLENDİRMESİ VE
BAZI ANA HAT YORUMLARI :
1.
MEDENİYET MEZOPOTAMYA’DA DOĞUP,BURADAN HEM MISIR,HEM ANADOLU
HEM DE ÇİN İSTİKAMETİNE YOL ALIYOR - MÖ 5000 - 600
MEŞALENİN MEZOPOTAMYA’DA OLDUĞUNUN KABUL EDİLDİĞİ YILLAR.
2.
MEDENİYET MEŞALESİNİN
MEZOPOTAMYA’DAN SONRA EN PARLAK OLDUĞU YER MISIR OLARAK
ORTAYA ÇIKIYOR MÖ: 3000- 30 YILLARI
ARASINDA MEDENİYET MEŞALENİN AĞIRLIKLA MISIR'DA OLDUĞUNU VAR SAYMAK GEREKİR..
3.
MEDENİYET MEŞALESİNİN YUNANİSTAN’DA OLDUĞU YILLAR MÖ: 700 - 100
4.
MEDENİYET MEŞALESİNİN ROMA İMPARATORLUĞUNDA OLDUĞU YILLAR MÖ: 300 İLA MS : 476
5.
MEDENİYET MEŞALESİNİN ÇİN’DE OLDUĞU YILLAR MÖ:
550 - MS : 1200
6.
MEDENİYET MEŞALESİNİN MÜSLÜMANLARDA ( ARAPLARDA ) OLDUĞU YILLAR MS: 700 - 1300
7.
MEDENİYET MEŞALESİNİN SELÇUKLU VE OSMANLILARDA OLDUĞU YILLAR MS: 1300 - 1700
8.
MEDENİYET MEŞALESİNİN AVRUPA’DA OLDUĞU YILLAR MS : 1600 - 1945
9.
MEDENİYET MEŞALESİNİN AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİNE GEÇİŞİ MS : 1945 - 2001
YUKARIDA HER NE KADAR
MEDENİYETİN DEVİR TESLİMİ İLE İLGİLİ TARİHLER VERİLMEK İSTENMİŞSE DE, BU
TARİHLER ARASINDA MEDENİYET MEŞALESİNİN AYNI ZAMANDA BİRKAÇ YERDE IŞILDADIĞI DA
MUHAKKAKTIR. YANİ FALAN TARİHTEN FİLAN TARİHE KESİN BİR KARANLIK VEYA KESİN BİR
AYDINLIK SÖZ KONUSU DEĞİLDİR. BU TARİHLER ARASINDA LİDERLİĞİN EL DEĞİŞTİRDİĞİNİ
SÖYLEMEKLE TARİHİN AKIŞINA DAHA ANLAMLI
BİR BOYUT GETİREBİLİRİZ..YANİ YUKARIDAKİ TARİHLER BİR YERDE BAYRAK DEVİR
TESLİMİ SIRASI HAKKINDA BİR FİKİR VERMEKTEDİR.
UMARIM ZAMANDA
YOLCULUĞUNUZ ZEVKLİ GEÇMİŞTİR.
HOŞÇA KALIN
ERDOĞAN ILDIZ
NEDEN
AŞAĞIDAKİ TABLO,bizim öğretimiz ve yaşam tarzımızın hiç bir din ve inançla
direkt bağlantısı olmamasına rağmen Türk toplumunun Müslümanlığın etkisi ile
fişeklendiğini belirtmek için gündeme getirdik. Şaman olan Türk boylarının
Müslümanlıktan sonra bir kuvvet olarak belirip,Asya içleri,kuzey
Hindistan,Çin,İran,Ortadoğu, Kuzey Afrika,Anadolu ve doğu Avrupa’da Viyana’ya
kadar topraklarda tutuna bilme nedenlerini
bir temele dayandırmak için tabloyu böyle oluşturduk. Bu ışığın Endülüs yolu
ile İspanya’dan Avrupa’ya sıçrayarak,orada Rönesans’ın temellerini attığı da
bilinen bir gerçektir.Biz Türk milliyetçisi de değiliz. Çizgimizi belirtmek
için ulusça bilinen bir örnekten yola çıkmak,amacımızı daha iyi anlatmak için
bu yolu seçtik.
7- 476 |
BATI ROMANIN YIKILIŞI |
8- 520 |
HİNTLİ MATAMATİKCİLERİN DESİMAL
SİSTEMİ OLUŞTURMALARI
|
9- 532 |
AYA SOFYA KİLİSESİNİN İSTANBULDA İNŞASI |
571 |
HAZİRETİ MUHAMMEDİN
DOĞUŞU |
610 |
HAZİRETİ MUHAMMET’E İLK AYETLERİN İNMEYE BAŞLAMASI |
622 |
27 Eylül HAZİRETİ
MUHAMMEDİN MEDİNE’YE GELİŞİ |
627 |
HENDEK
SAVAŞI |
661 |
EMEVİ
DEVLETİNİN KURULUŞU |
750 |
EMEVi DEVLETNiN ÇÖKÜŞÜ
|
750 |
ABBASİ DEVLETİNİN
KURULUŞU |
756 |
ENDÜLÜS EMEVİ DEVLETİNİN
KURULUŞU |
800 |
ARAP TACİRLERİN KÂĞIT YAPIM TEKNİĞİNİ SEMERKANTTAN ALI ARABİSTAN’A TAŞIMALARI |
868 |
İLK BİLİNEN
BASILMIŞ KİTAP OLAN "ELMAS SATURA "NIN ÇİNİDE BASIMI |
910 |
İLK KAĞIT PARANIN
ÇİN’DE TEDAVÜLE ÇIKARILIŞI |
1026 |
MÜZİKTE NOTA SİSTEMİNİN OLUŞTURULMASI |
1071 |
MALAZGİRT MEYDAN SAVAŞI- TÜRKLERE ANADOLU KAPILARININ
AÇILMASI |
1075 |
AHMET
YASEVİ’NİN DOĞUŞU |
1094 |
ÇALAR SAATİN
ÇİN’DE YAPILMASI |
1200
|
CENGİZ HANIN MOĞOL İMPARATORLUĞUNU KURULUŞU- PUSULANIN GELİŞTİRİLMESİ - KAĞIT YAPIM
TEKNİĞİNİN ÇİNDEN TÜRKLERE ORADAN DA ARAPLARA,ARAPLARDAN DA AVRUPA’YA GEÇİŞİ
İLE AVRUPA’NIN KAĞITLA TANIŞMASI |
1207 |
MEVLANA’NIN BELH TE DOĞUŞU |
1221 |
YANGIN BOMBASININ
ÇİN’DE YAPILMAYA BAŞLANMASI |
1232 |
BARUTUN
MOĞOLLAR TARAFINDAN HARP MALZEMESİ OLARAK KULLANILMASI |
1240 |
YUNUS EMRE NİN DOĞUMU |
1241 |
MOĞOLLARIN
BARUTU MACARLARA KARŞI BUDAPEŞTE DE KULLANMALARI |
1248 |
HACI BEKTAŞİ VELİ NİN HORASANDA DOĞUŞU |
1258 |
ABBASİ DEVLETİNİN ÇÖKÜŞÜ |
1453 |
AHİLİK SİSTEMİNİN FATİH DÖNEMİNDE LAĞV EDİLMESİ |
1500 |
RÖNESANS’IN FİLİZLENİŞİ |
1923 |
TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURULUŞU VE MODERN EĞİTİM
METHODLARININ BENİMSENİŞİ |
1948 |
KÖY ENÜSTÜLERİNİN KURULUŞU |
1985 |
GEL OKULUNUN KURLUŞU |
|
MEZOPOTAMYA
VE MISIR KÜLTÜRÜNÜN OLUŞMASI VE BU BİRİKİMİN DOĞU VE BATIYA YAYILIŞININ
BAŞLANGIÇ SÜRECİNİN BAŞLAMASI |
1250
|
MUSA
PEYGAMBERİN İSRAİLLİLERİ MISIRDAN ÇIKARMASI – TURUVA SAVAŞLARI |
900-600
|
TEVRAT
IN ORTAYA ÇIKIŞI |
754
|
ROMANIN
İMPARATORLUĞUNUN DOĞUŞU ,ROM ULUS ÜN BAŞA GEÇMESİ |
700
|
ANTİK
YUNANDA BİLİM DEVRİNİN BAŞLAYIŞI- PARANIN FİNİKELİLER TARAFINDAN KULLANILMAYA
BAŞLAMASI |
563-483
|
BUDİZMİN
ORTAYA ÇIKIŞI |
551-479
|
KONFİÇYUS
İNANCININ ORTAYA ÇIKIŞI |
470-399
|
SOKRATIN FESEFESİNİ
YAYIŞI |
0
|
İSANIN
DOĞUŞU |
313
|
ROMA
İMPARATORU KONSTANTİN İN HIRİSTİYANLIĞI KABUL ETMESİ |
476
|
BATI
ROMANIN YIKILIŞI |
571
|
HAZİRETİ
MUHAMMEDİN DOĞUŞU |
661
|
EMEVİ
DEVLETİNİN KURULUŞU |
750
|
ABBASİ
DEVLETİNİN KURULUŞU |
1071
|
MALAZGİRT
MEYDAN SAVAŞI- TÜRKLERE ANADOLU KAPILARININ AÇILMASI |
1075
|
AHMET YASEVİ’NİN DOĞUŞU |
1207
|
MEVLANANIN
BELH TE DOĞUŞU |
1240
|
YUNUS
EMRE NİN DOĞUMU |
1248
|
HACI
BEKTAŞI VELİ NİN HORASANDA DOĞUŞU |
1500
|
AVRUPADA
RÖNESANSIN DOĞUŞU |
1923
|
TÜRKİYE
CUMHURİYETİNİN KURULUŞU VE MODERN EĞİTİM METHODLARININ BENİMSENİŞİ |
1948
|
KÖY
ENÜSTÜLERİNİN KURULUŞU |
1985
|
GEL
OKULUNUN KURULUŞU |
“ GEL “ Dergahı yukarıdaki tablo da görüldüğü gibi
planetimiz dünyanın ve bu planette yaşayan insanlığın 14 milyar yılda
Mezopotamya da ve Mısırda odaklanan görgü bilgi birikiminin aktarma kanalının
son halkasıdır. Bu okul devir aldığı bu görevi öğrencileri vasıtası ile de
sonsuza aktarılacak bilgi ana arterinin temel taşlarından biridir.
GÖREV,
insanlığın bunca yılda biriktirdiği bilgiyi gelecek kuşaklara yılların
süzgecinden geçmiş olarak duru temiz ve asıl maksada hizmet etmek gayesi ile
aktarmaktır.
HEDEF,
agresif olmayan,çalışkan,zevkli,üretmesini ve yaşamasını bilen doyumsuzluğu
aşmış,mutlu insan yetiştirmektir.
BİLGİ,
kuvvettir. İnsanlık onca yıl bilgi birikimi için çaba, enerji saffetmiş bu
bilgi ve görgüde sarf edilen bu enerji yoğunlaşmış ve muhafaza edilmiştir.
Bilgi aktarımı ile bu yoğunlaşmış enerjinin aktarıldığı ve bunun da bir silah
gibi kuvvete döndüğü inancındayız.
SEÇİCİ
OLMAK,bilginin kuvvet ve silah olma özelliği taşıması bizi seçici olmaya
yöneltmekte sadece vasıflı kişilerin bu imkana ve bu kuvvete kavuşmalarının
topluma daha iyi bir ahenk getireceği düşüncesindeyiz.
NEDEN
YUKARIDAKİ TABLO,bizim öğretimiz ve yaşam tarzımızın hiç bir din ve inançla
direkt bağlantısı olmamasına rağmen Türk toplumunun Müslümanlığın etkisi ile
fişeklendiğini belirtmek için gündeme getirdik. Şaman olan Türk boylarının
Müslümanlıktan sonra bir kuvvet olarak belirip,Asya içleri,kuzey
Hindistan,Çin,İran,Ortadoğu, Kuzey Afrika,Anadolu ve doğu Avrupa’da Viyana’ya
kadar topraklarda tutuna bilme
nedenlerini bir temele dayandırmak için tabloyu böyle oluşturduk. Biz Türk
milliyetçisi de değiliz. Çizgimizi belirtmek için ulusça bilinen bir örnekten
yola çıkmak,amacımızı daha iyi anlatmak için bu yolu seçtik.
TABLODAN
ÇIKAN ANLAM,insanlığın birikimleri Mezopotamya ve Mısırda odaklandıktan sora bu
bilgi ve görgü doğuya ve batıya doğru hareket ederek Çin ve Yunan
medeniyetlerini oluştururken antik
Anadolu’dan ateş Roma’ya sıçramış,oradan İslam alemine,İslam
aleminden,Osmanlıya geçerek,Rönesans yolu ile Avrupa’ya,oradan da Amerika’ya
gitmiştir. İyi örgütlendiğimiz, iyi eğitim aldığımız,iyi töreler oluşturduğumuz
takdirde neden meşaleyi tekrar ateşin
anayurdu olan yukarı Mezopotamya’ya getirmeyelim.
YOL,
Amerikalıların bir lafı vardır. “ If it is working,stcik with it “
derler,Türkceye tercümesi “ şayet bir şeyden netice alıyorsan ona yapış “ anlamındadır. Ahmet Yasevi’nin yıllar önce
yaktığı ateş Türk boyları için medeni dünyaya pasaport olmuştur. Biz “ Gel “ okulunda basitçe Ahmet Yasevi’den
günümüze gelen bu insani değerlerle Köy enüstüleri mantığının oluşturduğu
sentezi model aldık. Hizmet içi uygulamalı eğitimle, kendimize has usuller
kullanarak adam yetiştirmeyi hedef aldık.
TÜZÜK,
aşağıda tüzüğünü kuruluş gayesini ve tedrisat programını özetlediğimiz
okulumuza giriş şartlarını okuyunuz. Bu size uyuyorsa, ve başarmakta kararlı
iseniz, projelerinizi getiriniz,biz imkanlarımız ölçüsünde sizi aramızda görmek
için tüm çabamızı göstereceğiz.
HADİ PROMETUS OLMAK İÇİN
BİRLİKTE YOL ALALIM
NEDEN AŞAĞIDAKİ TABLO,bizim öğretimiz ve yaşam tarzımızın hiç
bir din ve inançla direkt bağlantısı olmamasına rağmen Türk toplumunun
Müslümanlığın etkisi ile fişeklendiğini belirtmek için gündeme getirdik.
