VIII.
Günümüz Milas halıcılığı ve Ildız Halı Çiftliğinin
Milas halıcılığındaki konumu:
Birinci
cihan harbine kadar oldukça canlı bir görünüm arz eden Milas
halıcılığı,kurtuluş savaşı sonrası yapılan Türk Rum mübadelesi,azınlıklara
tanınan bazı imtiyazların kaldırılması sonucu Türk dış
ticaretinde meydana gelen bazı temel değişikliklerden dolayı
oldukça büyük yaralar almış ve eski canlılığını kaybetmiştir.
1920 lere kadar dünya halı toptan ticaretinin merkezi İstanbul
Garı ve çevresinde bulunan antrepolar ile Kapalıçarşı
ve civarındaki Hanlardı. Yani İstanbul sirkeci dünya halı
toptancılığının merkezi idi. Burada bulunan tacirler uzak doğu
(Çin,Hint,Afganistan ) ve Ortadoğu’dan ( İran ,Kafkasya ,Türkiye
,Irak Mısır
Suriye,Lübnan vs. ) gelen malları Avrupa ve Amerika’ya
pazarladıkları gibi,bu tür el halılarının talep gördüğü
ülkelerde tüketici eğilimlerine de yön veriyorlardı. O yıllarda
Türkiye bu günün parası ile milyarlarca dolarlık el halısı
ticaretine yön veren tek ülkeydi. Hükümetin aldığı bir takım
yanlış ve talihsiz kararlardan dolayı işleri güçleşen
Ermeni,Yahudi,Azeri,Rum,tüccarlar Londra,Hamburg,Milano,Zürich,New
York gibi merkezlere taşındılar. Gemi ile nakliye hem ucuz ,hem
de güvenli olduğu için İstanbul bu anlamda önemini süratle
kaybetti. – malum İstanbul’a uzak diyarlardan mallar kara
yolu ile geliyordu-böylece dünya halıcılığında Türkiye’nin
önemi de göreceli olarak düşerek günümüzdeki %1-2 lik
seviyeye geriledi. Bu gerilemeden Milas halıcılığı da kendine
düşen payı aldı. Üretim ve pazarlama daha belini doğrultamadan
2. Dünya savaşı gelip kapıya dayandı. Savaş yıllarının
hal-i ile Milas halıcılığına bir getirisi olmadı. 1956 yılında
meydana gelen 6-7 eylül hadiseleri sonucu bir çok gayrı Müslim
azınlığın Türkiye’yi terk etmeleri neticesinde dış
ticarette etkin olan bu çevrelerin yerinin kısa zamanda
doldurulmaması da halıcılığın gelişmemesi üzerinde etkili
olmuştur. Halı imalatı ve pazarlaması oldukça büyük ihtisas
ve bağlantı işi olduğundan işin ehli olmayan kişiler
tarafından bunun başarılması mümkün değildir. Ne zamanki
1960 lı yıllar Türkiye’ye turizmi getirdi halı konusu da
tekrar yavaş yavaş canlanmaya başladı. 1960 lı yılların
sonuna kadar Milas yöresinde toptan halı ticareti şöyle yürüyordu.
Köylünün malını Mumcularda yerleşik birkaç esnaf peşin
para topluyor ,topladıkları malı İstanbul'a
götürüp senet karşılığı satacak Ali Karaslan,Vahit Gönül
gibi esnaflara veriyorlar onlar da malı götürüp İstanbul
toptancısına veya ihracatçısına vermek için malı bir otel
odasına veya bir han odasına indirip aylarca müşterinin yolunu
bekliyorlardı. İstanbul tüccarı genellikle gayrı Müslimlerden
oluşuyor o yıllar. Bu gayrı Müslim tüccarların hepsi bir
birinden haberli idi,gelen Anadolu tüccarını iyice yormadan
iyice canından bezdirmeden malı almıyorlardı. Bu yıldırma işi
onlara fiyatta büyük üstünlük sağlıyordu. Hal-i ile. Milaslının
malını emaneten alıp İstanbul'a getiren esnaf ,malı güç bela
sattıktan sonra elde ettiği senetleri getirip mal aldığı
mumcular esnafına pay ediyor,geriye bir şey kalırsa
da, bu da onun karı oluyordu. 1985 e kadar sistemin işleyişi
böyle oldu. Ne zaman ki Erdoğan Ildız, Ildız
Halı Çiftliğini yörede kurdu, yörede işin gidişatı top
yükün değişmeye başladı. Ildız Halı Çiftliği yöreye
kurulduktan sonra yörede dokunan halıların apreleme işlemleri
yörede yapılmaya başlandı. Apreleme olayının önemini
okuyucunun daha iyi kavraması için bu konuyu biraz açmamız
gerekecek. Halıcılar “ yıkama halıyı vezir de eder,rezil de
eder “ derler. Dokunup tezgahtan inen halı ,henüz yarı mamul
haldedir. Halının yıkanıp bir takım işlemlerden geçirilip
mağazada satılacak mamul hale getirilmesi büyük ustalık
isteyen görgü, bilgi işidir.
