GEL KİTABI IV. BÖLÜM

MADDE 14. BÖLÜM DÜŞÜNMENİN DAMAK ZEVKİ

Bu teşekkür etme sistemine düşüncenin damak zevki diyelim kısaca. Düşünmeye alıştık, bundan zevk alıyoruz; zaman zaman derinlere dalıp hem özümüze teşekkür ediyor, hem ilham deryasından bir şeyler alıyor, hem de bu seyahatten dinleniyoruz. Düşünme olayının bu daha yüksek evresinden beynin aldığı haz aynen çok lezzetli bir yemekten damağın aldığı haza benzer. Tadına doyum olmaz. Ancak bu haz selinde de iki yol var. Ya haz selinde aldığın zevkle, mistik hazlara dalıp dünyevi işlerle ilişkileri keseceksin ya da aldığın haz sonsuz ilhama kaynak teşkil edecek ve her konuda dinamizminin temel unsuru haline gelecek.

Düşünmekten zevk alır hale gelmek, bunun bilincine varmak için kendimize eğitim vermeye devam ediyoruz. Bu eğitim uzun, meşakatli ve safha safha gerçekleşen bir olaydır. Önce düşünebilmenin alt yapısını hazırlıyoruz, bilinçaltını buna hazır hale getiriyoruz. Bilinçaltına koyduğumuz hedefler doğrultusunda ufak ufak düşünüp olayları birbirine bağlıyoruz ve bütünü çözüp, her şeyi birbiri ile tutarlı hale getiriyoruz. Buraya kadar beynin tuttuğu dem arasında nitelik farkı, yapacağımız derin dalışlardaki başarımıza bağlıdır. Bu başarıyı elde edebilmek için de epeyi çabalamamız gerekecek. Tüm, dinsel veya dinsel olmayan meditasyon usullerinde bütün bu evrelerin kuralları mevcuttur. Bu genel kuralları ve arkalarındaki mantığı açıklamaya çalışarak işe başlayalım.

Derin dalış yapabilmek için ilk kural, konsantre olmaktır. Konsantrasyonu sağlayabilmenin en basit yöntemi ise saymaktır. Bir şeyin tekrarıdır. Bu tekrar işlemini her inanç kendine göre formüle etmiştir. Kimi tek bir kelimeyi tekrarla bunu sağlar, kimi müzik eşliğinde dönerek, kimi düşüncelerini bir objeye konsantre edip nefesi ile bütünleşerek bu konsantrasyonu elde eder.

Bu usulleri öğretmek için pek çok kitap yazılmıştır. Pek çok kural koyulmuştur. Ancak bunu öğrenmek, uygulamak hiç de kolay değildir. Herkes başaramaz.

Düşünmeyi bilmek, enerjinin konsantrasyonudur. Bir olay, bir konu üzerine yoğunlaşabilmek, bir noktanın açılımlarını hiçbir noktayı kaçırmadan irdeleyebilmektir. Noktayı kaçırmamak, konudan konuya atlamak hiç de kolay bir olay değildir. Uzun yıllar düşünebilmek için pratik yapmayı gerektirir. Zor olan bu işi becermek, enerji ister. Düşünmek insanı yorar. Düşünceyi bir konu üzerine yoğunlaştırmak için verilen mücadele çok zor bir olaydır. Başaramazsa, insan sinirlenir. Kendine güvenini, saygısını yitirir. Bilinçaltı rahatsız olur. Ancak çoğunlukla bundan rahatsız olur ve konudan da farkında olmadan kaçıverir. Bu insanın doğasında vardır. İçgüdüsel kaçıverir. Kendini bırakır, mücadeleden kaçar. Düşünceyi bir kalıba sokmak, enerjiyi bir kalıba sokmaktır. Bunu kelimelere, kağıda dökmek, noktayı kaçırmadan, konu hakkındaki düşünceleri formüle etmek her insanın kârı bir olay değildir.

