|
22/10/2000
Kapalıçarşı'
da iç bedestenin halıcılar kapısındaki küçük halıcı dükkânının
vitrini ve kapısı nihayet yapılabilmişti. Önce dükkânın içini kâfi
malla doldurabilmişler nihayet, sıra dükkânın vitrini ve kapısına
gelmişti. Delikanlı bu dükkânda işe başladığında dükkanın ne
satacak malı ne de dükkânın camı çerçevesi vardı. Birkaç ay içinde
dükkân toparlanmıştı. Bin dokuz yüz yetmiş bir yılının bahar
ayları idi. Birkaç gün önce marangoz yaptığı işi teslim etmişti.
Teslim sırasında dükkân kapısı ile bir sorunları yoktu. Ancak
sonra kapı açık durmayıp kendiliğinden kapanmaya başlamıştı. O
sabah dükkânın ortaklarında Kürt Mehmet işe gelirken bir yerlerden
bir taş bulup beraberinde getirmişti. Getirdiği bu taşı kapının
kenarına koyarak kapının açık durmasını sağlamak istiyordu. Taş
garip bir taştı. Bir heykel kafası görünümündeydi. Ancak taşın
heykel ile, tarih ile hiçbir alakası yoktu. Tesadüfen öyle görünüyordu.
Taşı oraya koydukları zaman, delikanlı, Kürt Mehmet, delikanlının
Hollandalı sevgilisi taşa bakıp gülüyorlardı. Bu gülüşmeye,
delikanlının o gün orada tesadüfen bulunan yaşlı anneannesi bir
mana veremiyordu. Sabah çayları içildi sonra Hollandalı sevgili
yolun karşı tarafında çalıştığı Bedros’ un halıcı dükkânına
anneanneyi de alarak gitti. Delikanlı sabah siftahını yapacak ilk müşteriyi
kollamaya başladı.
Dükkân iç bedesten kapısında halıcılar istikametine çıkıldığında
sütunlu sokağın köşesinde bulunuyordu. Köşede durulunca hem çukur
muhallebici yönünden gelenleri hem de çeşme yönünden gelenleri görebildiğin
gibi, iç bedestenden çıkanlar da dükkânın önünden geçiyordu.
Genç adam tam köşede durmuş, gelen geçeni süzerken, çukur
muhallebici yönünden gelen spor yapılı birine gözü takıldı.
Milliyetler konusunda uzman olduğu için gelen adamın İtalyan olduğunu
anlamada gecikmedi. Hemen İtalyanca birkaç şaklabanlık yaptı. Adama
halı satmak istiyordu ancak adamın halı ile ilgilendiği yoktu. Kapının
önünde şamata yaparken adam birden ciddileşti. Gözü kapının önünde,kapıyı
tutan taşa takılmıştı. Genç bunu fark edince,kendini naza çekerek
bu satılık değil dedi. Gemici kılıklı İtalyan ısrarcı olmaya başladı.
Taşı muhakkak alacaktı. Genç taşı bu gün yaşlı bir kadının
getirdiğini daha kimseye göstermediğini,onun için de daha satmaya
hazır olmadığını söyledi. Gemici ısrar ediyordu. Genç bu ısrara
dayanamamış olan birinin edası ile taşı gemiciye sattı. Bu alış
verişe karşı dükkandaki yorgancı celal ve adamları ile çevredeki
esnaf, Kürt Mehmet, Hollandalı sevgili katıla katıla gülüyorlardı.
Yaşlı anneanne ise yine bu kahkaha tufanından bir şey anlamamıştı.
Aradan
bir müddet geçtikten sonra İtalyan denizci bağırıp çağırarak
sokağın başında göründü. Taşın sahte olduğunu söylüyordu.
Satıcı genç ona malı kendisinin ısrarı üzerine sattığını, malı
getiren yaşlı kadına aldığı parayı verdiğini, yaşlı kadının
da aldığı para ile alışveriş yaptığını, paranın harcandığını
söyledi. Gemici ısrarla parasını geri istiyordu. Taşı dükkânın
önüne koydu, yalvarmalarına devam etti. Bu durum karşısında millet
kahkahalarla yerlere yuvarlanıyordu. Delikanlı yerde duran taşı aldı
sütunlu yolun ortasında bulunan büyük çöp varillerinden
birinin içine bırakıverdi. Bunu gören gemici çılgına dönerek doğru
çöp bidonunun yanına giderek, bidondaki çöpler arasından taşı
bulup çıkardı. Çöpe bulaşmış adamın ve taşın görünümü çok
komikti. Gülmekten esnafın gözünden yaşlar boşanıyordu.
Bir
müddet sonra bazı esnaflar araya girerek işi sulh etme yoluna
gittiler. Paranın bir kısmını belki kurtarabilirlerdi. Yaşlı kadının
elini öpmesi gerekiyordu. Genç satıcı gemiciyi alıp Bedros' un dükkânına
götürdü. Yaşlı anneanne hiçbir şeyden habersiz oturuyordu.
Anneanneyi gemiciye taşı aldığı kadın olarak tanıtan genç, kadının
elini öpmesini söyledi ve nasıl yapılacağını gösterdi. Kadın
elini öpen adamı torununun arkadaşı filan zannetmişti. “ Berhudar
ol oğlum “ diyerek memnuniyetini
belirtti. Paranın yarısını iade ettiler, taşı temizleyip kapının
önüne koydular, kapı tamir edilene kadar taş orada kaldı.
EROĞAN
ILDIZ
|