Şaman olan Türk boylarının Müslümanlıktan sonra bir kuvvet olarak belirip,Asya
içleri,kuzey Hindistan,Çin,İran,Ortadoğu, Kuzey Afrika,Anadolu ve doğu
Avrupa’da Viyana’ya kadar topraklarda
tutunabilme nedenlerini bir temele dayandırmak için tabloyu böyle
oluşturduk. Biz Türk milliyetçisi de değiliz. Çizgimizi belirtmek için ulusça
bilinen bir örnekten yola çıkmak,amacımızı daha iyi anlatmak için bu yolu
seçtik. |
||
ŞAMAN İNANCINA GÖRE ORTA ASYA’DA YAŞAYAN TÜRK BOYLARININ
İSLAM İNANCI İLE TANIŞMASINI MÜTEAKİP BAŞLAYAN IŞIK YOLCULUĞUNUN KRONOLOJİSİ Daha en başta, Hazireti Muhammed in ölümünü müteakip, yol
çatallaşmaktadır.hazireti Ali taraftarları ile Muavviye taraftarları iktidar
için kapışınca ışıl yolu 2 kola ayrılmıştır. Bunlardan biri yönetenlerin
diğeri de sanatın,ilmin yolu olarak karşımıza çıkmaktadır. Fatihin İstanbul’u
alışına kadar biz Türkler yol olarak ikinci yol olan sanat ve kardeşlik
yolu Ahilik yoluna ışık tutan yolu
izleyerek gelmişiz.daha sora çeşitli nedenlerle bu yol izlenmez olunca ışık
elimizden gidip,zaman içinde koca imparatorluğun temelleri çatırdayıp bu
günkü duruma gelmişiz. Amaç
çalışmalarımızla bu ışığı geri getirmektir. Işığı tekrar yakalamak
amaç olunca ışığın kronolojisini bilmekte yarar var diye düşünerek bu tabloyu
hazırladık,belki merak edenlerin işine bir nebze ışık tutar diye. Bu tablo
herhangi bir siteden sadece öğrenciye ışık izi bulmak için örnek alınarak
verilmiştir. Siz ışığın izini bulup bu güne nerden bağlarsanız bağlayın ancak
ışığın temelleri ve yolu sağlam olsun. |
||
sıra |
Iþýðý
taþýyan kiþi
|
Tarih |
1 |
571-632 |
|
2 |
599-660 |
|
3 |
628-680 |
|
4 |
666-713 |
|
5 |
676-732 |
|
6 |
702-765 |
|
7 |
745-794 |
|
8 |
770-818 |
|
9 |
805-875 |
|
10 |
?-1034 |
|
11 |
1043-1085 |
|
12 |
1048-1141 |
|
13 |
?-1180 |
|
14 |
?-1212 |
|
15 |
?-1315 |
|
16 |
1198-1328 |
|
17 |
?-1354 |
|
18 |
?-1370 |
|
19 |
1318-1359 |
|
20 |
?1400 |
|
21 |
?-1447 |
|
22 |
1403-1490 |
|
23 |
?-1530 |
|
24 |
?-1562 |
|
25 |
?-1600 |
|
26 |
1565-1603 |
|
27 |
1563-1624 |
|
28 |
1563-1624 |
|
29 |
1598-1668 |
|
30 |
?-1722 |
|
31 |
1699-1781 |
|
32 |
1743-1824 |
|
33 |
1778-1826 |
|
34 |
?-1870 |
|
35 |
|
?-1895 |
36 |
1837-1922 |
|
37 |
?-? |
|
38 |
?-? |
|
39 |
1909-1998 |
|
40 |
1880-1969 |
|
|
|
|
|
Alıntı
sayfası: Herhangi
bir ışık yolu olan bu yolu hazırlayana da şükranlarımızı sunuyoruz,amacımıza
katkılarından dolayı. Biz
zamanda yolculuk ve paralelliklerde kendi ışık yolumuzu göstermiş,yukarıdaki
yolun ise bizim yolumuzda nasıl nerede bir etki yaparak katkıda bulunduğunu
göstermek amacı ile bu yoldan da bir kesiti, alıntı yapmış olduk. Yolun ne öncesi ne de sonrası
konumuzla ilgilidir. Email:
[email protected] |
|
Yusuf Hamadani’den ışığı alan Ahmet Yasevi,Orta Asya da Türkleri fişekleyen
olmuş,bu bizim islamı sevmemize neden olan kesittir.Ondan da Kafkasyalı Ahi
evren alıp meşaleyi Anadolu’ya taşımış,ondan da Yunus Emreler,Hacı Bektaşi
velililer,Mevlanalar taşımış meşaleyi günümüze. Şimdide “ GEL” Okulunun talebelerine düşüyor iş, Ateşi
Amerika’dan Pozitif ilimleri öğrenerek,onu töre ,örf ve ebetlerimizle düzgün
bir şekilde bir alaşım yaparak tüm batı dünyasının ilmini ülkemize taşıyarak
Atatürk ilkeleri doğrultusunda ululamaktır amaç.
Bu amaçla “
GEL “ okulu 1985 yılında Ildız Halı Çiftliğinde
devreye sokulmuş,günümüze dek bu çalışmalar ıldız şirketler grubunun bünyesinde
sürdürülmüştür.
GEL OKULUNUN KAYIT - KABUL ESASLARI VE EĞİTİM PROGRAMI aşağıda
verilmiştir. Umarız bu ışık arayışı ve uygulaması ilginizi çeker.
19/5/1985
Gel okulunun eğitim hedeflerini kısaca
özetlemek gerekirse;
1. Hayatını dengeli bir
eksene oturtmuş,
2. Çalışmalarını verimi
kılmış ve bunun doğal bir sonucu olarak refaha erişmiş,
3. Elde ettiği
imkanlarla,renkli,heyecanlı, devamlı yenilenen bir ruh hali ile mutluluk
ateşini her dem canlı tutabilen,
4. Yaratıcılığını sonsuza dek
ateşleyebilecek ilham akışını dengeleyebilmiş,
5. Işıklı kişiliği ile
çevresini aydınlatabilen,verici ve hümanist kişiliği on plana çıkmış sabırlı
kişiler yetiştirebilmektir.
Okulun Amacının şirketlerimizle
akuplasyonunun nedenleri:
1. Şirket çalışanlarını
şirketin istediği elemanlar haline getirip,şirket çalışmalarına belirli bir hız
ve düzen kazandırmak.
2. Şirketlerimizde
verimliliği en üst düzeye çıkarabilecek elemanlar kazanmak.
3. Yeni projelerimizi
yönetebilecek ekipler oluşturmak.
4. Kendisi yeni projeler
üretip uygulamaya geçebilecek genç beyinler yetiştirmek.
5. Bünyemiz dışından istekli
elemanları da eğiterek Türk iş dünyasına başarılı iş adamları ve yöneticiler
kazandırmak.
6. İmkanı olmayan yoksul ama
öğrenmeye istekli, gelişmeye açık kitleye iş dünyasının imkanlarını sunmak.
Neticede yukarıdaki amaçlarla yola çıkıp,
karlılığın kokusunu alabilen,bu uğurda ürün geliştirebilen,geliştirdiği ürün
ile ilgili mal temini ve satışı konusunda çevre yaratırken sektörden aldığı
kalifiye iş gücü ve Know - How ile ekibini ve iş yapma kabiliyetini
geliştiren,oluşturduğu alt yapı ve ürünün tanıtımında profesyonel metotlarla
tüm iletişim vasıtaları ile yayan,tanıtım yapan,bu uğurda satış ağını geliştiren,aldığı
sattığı ürünlerin her türlü kaydını şirket ve devlet normlarına göre
yapabilen,aldığı ve sattığı ürünlerin tahsilat ve ödemelerini zamanında ve
usüllere göre yapabilen,stokuna hakim,her an kar ve zarar hesabını takip
edebilecek düzeni kurmuş,başarı veya başarısızlığının yargısını şirket
rasyolarına göre yapabilecek,şirket hiyerarşisi ve çalışma düzenine saygılı
adam yetiştirmektir.
Okulun süresi:
Okul, 15 Ocak tarihinde
yeni öğretim yılına başlar.15 Aralık tarihinde sona erer. Takvim şu şekildedir.
Sömestrler:
1.
Sömestr:
15 Ocak - 15 Nisan.
Bu dönem sonunda ad verme töreni yapılır.Bu nedenle 1.sömestr yerine ad verme
dönemi diye de adlandırılır.Ad verme bölümünü başarıp ikinci aşamaya geçen öğrenci,
kendi ekibini oluşturmak için kendi yetiştireceği iki kişiyi okula getirmek
zorundadır. Bunun için de getireceği kişileri önceden tasarlayıp konuyu açması,
konunun kafalarında olgunlaşmasını sağlar.
2. Sömestr:
15 Nisan - 15 Eylül .Bu
dönem sonunda öğrenci Bayraktar unvanı alır.Bu dönem Bayraktarlık dönemi
diye adlandırılır.
2.Yarı Fizibilite Dönemi:
15 Eylül 15 Ocak arası
fizibilite uygulama dönemidir. Bu dönemin sonunda öğrencinin fizibilitesi iyi
ve kötü yönleriyle değerlendirilir.Sapmalar tespit edilir. Gerekirse revize
edilir.
Okula başvuru:
Okula yeni dönem için
kayıt başvuruları 30 Hazirana kadar kabul edilir.30 Hazirandan sonra yapılacak
başvurular bir sonraki yıl için değerlendirmeye alınır.
Başvuru için ön şartlar:
1.
B
sınıfı ehliyet sahibi olmak
2.
Orta
derecede İngilizce bilmek.
3.
Tarafımızca
tanınan bir kişiden referans getirmek.
4.
Yapılacak
mülakattan olumlu sonuç almak.
5.
Uygulanacak
testlerden geçer not almak.
Not:
Bu işlemler ve testler süresince
aday öğrenciler en az iki gün çiftliğimizde misafir edilecektir.Ayrıca İngilizce ve ehliyet konusunda eksiği olup ta
diğer şartları tamam olanlara eksikliklerini tamamlamaları için 15 Aralık
tarihine kadar süre tanınabilir.
Seviye tespit sınavı:
Her türlü eksiğini
tamamlayarak okula kayıt olmuş öğrencilerimize 15 Aralıkta seviye tespit sınavı
uygulanarak eğitime başlangıç noktası tespit edilir.Bu sınav kişinin
öğrenciliğini etkilemez yalnızca öğretim görevlilerine yol gösterme amaçlıdır.
15 Ocakta son yoklama testi yapılır ve öğrencinin seviyesine göre özel eğitim
planı çıkartılır.
Öğretimin şekli:
Öğretim Cumartesi günleri
topluca yüz yüze öğretim şeklinde ve saat 10.00 ile 12.30 saatleri
arasında, diğer günler de ise normal iş
disiplini içerisinde şirket bünyesinde ilgili birimler tarafından iş başında
yaparak ve yaşayarak eğitim şeklinde verilecektir.
CUMARTESİ GÜNLERİ UYGULANAN YÜZ YÜZE EĞİTİM
A- Amaçlar:
1. Şirkete gelen müşterilerin
nasıl karşılanacağını öğrenmek.
2. Müşterilere verilecek servisin
inceliklerini öğrenmek
3. Şirket yönetim birimlerini
tanımak.
4. Şirketin masalarının
düzenlenmesi, telefon kullanma,yaşadığımız yerleri düzenleme konularındaki
standartlarını öğrenip,uygulamak.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
5. Adres toplama ve bu
adresleri bilgi işlemde değerlendirmeyi öğrenme.
6. Toplantı yapmak için neler
yapılması gerektiğini ve usullerimizi kavramak
7. Anlaşma yaparken nelere
dikkat edileceğini öğrenmek
8. İş yaparken
kaset,kitap,talimat vs. benzeri araçlardan yararlanmak.
9. İş tariflerinin hazırlanma
mantığını kavramak.
10. Ajanda kullanmayı
öğrenmek.
11. Mesaiye kalma da uyulacak
prensipleri kavramak.
12. Ödeme emrinin
inceliklerini ve esprisini kavramak.
13. Bilgisayarı amaçlarımıza
hizmet edecek şekilde kullanmayı öğrenmek.
14. Arşivleme mantığı ve
standartlarını öğrenmek.
15. Talimatları tanıma ve
güncel işleyişlerde kullanma alışkanlığını kazanma.
16. Bir evde veya işyerinde
düzeni sağlamak için gereken minimum donatımın nasıl olması gerektiğini
öğrenmek
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
17. Teşkilatı tanıma ve
işleyişindeki temel mantığı kavrama.
18. TEAM Mantığını ( 1-2-3-4-5
)kavrama ve uygulama
19. Özel rapor yazma
standardımızı öğrenme ( kapı yapma standardını kavrama)
20. Muhasebe ve Kayıt düzenini
kavrama
21. Mekanizmanın ( Ana iş
yapma dosyası ) çalıştırılmasını öğrenmek.
22. Güne başlama ve günü
bitirme talimatını özümleme
23. “Gel”diyebilmeyi
öğrenmek,iş hayatı için önemini kavramak.
24. Parti yapmanın inceliklerini
öğrenmek.
25. Ceza yönetmeliğini
öğrenip,günlük işleyişte uygulanmasını ve önemini kavramak.
26. Kişiyi sınama yollarını
öğrenmek.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
27. Dosyaların dansı deyiminin
gerçek anlamını kavrayıp,uygulamak.
28. Satabilmek için gerekli 10
temel kuralı öğrenmek ve uygulamak.
29. Adres çekme mantığın
kavramak
30. Ağırlama ve ikram
konusunda uyulması gerekli prensipleri öğrenme.
31. Fizibilite yapma
standartlarını öğrenme.
32. Rasyolarımız ve belirlenme
standartları
33. İş takvimi yapma ve
uygulama alışkanlığı kazanma. ( Kiraz Ağacı )
34. Haftanın günlerine göre
yoğunlaşılacak konuların belirlenmesi ve uygulanması konusunu kavrama
35. Birimin tüccarlaşması için
yapılması gerekenleri kavrama
36. Doğaya uygunluk
:herkese,her zaman, her işi yaptıramayacağını bilme.
37. Çalışma programları ve
hedefleri tespit edip uygulama becerisi kazanma.
38. Yönetim Dosyasının ( 1B
dosyası ) mantığını ve işletilmesini öğrenme.
39. Ürünü standartlaştırma “K”
sistemi nedir ve iş yaşamımıza getirdiği kolaylıkları kavrama,güncelleştirerek
uygulama alışkanlığı kazanma.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
40. Kuruluş Felsefesini
kavramak
41. İşe ruh üflemeyi öğrenmek
42. Gelecek için kendimize vizyon
belirleme becerisini kazanma.
43. Gel Okulunun işlevini ve
amacını kavrama
44. Erdoğan Ildız’ın
yayınlarını tanıma ve okuma
45. Ildız Şirketler Grubu’nun Anayasasını öğrenme.
46. Paranın kazanılması ve
sonrası konusunda davranışlarımızın nasıl olması gerektiğini öğrenme
47. İş hayatımızda ve güncel
hayatta renk skalasının önemini kavrama.
48. Derslerde işlenecek
felsefi talimatlardan gereken dersleri alıp,davranışlarını buna göre ayarlamak.
49. Sabır konusunun önemini ve
açılımlarını kavrama.
50. Adam seçme konusunun önemi
ve bu konudaki tevekkülü öğrenme.
51. “ Allah razı olsun “ Lafı
içindeki sevgiyi öğrenme.
52. “ Allah’a şükür “
kavramındaki frenlemeyi öğrenme.
53. Konuları takip etmedeki
başarısı ( İş yapma talimatı )
B- İşlenecek Konu
Başlıkları:
1 Nolu Usta Öğreticinin
Eğitim konuları:
1.
Karşılama
usulleri
2.
Servis
ikram usulleri
3.
F.İ.A
4.
Patronluk
sıralaması
5.
Masaların
düzeni
6.
Telefon
kullanma talimatı
7.
Sipariş
formu
8.
Çalışan
mekanların düzenlenmesi çiçeklenmesi
9.