Şimdi maharet işi olan bu apreleme olayına bir bakalım.
Dokuma sonrası halıya yapılan işlemler
:
Halı dokunduktan sonra halıya yapılan işlemler şöyle
sıralanabilir:
1.
Sırtının
yakılması : Yeni dokunmuş halının önden
görünüşü fazla cazip olmadığı gibi arkasında da hav
iplerinden dolayı kıllı ,tüylü bir görünüm vardır. Bu tüyler
evde toz yapacağı gibi,halının arkasındaki işçiliğin rahatça
algılanmasını da engeller. Bu yüzden halının arkasındaki bu
kılların pürümüzle yakılarak yok edilmesi gerekir. Bu bir çeşit
halıya ağda çekme işlemidir. Bu işlemin diğer bir faydası
da halıda kullanılan ipin alaşımının test
edilmesine yaramasıdır. Örneğin halıda sentetik bir
elyaf kullanılmışsa bu madde yanacak ve yapış yapış olacaktır
( malum yün alevle yanmaz,alev çekilince söner ve saçımızın
kılı gibi kokar ) . Bu testin yapılması son tüketici için
iyi bir güvencedir. Bu işlemler yapılmadan halıyı evine seren
kullanıcı ,halısındaki özür ün farkına ancak yıllar sonra
varacaktır. İşte apreleme işlemlerinin tüketiciyi koruyan ve
riski olduğu gibi üretici veya aracı tüccara bindiren önemli
özelliği buradadır. Bazı kullanıcılar halılarının ömrü
kısaltacak diye yıkanmamış halı almaya yönelmektedir. Yıkama
düzgün yapılınca halının ömrü kısalmaz ayrıca yıkanmamış
halıyı evine seren halının tüm riskini de yüklenmiş olduğu
gibi ,ömrünü bakımsız ,makyajsız bir hanımla geçiren erkek
durumuna düşer.
2.
Düz
yıkama yapılması : Arkası yakılan halı yıkama havuzuna atılarak sıvı sabunla bir güzel
arkası,önlü yıkanıp,pislikten ,yanık yünlerden vs. Arındırılıp
parlaklık alması sağlanır. Şayet halıda sert renkler ,renk
uyumsuzlukları varsa bu tip halılara başka yıkama usulleri yapılarak
farklılıklar minimize edilir. Halısını yıkatan tüccar
renklerin hafif düşürülmesini istiyorsa ona göre yıkama,
eskitme yıkama istiyorsa ona göre yıkama,tam eskitme istiyorsa
ona göre yıkama yapılmaktadır. Ayrıca sarartma yıkama ( altın
yıkama ),bitkisel yıkama gibi yıkamanın türleri yapılmaktadır.
3.
Güneş
testi: Halısını yıkatan bazı tüccarlar
mallarının tarlada güneş altında kurumasını bu yolla da güneşte
malın solup solmayacağının testini yapmak istemektedirler. Diğer
taraftan bazı tüccar topladığı sert renkli değerli halıları
( sandık eskisi halı ve kilimler ) düz yıkama sonrası güneşe
serdirerek güneş
marifeti ile daha pastel tonlar elde etmeye çalışmaktadır. Her
ne sebepten olursa olsun güneşte halı kurutmak ta bir bilgi,görgü
işidir. Halılarına zarar gelir düşüncesinde olan bir kısım
tüccar da yıkama sonrası halılarını güneşte kurutmaktadırlar.
Bu tamamen isteğe bağlı bir olaydır.
4.