Spor yapar gibi yavaş yavaş zihini alıştırır. Bir halterci gibi önce daha hafif ağırlıkları kaldırmayı becermeyle başlar çalışma. Zaman içinde daha ağırı kaldırmak kolay gelir alıştıkça. Düşünce de aynen böyle. Düşünmeye soyunmak bile bazı kişiler için ürkütücüdür. Zor olan bu konuyu gündemine getirmekten kaçınır. Düşünmemenin erdemini arar. Düşünmediğini kendine bile itiraf etmeden. Düşünmek zor geldiği için, fiziki güçlüklerin zorluklarına katlanarak hayatını idame ettirmeye çalışır. Düşünmemek için hayatın her türlü çilesine katlanır. Bu çileleri çekmek daha kolay gelir düşünmekten. Ancak bunu ne kendine ne başkasına söyler, kendine saygıyı kaybetmemek için. Hele bu konuyu hiç düşünmek istemez. Zaman zaman aklına gelen bu düşünceyi hemen kafasından kovmak ister. Sinirli ve hırçın bir telaşla bunu da başarır çoğu kez. Kendini teselli edecek bir nokta bulur alelacele. Düşünmediğini, farkında olmadan örtbas etmeye, karambole getirmeye kalkar. Bilinç ve bilinçaltı bu kısacık zaman parçasında mücadele eder. Bilinçaltına, düşünmekten korkma yerleşmişse bir kez, bilinçaltı kovacaktır düşünceleri, kaçacaktır bu konudan. Kapayacaktır tüm kapıları sımsıkı. Ağır işçilik ister bu kapıları açmak. Uzun yıllar deneyim isteyen bir konudur. Konsantre olmak bir konuya, müthiş bir enerjiyi açığa çıkarır. Yorulur ve rahatlar insan deneyimli ise, deneyimsiz ise yorulur ve rahatsız olur. Düşünceden haz almak için deneyim bunun için şarttır. Bir halterci yaptığı spordan haz alır, yorulmaz, aynı enerjiyi sarf eden bir hamal ise yorulur, belki hayata lanetler okur. Bu bir koşucu için de böyledir. Aynı mesafeyi zorunlu yürüyen bir kişi yorulur, rahatsız olur. Diğer yaptığı sporun bilinci ile mutludur.

Düşünmek, düşünmeyi bilmek, zamanla insanı daha derin dalışlara götürür, daha derin daldıkça, daha derinlerde daha büyük mutluluklar, hazlar elde eder. İlham ummanına yaklaştıkça mest olur. Ummanda damla olmak ise sonsuz mutluluktur. İlahi kuvvetle birleşmek, tanrısal gücün farkına varmak. Bu gücü kendinde hissetmek, kendini o gücün parçası olarak görmek, bunu benliğinde duymak heyecanların en büyüğü, en doyumsuzudur. İnsan alışınca bu tada alıkoyamaz artık kendini sevgili ile buluşmaktan. Artık her fırsatta trans haline geçip bu haz seline kavuşmak isteyecektir. Bu kapıyı açmasını öğrendi mi artık zor gelmez düşünmek ve düşünce yolu ile ummana kavuşmak, birleşmek sonsuz enerji ile. Sevgiliye kavuşmak müthiş haz verir. Nasıl iyi bir yemekten damak haz duyuyorsa düşünmekten de beyin damak zevkine benzer haz alır. Beynin aldığı bu haz damağın aldığı hazdan kat be kat üstündür. Beyin sonsuz ummandan beslenmektedir. Düşünce pınarından su içmektedir. Bu işlem, bu çaba artık yormaz insanı, dinlendirir. Mutlu eder. İşlem artık tersine dönmüştür; beyin başlangıçta kaçtığı, yapmak istemediği, zor gelen düşünme işlevini, sonsuz hazzın, sonsuz ilhamın anahtarı haline getirmiştir.

İşte sonsuz yaratıcılık da burada başlar. Olaylar hakkında düşünmek, düşünceleri geliştirmek, yeni fikirler üretmek, problemlere çözümler üretmek çocuk oyuncağı olmuştur artık. Çünkü beyin gücü, gönül kapısını açmış, her şey ayan beyan görülür olmuştur. Ağaç devamlı meyve vermeye başlamıştır.

Bu noktaya gelen kişinin çok dikkatli olması lazımdır. Devamlı meyve verenler normal insanlar tarafından sevilmez, kıskanırlar onu. Çeşitli engellerle karşılamaya başlar. Boşuna " Meyve veren ağaç taşlanır " dememişler.

 

| Giriş | Geri | İleri | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 | 11 | 12 | 13 | 14 | 15 |
| Önsöz | Bölümler | Biografi |