Felsefi
talimatlar:
a)Toplum katmanları
b)Başarı üzerine
Toplam: 10 Konu
2 Nolu Usta Öğreticinin
Eğitim konuları:
1. Adres toplama ve bilgi
işlemde değerlendirme mantığı
2. Toplantı yapma usulleri ve
toplantıya hazırlık
3. Anlaşmada netlik
4. Eğitim
kasetleri,talimatları,kitapları ve benzeri malzemenin kullanımı
5. İş tarifi
6. Ajanda kullanımı
7. Mesaiye kalma
8. Ödeme emri
9. Bilgisayar kullanımı
10. Muhasebe ve kayıt
düzenimizin standardı
11. İş takip dosyası (
Mekanizma )
12. Arşivleme
13. Talimatların tanıtımı
14. Bir evde veya bir işyerinde düzeni sağlamak
için gerekli minimum donanım
15. Felsefi talimatlar:
a)Dinlemek
b)Ormanı
görmek
c)Anlatmak
- istemesini bilmek
Toplam: 17 Konu
3 Nolu Usta Öğreticinin Eğitim
konuları:
1. Teşkilatın tanımı ve
işleyişteki temel mantık
2. 1-2-3-4-5 Mantığı
3. Standart rapor yazma tekniği ( Kapı yapma
standardı )
4. Güne başlama ve günü bitirme
5. “Gel”Diyebilmek
6. Parti yapma talimatı
7. Ceza yönetmeliği
8. Sınamanın yapılması
9. Felsefi talimatlar:
a)Yaptırıp
yaptıramayacağını bilmek için geçilmesi gerekli evreler.
b)Yapmak
c)Irkçılığı
protesto halısı
Toplam: 11 Konu
4. Nolu Usta Öğreticinin Eğitim
konuları:
1. Dosyaların dansı
2. Satabilmek için
uygulanması gerekli 10 kural
3. Adres çekme
4. Ağırlama ve ikram
5. Fizibilite standardımız
6. Rasyolar
7. Yıllık çalışma takvimi (
Kiraz Ağacı )
8. Haftanın günleri
9. Birimin tüccarlaşması
10. Doğaya uygunluk ( Yusuf
Sendromu )
11. Çalışma programları ve
hedefler
12. Yönetim birimi dosyası( 1B
dosyası )
13. Ürünü Standartlaştırma ( K
sistemi )
14. Felsefi talimatlar:
a)Aptallıkların
kökeni
Toplam: 14 Konu
5. Nolu Usta Öğreticinin Eğitim
konuları:
1. Kuruluş felsefesi
2. İşe ruh koyma
3. Gelecek için vizyonumuz
4. Gel Okulu ve gayesi
5. Yayınlar
6. Şirketin Anayasası
7. Paranın kazanılması ve
sonrası
8. Renk
9. Felsefi talimatlar:
a)Başarılı
olmak,ekiple uyumlu hale gelmek.
b)Yollar
ve hedefler
c)Dem
toplantıları ve hedefleri.
d)Felsefe
halısı
e)Hesap
açma ve kapama üzerine temel prensipler
f)Kızgınlığın
nedenleri
g)İman
gücü
h)Kitabe
i)Patron
olmak
j)Bozuk paranın yolculuğu
k)5
şiir
l)Yükselmeye ve zenginliğe giden yollar
Toplam: 20 Konu
1-2-3-4-5 Nolu konumların
verdiği ders toplamı: 72 Konu
İş
başında öğretim:
İş başında eğitim 1-2-3-4-5
nolu posizyonların eğitim çizelgesinde belirtilen kriterlere göre uygulama
içinde eğitilerek her konumun esprisini kavramaya çalışırken bu konumların iş
yapma disiplinindeki önemi öğretilir. Bu mantığına uygun olarak 1 nolu konumdan
başlanarak tüm konumlarda gerektiği kadar eğitimine devam eder.Bir bölümden
ötekine geçerken eğiticinin olgunluk onayını alan kişi bir üst konumdaki
eğitimi almaya hak kazanır. Eğitim veren usta öğrenci hakkında kanaatlerini
belirten karne düzenler. Verilen alınan eğitimler bir çizelgede belirlenerek
karşılıklı imzalanır.
15 EYLÜLDEN 15 ARALIĞA
KADAR SÜREN UYGULAMA DÖNEMİ:
Bu
dönemde öğrenci kendi getirip olur aldığı bir proje veya kendisine verilen
hazır projelerden birini seçerek ekibi ile birlikte uygulamaya geçer.Zaman
zaman çalışmaları denetlenir. Kendisi gelişmelerden okulu raporlar vererek
bilgilendirir.
OKUL BİTİRME:
Tüm
sınavları geçen ve proje uygulamasında geçer not alan kişi okulumuzu
bitirmiştir.Kendisine törenle bitirme sertifikası verilir.
OKUL SONRASI:
Okulu
bitirmiş kişi artık başarıya hazır genç bir iş adamıdır.İsterse projelerimizin
birinin başına geçerek,isterse kendi projesine bizden maddi destek
alarak,isterse de tümüyle bağımsız olarak iş dünyasına atılmaya hazırdır.
Burada
belirtmemiz gereken önemli bir husus bu kadar emekten sonra aynı eğitimi almış
kişilerle iş yapmanın zevkine varmış, ruhunu sindirmiş kişinin bu eğitimi
almamış kişilerle iş yapmasının fevkalade zor olacağını da belirtmek isteriz.
Hali ile aynı eğiti almış kişilerden team oluşturarak iş hayatına atılan
kişinin kısa sürede uyumlu team ile başaramayacağı şey yoktur.
Bu
tavsiyemizi dinlemeyen ve dış dünyaya bir başına açılan kişilerin yaşadığı
hüsranlar bizim üzüntümüz olur ve bu tip örnekler geçmişte üzüntülerimize neden
olmuştur. Bu konunun altını çizerek adaylara başarılar diliyoruz.
VERİLEN EĞİTİMİ
KONULARININ ALFABETİK LİSTESİ:
1. Adres çekme
2. Adres toplama ve bilgi
işlemde değerlendirme mantığı
3. Ağırlama ve ikram
4. Ajanda kullanımı
5. Anlaşmada netlik
6. Anlatmak - istemesini
bilmek
7. Aptallıkların kökeni
8. Arşivleme
9. Başarı üzerine
10. Başarılı olmak,ekiple
uyumlu hale gelmek.
11. Bilgisayar kullanımı
12. Bir evde veya bir
işyerinde düzeni sağlamak için gerekli minimum donanım
13. Birimin tüccarlaşması
14. Bozuk paranın yolculuğu
15. Ceza yönetmeliği
16. Çalışan mekanların
düzenlenmesi çiçeklenmesi
17. Çalışma programları ve
hedefler
18. Dem toplantıları ve hedefleri.
19. Devinim
20. Dinlemek
21. Doğaya uygunluk ( Yusuf
Sendromu )
22. Dosyaların dansı
23. Eğitim
kasetleri,talimatları,kitapları ve benzeri malzemenin kullanımı
24. F.İ.A ( Kullanılan formu
yaratmak,Kullanmak ve Arşivlemenin esasları )
25. Felsefe halısı
26. Fizibilite standardımız
27. Gel Diyebilmek
28. Gel Okulu ve gayesi
29. Gelecek için vizyonumuz
30. Güne başlama ve günü
bitirme
31. Haftanın günleri
32. Hesap açma ve kapama
üzerine temel prensipler
33. Irkçılığı protesto halısı
34. Şiirler - İlk girene
okunan iş yapmanın felsefesi hakkındaki 5 şiir-
35. İman gücü
36. İş takip dosyası (
Mekanizma )
37. İş tarifi
38. İşe ruh koyma
39. Karşılama usulleri
40. Kızgınlığın nedenleri
41. Kitabe
42. Kuruluş felsefesi
43. Masaların düzeni
44. Mesaiye kalma
45. Muhasebe ve kayıt
düzenimizin standardı
46. Ormanı görmek
47. Ödeme emri
48. Paranın kazanılması ve
sonrası
49. Parti yapma talimatı
50. Patron olmak
51. Patronluk sıralaması
52. Rasyolar
53. Renk
54. Satabilmek için
uygulanması gerekli 10 kural
55. Servis ikram usulleri
56. Sınamanın yapılması
57. Sipariş formu
58. Standart rapor yazma
tekniği ( Kapı yapma standardı )
59. Şirketin Anayasası
60. Talimatların tanıtımı
61. Team anlayışı ( 1-2-3-4-5
Mantığı )
62. Telefon kullanma talimatı
63. Teşkilatın tanımı ve
işleyişteki temel mantık
64. Toplantı yapma usulleri ve
toplantıya hazırlık
65. Toplum katmanları
66. Ürünü Standartlaştırma ( K
sistemi )
67. Yapmak
68. Yaptırıp yaptıramayacağını
bilmek için geçilmesi gerekli evreler.
69. Yayınlar
70. Yıllık çalışma takvimi (
Kiraz Ağacı )
71. Yollar ve hedefler
72. Yönetim birimi dosyası( 1B
dosyası )
73. Yükselmeye ve zenginliğe
giden yollar
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
DİKKAT!!!
DÜNYADA EVRİMİMİZİ
TAMAMLADIK. ARTIK TAYİN ZAMANIMIZ DA GELDİ. BU İŞİN NASIL CERYANN ETTİĞİNİ
AŞAĞIDA GÜCÜN
KAYNAĞI ADLI ESERİMDE OKUYABİLİRSİNİZ. KONU SİZE YABACI DEĞİLSE
BU BÖLÜMÜ ATLAYARAK, ESERİN TAKİP EDEN BÖLÜMÜNDEN DEVAMLA, ZAMAN TASARUFU
YAPABİLİRSİNİZ.
GÜCÜN KAYNAĞI -27- |
|
||
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
||||||||||
|
|
|
||||||||
|
|
UMARIZ GÜCÜN KAYNAĞI ADLI ESRİMİZ,
GÜCÜNÜZE GÜÇ KATAR. NETİCE OLARAK HER ŞEY BİR VİZYON MESELESİDİR. DEĞİŞİK BİR
BAKIŞ AÇISI VEREBİLDİKSE NE MUTLU
-28-
EVET, GELELİM AHİLİĞE, SELÇUKLU’
YU OSMANLI’ YI ADLARINA YARAŞIR YAPAN AHİLİK KURUMUDUR MESLEK ERBABINDAN RAJON
KESEN YÖRESEL AĞRLIKLI İNSAN YETİŞTİREN BİR OLUŞUMDUR. HACI BEKTAŞİ VELİ, PİR
SULTAN ABDAL, MEVLANA BU DERGAHIN ÜRÜNLERİDİR.
Çağdaş bir
sivil örgütlenme modeli:
12. ve 13. yüzyıllarda Anadolu'da kurumlaşmasını
tamamlayan ahilik, günümüz şartlarında bile örnek bir sivil örgütlenme
modelidir. Dini, askeri, siyasi, toplumsal ve kültürel fonksiyonları bulunan
Ahilik, Osmanlı'nın kurulması aşamasında da önemli roller oynamıştır. |
|||||
Ahilik kurumunun kurucusu olan ve "Ahî
Evren" ismiyle ünlenen Şeyh Nasireddin Mahmut el-Hoyî, ilk eğitimini
Yesevîliğin yaygın olduğu Azerbaycan'da aldı. Ona göre Ahîliğe girenlerin mutlaka
bir sanat sahibi olması gerekir. Kitap yazmak yerine pratik hayata ağırlık
veren Ahi Evren'in düşünceleri Anadolu'da hızla yayılmıştır. |
Ahiliğin Kurucusu ve Piri: |
||||
|
|
||||
|
|
Ahilik, Selçuklu ve Osmanlı
dönemlerinde Anadolu’da yaşayan halkın sanat, ticaret,
ekonomi
gibi çeşitli meslek alanlarında yetişmelerini sağlayan, onları ahlaki yönden
yetiştiren, çalışma yaşamını iyi insan meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir
örgütlenmedir. Kendi kural ve kurulları vardır. Günümüzün esnaf odalarına
benzer bir işlevi olan Ahilik iyi ahlakın, doğruluğun, kardeşliğin,
yardımseverliğin kısacası bütün güzel meziyetlerin birleştiği bir
sosyo-ekonomik düzendir. Ahi Evran tarafından kurulmuştur.
Konu baþlýklarý
[gizle] ·
2 Anadolu'da
Ahiliğin Ortaya Çıkış Sebepleri ·
3 Ahiliğin
Kuruluşu, Anadolu'da Yayılışı ve Sonuçları ·
4 Ahiliğin
Menşei ve Dini Yapısı |
Bu
konuda esas olarak iki iddia mevcuttur. İlk iddiaya göre kelime Arapça
kökenlidir. Buna göre "Ahi" kelimesi Ahiyye'nin tekili olan
"ah" kelimesine birinci tekil "ya" sı ilave olunarak
"ahi" şeklinde telaffuz olunmuş halidir.[1]
Bu fikre göre ahi'nin sözlük manası kardeşim demektir. Bu iddianın güçlü
yanı, ahiliğin ilk olarak Araplarda Fütüvvet Teşkilatı adıyla çıkması, dolayısıyla
ahilik ile ilgili terimlerin Arapça olması gereğidir. Ancak bu kanıt yeterli
değildir.
İkinci
iddiaya göre Ahi kelimesi Türkçe Akı kelimesinin zamanla değişimi sonucu ortaya
çıkmaştır. Bu görüşün haklılık payı oldukça yüksektir. Zira bu kelimenin Ahi
birlikleri içinde zaman zaman Ahi Baba şeklinde ifade edildiğini görüyoruz.
Buna göre kelimenin Arapça manası ile düşünüldüğünde Kardeşim Baba diye bir
tabir uygun düşmüyor.[2]
Fakat Divânu Lügati't-Türk'te eli açık, cömert, yiğit,
delikanlı gibi manalar ifade eden Akı kelimesiyle düşünüldüğünde "Ahi
Baba" tabiri daha mantıklı görünüyor.
Bu
konuda Selçuk Üniversitesi Tarih bölümünde öğretim üyesi Prof. Dr. Mikail
Bayram şu görüşlerini dile getiriyor: Fütüvvet, İslam dünyasında kahramanlık, yiğitlik ve
cömertlik mefkuresinin adıdır. Şövalyelik
nasıl Orta Çağ
Batı dünyasına ait mahsus bir ülkü ise, Fütüvvet de Orta Çağ İslam dünyasına ait bir
ülküdür. Nasıl ki Araplar
İslam'dan
önce kültürlerinde mevcut olan Fütüvvet anlayışını İslami değelerle geliştirip
devam etmişler, nasıl ki Farslar
cevanmerdi anlayışını aynı şekilde İslam süzgecinden geçirmişler, Türkler
de kendi "Akılık" ülküsünü İslami ahlak ve değerlerle geliştirerek
devam ettirmişlerdir. Arap kültüründe ideal kahraman, şehavet ve şecaat timsali
olan Fütüvvet erinin adı "Feta", İran kültüründe
"Cevanmerd", Türk kültürnde "Akı"dır. Türk Akılığı,
İslamiyetle Arap Fütüvvet şiarından etkilenmiştir. Akılar birbilerine karşı
kardeşçe tutumundan dolayı Akı kelimesi yerini Ahi kelimesine bırakmış ve Abbasi Devleti'nin
sona ermesiyle Fütüvvet yerini Ahiliğe bırakmıştır.[3]
Orta Asya'da
hüküm süren Oğuz Yabguluğu yıkılınca (1040) Oguz Türkleri
yavaş yavaş Selçuklu egemenliği altına girerek Anadolu'ya göç
etmeye başladı. Ekseriyeti göçebe olan Oğuzlar, kopup geldikleri Orta Asya
steplerine benzediği için daha çok Orta Anadolu kırsalını meskun olarak tercih
ediyorlardı. Dolayısıyla Orta Anadolu'nun Türleşip İslamlaşması hızlı olurken,
şehirlerde bu dönüşüm yavaştı.[4]
İslam dini de, yerleşik hayatı gerekli kılıyordu. [1]
İşbu sebeple, göçebe Türkmenlerin İslamlaşma sürecini hızlandırmak, Anadolu'yu
Türk yurdu haline getirmek, şehirlerde yaşayan Rum ve Ermeni tacirlerle rekabet
edebilmek amacıyla Ahi teşkilatı Anadolu'da kuruldu. Kısacası Anadolu'da
Ahiliğin şekillenmesi ve köylere kadar teşkilatlanması politik ve sosyo
ekonomik bir mecburiyetin ürünüdür. [5]
Azerbeycan'ın
Hoy kasabasında doğan Şeyh Nasırettin Mahmut el Hoyi (Ahi Evren) Ahi
Teşkilatı'nın kurucusu sayılmaktadır. Bağdat'ta büyük üstadlardan ders alan Ahi Evren,
Arapların kurduğu Fütüvvet Teşkilatı'ndan etkilenerek, 1205'te
Anadolu'ya gelmesinden kısa bir süre sonra ilk olarak Kayseri'de Ahilik
Teşkilatını kurmuştur..[6]
Tarihi
kaynaklardan, Ahi Evren
zamanında Anadolu'nun şehir ve kasabalarında ortaya çıkan Ahi kurumlarının, Ahi
Evrene bağlı merkezi bir teşkilat olabileceği imajı çıkıyor. En azından bu
kurumlar, O'nun koyduğu ilkelere bağlı kalmış olmakla, manen ahi Evren'nin
liderliğindeki geniş bir teşkilatın şubeleri gibidir. Fakat O'nun ölümünden
sonra, bağlı olunan ilkelerde büyük benzerlikler mevcut olmakla beraber, İbn-i Batuta'nın
belirtiği gibi, Anadolu'nun en ücra köşelerine kadar yayılan bu kurumlar
arasında organik bir bağ bulunmamaktadır. [7]
Ahilik
Teşkilatı'nın sonuçlarını şöyle sıralıyabiliriz:
·
Ahilik,
Anadolu'da köylere kadar yayılarak Anadolu'nun daha kısa sürede Türkleşip
İslamlaşmasını sağlamıştır.