Dolap : Kuruyan
halıların tozlarının pisliklerinin alınacağı dolap odasına
götürülüp toz dolabında
bir müddet dönmesi sağlanır. Bu işlemle halıdaki yıkama
sorası oluşan toz ve pislikler alındığı gibi,halıda dokuma
sırasında veya daha sonra oluşmuş,patlama,çürüme vs. Gibi
kusurların ortaya çıkmasını sağladığı gibi,dolapta sürtünmeden
dolayı halıların yumuşaması ve parlaması sağlanır.
5.
Tıraş:
Dokuyucunun makasla veya asılarak kestiği hav iplerinin yüzeyde
eşit bir görünüm vermeme ihtimalini ortadan kaldırmak için
özel makinalarla yüzey tıraşı yapılarak halı düzeyinin
daha güzel görünmesi sağlanır.
6.
Çakım: El halılarında
mutlaka tezgahtan veya işçilikten kaynaklanan en,boy,göbek eğriliklerine
rastlanır. Belirli tolerans sınırlarını aşan bu eğriliklerin
bertaraf edilmesi gerekir . Bu işlemde halıyı tahtaya çakarak
yapıldığı için bu işleme çakım diyoruz.
İşte,
Ildız Halı Çiftliği bu yöreye gelmeden evvel bu işlemler
burada yapılamadığından ,mallar ham olarak daha düşük
fiyatla satılıyordu. Malını aprelenmiş olarak toptan satan yöre
tüccarı %10 ila %15 arası daha fazla kazanma olanağı buldu.
Bu oran perakende satışlarda hal-i ile daha fazla kar şansını
yöre esnafına getirdi. Ildız Halı Çiftliği yaptığı işlerle
yöre tüccarına ve dokuyucusuna okul oldu. Ildız halı çiftliğinde
yürütülen faaliyetler şöyle sıralanabilir.
1.
Yaptırılacak imalatlar için malzeme ve desen tasarımı
2.
İp çektirilmesi
3.
İp boyama
4.
Desen çizimi
5.
Halı dokuması ve dokutturulması
6.
Çevrede atölye üretimi yapılması
7.
Halı yıkaması
8.
Bitkisel yıkamalar
9.
Çakım
10.
Güneşleme
11.
Toptan halı satımı
12.
İhracat
13.
Perakende halı satımı
14.
Gurup turizmi vasıtası ile
turizme halı satışı
Yukarıda
sıraladığımız basit gibi görünen her konu kendi içinde
uzmanlık isteyen bir konudur. Yörede bu işlemlerin bir kısmını
veya tamamını bilmeyen pek çok kişinin önünde bu konular aşılması
büyük engellerdi. Bunu yapamadıkları için yörede üretilen
mallar % 20 daha ucuzuna ,bu işlemleri yapan bölgelerdeki tüccarlara
yarı mamul olarak satılıyordu. Yukarıda yörede yaratılan değerin
yaklaşık 7 milyon dolar olduğunu ifade etmiştik,bu miktarın %
20 si olan BİR MİLYON DÖRT YÜZ BİN DOLARLIK bir gelirin yöre
insanına ek gelir olarak sağlandığını söylersek Ildız Halı
Çiftliğinin yöreye sağladığı imkanın boyutlarını bir
nebze anlatmış oluruz. İşte
Ildız halı çiftliği yöreye bu imkanları getirdiği gibi ,yöre
halkı için bu konuların aşılmasında okul görevi gördü.
Benzeri işlemleri yapacak rakip tesislerin elemanlarını bünyesinde
yetiştirdi.
Ildız yöreye
geldiğinde Türkiye genelinde m2 bazında en ucuz halı Milas halısıydı.
Bu durum en kısa zamanda değişti ve benzeri kalitelere kıyasla
Milas halısı en pahalı halı haline geldi. Şimdi bunun nasıl
olduğunu Ildız Halı Çiftliğinin kuruluş hikayesini izleyerek
birlikte görelim.
Ildız halı çiftliğinin kuruluş hikayesi:
Çiftliğin
kurucusu daha orta okul yıllarında bir çiftliğin hayalini
kurmaya başlamıştı. O ilk çiftlik hayalini gerçekleştirmek
için aldığı kuzu ile bir sürü oluşturmak
için çaba gösterirken,kuzunun ölmesi ile bu hayalleri suya düşmüştü.
