GEL KİTABI
IV. BÖLÜM SONSUZ İLHAM Bu bölüme gelene kadar pek çok elekten geçip beyinsel bir zerafet kazandık. Yaşamımıza belirli bir düzen vererek alt yapıyı oluşturduk. İşte başarı elde ederek maddi olanaklara kavuştuk, hazzın anahtarını keşfederek, hayatımızı renkli kılmayı öğrendik. Şimdi de sonsuz ilhamla uğraşacağız, bu bizi daha da rafine edecek. Düşüncelerimizin boyutunu etkileyecek, hayat yolculuğunda bizi daha verimli kılacak. Bol ilhamlar dileği ile 2 bölümlük konumuza giriyoruz. 1- Düşünmek 2- Düşüncenin damak zevki GEL KİTABI IV. BÖLÜM SONSUZ İLHAM MADDE 13. BÖLÜM DÜŞÜNEBİLMEK Hayatımızdan memnun, işimizde başarılı ve hazlarımızı taze tutarak geçiyor hayat yolculuğumuz. Edindiğimiz disiplinler bizi ölçüye, disiplinli olmaya alıştırdı. Yaratıcı olmak benliğimizin bir parçası haline geldi, taşıyabildiğimiz ölçüde. Bu duruma gelmemiz, gelen ilhamlar sayesinde oldu. Düşündük, gayret ettik, yaratıcı gücümüzü kullandık bulunduğumuz duruma geldik. Bu evrim sürerken ilham olayı ile doğal tanışmamız sürdü. Bu durumu tabii olarak benimsedik, sevdik. Alıştık bu sevgiliye. Ve bir gün en ihtiyacımız olan bir anda gelmeyiverdi, gelip gelmeyeceğinden bu güne kadar hiç kaygı duymadığımız sevgili. Ne olacak şimdi? İlham olayı ile tanışmış kişi, önce bir sarsılır. Hala optimisttir, elinden geldiğince, ilhamın gelebilmesi için uygun şartları hazırlar, durumu gözden geçirir. Tekrar beklemeye koyulur. Beklediği gelmeyince sinirlenir, beklemeye devam eder. Umduğunu bulamayınca panik başlar. Bu ruh halinde pek çok kişinin ne yapacağı belli olmaz. Kimi yapay maddelerle vücudunu etkileyip ilhama kavuşmak ister. Medeti içkide, afyonda, esrarda arar. Bu yolda tıkanan kişi, çıldırabilir. Çaresiz kalmış pek çok sanatçı, pek çok düşünür bu uğurda intiharı bile göze almıştır. Öyle ise burada durumumuzu bir daha gözden geçirmemiz gerekecek. Bu ilham olayı tehlikeli bir olay. Durup burada güzelce bir düşüneceğiz. Biz sonsuz ilhamı istiyor muyuz istemiyor muyuz diye. İlhamla tanıştık, arada bir buluşuyoruz, işi ya bu noktadan ileri götürmeyeceğiz. Ya da benliğimizin bir parçası haline, bir tutku haline dönüştüreceğiz. İşte bu yol ayrımında pek çok sanatçı, bilim adamı ve iş adamı için yol ikinci yoldur. Gelen ilhamlar aynı zamanda çok yakıcı şeylerdir. Çocuk yapmaya benzer. Doğurup, bırakamazsın ortada piç gibi. Çocuk senin çocuğudur. Bakacaksın, sahip çıkacaksın yoksa derin acı duyarsın sorumsuzluğundan. Kendini acımasızca suçlarsın. Gelen ilhamları hayata geçiremeyeceksen, yoksa öyle bir gücün, o güç yoksa sende zaten gelmezler, istesen de. Buradaki yol ayrımında kendi çalışkanlığın, tembelliğin, gayretinle ilgili, bir de çevrenle, gelen ilhamları bulunduğun doğal çevrende hayata geçiremeyeceksen böyle bir ortam, böyle bir takım yoksa fazla zorlama, intihar etmeye benzer hem kendin hem çevren için. Bu zorlama herkese acı getirir, başarılınca sonunda mutluluk olsa bile. Ya kendi isteğimizle ya da çevre baskısı ile vazgeçtikse eğer sevgilinin meftunu olmadan. Bu işe tutkun değilsek mesele yok. Arada bir görüşsek yoklasak birbirimizi tehlike yok. Ancak sonsuz ilham peşinde koşmaya karar verdikse, sarıldıksa sevgiliye, kendimizi daha da disiplinli hale getireceğiz. Bundan sonra düşünmeyi meslek edindik demektir. Düşünmek, düşünebilmek kolay görünen zor. Yaratmak için bu kapıdan girmek gerekiyor, sonsuz ilhamın sırrı burada. Düşünce çözülmüş madde, madde ise şekillenmiş düşüncedir. Düşünce sonsuz bir enerjidir. Bu anlamda her şey görünen ve görünmeyen enerjiden ibarettir. İlham bu enerji ve zeka içinde