Erdoğan ILDIZ    Aydınlık Gazetesi - Makale İletişimİletişim
 
 

 Giriş  Yayınlar Genel Açıklama Sayfası
  Mesleki 
 
  Felsefi
  Hikaye
  Şiir

 Gücün Kaynağı
Sayfalar
1 2 3 4 5
6 7 8 9 10
11

 

 

  

Juliet tüm konuşulanlardan memnun kalmış,bütün endişeleri dağılmış,her iki tarafın bir plan üzerinde mutabık kalmaları kafaları netleştirmiş,aşıkları rahatlatmıştı. Bunun üzerine bayılana dek defalarca sevişen aşıklar bir birlerine kenetlenerek derin bir uykuya daldılar.

Juliet uyandığında Romeo daha mışıl mışıl uyuyordu. Uzunca bir müddet sevdiği adamı doya doya seyretti, günü dolu dolu değerlendirmeleri gerekiyordu, birazdan Romeo’ yu uyanması için öpmeye başlayacaktı. Ana belleğe bağlanabilmek çok önemliydi, Juliet bunun kursunu almıştı, bunu hemen oracıkta Romeo’ ya öğretmeliydi, günde birkaç kez ana belleğe bağlanabildi mi, güç tazeleyebilir ve tuğla adedini daha çabuk artırabilirdi, bu işlem ruhsal alemde aynı zamanda beslenme yerine geçiyordu, bu anlamda kahvaltıdan sonra, ana bellek öncelikle ziyaret edilmeliydi.

Ana belleğe bağlanma yolları, bilgi emiş gücünün artırılması, evrensel bilginin toplanma esasları konularında Romeo’ nun bilgisini artırmak gerekiyordu. Tercihleri Mars olduğu için, bilgiyi saklama, sabır, dost seçme, şükür etmeyi bilme ve şükran derslerine gitmesi de gerekliydi. Ayrıca evrendeki düzen, kurmaylık sistemi konularında da bilgisini artırmalıydı. Esas olan bu kurslardı, vakit kalırsa katılına bilecek o kadar çok enteresan kurs vardı ki, insan ne seçeceğini şaşırıyordu.

Tatlı iki öpücük Romeo’ yu uykunun derinliklerinden Juliet’ in kollarına getiriverdi. Gözünü açan romeo tatlı tatlı gülümseyerek günaydın hayatım, dedi.

Günaydın güneş diye yanıtladı Juliet.

Juliet telaşsızca gün için planını anlattı, Romeo dikkatlice dinliyordu, Juliet’ in konuşması bitince, gülümseyerek; patron sensin, dedi.

Juliet vakit geçirmeden ana belleğe bağlanmanın usullerini anlatmaya başladı, konu basitti, sadece konsantrasyon istiyordu, hepimiz ana belleğin parçaları olduğumuza göre, benliğimize yaptığımız derin dalış yoluyla bütüne ulaşmamız mümkün oluyordu. Bütüne ulaşınca beynimizin arayış içinde olduğu, açlık çektiği tüm konular ana bellek tarafından doyuma ulaştırılıyor, ruhumuz ve zihnimiz hem dinlenmiş hem de doyuma ulaşmış olarak dönüyoruz. Bu konsantrasyonu en basit haliyle elde edebilmek için sakin bir ortamda, sakin bir oturuş şekli ile gözleri yumarak ve tek bir sözcüğü düşünerek sadece ona konsantre olarak yapmak mümkündü, bu işlem duruma ve topluma göre ayakta veya yürüyerek, dans ederek, sallanarak da başarılı bir şekilde uygulanabilir, hedef trans haline geçebilmektir, bunun öğrenilebilmesi egzersiz yapmaya bağlıdır, ama bu egzersizler bilinçle yapılmalıdır, bilinçli yapılmayan meditasyonun kimseye bir faydası olmadığı gibi, zaman kaybından, göz boyamadan öteye gitmez. Dünyadaki tüm dinlerin, tüm inançların yapmak istedikleri de budur. İbadetlerin kökünde kendi ruhunun derinliklerine dalarak büyük ruh ile buluşmak oradan bilgisel beslenmeyi sağlamaktır. Ancak dünyada bunu layığı ile yapan kaç kişi çıkar, adam ibadetini yapmaya geliyor, kafasında sevginin eseri yok, peki ne var? Para var, madde var, nefret var, şehvet var, kıskançlık var, bir sürü ipsiz sapsız isteği var, ama sevgi yok. Nasıl derin dalış yapacak bu kişi, bunca çöplükle zihninde? tabii dalamayacak, boşuna rol yapacak, havrasında, kilisesinde camisinde, kafalar çöplükte, oraya neden geldiğini bile bilmiyor, artık derin dalışın bile ne olduğu unutmuş, kimin gözünü boyadığını bile bilmiyor kişi. İşte Romeo konsantre olurken kullanacağın kelimeyi ben sana hediye ediyorum, bu kelime aşk olacak, bu aşk da bilgiye aşk bana değil, bunu her söylediğinde bilgiyi, ana belleği düşünmelisin. Bunu bazı Müslümanlar tekbir getirirken aynı anlamda ve tarzda kullanıyorlar. Bilinçsizleri bilgi anlamında değil de kuvvet kudret anlamında ele alıyorlar, bilgi anlamında ele alanlar sadece trans durumuna geçebilir. Hadi bakalım sevgilim bu sözcüğü tekrarlayarak trans haline geçmeye çalışalım.