Yıllar sonra meşhur bir halıcı olmuş,bir taraftan el halısı
imalatı yaparken bir taraftan da Anadolu’nun çeşitli yörelerinden
topladığı eski halı ve kilimlerin bakım ve onarımını,güneşlemesini,yıkamasını,aprelemesini
yaptırarak dünya halı piyasasında daha çok değer bulması için
çaba gösteriyordu.
Halıcının
el halıları hobisi olmakla beraber tarih merakı da eş değerde
idi. Seyahat etmek de hobilerinden olduğu için gezdiği her yörede
ören yerlerini gezmeyi de ihmal etmiyordu. Hollandalı olan karısı
klasik diller ve arkeoloji tahsil etmişti. İşte böyle bir gezi
sırasında Fethiye
ye yakın bir yerde bulunan Pınara’yı ziyaret
etmişler dönüyorlardı. Birden halıcının çiftlik
kurma fikri tekrar depreşti. Bu yöreye bir “ Halı çiftliği
“ kuracaktı. Kuracağı bu çiftlikte halı ile ilgili araştırma
geliştirme çalışmaları yapacak,halı yıkayacak,bakım onarım
çalışmaları yapacak,yoldan geçen yerli, yabancı müşterilere
perakende ve toptan satış yapacak,civar köylerde halı
dokutacak,bünyesinde çalıştırdığı elemanlara eğitim
verecek,bir de bir gün oğlu olursa çocuk için kavak dikecekti.
Kendisi Malatyalı olduğu için asıllarının geldiği Yeşilyurt’ta
bu bir gelenekti. Erkek çocukları için bin civarında kavak
dikiyorlardı.
Halıcı
dünyada bir çok yer gezmiş ancak Fethiye, Denizli, Bodrum üçgeni
kadar ilgisini çeken bir yer bulamamıştı.
Tarih,deniz,tabiat,iklim,eğlence her şey burada daha güzeldi. Tüm
yatırımlarını buraya yapacaktı. Projeye “ Fethiye projesi
“ ismini verdi. Önce alacağı arazinin ve bu araziye yapacağı
yatırımların şartnameleri ve projelerini çıkarması
gerekiyordu. Yaptığı hesaplamalara göre 33 dönüm araziye
ihtiyaç vardı. Arazide halı yıkama fabrikası kuracağı için
ve kavaklar için bol suya ihtiyaç vardı. Elektriği kolay
getirebilmeliydi. Turistik beldelere yakın olmalıydı. Halı
kilim dokumasını bilen yörelere yakın bir konumda olmalıydı.
Kısaca şartnameyi oluşturan öğeler bunlardı.
Her ne
kadar projeyi altın üçgen adını verdiği
Fethiye,Denizli,Bodrum üçgeni içinde gerçekleştirmeyi düşünse
bile arazi bulma araştırmalarını iş için gittiği her yörede
de yapıyordu. Bu iş artık tutku haline gelmişti. Ayvalıktan,Mersine
kadar tüm sahil kesiminde arazi arıyordu. İstediği nitelikte
arazi bulması kolay değildi. Genelde araziler ufak veya hisseli
tapu halinde idi. Bir çok arazinin,orman ile,hazine ile sorunu
vardı. Zilliyetli tapu da istemiyordu. Pek çok arazi de sit alanı
içindeydi. Suyu olmayan,elektrik getirilmesi imkansız veya çok
maliyetli olan arazilerde göz önüne alınırsa arazi bulmanın
zorluğu ortaya çıkıyordu.
İlk
araziyi Pınara ya yakın bir yerde buldu. Tam adamla anlaşacakları
sırada adamın hapisten yeni çıktığını duydu. Adam kan davsından
içeri girmişti. Kan davasının olduğu yörenin yobaz bir yer
olduğunu düşünerek oradan vazgeçti. Göçek koyunda yerler
buldu,yol getirmek imkansızdı. Marmaris Datça arasında yer
buldu. Hisarönü denen bu yeri tam almak üzereyken avukatı mani
oldu. Yeri köy senedi ile zilliyetli alacaktı Allahtan avukat
engelledi. Yer yıllar geçmesine rağmen hala davalı,davanın
sonuçlanacağı da yok. Marmaris, Fethiye,Dalyan taraflarından
umut kesilince, birden arkadaşı Milas halı toptancısı Ali
Karaaslan’a verdiği sözü hatırladı. Ali Karaaslan,Erdoğan
gel şu tehsisini Milas’ta kur ,kurtar bizi İstanbul un imansızına
yem olmaktan diyordu. Ayrıca Bodrum esnaflarından özellikle İbrahim
Açıkel İzmir’e mal yıkatmak için götürüp getirmekten yıldığını
söylüyor ,çiftliğin bir an evvel Milas’ta kurulmasını
istiyordu. Böylece halıcı araştırmalarında
Bodrum tarafına konsantre olmaya başladı.