gizlidir. Biz istesek de istemesek de o ordadır, vardır. Radyo dalgalarını düşünün, bir radyo alıcısı olmadan mevcut dalgaları algılamıyoruz, algılanamayan şeyler yok demek değildir. İşte düşünce olayı da ilham olayı da böyle. Mevcut dalgalardan yayın yapan bir radyo alıcısı gibi. Yeter ki doğru frekans ayarımızı yapalım. İsteyerek cihazımızı o yöne yönlendirelim, o sonsuzluk ummanından kepçelemeye başlayalım. Düşünme olayını daha iyi açıklayabilmek için düşünmenin boyutlarını kafatası ile sınırlamamak lazım geliyor. Düşünce evrenseldir, düşünce sonsuzdur. Bu sonsuzluk içinde cihazımızın algılayabildiği kadarını bulabiliyoruz. Cihazımızın kapasitesi ise genetiğimizden geliyor. Bu anlamda zaten içimizde hazır olan düşünce pınarını harekete geçirmek gerekiyor. Bunun harekete geçmesi bazı kurallara bağlı. Çevrenizdeki insanlara bir bakınız. Konuşmalarınızı dinleyiniz. Hayretle pek çok kişinin bir konuya konsantre olamadığını görürsünüz. Çeşitli nedenlerle insanlar atlayarak düşünüyor ve konuşuyorlar. Ağacı düşünürken, denizde noktalanmış oluyor düşünceleri. Konuşması da öyle pek çoğunun bayram haftası, mangal tahtası gibi. Bir mevzudan başlanıyor konuşmaya, genellikle bambaşka bir konuda sürüp gidiyor konuşma saatlerce. Bir konunun üzerinde durmak, o konuyu evirip çevirmek, ayrıntılar üzerine fikir beyan etmek, bir disiplin işidir. Düşünceyi bir konu üzerine yoğunlaştırmak, ilhamın ilk şartı olan zor bir disiplindir, önce bunu halledeceğiz. Düşünmeyi öğrenmek, bu disiplini elde etmek için illa da bir yüksek okul bitirmek şart değildir. Diplomalı, düşünmeyi bilmeyen pek çok insan olduğu gibi, okuma yazma bilmeyen ancak düzgün düşünebilen insan sayısı da çoktur. Çeşitli kesimlerden kişiler bu meseleyi değişik yollarla çözebiliyor, kimi aldığı eğitim ile bunu ilmi bir mecraya sokabiliyor. Kimi değişik meditasyon usulleri ile bu disiplini sağlıyor. Ama hangi yoldan gidilirse gidilsin, kişinin düşünce konusunda kendine özgü bir disiplin sağlaması şart. Tüm eğitimlerin temelinden düzgün düşünmeyi öğretmek yatar. Bunu sağlamak için her dönemde insanlar iki değişik tarzı ya ayrı ayrı ya da birlikte devreye sokmuşlardır. Küçük yaşlardan başlayıp ya dini kurslarda ya marif okullarında eğitim alarak düşünmeyi öğrenmek için düşünce denizine yelken açmışlardır. Hangi tarzın defolu adam yetiştirdiği dünyanın her yerinde geniş tartışma konusudur. Ancak bu kitabımızın konusu dışında bir mevzuudur. Biz hangi yolla gidilirse gidilsin, düşüncenin peşindeyiz. Düşünmek, düşünebilmek için alınan disiplinlerden ilmi düşünce yolunu anlatmak hem bu kitabın kapsamına sığmaz, hem de bizim işimiz değil. Biz basit meditasyon kurallarına şöyle bir değineceğiz, bu yolla sebep sonuç ilişkisine ışık tutmaya çalışacağız. Biz sonuçta ne yapmaya çalışıyoruz? Benliğimizin derinlikleri vasıtası ile evrensel derinliklerden ilhamı yakalamaya çalışıyoruz. Önce düşünmeyi öğreneceğiz, bu anahtarla benliğimize derin dalmayı sağlayacağız. Bu derinlikte bilinçli bulunmakla hem dinlenip hem müthiş haz alacağız, dönerken de ilham deryasından kaptığımız serveti kaybetmeden, günlük yaşantımıza geçireceğiz. Düşünmeyi öğrenmek, daha önce de söylendiğimiz gibi matematikle, fizikle, kimya ile mümkün olduğu gibi meditasyon ile de mümkündür. Ancak her iki tarz çalışmanın da asgari koşulları vardır. Öncelikle düşünceye konsantre olunmak istenen mekanın, sesiz ve rahat bir yer olması gerekmektedir. Konsantre olacak kişi rahat oturabilmeli veya gezinebilmelidir. Bu şartlar sağlanınca ilmi çalışmadan yollarımız ayrılıyor. İlim şuura