·
Göçebe
Türkmenler yerleşik hayata geçirilerek hem İslami uyum kolaylaşmış, hem de Türk
şehirciliği hız kazanmıştır.
·
13.yy'ın
ikinci yarısına kadar çoğunlukla gayrimüslimlerin Türk olmayan yerli halkın
elindeki sanat ve ticaret işlerine Türkler de katılmış ve canlılık
kazandırmıştır.
·
Türk
esnaf ve sanatkarları arasında sağlanan dayanışma sayesinde Ahilik önemli bir
güç haline gelmiş, asayişin bozulduğu zamanlarda (örneğin Moğol İstilası) kendi otoritesini yürütmüştür.
·
Dini
ve ahlaki yapı korunmuştur.[8]
Prof.
Dr. Sebahattin Güllülü'ye göre Ahi birliklerinin ideolojik yapısınıoluşturan
ögelerden birisi Batıniliktir ve Ahilik teşkilatı gayri İslami bir
yapı barındırmaktadır. [9]
Fakat Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken'e göre Ahiliğin esas
kuralları bütünüyle İslami tasavvufa dayanmakta, onun zahitlik, feragat ve
doğruluk prensiplerini kabul etmektedir. [10]
Ayrıca seyyah İbn-i Batuta'nın ifadesine göre Ahi zaviyeleri Hanefi
mezhebine mensuptur.[11]
Fütüvvetnameler
göre, Ahiliğin anenevi menşei Ali'ye
dayanmaktadır. Muhammed,
Ali'ye "Sen benim yoldaşımsın, ben Cebrail'in
yoldaşıyım, Cebrail de Allah'ın
yoldaşıdır" diyor. Sonra Selman-ı Farısi'ye Ali'ye yoldaş olmasını söylüyor.
Selman da Ali'nin elinden tuzlu su içerek ona yoldaş oluyor. Bundan sonra
Peygamber, Ali'ye: "Ya Ali ben seni tamalıyorum ve olgunlaştırıyorum"
diyerek şalvarını giydiriyor ve beline bağlıyor. Fütüvvetnamelere göre;
fütüvvetin temeli budur ve fütüvvet ehli arasında kadeh sunmak, şalvar
giydirmek ve bel bağlamak, yani yoldaşlık ve kardeşlik kuralları buradan
gelmektedir.[12]
Ahi
olmak ve peştemal kuşanmak için kişinin bir Ahi tarafından önerilmesi zorunludur.
Üye olmak isteyenlerden yedi fena hareketi bağlaması ve yedi güzel hareketi
açması beklenmektedir:
1. Cimrilik kapısını
bağlamak, lütuf kapısını açmak
2. Kahır ve zulüm kapısını
bağlamak, hilim ve mülâyemet kapısını açmak
3. Hırs kapısını bağlamak, kanaat
ve rıza kapısını açmak
4. Tokluk ve lezzet kapısını
bağlamak, riyazet kapısını açmak
5. Halktan yana kapısını
bağlamak, Hak'tan yana kapısını açmak
6. Herze ve hezeyan kapısını
bağlamak, kapısını açmak
7. Yalan kapısını bağlamak,
doğruluk kapısını açmak
Kafirler,
çevresinde iyi tanınmayanlar, kötü söz getirebileceği düşünülenler, zina ettiği
ispatlananlar, katiller, hayvan öldürenler (kasaplar), hırsızlar, dellallar,
cerrahlar, vergi memurları, avcılar, vurguncular örgüte katılamaz.
Kadınlar
da örgüte katılamaz. Bu nedenden ötürü kadınlar da Bacıyan-ı Rum (Anadolu
Bacıları) teşkilatına üye olmuşlardır.
Ahilik
teşkilatı Selçuklular döneminde ekonomik ve ticârî
faaliyetlerinin yanı sıra, askerî ve siyasî faaliyetlerde de bulunmuş, Osmanlı
Beyliği'nin kuruluşunda ve güçlenmesinde etkin rol oynamışlardır. Aşıkpaşazade, Osmanlının kurulmasında etkin olan 4
unsur arasında Ahiliği de belirtmiştir. İlk Osmanlı padişahlarının ve
vezirlerinin çoğu Ahi Teşkilatı'na mensup şeyhlerdir. [13]
Ahi
Teşkilatı'nın müslümanlara has bir kurum olarak iş görmesi 17. yüzyıla
kadardır. Osmanlı Devleti'nin hakimiyet alanı genişleyip, gayrimüslim oranının
artmasıyla farklı dinden kişilerin ortak çalışması zorunlu olmuştur. Din ayrımı
gözetilmeden ortaya çıkan bu kuruluşa da gedik denmiştir. 1727 yılından
itibâren rastladığımız bu kavram Türkçe bir kelime olup tekel veya imtiyaz
anlamına gelmektedir. Kavram olarak "Osmanlı bünyesindeki esnaflığa ve
sanatkarlığa girişi tetkik etmek" demektir.[14]
Yapı olarak ahilikten farklı olmamakla birlikte ömrü onun kadar uzun
olmamıştır. Zira 1838 Balta Limanı Antlaşmasıyla tekel idaresi ortadan
kalkmış ve gedikler çözülmüştür.
Ahilik
teşkilatı 3 dereceli bir düzene dayanır. Her kapı üç dereceyi içerir. Bu
dereceler şöyle sıralanır:
·
Yiğit
·
Yamak
·
Çırak
·
Kalfa
·
Usta
·
Ahi
·
Halife
·
Şeyh
·
Şeyh-ül
Meşayıh
Ahilik, Galip Demir'e göre, "Türkler'in
Rönesansı"dır. Veysi Erken'e göre, Ahilik ve kurum düzeni
bugünlerin şartlarında bile, 5 çekirdek ilke ile, "Toplumsal sorumluluk,
Hizmette mükemmellik, Dürüstlük ve doğruluk, Ortak yaşama " ile örnek
bir 'yatay örgütlenme' toplum hareketi şekilendiriyor. Erken, Ahiliğin bu
yönüyle, 2000'li yıllar için bile ileri bir örgütlenme modeli sunduğunu
kaydediyor.Ahilik töreleri yaygın Türkçe
deyimlere dönüşmüşlerdir. Örnek olarak `pabucunu dama atmak` sözü ahiliğin
peştamal kuşanma töreni ile ilgilidir. Çıraklıktan kalfalığa geçiş töreni
öncesinde eğitimi tamamlanan çırağın pabucu dama atılır. Bir yandan da artık
ustalarından, kalfalarından eskisi gibi ilgi görmeyeceğini ortaya koyar bu
deyim.Ahilikte sanatkarlar gündüzleri işyerlerinde 4 aşamadan oluşan
hiyerarşi içinde mesleğin inceliklerini öğrenirler, akşamları toplandıkları ahi
konuk ve toplantı salonlarında aynı hiyerarşi içinde ahlakî ve felsefî eğitim
görürlermiş. |
||
|
|
|
|
|
|
Ahilik
13. yüzyılda kurulmuş bir teşkilat. Temelinde “dürüst
ticaret ahlakını yerleştirmek, helal kazanmak ve meslek erbabı yetiştirmek yani
işi ehline vermek” yatıyor.
Toplum
etkileşimini hesaba katarsanız ticaret hayatın her alanında var. Üretici malını
satacak, tüccar o malın değeri neyse onu verecek. O malı tekrar tüketiciye
sunarken fahiş fiyattan kaçınacak.
İşte,
dürüst ticaret anlayışı; Özellikle kültürle de alakalı olarak o zaman dericilik
büyük bir sektör. Çünkü günlük yaşantıda kullanılan birçok eşya deri ile
alakalı.
Ne
yapacak? Gidecek Ahilik teşkilatında “çıraklık,
kalfalık” dönemlerini atlatacak deyim yerindeyse orada pişecek
ve ondan sonra “usta” olarak mesleğini devam ettirecek. Yani “işi ehline
veriniz” düsturuna harfiyen uyulacak.
Şimdi
durum tam tersi, “işe göre adam”
devri kapandı artık “adama göre iş” dönemi başladı. Bu da bizim iş hayatında
yükselme yarışında baştan 1-0 yenik başladığımızın en güzel örneğidir.
Ve
daha bunun gibi birçoğu…
Yazılı
olan müeyyideler olduğu gibi yazılı olmayıp o günün toplumunda kabul gören
kuralları da vardı Ahilik Teşkilatının.
Mesela
içlerinden “ticaret ahlakına uymayan”
hareketlerde bulunan esnafın ayakkabısı herkesin görebileceği yere asılırmış,
adeta; “bizi aldatan bizden değildir”
mucibince “sosyal aforoz”
edilirmiş. Dolayısıyla o esnafın ticaret hayatı bitermiş ki, herkese de misal
olsun.
Zaten
hepimizin bildiği “pabucu dama atıldı” cümlesi de buradan gelmekteymiş.
Yukarıda,
ticaretle bir şekilde bütün toplumun etkileşim halinde olduğunu yazmıştık.
Dolayısıyla Ahilik Teşkilatının gerek yazılı ve gerekse yazılı olmayan ama
bütün kesimler tarafından kabul gören bu kurallar aynı zamanda “sosyal
frenleme” aracı olarak da kullanılabiliyordu. Bu yönüyle de Ahilik Teşkilatı
büyük bir okuldu.
Biraz
daha ileriye gidelim. Tarihsel anlamda tabiî ki.
Osmanlı’ya
baktığımız zaman Ahiliğin önemi biraz daha kendini belli ediyor. Hani bazı
insanlar devlet yönetimi konusunda, “şu halk da
olmasa ben bu devleti ne güzel yönetirim” demişler ya… Toplumun büyük çoğunluğunun Müslüman olması,
hemen hemen ticaret erbabının da inanan insanların olması demekti. Müslüman
olan ticaret erbabı da “Ahiliğin ticaret tezgâhından” geçtiğini
düşünürsek…
Osmanlı’nın
özellikle topraklarının genişlemesiyle Ahilik Teşkilatı daha da önem kazanmıştır.
Çünkü Osmanlı, bildiğiniz üzere fethe önem veren bir milletti. Dolayısıyla
ticareti, Müslüman olmadığı için askere alınmayan ama vergisini vererek
ticaretini geliştiren gayri Müslimlerin elindeydi.
Gelelim
günümüze…
Bugün
Ahilik Teşkilatı görevini üstlenen bir takım kurumlar var. Meslek Odaları vesaire. Bu kurumlar
Ahilik Teşkilatının tam anlamıyla yerini doldurabilir mi orasını bilemem. Ama
madem ticaretle başladık, son günlerde sıkça dillendirilen “İslami Burjuvazi”
den birazcık bahsedelim.
Aslında
bu iki kelime, İslam ve Burjuvazi birbirine tamamen zıttır. Çünkü kimse
İslam’da sınıf ayrılığından bahsedemez. Buna günümüzden en güzel örnek,
Amerika’da zenci Müslüman nüfusunun giderek artması gösterilebilir. Zengin
beyaz kesimin fakir zencilere uyguladığı sınıfsal ayrılık zencileri, içinde
“tabakalar” kelimesini barındırmayan İslam’a yöneltmiştir.
Bugün
Türkiye’de “yeşil sermaye” olarak görülen ve 80 dönemlerinde rahmetli Özal’la
başlayıp zamanla “muhafazakarların Anadolu’da belediyeleri kazanmasıyla” hızla
yayılan bir ticaret erbabı var.
MÜSİAD
mesela.
Müstakil
Sanayi İşadamları Derneği.
Bazen
bu açılımı işine geldiği gibi okuyanlar da çıkıyormuş tabi; Müslüman Sanayi
İşadamları Derneği…
Geçenlerde
MÜSİAD’ın fikir babası ve kurucusu Erol Yarar’ın bir basın kuruluşuna verdiği
röportajı okudum. Hayli ilginç sözleri var.
“Türkiye’nin
gerçek burjuva sınıfı biziz” diyor mesela.
Aslında
bu ilginç röportajın tek cümlelik açılımı bu. Babaannem hep öyle derdi; “akçe akıl öğretir, don yürüyüş gösterir”.
Bizim
adetlerimizde sokak araları dar ve çıkmaz sokaktı. Niye? Komşuluk, komşu hakkı
kavramları hakimdi. Şimdi onun yerine bizim burjuvanın gözlerden uzak villaları
var.
Bizim
ibrik ve leğen kültürümüz vardı, çocuklarımız bize abdest suyu dökerken
uygulamalı abdesti öğrensinler ve namaza uzak kalmasınlar diye. Şimdi bizim burjuvazide jakuzili odalar var. Kimseye görünmeden alırlar abdestlerini.
Sorsanız
ciplere biniyor diye, cevap hazır; “benim öyle içki
kumar, karı-kız davam yok, fazladan kazandığımla bunu aldım”.
Hâlbuki bizim anlayışımız, “komşusu aç iken
tok yatan bizden değildir”.
Ahilikte
temel esas “faiz haramdır.”
Şimdiki ticarette daha doğrusu bizim burjuvazide temel…
HAZ. MUHAMMET’ DEN AHİ EVREN’ E TARİHİ SÜREÇ-
571 |
2I Nisan (12 Rabiulevvel) Pazartesi günü Mekke'de
dogdu |
|
610 |
HAZİRETİ MUHAMMET’E İLK AYETLERİN İNMEYE BAŞLAMASI |
|
622 |
HİCRET |
|
622 |
27
Eylül HAZİRETİ MUHAMMEDİN MEDİNE’YE
GELİŞİ |
|
633 |
MUHAMMET İN VEFATI |
|
633- |
EBU BEKİR DÖNEMİ |
|
633 |
·
4 HALİFE DÖNEMİ ·
Ebu Bekir, |
|
641 |
MUAVİYE ŞAM VALİSİ |
|
656 |
OSMAN’IN ÖLDÜRÜLÜŞÜ |
|
656 |
ALİ’NİN HALİFELİĞİNE KARŞI ÇIKIYOR |
EMEVİ DEVLETİNİN KURULUŞU |
661-680 |
1.