Bodrum
tarafında arazi bakmaya geldiğinde Hollandalı hanımını,baldızını,2
yaşındaki oğlunu da yanına alarak gelmişti. Otobüs ile
seyahat ediyorlardı. Akşam İstanbul’dan bindikleri otobüs
sabahın erken saatlerinde Koru köyündeki benzincide durmuştu.
İhtiyaç mollası için inenlerle beraber halıcıda inmiş
artezyenden akan su ile yüzünü yıkamıştı. Buradaki yeşillik
çok hoşuna gitmiş,tanrıdan buralarda bir yer vermesini dilemişti.
Bodrum yarım adasında genellikle su kıttı. Mumcular tarafında
güzel bir arazi buldu. Toprağa sondaj vurdurdu,su çıkarsa
araziyi alacak,çıkmazsa sahibinde kalacaktı. ( Bu Ali
Gül’ün arazisiydi. ) Günlerce sonda vurdular. Bir
bardak su çıkmadı.
Mumcular
Milas halısının en yoğun olduğu bir kasaba olduğundan bütün
halıcı esnafı arazi arayan halıcıyı tanıyordu. Halı çiftliğinin
kasabaya yakın bir yerde kurulmasını isteyen esnafta sondanın
başarısız olduğuna çok üzülmüştü. Halıcıyı teselli
etmek isteyen esnaflar halıcıya Güvercinliğe gitme teklifi
ettiler. Güvercinlik Bodrum karayolu üstünde çok güzel bir
koydu. Tuzla dan balık alacaklar,Güvercinlikte fırında pişirecekler
denize masa ve sandalyeleri koyarak denizin içinde rakı içip
balık yiyerek efkar dağıtacaklardı. Öyle de yaptılar. Güvercinlikte
balık yerlerken uzun boylu iri yapılı bir adam yanlarına yanaşarak
şöyle dedi:
-Bey
arazi arıyormuşsun. Bizim beyin Koru köyü ile Milas
arasında
zeytinliği
var satacak, ilgilenir misin?
-Arazinin
suyu var mı?
-Arazide
su bol, 3 adet beşlik kuyu var diye adam yanıtladı.
-O halde
kalk gidelim
Diğer
halıcılar adamı iyi tanıyorlardı ve yeri de biliyorlardı.
Halıcı rakı masasını yarım bırakıp kalktı. Adamın gösterdiği
yer 99 dönümdü. İçinde bin bir güçlükle yetiştirilmiş
yetişkin zeytin ağaçları mevcuttu. Yerlere güneşletmek için
halı serileceğinden zeytinleri kesmek gerekecekti. Buna halıcının
gönlü razı olmadı. Adam halıcının bu araziyi almaktan vazgeçtiğini görünce ,beyim, bizim beyin az ileride bir de 33 dönüm
arazisi daha var orada hiçbir ağaç olmadığı gibi,pamuk
tarlası olduğu için bol da su var dedi. Gidip oraya da baktılar.
Allah bu araziyi tam gönlüne göre vermişti. Bu arazi yüzünü
yıkadığı benzinciye 500 metre mesafedeydi arazi dümdüz
Bodrum Milas karayoluna sıfır bir konumdaydı,tek tapu ve
sorunsuzdu. Halıcı adama dönüp sordu. Senin bey buraya ne
istiyor? Adam ,beyin tamamına 15 milyon istediğini söyledi. Halıcı
,adamın beyi acilen çağırmasını istedi. Bey menteşe sülalesinden
bir mirasyedi idi. O anda Kuşadası'nda olduğunu söyledi. Bey 2
saat sonra randevu verilen yere geldi. Randevu yeri Bodrumda Halıcı
Mehmet Çengelin yeri idi. Dükkanın önündeki masada oturdular.