konsantre olacak ve şuurla yoluna devam edecektir. Meditasyon yapacak kişi daha derinleri hedefleyecek, hem şuurunu canlı tutacak hem de şuuraltı vasıtası ile benliğine yolculuk yapacaktır. Biz burada biraz buna değineceğiz. Bilinçaltı düşüncenin toprağıdır. Düşüncelerin sıhhatli yeşermesi için bu toprağın bakıma ihtiyacı vardır. Bilinç ve bilinçaltının etkileşimlerinin iyi kavranması düşünme işini kolaylaştıracaktır. Buradan hareketle bu konuyu biraz açmakta fayda var. Her şey düşünce ile başlar. Düşüncelerin, fikirlerin bir tohum gibi şuuraltı toprağına düşebilmeleri için şuuraltının daha evvelden hazır edilmesi gerekir. Bunun tek şartı ise istemektir. İsteyeceksin ve sahip olacaksın. İşte sır burada. Bir şekilde, ya kendine özgüvenle, ya dinsel imanla, bir şekilde ne yapıp edip şuuraltında kendine güveni yaratıp, şuuraltının kapılarını düşüncelere açık hale getireceksin. Hayal ettiğin, düşündüğün şeylerin gerçekleşebileceğine olan inancın hiç kesilmemesi gerekir. Bunu sağlamanın yolu ise yine ya ilim ya da meditasyon yolu ile trans durumuna gelmekten geçiyor. Buna bir şekilde hesap vermeye benzetebiliriz. Sistemin kendi dinamiklerini ayakta tutabilmesi buna bağlı. İstiyorsan, olumlu yaklaşıyorsun, inanıyorsun şuuraltını bu ana ilkeye göre düzenliyorsun. Bundan sonra şuuraltı yorulmaz bir hizmetçi gibi, uçağı idare eden otomatik bir pilot gibi şuurumuzu ve vücudumuzu yönlendirmeye başlıyor. Bundan sonra olanlar insanı zaman zaman hayrete düşürür. Bu işin nasıl olduğuna şaşırır kalır insan. İşte bu noktada şuuraltı ile temasın önemi ortaya çıkıyor. İstemişsin şuuraltını ona göre düzenlemişsin. Şuuraltın gece gündüz bıkmadan usanmadan tüm fonksiyonlarını buna göre yönlendirmiş. Uyurken rüyalarını, vücudunu, uyanıkken bilincini bu doğrultuda motive etmiş. Bazı neticeler almışsın. Aldığın bu neticelerin muhakemesini, değerlendirmesini şuurla yapıp netice olarak gönüllü hizmetçi olan şuuraltına şükranları yollamak en azından bir görgü kuralıdır. Birlikte çalıştığın benliğini emanet ettiğin bir kimseye yaptığı işten dolayı teşekkür etmek, o kişiyi aşka getirmek için verilebilecek armağanların en büyüğüdür. İşte şuuraltı ile durumumuz da böyle. İnanıyorsun, yapıyorsun. Değerlendiriyorsun, şükür deyip iman tazeliyorsun, bilinçaltının aldığı ivme ile daha iyisini başarıyorsun, bu böyle sürüp gidiyor. Bu silsileyi, bu iletişimi sıhhatli tutmanın yolu, yöntemi, kişiden kişiye değişiyor. Ancak yol, yöntem ne olursa olsun temel ilke aynı. Netice olarak ilkelerimizi, kanunlarımızı şuuraltında kendimiz koyup öyle eyleme geçiyoruz. Bilinç daha sonra devreye giriyor. Başka bir deyişle her şey önce gönülde, niyette başlayıp bilinçle eylem haline dönüşüyor. Bilinçaltında anayasalar yazılıp bilinçle kanunlar uygulanıyor. Bir anlamda içimizdeki ben, dışımızı şekillendiriyor. Vücudumuz, davranışlarımız iç dünyamızın bir yansıması haline geliyor. İçimizdeki resim değiştikçe dışımızda da resmimiz değişiyor. Bu anlamda düşünce hem üretici hem yönetici oluyor. Düşünme üzerine bunca laf ettik. Daha edilecek lafların yanımda ettiğimiz laf, devede kulak kalır. Ancak düşünme olayının önemini bunca lafla vurgulayabildikse ne mutlu. İlham için çıktık yola, ilham için düşünmeyi ön koşul koyduk. Düşünebilmenin ön koşulunu da şuuraltındaki niyete bağladık. Şuuraltındaki niyetin canlı tutulmasını da teşekkür sistemiyle sağlama aldık. Burada, teşekkür etmenin usulünü yöntemini konuşmanın zamanı geldi artık. |
|
| Giriş | Geri | İleri
| 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 | 11 | 12 | 13 | 14 | 15 | |