MUAVİYE |
EMEVİ
DEVLETİNİN KURULUŞU |
680 |
MUAVİYE’ NİN ÖLÜMÜ |
|
680-683 |
MAVİYENİN OĞLU YEZİDİN ALİ’NİN OĞLU HÜSEYN’İ
KERBELADA KATL ETMESİ |
|
683 |
YEZİD’İN OĞLU 2. MAVİYE BAŞA GEÇİYOR. |
|
684-685 |
1.
MERVAN |
|
685-705 |
ABDULMELİK |
|
685-705 |
MERVAN EMEVİ
DEVLETİNİN EN PARLAK DÖNEMİNİ YAŞIYOR |
|
705-715 |
1.
VELİD |
|
715-717 |
|
|
750 |
EMEVİ
DEVLETİNİN YIKILIŞI |
|
750 |
ABBASİLER |
|
756 |
ABDRAHMAN |
ENDÜLÜS
EMEVİ DEVLETİNİN KURULUŞU |
1071 |
ANADOLUYA
GİRİŞ |
|
|
|
|
1100-1194 |
AHMET
YESEVİ |
|
Ahmet
Yesevi
Türkistan'da yetişen büyük velilerdendir.
Adı Ahmet bin İbrahim bin İlyas Yesevi olup, Piri Sultan, Hoca Ahmet, Kul Hace Ahmet
diyede tanınır. Babası Hace İbrahim'in nesebi Hz. Alinin oğlu Muhammet bin
Hanefi'ye dayanır. Hicri 5. asrın ortalarında doğduğu tahmin edilmektedir.
Ahmet Yesevi çok küçük yaşta babasını, 7 yaşındada annesini kaybetmiştir. Yesi
şehrinde ilim ve terbiye tahsiletmiştir. Bundan dolayı YESEVİ nisbetiyle şöhret
bulduğu kabul edilmiştir. Yesi'de, önce Arslan Baba Hazretlerinden ders aldı.
Arslan Baba'nın vefatıyla Buhara'ya gitti. Orada Ehli Sünnet alimlerinden Yusuf
Hamedaniye bağlandı ve manevi ilimleri tahsil etti. İnsanlara doğru yolu
göstermek için ondan icazet (diploma) aldı.
Buhara bu tarihlerde Karahanlıların hakimiyeti altındaydı ve devrin en büyük
ilim merkezlerinden biriydi. Dünyanın çeşitli yerlerinden talebeler buraya
gelip ilim tahsil ediyorlardı. Buhara'da güçlü bir Hanefi Fıkıh geleneği
mevcuttu. Hoca Ahmet Yesevi Buhara'da bir müddet ders verdi. Daha sonra bu
vazifeyi başkasına devredip Yesi'ye döndü ve burada talebe yetiştirmeye
başladı. Büyüklüğü ve şöhreti kısa zamanda Maveraünnehir, Horasan ve Harzem
dolaylarına yayıldı. Zamanın en büyük ve üstün evliyelarından oldu. Zahiri ve
batını bütün ilimlerde derin alim olan Ahmet Yesevi Hazretleri, Hızır
Aleyhisselam ile görüşür sohbet ederdi. Günün büyük bölümünü ibadet ve zikir
ile geçirirdi. Zamanında arta kalan diğer bir kısmında, talebelerine zahiri ve
batını ilimleri öğretir, günün kısa bir bölümünde ise, alınteri ile geçimini
sağlamak üzere, tahta kaşık ve kepçe yapıp bunları satardı.
Ahmet Yesevi Hazretleri yetiştirdiği talebelerinin her birini bir memlekete
göndermek suretiyle İslamiyetin doğru olarak öğretilip yayılmasını sağladı.
Onun bu şekilde gönderdiği talebelerinden bir kısmı da Anadoluya geldiler. Bu
vesileyle onun yolu Anadoluda yayılıp tanındı. Anadolunun Müslüman Türklere yurt
olması, onun manevi işaretiyle hazırlandı. Talebelerinin gayretiyle Anadolu
ebediyyen Türk yurdu oldu.
Ahmet Yesevi Hazretlerinin en önemli özelliği, Arapça ve Farsça bilmesine
rağmen çok sade bir Türkçe ile Hikmet denilen eğitici sözleri, Türkistan Türkleri
üzerinde büyük izleri bırakmış olmasıdır. Bu hikmetli sözlerde şeriat erkanını
ve tarikat adaplarını anlatmıştır. Yesevi Ocağı aynı zamanda bir tarikattır.
Önemli ve büyük tarikatlardan Nakşilik ve Bektaşilik, Yeseviliğin kollarıdır.
Yeseviliğin, adapları müridlerin uyması gerekli hususlar ve ahkamları vardır.
Yesevi dergahı, fakirler, yoksullar, yetim ve çaresizler için bir sığınak
yeriydi. Bu dergahlar aynı zamanda, tekke edebiyatının ilk temsil edildiği
yerler olmuştur. Ahmet Yesevi Hazretleri tekke edebiyatının ilk temsilcisidir.
Bu vesileyle Anadoludaki Türk edebiyatının yeşerip gelişmesine zemin
hazırlamış, Yunus Emre gibi büyük şairlerin yetişmesine sebep olmuştur. Bu
şekilde yetiştirdiği talebelerinden tayin ettiği halifeleri şunlardır;
Mansur Ata, Abdulmelik Ata, Süleyman Hakim Ata (Bu Türkler arasında en meşhur
halifesidir) Muhammed Danişmend, Muhammed Buhari (Sarı Saltuk) Zengi Ata, Tac
Ata v.b. Bu halifelerinin yetiştirdiği birçok talebe ki; Ahi Evran, Hacı
Bektaş, Mevlana, Taptuk Emre, Yunus Emre gibi talebeler Anadoluda, Ahmet Yesevi
Hazretlerinin çizdiği yolda ilerlemişler ve Türk dilini, edebiyatını, kültürünü
özellikle İslam dinini doğru olarak gelecek nesillere aktarmışlardır. Sade bir
Türkçe ile Halkın anlayacağı, sohbet tarzındakiHikmet adlı şiirleri, Çin'den,
Marmara sahillerine kadar yayılıp, Türk Milletine manevi ışık olmuştur. Ahmet
Yesevi Hazretleri Hicri 590 (1194) de Yesi şehrinde vefat etmiştir. Kabri
üzerine türbe, 200 yıl sonra, Timur Han tarafından inşa edilmiştir.
"Kafir bile olsan, hiç kimsenin kalbini kırma. Çünkü kalbi kırmak Allh'ü
Taala'yı kırmaktır. Gönlü kırık zavallı garip birini görsen, yarasına merhem
koy, yoldaşı ve yardımcısı ol."
Ahmet Yesevi Hazretleri'nin bu sözlerinde, özellikle biz Avrupada yaşayan Türkler
için, altın değerinde bir nasihat vardır. Biz Avrupa Türklüğü, Gayrimüslimler
ile beraber yaşarken, geçmişimize bakıp güç almalıyız. Buraları
Türkleştiremeyiz, fakat Türk kalabilmemiz için, Ahmet Yesevi Hazretlerini ve
onun yolundan gidenleri çok iyi bilmemiz gerekmektedir.
|
|
- 661–680 |
|
- 744–750 |
|
9 Ekim 680 |
|
- Muaviye Halife |
661 |
- Emevilerin
Yıkılması |
750 |
HAZİRETİ
MUHAMMET’İN SOY AĞACI
|
|
|
1 |
2 |
3 |
4 |
|
|
|
|
|
|
Abdullah |
|
|
|
|||
|
|
Hatice |
|
|
|
|
|
||
|
|
|
|
|
|
|
|
||
|
|
|
|
|
|
Abbasiler |
|
|
|
ÇATLAK
EMİN ADAM MEKKE’ DE 21
NİSAN 571 DE DOĞAR
KÜÇÜK YAŞLARDAN İTİBAREN
TİCARET İLE İŞTİGAL EDER
ÇIRAKLIKTAN USTALIĞA
HATİCE HANIMIN PARASI İLE GEÇER
GÜVENİLİR OLMAK BAŞKA,
PARA KAZANABİLMEK, BAŞKADIR.
SERMAYEYİ KEDİYE
YÜKLEYİNCE MUHAMMET
DEPRESİF RUH HALİ İLE
ARAFATTA OLUR HALVET
ÇARESİZLİK İÇİNDE
KIVRANIRKEN
CEBRAİL TARAFINDAN
GETİRİLİR İLK AYET
İLK İNANAN KARSI OLUR
ARKASINDAN DİĞER AKRABALAR
SIRALANIR
İLK AYET 610 YILINDA
GELMİŞ
HİCRET İSE 622 DE
GERÇEKLEŞMİŞTİR.
BU HESABA GÖRE,
İSLAM 12 YILDA KÖK
SALMIŞTIR
ÖLÜMÜNÜ MÜTEAKİP
DÖRT HALİFE, İSLAMI 660 A
KADAR ZOR TAŞIMIŞ
EBUBEKİR VE ÖMER ECELİ İLE
OSMAN VE ALİ HANÇER
DARBESİ İLE GÖREVİ BIRAKMIŞTIR.
680 DE MUAVİYE VE OĞLU
YEZİD,
HZ. MUHAMMET’İN AMCASI
OĞLU VE DAMADI OLAN
HAZİRETİ ALİ’YE KÖK
SÖKTÜRMÜŞTÜR.
KERBELA’DA ALİ’ NİN
ÇOCUKLARI HASAN VE HÜSEYİNİ KATLETMİŞ
NEFRET TOHUMLARINI
SONSUZLUĞA ÇAKMIŞTIR.
İŞTE İSLAMIN İLK ÇATLAĞI
BÖYLE OLUŞMUŞTUR.
MUAVİYE İLE 656 DA TEMELİ
ATILAN EMEVİ DEVLETİ
O TARİHTEN İTİBAREN
DOLUDİZGİN KOŞMUŞTUR.
ÇÖLLERİN KURAKLIĞI İÇİNDE
ZENGİNLİĞE ÖZLEM DUYAN ARAB
DİNDEN ALINCA GÜCÜ
TÜRKLERİ DE PARALI ASKER
OLARAK KİRALAYINCA
KİMSE CESARET EDEMEMİŞ
ONLARLA SAVAŞA
EMPERYALİST BİR YAKLAŞIMLA
KISA ZAMANDA ÇİZLMİŞ
SIRLAR AŞAĞIDAKİ HARİTADA.
EMEVİ VE ABBASİ
EMPERYALİST VE SÖMÜRÜCÜ YAKLAŞIMLARA KARŞI
İLK DRENİŞLER FİLİZLENİR
İRAN’ DA
KAFASINA KIZIL KÜLLAH
GEÇİREN ANTİ EMPERYALİST OLUŞUMLAAR
KIZILBAŞ DİYE ANILIRLAR
BİR MÜDDET SONRA PARALI
ASKER OLAN ŞAMAN TÜRKLER DE
İSLAMLAŞIRLAR
ÖZELLİKLE AHMET YESEVİ’
DEN EL ALAN
MEVLANA, HACIBEKTAŞ-I
VELİ, PİR SULTAN APDAL,
YUNUS EMRE GİBİ
Şİİ, ALEVİ, BEKTAŞİ VE DE
AHİ
KÜLTÜRÜ İLE HARMANLAŞMIŞ
OLAN DERGÂH ERBABI
ANADOLUDA BU KÜLTÜRÜN
YERLEŞMESİNİ SAĞLAMIŞ
GÜNÜMÜZE KADAR, ALEVİLİĞİ YAŞATMIŞTIR.
TOPLUMUMUZUN EN ENTRESAN
VE RENKLİ
OLUŞUMLARINI BARINDIRAN
BU ÇATLAKTAN
ALINACAK ONCA GÜÇ VE RENK
DURURKEN
YAVUZ SULTAN SELİM’ DEN BU
YANA
BU ÇATLAKTAN KORKMAKLA
ÇOK ŞEY KAYBETTİK
BUNU BİLİN İSTEDİK
AHİLİK KONUSUNDA BİR
ŞEYLER OKURSANIZ EĞER
O YAZILAR GÖZÜNÜZÜ
AÇMANIZA YETER
ERDOĞAN
ILDIZ
MANİFESTO
ŞİİRİ – ANA PRENSİPLER MANZUMESİ – İLE OLAYLARA, ANLATILANLARA BİR ÖZET
GETİRMEYE ÇALIŞIRSAK, KARŞIMIZA ŞÖYLE BİR SIRALAMA ÇIKACAKTIR.
|
MANİFESTO ŞİİRİ 1.
OLDUĞUN GİBİ GÖRÜNMEK VE GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ
OLMAK YAŞAMIN YÜKLERİNİ MİNİMİNİZE EDER, BU DURUM EKSTRA BİR GAYRET
GEREKTİRMEZ, BÖYLECE DAHA RELAKS BİR YAŞAMIN OLUR 2.
YAŞAM KAVGASINDA TAVİZ VERME, BU TUTUM
YAŞAMA DAHA ÇOK SARILMANI SAĞLAR 3.
SEVGİ HERŞEYİ POZİTİFE ÇEVİRİR, EZİYET
GÖRDÜĞÜN ŞEYLERE BİLE POZİTİF YANAŞIRSAN BU YAKLAŞIM TAHAMMÜL SINIRLARINI
GENİŞLETİR VE ÖNÜNDE SONUNDA O KONUYA BİR ÇARE BULMANA NEDEN OLUR VE OLAYI
POZİTİF BİR MECRAYA SOKARSIN. 4.
SEVGİNİN GÜCÜ KARŞISINDA HİÇ BİR ŞEY
DURAMAZ HİÇBİR ŞEYDEN KORKMA HANİ DERLER YA KORKUNUN ECELE FAYDASI YOKTUR
DİYE İŞTE O HESAP. KORKUNUN BELKİ OLAYI SAĞLAMA ALMAYA FAYDASI OLUR AMA
GİRİŞİM RUHUNU YOK EDER. GİRİŞİMCİLİK OLMAZSA DA UMUT BİTER. 5.
SEN BİR KABİLİYETSİN ELİNDEKİLERİ SEN
KAZANDIN, BECERELİLERİN DURUYOR ONLARLA YİNE KAZANIRSIN, 6.
YAŞAMINI GÖNLÜNÜN DİLEDİĞİ GİBİ YAŞA… GEÇEN
ZAMANA YAZIK ETME 7.
ERTELEDİKLERİN BİR DAHA GERİ GELMEYECEK.
İŞLERİ 5-4-3-2-1- SİSTEMİ İLE YAP, İŞİ BİL İŞE GİTME, PRENSİBİYLE İŞİNİ YAP, ÇEVERENİ YÜCELTEN
KONUŞMALARI, ÇEVRENDEN EKSİK ETME, YİĞİDİ KILIÇ KESMEZ BİR KÖTÜ SÖZ ÖLDÜRÜR
LAFINI AKLINDAN ÇIKARMA. 8.
YETİŞEBİLDİĞİN KADARIYLA İDEALLERİNİ
TAMAMLAYACAKSIN İŞİN KOMPLE BİTMESİ HİÇ BİR ZAMAN MÜMKÜN OLMAYACAK, BAZILARI
EKSİK KALACAKTIR, YAPABİLDİĞİN İLE YETİNMEYİ ÖĞREN, 9.
YAŞAMINDA PRENSİPLER SIRALAMASINDA ÖNCE
SAĞLIK SONRA DOSTLUK VE EN SONUNDA MADDİYATIN GELDİĞİNİ AKLINDAN ÇIKARMA. 10.
ESER KALIR SEN GİDERSİN. ÖNCE HIZMET SONRA
SENSİN |
MEVLANA’
DAN SEVGİLERLE
Sevgide
güneş gibi ol.
Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol.