Hoş beş ten sonra pazarlık başladı. İlçin bey 15 Milyon
diyor başka bir şey demiyordu. Halıcı 10 Milyondan açtığı
pazarlığı,milyon milyon yükseltmeye başladı. Durumun umutsuz
olduğunu gören halıcı pazarlığı kısa kesti. 15 milyona el
sıkıştılar. İlk
fikirden bu yana 6 sene geçmişti. Bunun 2 senesi hazırlık,ön
çalışmalar vs. 4 senesi de arazi aramakla geçmişti. 1984 yılının
yaz sonuydu.
Yaptıracağı
ana binanın ihtiyaç planını projenin başında çizmişti. Ama
yaptıracağı binaya bir yüz bulamamıştı. Yıllar evel
Hindistan’da Taç Mahal i ziyaretinde saatler boyu binaya bakmış
güzelliğine hayran olmuştu. Ahtı vardı bir bina yaptırdığında
güzel bir bina olacak insanlar
geçerken durup bakacaklardı. Çeşitli mimarlara istediği bina
tipini ve bina içi ihtiyaçları anlattı. Şartnameleri verdi.
ancak çizilen hiçbir binayı beğenmiyordu. Zaman geçiyor bir türlü
inşaata başlayamıyordu. O yıllarda Hollanda,Belçika ve
Avusturya’da depoları vardı. Gittiği her ülkede kütüphaneleri
geziyor,kitaplar karıştırarak binasına bir çehre arıyordu.
Hollanda’da iken bir gün ağabeyinden bir telefon geldi. Bir
proje çizdirmişti mimarlara. Gelip görmesini istiyordu. İstanbul'a
gitti. Buluşma yeri Bağdat caddesinde bir mobilya mağazası
idi. Mağazanın sahibi ağabeyin hanımının bir akrabası olan
Varol ağabey di. Genç karı koça mimarlar bir proje çizmişlerdi.
Halıcı projeye bakar bakmaz kendini kaybetti. Çizilenler
Texasta bir çiftlik evini andırıyordu. Halıcı kafasındakileri
ni
tekrar anlatmaya başlayınca,Varol ağabey masanın üstünde
duran bir dergiyi getirerek sehpanın üstüne attı. Yahu sen böyle
bir şey istiyorsun galiba dedi. Derginin kapağındaki resim tam
halıcının istediği bina idi. Bu bina Muğla’daki Ula
evlerinden esinlenerek Nail Çakırhan tarafından yapılmış ve
Ağa Han mimarlık ödülünü kazanmış bir ahşap bina idi. Çehre
bulunduktan sonra işler kolaylaştı. Genç mimarlar kısa
zamanda ana bina ve diğer yapıları bir birleri ile uyumlu bir
şekilde çizdiler.
Halı çiftliği
1985 yılında kendini göstermeye başladıktan sonra Türk halıcılığına
yeni ufuklar getirdi. O zamana kadar halıcılık hep şehir
merkezlerindeyken. halı çiftliğinden ilham alan Net,Lapis ve
benzeri kuruluşlar birkaç sene sonra Sultanköyde,Tavasta,Kapadokyada,Denizli
ve benzeri turistik yörelerde
dağ başlarında ,yerleşim yerlerinden uzak gurup turizmi
için satış mağazaları açtılar. Ülke halıcılığı gelişti.
satışlar 100 milyonlarca dolarlara erişti. Kırsal kesme
onlarca otobüs ile müşteri getirmek,hiçbir trafik sıkışıklığı
yaşamamak,çok daha ucuz mekanlarda istenilen kadar Show room açmak
mümkündü. şehirlerde bunu gerçekleştirmek mümkün olmayan
şeydi.
Halıcının
fantezilerinden doğan halı çiftliği turizme olumlu katkılar
yaptığı gibi,bir çok kişinin hayatının akışını da değiştirdi.
