GEL KİTABININ 1.BÖLÜMÜ

MADDE 5. YEMEK:

Yaşamı düzgün ve sağlıklı sürdürebilmenin ana noktalarından birisi de beslenmedir. Beslenme koşullarındaki aksaklık tüm yaşamımızı olumsuz etkiler. Bu anlamda konu tüm sindirim sistemi olarak ele alınmalı, bu bakış açısıyla gözden geçirilmelidir.

"İnsan yediklerinin bileşimidir" derler. Yemeği nasıl hazırladığımız, neyi, ne kadar yediğimiz, nasıl sindirdiğimiz, yediklerimizin vücudumuza etkilerini dikkatle düşünüp, arzuladığımız hayat çizgisinde yerli yerine oturtabilmeliyiz.

Bunun varlıkla, yoklukla ilgisi de yoktur. Genel kanının tersine varlıklılarda bu sorunlar, daha felaket boyutlardadır yoksullara göre.

Evet ne yiyeceğiz? Sık sık kendimize sorduğumuz bir soru bu. Ne yiyeceğimiz cebimizin durumuna olduğu kadar, ne yaptığımıza ve zamanımıza da bağlıdır. Ne yaptığımız konusunu açmak gerekir. Yaptığımız iş ve konumumuzla uygun bir yemek yeme alışkanlığı oluşturmalıyız. Sadece beyinsel faaliyet gösteren bir yogi ile bütün gün balyoz sallayan bir taş işçisinin gereksinimleri farklı olacaktır kuşkusuz. Bedensel faaliyetler azaldıkça beslenme alışkanlıklarımızı da değiştirmek ve azaltmak gerekir. Çoğu zaman bu tersine işliyor. Kişi zenginleştikçe, bedensel faaliyetleri azalırken, yediklerinin, içtiklerinin hem miktarı, hem de çeşidi artıyor. Bunun farkına vardığında da çoğunlukla geç kalmış oluyor.

"Ne yiyeceğiz?" sorusu bu anlamda bazı tuzakları içeriyor. Bu tuzağa düşmemek için, şu soruların yanıtını bulmalıyız önce yol ayrımında. Damak zevki olarak canımın neyi çektiği mi soruluyor, yoksa ne yemem benim için gereklidir mi? İşte bu noktada aklın ve duyguların mücadelesi başlıyor ve ne yazık ki çoğunlukla aklımız yenik düşüyor.

Oysa bunu tersine çevirmek de olanaklı. Ancak bu konuda kendimizi disipline etmemiz söz konusu. İlk disiplin neyin ve ne kadarının bize yararlı olduğuna karar vermekle başlıyor. Bu bir zeytin tanesi de olabilir. Koca bir ekmek de. Bedensel faaliyetlerimizin selameti için almamız gereken asgari kalori ile, cebimizin uyumunu nasıl sağlayabiliriz? İşte temel konu budur. Bu noktada kafamız net oldu mu, artık olayın zevke dönüştürülmesi aklın işidir hislerle oynayarak. Akıl, hislere akılcılığın damak zevkini vermeye, onu bu yolda eğitmeye başlayacaktır.

Hepimizin çocukluğunda hiç sevmeyip, sonradan büyük bir zevkle yediği pek çok yiyecek gelir aklımıza. Demek ki pek çok besin maddesini zaman içinde değişik bakış açıları ve damak zevkleri ile sevebiliyor insan. Burada hüner, beynin rehberliğinde tembellik etmeden, ön yargısız, beslenme alışkanlıklarımızı aklın filtresinden geçirip, yararlı alışkanlıklara kendimizi yönlendirebilmektir. Sonunda edindiğiniz bu yeni alışkanlıklara kendiniz da şaşıracaksınız. Peki bunlar nasıl hazırlanmalı? Haşlama mı, kızartma mı, yoksa ızgara mı? Hangi yağ daha uygun? Bitkisel mi, tereyağ mı v.s? Bunların yanıtını da sabır ve zevkle bulmalıyız.

Bütün bunlarla bitmiyor sorunlar. Yemeği, ne zaman, nasıl ve kiminle yiyeceğiz? Doğanın bize sunduğu en büyük armağanlardan biri olan damak zevkimizi, sosyal doyumumuzun temel anahtarlarından biri durumuna nasıl getireceğiz? İşte bunun için de kendimize öyle bir stil geliştirmeliyiz ki, kişiliğimizin damgası bu noktada da hissedilsin. Yakınlarımıza da bunu benimsetip, ortak ve ilahi bir zevk alabilelim. Ömer Hayyam bir şiirinde şarabını ve ekmeğini alıp, ormana gittiği sevgilisiyle böyle bir hazzı paylaşmanın mutluluğunu yaşıyordu, yüreğiyle ve diliyle. Şarap, ekmek, orman ve sevgili, gereğince yaşandı mı haz selinde boğulmak için fazlasına gereksinimi yok insanın.

Doyma ile beslenme arasındaki ayrım da bu konseptin gelişmesi ile başlıyor. Karnın doyması ile vücudun ve ruhun beslenmesi arasındaki bu ayrımın faturası genetikler yoluyla yüzyıllar sonrasında bile çıkabiliyor. Beslenme bozukluğundan kaynaklanan gizli açlık, dünyanın her yerinde, hele bazı topluluklar için her zaman geçerli. Bunun faturasının da soyun hangi kuşağında çıkacağı ise bir piyango.

Bu bilinci taşıyamayan insanlarda A`dan Z`ye beslenme ve sindirim yalnızca dürtülerle gerçekleşiyor. Beyinsel bir haz da almadıklarından çoğu zaman aceleye getiriyorlar. Yerken acele, çıkartırken acele ve düzensiz. Düzensiz tuvalete çıkmak da düzensiz beslenme alışkanlığından kaynaklanmakta. Gereğince yapılmayan beslenme, bağırsakların da düzgün çalışmasını engeller ve kişiye yaşamı zehir eder. Kuşkusuz sorunlar yalnız sindirim sistemiyle bitmiyor. Bu kişilerde diğer pek çok rahatsızlık ya vardır ya da geleceğin potansiyel hastasıdırlar.

Sonuç olarak, beyinsel zerafetimiz dalga dalga, hem vücudumuza, hem ruhumuza hem de çevremize yayılacaktır. Beslenme yöntem ve zevklerimiz beynimizin bir aynasıdır. Bu noktadaki incelik, zaman ayarı bir ibadet gibi tasarlanmalı ve bu işin pek çok olaya temel anahtar olduğu gözden kaçırılmamalıdır.

Yaşamı düzene sokmak ve ondan zevk almak için edilen bunca söz toparlandığında elimizdeki basit anahtar şöyle formüle edilecektir.

Sıralamanın önemini unutmamak koşuluyla:

1. Optimizm

2. Yöntem

3. Seks

4. Uyku

5. Yemek.

Zaman zaman yitireceğiniz, ancak bu kitaptan sonra kolay bulacağınız, kullanıp, kullanmayacağınızdan emin olmadığımız anahtarınız hayırlı olsun. Kullanabilmeniz tamamen sizin isteğinize ve çabanıza bağlı kuşkusuz.

Ancak biz sizin adınıza iyimseriz.

 

| Giriş | Geri | İleri | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 | 11 | 12 | 13 | 14 | 15 |
| Önsöz | Bölümler | Biografi |