Hataları örtmede gece gibi ol.
Öfkede ölü gibi ol.
Tevazuda toprak gibi ol.
Her ne olursan ol.
Ya olduğun gibi görün,
Ya da göründüğün gibi ol..
Ne kadar
bilirsen bil, söylediklerin
karşındakinin anlayabildiği kadardır.
*Dil, tencerenin
kapağına benzer.
Kıpırdadı da kokusu duyuldu mu
ne pişiyor anlarsın.
*Kalbi ve
sözü bir olmayan kimsenin
yüz dili bile olsa,
O yine dilsiz sayılır.
*İnsan
gözdür, görüştür, gerisi ettir.
İnsan gözü neyi görüyorsa,
değeri o kadardır.
*İki parmağının
ucunu gözüne koy.
Bir şey görebiliyor musun dünyadan?
Sen göremiyorsun diye,
bu âlem yok değildir.
*Doğruluk
Musa'nın asası gibidir.
Eğrilik ise ;
sihirbazların sihrine benzer.
Doğruluk ortaya çıkınca bütün eğrilikleri
yutar.
MEVLANA.
İLİMDE BOŞ DURMUYOR
TEZLERİMİZİ DESTEKLEYEN
GELİŞMELER HER AN DEVAM EDİYOR.
ABD’li bilim adamından
şok teori
11 Aralık 2009 Cuma,
12:56
Ölümsüzlük Aslında Zaten
Tek Gerçek mi? İşte Şaşırtıcı İddia!
ABD’li bilim adamı Robert Lanza yayınladığı bir hipotez ile ölümün aslında var
olmadığını iddia etti. Lanza’nın bilim dünyasını ikiye bölen şok iddiasını
dayandırdığı nokta ise bilim ve felsefeyi buluşturuyor.
Lanza, ölümün insanlar
için bir yok oluş değil, sınırsız sayıda Evren içerisinde bir diğerine geçiş
olarak tanımlıyor. Bu geçiş senaryolarının hiç birinde ise bugün anladığımız
anlamda bir ölüm gerçekleşmiyor sadece enerji şekil değiştiriyor.
Lanza, insan bedeninin
zaman içerisinde işlevini yitiriyor olmasının “Ben kimim?” diye sorma
becerisini gösteren yanımız ile aynı şey olmadığını iddia ediyor. Lanza’ya göre
insan beyninde bulunan enerji kaynağı, bedenin ölümü ile birlikte yok olmuyor.
Doğadan enerjinin asla ölmediği veya yok edilemediği gerçeğinden yola çıkan
Lanza, bu enerjinin bizi biz yapan en önemli öğe olduğunu ve bedenin ölümünden
sonra varlığını sürdürdüğünü iddia ediyor. Zaman ve uzay kavramlarının aslında
bizim bazı şeyleri tanımlayabilmek için uydurduğumuz kavramlar olduğunu da
söyleyen Lanza, bahsettiği ölümsüzlüğün bizim anladığımız anlamdaki zaman
içerisinde bir son olmadığını, bu zaman kavramı dışında var olmaya devam etmek
olduğunu da söylüyor
BİRAZDA
OLSA PEYGAMBERLERDEN SÖZ EDEREK İNSANLIĞA YAPIKLARI HIZMETTEN DOLAYI
ŞÜKRANLARIMIZI SUNALIM
Bütün
peygamberler peygamber olmaları bakımından eşittirler, aralarında fark yoktur.
Ancak, kavimleriyle olan mücadeleleri, onların bazılarını diğerlerine üstün
kılmıştır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"İşte bu peygamberlerden bir kısmını
diğerlerinden üstün kıldık. Onlardan Allah'ın kendilerine hitabettiği,
derecelerle yükselttikleri vardır..." (Bakara / 253)
Aralarında derece farklılıkları, birbirinden
üstünlükleri olduğunu Allah'ın beyan ettiği peygamberlerin içinde "Ulu'l -
Azm", azim sahibi peygamberler olduğunu yine Yüce Allah, kitabında şöyle
açıklıyor:
"Ey Muhammet! Peygamberlerden azim sahibi
olanların sabrettiği gibi sen de sabret..." (Ahkaf /35)
Ulu'l - Azm peygamberler, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz.
Musa, Hz. Isa ve Muhammet (a.s.)dır.
Kur'an-ı Kerimde şöyle ifade edilmiştir: "Hani
biz peygamberlerden söz almıştık; sen (Muhammet (s.a.v.)den, Nuh'tan,
İbrahim’den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa’dan da. (Evet) biz onlardan pek sağlam
bir söz almıştık." (Ahzab /7)
Kısaca bu peygamberleri tanıtalım:
- Hz. Nuh (a.s): Hz. Nuh (a.s.) zamanında çoğalan
insanlar Allah'ı tanımaz oldular. Putlara tapmağa başladılar. Hz. Nuh onları
bir Allah’a ibadete çağırdı. 950 sene yaşayan Nuh (a.s.) her türlü çağrı ve
ikna metotlarını kullanarak kavmini hakka çağırdı. Ancak bu çağrıya kulak
verenler bir gemiye sığabilecek kadar az bir topluluktu. Islahı kabil olmayan
azgın ve sapık güruh ise helâkı hak etmişti. İlâhi bir emirle gemi yapıldı,
inananlar o gemiye alındı. Bunlar arasında Ham, Sam, Yafes adında Hz. Nuh'un üç
oğlu da vardı. İnanmayan ve puta tapanlar ise meşhur "Tufan" ile
sulara gark olarak helâk oldular. Bu helâkten sadece Hz. Nuh’a inananlar
kurtuldu. Kur'an'da Hz. Nuh'tan şuara, Saffat ve Nuh surelerinde genişçe bahsedilir.
- Hz. Ibrahim (a.s.): Hz. Ibrahim, Nuh (a.s.)dan sonra
"Ulu'l -Azm" peygamberlerin ikincisidir. Kâbe'nin banisi, Peygamber
(s.a.v.)in büyük dedesidir. Peygamberimizden 2500-2600 yil kadar önce Nemrut
zamaninda putperest Babillilere gönderildi. Kendisine on sayfalik bir kitap
verildi. Nemrutla mücadelede bulundu, putlarla savaşti, ateşe atildi.
Halilullah (Allah’ın sevgilisi) olan Hz. İbrahim’e bütün semavi dinler tazimde
bulunur. Kur'an'da Al-i Imran, Bakara, Saffat, Ibrahim ve şuara surelerinde Hz.
Ibrahim degişik yönleriyle anlatilmaktadir.
- Hz. Musa (a.s.): Peygamberimizden 1900-2000 yil
kadar önce, Israilogullarina peygamber olarak gönderildi. Fir'avn'la
mücadelesi, Kur'an'da genişçe anlatilir. Kendisine müstakil bir kitap olarak
Tevrat gönderilmiştir. Kur'an'da özellikle Bakara, şuara, Taha, Neml, Kasas ve
Kehf surelerinde Hz. Musa (a.s.)dan söz edilir.
- Hz. Isa (a.s): Israilogullarindan olan Hz. Isa
(a.s), Hz. Meryem’in oğludur. Babasız dünyaya gelişi bir mucizedir. Beşikteyken
konuşmuş, 30 yaşındayken Israiloğullarına peygamber olmuş ve 33 yaşındayken
semaya urûc etmiştir. Kendisine müstakil bir kitap olarak İncil gönderilmiştir.
Peygamberimizden 600 yıl kadar önce yaşamıştır.
- Hz. Muhammet
(s.a.v.): Bütün peygamberlerin sonuncusu olan Peygamberimiz (s.a.v.), yaşadığı
asırdan kıyamete kadar gelecek bütün insanlara ve cinlere peygamber olarak
gönderildi. Milâdi 571'de doğdu, 610'da peygamber oldu, 632'de vefat etti.
Böylece 23 sene peygamberliği süresince ilâhi emaneti büyük bir titizlikle
ümmetine tebliğ etti. İlâhi kitap Kur'an-ı Kerim kendisine bir defada değil
olaylar ve hadiseler gerektirdikçe gönderildi.
Time Travel Research Center © 2005 Cetin BAL - GSM:+90 05366063183
-Turkey/Denizli
OLAY EVREN BOYUTUNDA ELE ALININCA QUANTUM FİZİĞİNDEN
DE BİRAZ SÖZ ETMEK LAZIM.
-29-
QUANTUM FİZİĞİ (QUANTİK FİZİK)
Dr. Hakkı Açıkalın
“Ayrıştır,
ayrıştır, ayır
Bu işin sonu
yok…”
Maurane
Quantun fiziği,
müşahhas uygulamaları da olan (bilgisayarlar, laserler, CD’ler, DVD’ler,
mikrocerrahi, elektron mikroskobu, MRI-Magnetic Resonance Imaging,
Spektroskopi, PET-Positrone Electrone Tomography v.s…) ve günümüz biliminin en
önemli mevzularından biridir.
Tabiatı
anlama babında da önemli bir “devrim” olarak kabul edilmektedir. Quantum
fiziği, üç kanatlı bir kapı veya pencere gibi de ele alınabilir:
Enerjinin
quantlaşması
Fizik bilimi
yıllarca, enerjinin “devamlı” olduğunu kabul etti. Yani, enerjinin belli bir
aralık içinde, bütün değerleri alabileceğine inanılıyordu. Şöyle ki, bir araç
tedricî olarak, 0 ilâ 50 km/h hızla ivmelenirken, kinetik (hareket) enerjisi 0
ilâ 15 Kj (kilo-Joule) arasında devamlılık arzedecek bir biçimde değişiyordu.
19. Yy’ın başlarından itibaren, bazı araştırmalar bunun her zaman böyle
olmadığını gösterdi. Bazı hallerde, enerji yalnızca determine edilmiş
(kesinleştirilmiş, belirlenmiş) veya “quantifiye” (nicelenmiş, nicel değer
almış) değerler alabiliyordu. İşte, quantum fiziği adını da buradan (Quantifié)
aldı.
Tarihî
olarak bakıldığında;
1814: Joseph
Von Fraunhoffer, güneşin görülebilir spektrumunun (dalgaboyu) devamlılık
arzetmediğini ve fakat siyah bandlar teşkil ettiğini tesbit etti. Gerçekte,
güneş devamlılık arzeden bir ışın yayıyordu ancak, bazı dalga uzunlukları
(renkler) onu çevreleyen gazlar tarafından emiliyordu;
1854: Gustav
Kirchoff ışığın, madde tarafından karakteristik bir biçimde yayılmasını ve
soğurulmasını (emilmesini) keşfetti. Madde sadece bazı renkleri (belli dalga
uzunluklarını) soğuruyordu ve yine sadece bazı renkleri yayıyordu. Bunlara,
spektral (dalgaboysal) hatlar veya karakteristik hatlar adı verildi;
1859: G.
Kichoff ve Robert Bunsen iki yeni kimyevî elementin varlığını keşfetti: Caesium
(55) ve Rubidium (37);
1900: Max
Planck, “Kara Madde”nin ışımasını inceleyerek, Elektromanyetik Enerji’nin
(Elektron Çekim Enerjisi) değişim yaptığını ve “quantik” (nicel değerler
taşıyan) olduğunu saptadı. Değişimler (alışverişler), parçalar (Enerji
Tanecikleri) vasıtasıyla yapılıyordu ve “devamlılık” arzetmiyordu;
Kara Madde
(Kara Cisim), metallerin ısıtılması sonucu neden ışıklı hâle gelmediğinin
açıklamasına izin veriyordu: Enerjiyi dışarıdan elektromanyetik biçimde
(görünür ışık, IR- Kızılötesi, Kızılaltı UV- Morötesi, Morüstü) alıyordu.
Dengeye ulaştığında, yine EM formunda, dışarıdan aldığı kadar enerji yayıyordu
(ışıyordu);
Eğer enerji,
devamlı bir biçimde değişiyorsa, “kara madde”, hesaplara göre, sonsuz bir
enerji içerecekti ki, bu durum, “Ultraviyole-Morötesi Katastrof” (Morötesi
Mahvoluş) olarak adlandırılır;
1913: Niels
Bohr, elektronların enerji seviyelerinin quantifiye olduğunu (nicel değerler
taşıdığı) bir atom modeli önerdi. Buna göre, elektronların total enerjisi sadece
belli değerler alabilecekti. Böylece, spektral hatlar, bu belirli yörüngeler
arasında, elektron sıçramalarına tekâbül edeceklerdi;
1923: Dirk
Coster ve Georg Von Hevesy, Hafnium (72) isimli kimyevî elementi keşfettiler.
Foton’un
keşfi ve dalga-parçacık (cisimcik) ikiliği
19. yy.
İtibariyle, Fizik iki tip nesne aş başaliy:
-Yaygın
nesneler ve materyaller ki, onlar, kütleleriyle, hacimleriyle, uzaydaki
konumlarıyla, kırılmaları ve yapışmalarıyla ve boşluktan yaratılmalarıyla ve
yok olmamalarıyla tanımlanabiliyorlardı.
-Ses gibi,
maddi olmayan dalgalar ki, onlar, lokalize edilemiyorlardı (bir yer isnad
edilemiyordu. Bir sesin kökeni keskinleştirilemez ama yerde işitilir),
birbirlerine eklenebiliyorlardı (örneğin iki nota bir müzik akordunda
birbirlerine eklenebilirler ve buna interference denir), onlar üretebiliyor ve
aş başaliyorlardı (örneğin, bir gitar telini bükmek suretiyle).
20. yy.’ın
başlarında elektromanyetizm ve ışıkla ilgili olarak keşfedilen bazı olaylar
(fenomenler) –Foto-elektrik ve kara madde gibi- fizikçileri, ilkelerini yeniden
gözden geçirmeye mecbur etti. Bazı dalgasal fenomenler ancak ve ancak
partiküllerle (parçacıklarla) izah edilebilirdi ve “parçacıklar” aynı dalgalar
gibi davranıyorlardı. Daha sonraları ortaya felsefî bir problem çıktı: Maddi
bir parçacık sözkonusu olduğunda, bu dalgasal kavrama ne anlam yüklenecekti?
Born, bu duruma, “Varlığın İhtimali” adını verdi.
1831: Michael
Faraday, mıknatısların etrafında hatlar meydana getiren görünmez manyetik
kuvvetlerin varolduğu hipotezini ortaya attı;
1861: James
Maxwell, elektromanyetizma kanunlarını formüle etti. Buna göre ışık,
elektromanyetik bir dalgaydı;
1887:
Heinrich Hertz, elektromanyetik dalgaların, ışık ve ısı dalgaları ile aynı
özelliklere sahib olduğunu iddia etti ve Maxwell hipotezini ortaya attı. Aynı
zamanda fotoelektrik fenomenini keşfetti. Bir oscillator’la (harekete geçirici
bir bobin sistemi, titreştirici) elektromanyetik dalgalar üretti. Bu dalgalar
bir kıvılcım ortaya çıkardılar. Bu UV ışınlarının kıvılcımın oluşmasına
yardımcı olduklarını gösteriyordu;
1900:
Philippe Lenard, elektronun foto-elektrik olayındaki rolünü ortaya koydu.
(Burada, atomun yitirdiği yükün quantifiye olmasına bile gerek yoktu.);
1905: Albert
Einstein, “quantifiye olmuş ışıklı enerji modeli”ni teklif etti: Foton. Bu,
kara madde içinde ve foto-elektirik olayında, enerji değişimlerinin
quantifikasyonunu izah etmeye izin verdi: Bir ışık dalgasının (huzmesinin,
demetinin) enerjisi “uniform” (tekbiçimli) olarak dağılmaz ve fakat, “ışık
tanecikleri” içinde yoğunlaşmış (konsantre olmuş) vaziyette dağılır ki, bunlara
foton denir. Fotonlar, “belirlenmiş bir miktar enerji” taşırlar. Bir Foton’un
enerjisi, dalga boyuna (uzunluğuna) bağlıdır;
1923: Arthur
H. Compton X ışınlarının uzunluğunun, hafif atomlar tarafından yayıldıklarında,
arttığını belirledi. Bu, X ışınlarının cismî tabiatlerini ortaya koydu.