İkisi de karşılıklı bağdaş kurarak oturup, gözlerini kapadılar, önce birlikte yüksek sesle sözcüğü söylemeye başladılar, sonra yavaş yavaş ses tonları azaldı ve nihayet zihinde sözcüğü tekrarlamaya başladılar.

Aşk, aşk, aşk, aşk, aşk, aşk, aşk, aşk, aşk, aşk, aşk, aşk, aşk, aşk

Kaç zaman öylece kaldılar farkında olmaları mümkün değildi, Juliet birden Romeo’ nun hıçkırık sesi ile derin dalış halinden normale döndü, Romeo deneyimin dehşetli hazından dolayı ağlıyordu, bunu şu an kelimelere dökmesi imkansızdı, Juliet de bunu yaşadığı için Romeo’ nun duyduğu heyecanı pek iyi anlıyordu. Bu duygu ummana kavuşmak, benliğin bu ummanda erimesi, ummanla birliktelikten ruhun ve bilincin dinlenmesi, bilincin eksiklik duyduğu tüm elementleri ummandan alarak, hem bilincin hem ruhun rahatlaması, işte yaşanan deneyim buydu.

Bu deneyimden sonra Romeo kendini bir kat daha dinlenmiş ve  güne hazır hissediyordu, Juliet’ i kucakladığı gibi havaya fırlattı. Juliet’ i tekrar yakaladığında hem dudağına hem de alnına birer öpücük yerleştirerek, aldığı ders ve bu derste inanılmaz başarı elde etmesine sebep olan rehberine teşekkür etti.

Toparlanıp hemen odayı terk edip doğru ana bellek bölümüne doğru gitmeye başladılar. Bölüme yaklaştıkları sırada,romeo birinin gülerek kendisine doğru geldiğini gördü, dikkatli bakınca bunun mısırlı dostu ali olduğunu gördü.

Merhaba Romeo, diyerek dostuna sarıldı Ali.

Romeo da merhaba, dedi.

Ali, her ikisini kastederek, çok iyi görünüyorsunuz, dedi.

Romeo, sen de her zamanki gibi telaşlısın, dedi. 

Ali, nasıl telaşlı olmayayım, Mars’ a tayinim çıktı.

Romeo, büyük bir ihtimalle ben de oraya geleceğim, bunu ben istiyorum, seni nasıl bulabilirim orada?

Ali, hiçbir fikrim yok, ancak piramitlerdeki ıslığım daima benle biliyorsun ıslığımız çok işe yaramıştı o günlerde.

Romeo, ıslık bende de duruyor.

Ali, yeni yaşama hazırlanma merkezinde randevum var danışmanlarımla, vaktin olursa uğra eski yaşamlardan muhabbet ederiz.

Romeo, vaktim olursa memnuniyetle gelirim diyerek yoluna devam etti.

Juliet Ali’ yi tanıyordu ancak detaylarını pek hatırlamıyordu. Çeşitli karnasyonlarda vücut bulurken yapılan tercihlerin getirdiği bazı sorunlar oluyordu. Örneğin evrimini yaşarken ileri veya geri çalara gidenlerde bu durum daha fazla oluyordu. İleri çağlara gidenler aptal durumuna düşüyorlar, geri çağlara gidenlerde peygamber rolü oynamak zorunda kalıyorlardı.

Ali hakkında soracağı soruları ana belleği ziyaretten sonraya bırakmak zorundaydı zira, ana bellek bölümüne gelmişlerdi.

Bu bölüm heyecan verici muhteşem bir yerdi,ölçüm bölümünde elde edilen tüm farklı veriler burada birikiyordu. Ölçüm bölümünde iki farklı işlem yapılmaktaydı. Bunlardan biri görev alınan gezgende, görevlerini noktalayan kişilerin görev yerine gidiş ve dönüşleri arasında yapıları arasında meydana gelen tuğla farkının ölçümüydü ki bu ölçüm sonraki beden buluş olayını etkiliyordu. Ortaya çıkan veri doğrultusunda kişi, danışmalarla beraber gideceği yere karar veriyor, kendinden daha az gelişmiş yere tayinini isterse burada veren durumunda olup ve pek çok gelişmemiş kişilerle boğuşarak kendini bileyip, daha üst evrimlerin hazırlığını yapıyor, deneyim kazanıyordu, ancak bunun bedeli de ağır oluyor, cehennem azabı çekiyordu. Zebanileri ise cahil halktı. Yok, şayet kendinden daha gelişmiş bir yer tayinini isterse gideceği yere yapacak bir katkısı olamayacağı için, burada bir üst evrimi kabiliyetince öğrenme durumunda kalıyor, her şey hazırdan geldiği için, evrim dinamiği zayıflıyor, bu hal kişi için cenneti yaşamak oluyor, bedeli ise evrim dinamiğinin zayıflaması. Kişinin kendini cennet durumunda geliştirmesi ile, cehennem durumunda geliştirmesi arasında fark kıyaslanamayacak kadar büyük oluyor. Kurmay olabilmenin yolu cehennemleri sıkça yaşayarak evrimini süratle tamamlamadan geçiyor. Ölçüm merkezinin diğer görevi ise, merkeze intikal edenlerin hafızlarında görevleri müddetince edindikleri bilgileri tarayarak evrensel kullanım için farklılık arz eden birikimlerin ana belleğe aktarılması. Yani bu işlem nehirde altın aramaya benziyor, kumlar elenerek cevher toplanıyor. Toplanan cevher ana bellekte depolanıyor. Ana beleğe bağlanabilenlerde bu birikimlerden kapasiteleri ölçüsünde yararlanıyor.