Başta binanın mimarları Reşat ve Mesude Türkkan olmak üzere
bir çok kişi hayatlarını Bodruma taşıdılar ve orada mutluluğu
,serveti yakaladılar. Ayrıca yöre halıcılığı da çiftlikten
nasibini alarak çok gelişti. Halı çiftliği açılmadan evvel
Milas halısı m2 olarak en ucuz halılardan biri idi. Günümüzde
en pahalı halılardan biri olmasını halı çiftliğine borçludur
dersek yalan olmaz. Halı çiftliği açılmadan önce yörede
turizme bağlı halıcılık hiç yoktu. Şimdi ise 15 civarında
köy turizmi yapan,guruplara halı satan çevre köylerin halıcısı
var. Eskiden mallarını yıkamadan ham olarak satan esnaf,şimdi
halılarını çiftlikte yıkatıp daha iyi fiyatla
satabiliyorlar. Çiftlikten esinlenerek halı yıkama fabrikası açan
girişimciler çiftliğe rakip oldular. Çiftlik öncesi halı imalatı,yıkaması,aprelemesi konusunda hiçbir şey bilmeyen köylüler
artık desen çiziyor,halı yıkıyor,yamuk yılık halıları çakım
yolu ile düzeltmesini biliyor. Niteliksiz insan gücünü, ustalaştıran
halı çiftliği bundan gurur duyuyor.
“ Halı Çiftliği “ sayısız insana okul olduğu gibi
esin kaynağı da oldu.
İşte
halı çiftliğinin hikayesi böyle. Çiftlik kurulduktan sonra yaşanan
gelişmeler yukarıda kısmen özetlendi. Ancak günümüzde olay
sancılı bir boyuta geldi biraz da ona değinelim.
Ildız halı çiftliğinin yöreye gelişi ile ihracatçı firma üretici
ve toptancı şahıs ve kuruluşların ayağına gelmiş oldu. Kısa
zaman sonra aracı kişilerin, malı İstanbul’a götürmeleri
gibi bir sorun kalmadı. Halı çiftliği bir taraftan dokutturmak
için yeni desenler veriyor,bir taraftan köylünün kendi
geleneklerine göre dokuduğu halıları alıyor,bunları yıkayıp,apreleyip
hazır mamul mal olarak İstanbul’daki merkez depolarına gönderiyor,buradan
da ya yurt içine toptan ya da ihracat olarak yurt dışındaki alıcılara
gönderiyordu. Yörede seccade ebadında tezgah çoğunlukta olduğu
için ( 2.5 m2 halı
çıkan tezgahlar yani 120 x 180 cm ebadında mal dokunabilen
tezgahlar ) 170 x 240 cm ebadındaki
karyola ve 200 x 300 cm ebadındaki kelle halıların Milas yöresinde
dokutulması fevkalade zor bir şey di. Bu uğurda Yatağan
taraflarında Menteşede halk eğitim merkezi ile ortaklaşa halı
dokuma kursları hali çitliği tarafından açıldı. Benzeri
kursların Türkiye genelinde yaygınlaşması için Halıcılık
Vakfı Başkanı olarak ,Halı İhracatçıları Birliği ve Milli
Eğitim Bakanlığı ile protokol imzaladı,ancak bu girişimler yöreden
talep edilen mal ihtiyacını karşılamaya yetmedi. 1960 lı yıllardan
sonra yöreye bol miktarda Isparta’da yapılan makine ipi
girmişti. Ispartalı Kaçıkoç ve İkiler firması Milas
ve çevresine bol miktarda ip vermekteydiler. Milas ve çevresinde
seccadeden daha ebatlı mal ihtiyacı karşılanamayınca ve talep
ebatlı mal yönünde zorlayınca Ispartalı ip üreticileri Milas
desenlerini Isparta’da dokutmaya başladılar. Isparta yöresinde
çok miktarda ebatlı tezgah bulunduğundan adaptasyon hiç de zor
olmadı. Isparta,Afyon ,Bucak daha sonra Diyarbakır ve
Demirci-Simav yörelerinin devreye girmesi ile Milas halısı arzı
had safaya ulaşmış ve gerçek Milas halısına olan talep
giderek azaldı, bu da fiyatlardaki artmayı durdurduğu için önümüzdeki
dönemlerde dokuyucuya cazip gelmeyecek dokuma ücretleri sebebi
ile Milas yöresinde halı dokunmayacaktır. Bu durumdan da çıkışın
tek yolu yörenim kendini aşarak,yenileyerek,ustalığını göstererek
daha değişik ve üstün kalitede mal yapması ile yüksek fiyatı
yakalaması sureti ile yörede halı üretimi tekrar eski canlılığına
kavuşacaktır. Bu özel durumu aşmak için de Ildız Halı Çiftliğine
çok işin düştüğünü belirtmekte yarar var.
Erdoğan
ıldız Sayfa
12
|