Heisenberg,
Fiziğe farklı bir bakış açısı teklif etti, nesneler ölçülmüş büyüklüklerce
(kütle, konum, ısı, v.s.) hiç tarif edilmemeli ve fakat diğer nesnelerle olan
etkileşimleri bağlamında tanımlanmalı. (Heisenberg, Kaos teorisinin de
babalarındandır.);
1924: Louis
de Broglie, bütün maddi parçacıklar bir dalgaya bağlıdır hipotezini ortaya
attı;
1926: Erwin
Schroedinger (Alev Alatlı’nın kâbusu), dalganın fonksiyonunun (işlevinin) zaman
içinde tekâmülünü tanımladı;
Max Born,
dalganın işlevine bir izah getirdi: Bir mekânda, bir parçacığın varlığının
ihtimalini temsil eder;
1927: Clinton
Davisson ve Lester Germer, elektronların dalgalar gibi davrandığını iddia ettiler;
1929:
Estermann ve Otto Stern ağır moleküllerin de dalgalar gibi davrandığını ortaya
koydular.
Işığın,
parçacık mı, dalgacık mı olduğu uzun süreler tartışıldı. Newton’a göre, ışık
parçacık akımıdır, bazılarına göre ise tamamen dalgacıktır. Einstein ise,
ışığın hem dalgacık hem de parçacık karakterinde olduğunu ortaya koydu.
Quant (Nicel
değeri olan) kavramını ilk olarak Max Planck kullanmıştır. Einstein ise quant
kavramını “Foton” (Işık veren, ışık tanecikleri taşıyan parçacık) “Quant”
kavramının muadili olarak kullanmıştır. Foton için, “Optik Quant” kavramı da
kullanılır. Fotonlar, elektromanyetik kuvvetin interaction (etkileşim)
partikülleridir. EM enerjiyi izah etmek için 2 model (teori) ortaya konmuştur:
Parçacık (Partikül) Teorisi ve Dalga (Wave) Teorisi. Işık parçacıklardan
meydana gelir ancak bazı açılardan da dalga gibi davranır.
Enerjik ve
maddi olan ne varsa quantlardan müteşekkildir. Bir fotonun taşıdığı enerji
miktarı değişebilir. Kırmızı ışık fotonu, yeşil ışık fotonundan daha az enerji
taşır. Bir fotonun taşıdığı enerji miktarını bilirsek, enerji tipini
belirleyebiliriz. Örneğin, kızıl ışık fotonu 20x10 üzeri-20 joule, turuncu ışık
fotonu 25x10 üzeri eksi 20 joule, sarı ışık fotonu 30x10 üzeri eksi 20 joule,
yeşil ışık fotonu 35x10 üzeri eksi 20 joule, mavi ışık fotonu 40x10 üzeri eksi
20 joule, eflatun (leylak) ışık fotonu 45x10 üzeri eksi 20 joule ve mor ışık
fotonu 50x10 üzeri eksi 20 joule enerji taşır. Sezgisel olarak, parçacık
teorisi bizi, büyük miktarda enerji taşıyan fotonun, (örneğin Mavi Işık) daha
az miktarda enerji taşıyan fotonlardan (örneğin Kırmızı Işık) daha hızlı
devindiğine inandırır. Ancak vakum ortamında bütün hepsi aynı hızla hareket
etmektedirler. Daha fazla enerjisi olan fotonların kütlesi daha büyüktür. Bu
mânâda, daha ağırdırlar ve bir bariyere (engele) çarptıklarında daha büyük bir
basınca sebeb olurlar.
Matematik
olarak, foton kütlesi ile enerjisi arasındaki ilişki aşağıdaki formülle
belirlenmiştir:
E= mc².
Enerji eşittir, kütle çarpı ışık hızının karesi.
E: Enerji.
M: Kütle.
C: Sabit,
yani ışık hızı.
EM enerji,
doğru şartlar altında dalga benzeri davranış sergiler. Işığın dalga teorisi, EM
enerjiyi taşıyan bir tür iletici vasıtanın olması gerektiği fikrini vermiştir. Dalgalar,
tüm boşluk alanında nasıl devinmektedirler? Elektrikî ve manyetik (aş başa,
çekici) kuvvetlerin varlığı sayesinde. Bütün dalgalar osilasyonların (salınım,
titreşim) sonucudur. EM dalgalar, elektirik yüklü parçacıkların titreşimine
bağlıdır. Dalga hareketinin iki mülkü vardır: Frekans (f) ve dalgaboyu ( ).
C: f (c sabittir). , metre, f saniye ve c
de, metre/saniye olarak ifade edilir.
Görülebilir
ışık dalgaları, milyon metre ile mikron arasındaki değerlerle ifade edilir. EM
ışıma her dalgaboyunda gerçekleşebilir.
Değişik EM
enerji tiplerinin dalga uzunlukları:
Uzak X
ışınları: 10 üzeri eksi 9 metre
Yakın X
ışınları: 10 üzeri eksi 8 metre
Ultraviyole
(UV-Morötesi): 10 üzeri eksi 7 metre
Kızılötesi
(IR-Infrared): 10 üzeri eksi 5 metre
(Görülebilir
ışık mesafesi bu ikisi arasıdır.)
Uhf radyo
dalgalar: 10 üzeri eksi 1 metre
Mikro dalga:
10 üzeri eksi 2 ile 10 üzeri eksi 1 arası
FM (Frequency
Modulation): 10 üzeri 1 ile 10 üzeri 0 arası
Kısa dalga:
10 üzeri 2 ile 10 üzeri bir arası
Uzun dalga:
10 üzeri 3 metre
EM dalgalar,
su gibi maddelerin içinden geçerken vakuma göre daha yavaş hareket ederler.
Işık hızı da bazı maddelerin içine düşmektedir.
Einstein’in
E=mc² denklemi relativite (görelilik, izafiyet) teorisinin en önemli
sonuçlarından biridir. Madde ve enerji aslında aynı şeyin ayrı tezahürleridir.
Bu bağlamda kolaylıkla ışığın madde olduğu söylenebilir. Madde enerjiye
dönüşebilir. Bunun en tipik örneği atom bombasıdır. Fakat henüz, enerjiyi
maddeye çevirme yöntemi geliştirilememiştir. Ancak birgün bunun olacağına şüphe
yoktur. Kâinat, bütün boşluğa (eter) sürekli enerji gönderir ve bunun sonucu
(kaderi) soğuk oluşumudur.
Genel
relativite teorisine göre, madde ve enerji birbirine dönüşür, hızlı hareket
eden, yavaş hareket edene göre daha konsantredir (yoğundur), bir nesnenin
uzunluğu hareket doğrultusunda kısalır, zaman farklı farklı hızlarla akar, ışık
çekim (gravity) alanlarında eğilir ve buna bağlı olarak gecikir, bir enerji
aksiyonsuzluk kütlesine impulsif (itici) olarak katıldığında kütle buna cevab
verir, büyür. Uzay ve zaman aynı şey değildir ama bir birlik (tevhid)
oluştururlar ve birbirlerini sürekli örerler. Enerji çok hızlı bir madde veya
madde çok yavaş bir enerjidir. Aradaki fark, “HIZ”dır.
Zaman
enerjisi varlıklar tarafından soğurulur, zaman enerjisini yitiren bir varlık
ömrünü tamamlamış olur. Zaman enerjisinin değişkenliğe sahib olması, onun
hâdiselere ve yüksek frekans ışınlarına enerji kattığını gösterir. Zaman, bir
olayın başında ve nihayetinde aynı akmaz. Elektrik akımının bir iletici vasıta
(conductive medium) ile iletilmesi gibi, canlılığın iletimi (biologic
conduction) için de, genetik (tekvin) birimlerine ihtiyaç vardır. Bu birimler
zaman enerjisine uyum sağlamış sarmal (heliks) biçimini almış ve varlığın
biyolojik kaderi meydana gelmiştir.
Ay, dünyadan
yaklaşık 400.000 km. uzaklıktadır. Işık, bu mesafeyi yaklaşık 1.25 saniyede
kateder. Dünya üzerinde bulunan ve adına M (Moon) diyebileceğimiz bir ay saati
olsa, bu saat dünya saatine göre 2.5 saniye geç kalır. Dünya ile ayın orta noktasında
ise M saati dünya saati E’nin (Earth) 1.25 saniye gerisinde kalır. Ayın dünyayı
eliptik olarak çerçevelediğinde ise M ve E saatleri aynı değerleri gösterirler.
Hiçbir yerde fark 2.5 saniyeyi geçmez. Bunun nedeni, EM ışımanın en büyük
sür’ate sahib olmasıdır.
Uzay-Zaman
(Space Time) ölçme sistemi kullanıldığında “Senkronizasyon” (eşzamanlılık)
kaybolmaktadır. Yani, aynı olan iki olayı zaman mesafesi ayırır. Bazı
varlıkların görünmezliği de bu “Asenkronizasyon”la (zaman bariyeri) izah
edilir.
Zaman yüksek
hızlarda yavaşlar. Yarı ömürleri çok kısa olan ışınlar, iki gök cismi arasında
diğerine ulaşmadan ölmeleri gerekirken, zamanın yavaşlamasına bağlı olarak
menzile ulaşabilmektedirler. Burada, ömür değişmemekte fakat uzaydaki zaman
akışı değişmektedir.
Çekime
(gravitation) bağlı olan geç yaşlanmayla, ışık hızına yakın hızlardaki geç
yaşlanma aynıdır. Işık hızının %99’una ulaşıldığı zaman 7 misli hızlanır. Işık
hızının % 99.9’u mesabesinde ise çok geç yaşlanılır, zaman adeta durur. Işıktan
ne kadar yavaşsak zaman o kadar hızlı akar, ışık hızına ne kadar yaklaşırsak,
zaman o kadar yavaşlar ve buna bağlı olarak varlığın yaşlanması geriler. Zaman
değişken, mekân ise geçicidir.
Ancak 2000
yılında yapılan bir laboratuar deneyi, Relativite teorisinin koyduğu “Işık Hızı
Yasağı”nı (Işık hızının aşılamaz olduğu tezi) kırdı. Daha önceki yıllarda da,
teorik olarak ışık hızının %120’sine sıçrayabilen enerjilerin varolduğu
saptanmıştı.
Genel
relativite teorisine göre kâinat, çekim etkisinin sonucu yassılaşmıştır, eğilip
bükülmüştür. Uzay-Zaman boyutunun çekim etkisiyle geometrik olarak bükülmüşür.
Kâinat’ta hiçbirşey doğrusal (lineer), düz ve sonsuz değildir. Madde olmaksızın
kâinat düzdür fakat içine madde girdiğinde, bu madde kendi eylemsizlik
(durgunluk) kütlesine eşdeğer bir çekim alanı teşkil eder. Bu çekim alanı
kâinatı çukurlaştırır. Işık da bu yolu tâkib etmek mecburiyetinde olduğundan,
çukurlarda zaman kaybeder.
Çekimin hızı
ışık hızına eşittir, o hâlde hızlanan (hızını arttıran) bir cisim, çekime daha
az bağımlı olur. Çekime bağlılığı azaldığı nisbette de maddi niteliğini
yitirir. Hızlı olan, hareketsiz olanın (ya da az hareketli olanın) “geleceğine
sıçrar, ulaşır”.
“Herşey
zıddıyla kâimdir” hakikatinin gereği olarak, Madde’nin de bir karşıtı veya
simetriği mevcuttur. Anti-madde (Karşıt madde, zıt madde). Madde artı
değerlidir, sıfırdan daha ağır, uzun, buna mukabil yavaştır. Enerji, ışık
hızında devindiğinden sıfır değerlidir. Madde, kütlesini bu hızda muhafaza
edemez, quantlara (boyutsuz, ağırlıksız) varlıklara dönüşerek kütlesini
yitirir, sıfırlar. Işık hızına ulaşan bir insanın öz kütlesi 0 grama iner, boyu
da 0 cm’dir, maddi varlığı ortadan kalkar. Eğer, ışık hızının ötesine
ulaşılırsa bu kez eksi değerden sözedilir. Bu değerler elimizdeki mevcut
araçlarla ölçülemez. Dolayısıyla böyle bir varlık ölçülemez ve görülemez. İşte
örneğin şuur böyle bir varlıktır, yani uzay-zaman boyutunun dışında beşinci bir
boyuttur. Eksi bir uzay-zaman boyutunda Nûr (enerji) olarak mevcuttur. Bu eksi
parçacıklara “Takyon” adı verilmektedir. Kelime, Yunanca “Ta “ (Tahi-hızlı)
kelimesinden köken alır ve hızlı parçacık anlamına gelir. Enerji maddeye
hükmeder, Takyonlar ise (örneğin şuur) enerjiye hükmederler.
Takyonlar
Âlemi’nde, varlıklar, 100.000 km. uzunluğunda ve eksi 100.000 kg. Ağırlığında
olabilmektedir, bunlara latif varlıklar da denilebilir. Hareket ışıktan daha
hızlı, ışık hızını da aştığı için yeni bir kütle kazanır fakat bu kütle
eksidir. Buradaki olasılıklar da, maddi âlemdeki olasılıklara göre katbekat
fazladır. Herşey ışıktan daha hızlı bir osilasyona (salınım, titreşim) sahib
olduğu için maddi âlem tarafından idrak edilemez. Bu âlemin diğer ismi “misâl
âlemi”dir. Bu âlemde aş baş, madde âleminin tersine davranır, yere düşmez
yukarı hareketlenir. İnsan, üç boyut (genişlik–uzunluk-yükselik/derinlik) yani
mekân (uzam)+zaman boyutu (soyut bir koordinat). Bunlar maddi âlemin
hâkimleridir+Şuur’un (maddi boyutlara hükmeden takyonik boyut) birleşimi olarak
karşımıza çıkar. Bu bağlamda şuur, ÜST MÂNÂ aş baş. Şuur’un tecelligâhı
kuvvetle muhtemel beyindir. Beyin, müşahhas bir varlıktır ancak düşünceler,
duygular, rüyâlar v.s. mücerret varlıklardır, ölçülemezler, elle tutulup, gözle
görülemezler, ama insanı yönetirler. İşte bu takyonik varlıklar sayesinde
bedenimizi aş başa, bilmediğimiz yerlere gider, sayısız fantezi üretiriz,
hatıralarla aş başa kalabiliriz. İşte bu noktada, bütün varlıkların, aşk,
duygu, sevgi, düşünce, rüyâ, hayâl, zekâ, idrak, akıl vs. maddi bedenin
eşdeyişle beynin bir işlevi olup olmadığı tartışılır hâle gelmekte ve cevab
olarak, “değildir” daha kuvvetli görünmektedir.
Son elli
yılda quantların alt yapıları incelenmiş ve birçok sub-quantic (Quant-altı)
varlığa ulaşılmıştır: Bunlar, Hadron (Yunanca Hadra: Boncuk kelimesinden),
Meson (Yunanca Meso: Orta kelimesinden), Hiperon (Yunanca İper: Yüksek
kelimesinden), Lepton (Yunanca Leptos: İnce kelimesinden), Barion (Yunanca
Varos: Ağır kelimesinden), Pion (Latince öncü anlamında), Nucleon (Latince
nucleus: Çekirdek kelimesinden), Muon gibi isimler alırlar.