İşte ana bellek böyle kutsal bir yerdi, evren bir enerji yumağı, madde şekillenmiş bir düşünce, düşünce de çözülmüş madde idi. Yani bilgi enerjinin kendisiydi. Evrende mevcut olan bilginin deneyimler yolu ile keşfedilmesi evrenle bütünleşmeyi sağlıyordu. Bilgilerin keşfedilmesi ana hedefti, azimli olanlar, savaşçılar, araştırıcı yapıda olanlar nasıl kütüphanelerdeki, bilgisayardaki bilgileri kullanıp, farklı oluşumlar ortaya çıkarmak için var güçlerini kullanıyorlarsa, kurmaylığa soyunanlarda, ana bellekten öyle yararlanıyorlardı. Ana bellekten en çok veri alabilenler baş kurmay ve onun kurmayları idi, kurmayların kendi alt örgütleri ve mesaj götüren görevlileri vardı. Yani avama enerji bu yolla nakil oluyordu. Bu olayı şöyle açıklamak da mümkündü. Düşen yağmur taneleri ırmaklar kanalı ile barajlarda birikiyor, barajlardan elde edilen elektrik enerjisi, nakil hatları ile kulanım alanlarına getiriliyor, buralarda trafolar vasıtası ile voltaj düşürülüyor, buradan da mekanlardaki kullanıma sunuluyor, mekanlarda ise adaptörler vasıtası ile cihazlar çalıştırılıyor.

Bilgide böyle akıyordu mesajcılar vasıtası ile gezegenin bilgi üretim süreci körükleniyor, mesajcılar, kurmaylığın kanalı ile ana bellekten ihtiyaçları ölçüsünde yararlanıyorlar, bu böyle sürüp gidiyor, evren büyüyor, ana bellek büyüyor, kurmaylar büyüyor, kanallar genişliyor, müthiş bir ahenk, sürüp giderken, bu düzen tamamen

Kendi kendini her basamakta besleyen bir yapı arz ediyor.

Her şey zıddı ile var olduğundan kainattaki her şey bu gayeye hizmet ediyordu, siyah beyazın varlığını ortaya koyuyor, kötülüklerle mücadele ihtiyacı iyiliği doğuruyor, mücadele edenleri yaratıyor, savaşçıları biliyordu. Bilenen savaşçı, yapısının üstüne bir tuğla daha koyuyordu. Bu açıdan bakınca, savaşçılara o kadar ihtiyaç vardı ki, tarifi mümkün değildi. Koca evrende gezegenlere tayin edilecek mesajcı sıkıntısı hat safhadaydı, sadece dünyaya gönderilen on binlerce mesajcı dünyayı bu evrime getirene kadar neler çekmişti. İnsanlık onları parçalamış, çarmıha germiş, çeşitli işkencelere tabii tutmuş, bol bol mesajcı tüketmişti. Sadece dünya için on binlerce bilgeye ihtiyaç duyulduğuna göre varın siz hesap edin sayısız gezegenler için gerekli olan bilge mesajcı sayısını.

Juliet tüm bunları Romeo nun hedefin ne olduğunu iyi kavraması için anlatıyordu. Konuşa konuşa ana belleğin seremoni salonuna gelmişlerdi.

Salonda o an bir seremoni başlamak üzereydi, Zeus karısı Hera, tüm kurmaylar ve diğer davetliler oradaydı. Seremoninin konusu delta gezegeninden dönen bir mesajcının görevi hakkında kurmayları bilgilendirmesi, yaptığı üstün görev sonucu rütbe yükseltilmesi hakkındaydı.

Seremoniyi zeus bir konuşmayla açtı, konuşmayı romeo can kulağı ile dinliyordu. Hınca hınç dolu salonda çıt yoktu, Zeus işin mantığından başlayarak konuşmasını sürdürdü.

Sayfa 3

 
 
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11
 


 

© Erdoğan ILDIZ, Her hakkı saklıdır, yazılı izin olmadan çoğaltılamaz ve dağıtılamaz