Hiçbir yazı/ resim
izinsiz olarak kullanılamaz!! Telif hakları uyarınca bu bir suçtur..! Tüm
hakları Çetin BAL’ a aittir. Kaynak gösterilmek
şartıyla siteden alıntı yapılabilir.
The Time Machine
Project © 2005 Cetin BAL – GSM:+90 05366063183 –Turkiye/Denizli
Ana Sayfa /İndex /Roket bilimi / E-Mail /CetinBAL /Quantum
Teleportation-2
Time Travel Technology /Ziyaretçi Defteri /
UFO Technology
Kuantum Teleportation / Kuantum Fiziği / Duyuru
New World Order(Macro
Philosophy)
HIZ KONUSUNA BİR AÇIKLIK
GETİRİNCE, ARKASINDAN ASTRAL YOLCULUK GELİR BENCE
-30-
Astral yolculuğu
yapabilmek için bazı ön koşullar gerekmektedir.
1.
Düşünce
Gücü
2.
Çakra
Düşünce Gücü:
Astral yolculuğun yapmak isteyen bir kişi ilk
olarak düşüncelerine hakim olabilmesi gerekecektir, yani işe konsantre olması gerekecektir.
Bir yere oturarak, bir şey, bir Gül veya bir kelime beyninde oluşturarak en az
30 dakika onu aklından kayıp etmeden ve dış dünyadan konsantrasyonu
bozdurtmadan üzerinde kalabilmek gerekir. Bunu her gün yaparak gerektiği kadar
sık yapılması lazımdır, yani düşüncenize hakim olasıya kadar ve
beyninize/düşüncenize tam anlamıyla hakim olasıya kadar.
Konsantrasyon kabiliyetini artırdıktan sonra,
düşünce parçalama aşamasına başlanacaktır. Bunun işleyiş şekli örnek olarak şu
şekilde verebilirim, kendi kafanızda şöyle bir resimler oluşturun; Kendi
vücudunuza girerek Hücrelere varacaksınız, hücrenin içine girerek
kromozomlarınıza varacaksınız, Kromozomların içine girerek DNA’yı göreceksiniz
ve daha derinlere dalarak DNA’nın Moleküler sistemini göreceksiniz, gene daha
derinlere dallarsanız Atoma, Atomdan da devam ederek salt Enerjinin içinde
varacaksınız. Salt Enerji yani Kozmosun Enerjisini bulacaksınız. Bu Enerjinin
içinde ışık hızından daha hızlı hareket eden Radyo dalgalarına benzeyen,
dalgalar vardır. Bu dalgaların içinde yaşayan varlıklar vardır ve bunları da şu
an Takyon varlıkları diye biliriz. Şuur altımız ve beyinimizin işleyiş hızı
aynı Takyonik varlıkların yaşadığı hıza eşittir. Dolaysıyla bu yoldan bu hıza
varırsanız, Takyon varlıklarla temasa geçme imkânı doğacaktır, yani gereken
frekansı bulursanız, (bu da şuuraltının görevidir) temasa geçersiniz. Bunu hemen ve birden olacak diye bir şey
değil, bunun eksersizlerini devamlı yapmak gerekecektir. Bu çalışmaya hakimiyet
kazanırsanız yolculuğunuz, Evrenin istediğiniz yere açık olacaktır.
Çakra:
Düşüncelerinize hakim olabilmeniz için, sağlıklı
bir bedene ve ruha sahip olmanız gerekecektir. Burada işte Çakra’nın görevi
başlar. Bedenimizde yedi değişik yerde yedi çeşit kapı vardır, bunlar; 1. KÖK ÇAKRASI: Varlığın sürdürülmesine ilişkin fiziksel kimlik, 2. DALAK ÇAKRASI: Kişiliği yücelten duygusal kimlik, 3. GÜNEŞ SİNİRAĞI
ÇAKRASI: Kişiliği
tanımlamaya ilişkin ego kimliği, 4. KALP ÇAKRASI: Kişisel kabül haline yönelik sosyal kimlik, 5. GIRTLAK ÇAKRASI: Kişisel ifadeye yönelik yaratıcı kimlik, 6. ALIN ÇAKRASI: Kişisel yansımaya yönelik arşetip kimlik, 7. TEPE ÇAKRASI: Kişisel bilince yönelik evrensel kimliktir. Bunların hepsi
hormonlara bağlı olarak insanları sağlıklı yada hasta kılar. Gereken doğru
Meditasyon yöntemleri, Spor, doğru besin, olumlu düşünmek ve bunu gibi benzeri
bir çok daha şeylerle bedeninize hâkim olarak sağlıklı kalacaksınız ve düşünce
gücünüzü artırma şansınızı yakalayabileceksiniz.
Çakranın bir diğer yanı da
şöyle dır: Her insanın kendi öz benliğine ağit bir rengi vardır, aynı zaman
Çakranın her bir kapısı’nın da kendine ayıt rengi var, bunları basit bir
şekilde birleştirirsek kişinin kendine ayıt olan Çakra kapısı tespit edilir bu
da insanın yeteneği ve Allah tarafından belirlenen standartlarda hangi
standartta ayıt olduğu ortaya koyar. Kişinin Evrene giriş kapısı büyük bir
ihtimalle de o dur.
Astral yolculuğu:
İnsanların var olması bir nedeni vardır, Allah
bizi öylesine yaratmamıştır, bir nedeni olması gerekir, bizi korkutmak ve
cezalandırmak için mi yaratacak ve 60 – 70 senelik bir yaşamdan sonra cennette
keyifli günler geçirmesi için kendine arkadaş mı istedi? Bunu kesinlikle inanmam,
bir nedeni olması gerekir, Astral yolculuğunun yapma nedeni de budur. Nerden
geliyoruz? Nereye gidiyoruz? Yani ders çalışmaya gidiyoruz, İnsanlık evriminden
bir kat daha yükselebilmek için, Allahın yolunu keşif edip takip etmek
gerekecektir. Bu tür bilgileri de diğer varlıklarla (bizim evrimi tamamlamış
dahil) temasa geçerek öğreniriz. Her İnsanda bu kabiliyetler vardır ve her
İnsan bunu kullanabilene kadar reenkarnasyon yolu ile devamlı geri dönecektir.
Evrimler:
Her güneş sistemi kendi boyutunun Evrimini yapmak
ile mükelleftir. Bizim Evrim ve Çıkış Boyutumuz SATÜRN'dür. Omega'ya buradan
geçilir. 6. Boyut Nirvana Ölümsüzlük Boyutudur. 7. Boyut İnsanlığın son Evrim
sınırıdır ve burası Satürn'dür. Yani buraya ulaşabilmiş İnsan Bilinci, Hakiki
İnsan olarak Ruhsal Enerjisine sahip çıkar ve Omega'dan çıkış hakkı kazanır.
Yani Allahın katına yanaşır ve bir Enerji yani bir Nur topu gibi bir kitle
alacaktır.
Kaynat günü insanın yok oluş günü değil, Kaynat
günü (sadece kişisel evrim geçirildiği zaman değil) tüm İnsanoğlu bu evrimi
sonlandırdığı zaman olacaktır ve o gün İnsanlık bu Planete ihtiyacı
olmayacaktır artık.
Varlıklar:
İlk Evrimde Takyon çalışması gerekecektir ve
evrimler arttıkça sabkuantik varlılkara dönüşülecektir yani Evrenin tüm bilgisi
bize açılacaktır ve biz de yaratılışın nedeni yaşamın misyonunu bilerek hareket
edeceyiz.
YAZILANLARA TOPLU BİR BAKIŞ
http://eracarpets.com/yayinlar/hikayelerim1/index.htm
-31-
|
|
|
|
17 |
18 |
19 |
20 |
|
|
|
|
21 |
22 |
23 |
24 |
|
|
|
|
BAŞARMAK İÇİN GEL
Gel,
Çünkü;
1. Eğer
yaşamınız bir yörüngeye oturtmakta güçlük çekiyorsanız, gelin konuşalım. Çok basit
beş önerimiz var. Eminiz bunları okuduktan sonra yaşamınız yüzde yüz değilecek.
2. Eğer
işinizde memnun değilseniz, daha iyi olanaklar arıyorsanız, gelin konuşalım.
Çok basit dört önerimiz var. Eminiz okuduktan sonra işinizdeki başarı yüzde yüz
artacak.
3. Eğer
yaşamınız düzgün işinizde de başarılı olduğunuz halde mutluluk pınarlarınız
kuruduysa, gelin konuşalım. Size üç önerimiz olacak. Bu anahtarlarla mutluluk
pınarınız sürekli akacak.
90
sayfa, 3.. hamur, ISBN: 9756561378; Boyut: 13,5x19,54
Özgün Dili: Türkçe
Etiket 8,00 TL, %25
indirim 2,00 TL, NetKitap'ta 6,00 TL
Paylaş | |
Adam Arıyorum Adam Cinius Yayınları / Şiir Dizisi
|
ANLATACAĞIMIZ
KADAR ANLATTIK, ANLAYANA SİVRİSİNEK SAZ, ANLAMAYANA DAVUL ZURNA BİLE AZ. KALIN
SAĞLICAKLA. KONUYU BİR ŞİİR İLE BİTİRELİM, HERKESE ALLAHAISMARLADIK DİYELİM.
28-11-2012
MANİFESTO
KİŞİLER
SENİN FİKİRLERİNİ BİLİRSE,
SANA OLAN
MESAFELERİNİ, ONA GÖRE KOYARLAR.
BU DA DEMEK
OLUYOR Kİ;
ÖNCE SEN
KENDİNİ BİLECEKSİN,
KENDİN İLE
KAVGA ETMEYECEKSİN.
MANİFESTON
BASİT VE ANLAŞILIR OLACAK
KAFA
KARIŞTIRMAYACAK.
SİZE BENİM MANİFESTOMU
VEREYİM
NASIL
BULDUĞUNUZU SİZ BANA SÖYLEYİN
SİZ DE ÜÇ
AŞAĞI, BEŞ YUKARI,
BEZER BİR MANİFESTOYU YAPMAYI DENEYİN
GÖRECEKSİNİZ,
İŞLER DAHA BASİT GÖRÜLECEK,
TARAFLARIN
YÜZLERİ DAHA ÇOK GÜLECEK.
YAŞAM
FELSEFEM, YANİ MANİFESTOM,
ŞÖYLE
ÖZETLENEBİLİR.
1- OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN VE
GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL. BU YAKLAŞIM.
YAŞAMIN YÜKLERİNİ MİNİMİNİZE EDER, BU DURUM EKSTRA BİR GAYRET VE KÜLFET
GEREKTİRMEZ, BÖYLECE DAHA RELAKS BİR YAŞAMIN OLUR.
2- YAŞAM KAVGASINDA TAVİZ
VERME, BU TUTUM YAŞAMA DAHA ÇOK SARILMANI SAĞLAR
3- SEVGİ HERŞEYİ POZİTİFE
ÇEVİRİR, EZİYET GÖRDÜĞÜN ŞEYLERE BİLE POZİTİF YANAŞIRSAN BU YAKLAŞIM TAHAMMÜL
SINIRLARINI GENİŞLETİR VE ÖNÜNDE SONUNDA O KONUYA BİR ÇARE BULMANA NEDEN OLUR
VE OLAYI POZİTİF BİR MECRAYA SOKARSIN.
4- SEVGİNİN GÜCÜ KARŞISINDA
HİÇ BİR ŞEY DURAMAZ HİÇBİR ŞEYDEN KORKMA HANİ DERLER YA KORKUNUN ECELE FAYDASI
YOKTUR DİYE, İŞTE O HESAP. KORKUNUN BELKİ OLAYI SAĞLAMA ALMAYA FAYDASI OLUR,
AMA GİRİŞİM RUHUNU YOK EDER. GİRİŞİMCİLİK OLMAZSA DA UMUT BİTER.
5- SEN BİR KABİLİYETSİN
ELİNDEKİLERİ SEN KAZANDIN, BECERİLERİN DURUYOR ONLARLA YİNE KAZANIRSIN,
6- YAŞAMINI GÖNLÜNÜN DİLEDİĞİ
GİBİ YAŞA… GEÇEN ZAMANA YAZIK ETME.
7- ERTELEDİKLERİN BİR DAHA
GERİ GELMEYECEK. İŞLERİ 5-4-3-2-1- SİSTEMİ İLE YAP, İŞİ BİL İŞE GİTME, PRENSİBİYLE İŞİNİ GÖR, ÇEVRENİ YÜCELTEN
KONUŞMALARI, ÇEVRENDEN EKSİK ETME, YİĞİDİ KILIÇ KESMEZ BİR KÖTÜ SÖZ ÖLDÜRÜR
LAFINI AKLINDAN ÇIKARMA.
8- YETİŞEBİLDİĞİN KADARIYLA
İDEALLERİNİ TAMAMLAYACAKSIN İŞİN KOMPLE BİTMESİ HİÇ BİR ZAMAN MÜMKÜN OLMAYACAK,
BAZILARI EKSİK KALACAKTIR, YAPABİLDİĞİN İLE YETİNMEYİ ÖĞREN,
9- YAŞAMINDA PRENSİPLER SIRALAMASINDA ÖNCE SAĞLIK
SONRA DOSTLUK VE EN SONUNDA MADDİYATIN GELDİĞİNİ AKLINDAN ÇIKARMA.
10-ESER KALIR SEN GİDERSİN. ÖNCE HIZMET SONRA SENSİN
UMARIM, SİZE UYGUN MANİFESTONUZU YAZARSINIZ
BÖYLECE BİZ DE SİZİ TANIR,
ONA GÖRE TAVIR ALIRIZ
ERDOĞAN ILDIZ
SON
BİR ŞİİRİMDE KENDİM İLE HESAPLAŞMAK İÇİN OLACAK
BU
YAŞAMDA ESER VERMEYENLERİ UTANDIRACAK.
30–7–2013
ESER
ÖVÜNÜLECEK BİR ŞEYDEN
ÇIKAR.
ÖVÜNÜLECEK BİR ŞEYİ
YAKALAMAK,
ONUN İLE YATIP, KALKMAK.
HER ADAMIN KARI DEĞİLDİR.
FİKRİ BENİMSEYECEKSİN,
ONUN İÇİN MÜCADELE
EDECEKSİN.
FİKRİ YANLIŞLARDAN
ARINDIRIP,
MÜKEMMEL BİR HALE
GETİRECEKSİN.
YARATTIĞIN ESERİ TANITMAK
GÜNDEME GELECEK.
BUNDAN BİR AN BİLE
TERREDÜT ETMEYECEKSİN.
O ZAMAN ESER, ESER OLACAK.
ARGÜMAMLARIN DA HAZIR
OLDUĞU İÇİN,
ESER, KARŞIT GÖRÜŞLERE
POSTA KOYACAK.
BU GÜNLERDE BİR ESERİM
ÇIKACAK,
İSMİ “ KİTAPSIZLARIN
KİTABI “
BAKALIM, TOPLUM TARAFINDAN
NASIL KARŞILANACAK.
BU GÜNE KADAR 20 NİN
ÜZERİNDE ESER YAZDIM.
BU SONUNCUSU OLACAK.
10 ŞİİR KİTABIM İÇİN DE
MALZEME VAR.
BUNDAN SONRA DA ONAR
BASILACAK.
OTUZUN ÜSTÜNDE ESER,
MUHAKKAK ÖVÜNMEYE DEĞER.
İNSANLARIN ESER YARATMA
KRİTERLERİ,
GÖZ ÖNÜNE ALINIRSA EĞER,
BİZİM ESER YARATMA
KABİLİYETİMİZ,
EN ÖN SIRALARA GİRER.
ERDOĞAN
ILDIZ