8/11/2000
Asil azmaz bal kokmaz
Adam yazdığı şiiri bitirip arkasına yaslandığında bir dönemi
arkada bırakacağını umuyordu. Yapısı buna musade edecek
miydi? Bunu zaman gösterecekti. Kırk yaşına kadar tamamen aynı
fikri savunmuş,kırkından sonra dersini almıştı. Aldığı
dersi şiirinde şöyle özetlemişti.
Kaldırım
taşı
Kaldırım taşı ile işi zor bilgenin,
Sabır ile yontup şekil verecek,
Ama emekler boşa gidecek.
Işıldamayacak bir taşı,yontmaya değer mi?
Yontulmamış biri ,ustaya boyun eğer mi?
Elmas kesicinin işi, elmasla olmalı,
Kaldırım taşını alıp kenara komalı.
Herhangi bir işte,beraber çıkılıyorsa yola,
İşin başında elmaslar kola,
Kaldırım taşları ise ,konmalı yola.
Ama her bilge,her usta hata yapıyor,
Zaman zaman.
Sonunda ediyor kaldırım taşının elinden,
El aman.
Elmasa verirsin emek,
Aydınlatır etrafını sonsuza dek.
Kaldırım taşıyla kırarsın ceviz,
Hayıflanınca kafa,
Süremezsin bir türlü bu dünyada sefa.
Ölünce belki olur mezarına taş,
Sen sen ol şaşma, elmastan .
Kaldırım taşı mezarına olsa da taş.
Kırk
yaşına kadar devamlı insanlara bir şeyler verebilmek,bir şeyler
öğretmek için didinip durmuş,kişiler arasında hiçbir ayrım
yapmadığı gibi,kişi seçmeye de özen göstermemişti. Eğitim
yolu ile herkesin belirli bir düzeye geleceğine inanıyor,onların
mayalarını hiç hesaba katmıyordu. “insan yedisinde ne ise
yetmişinde odur” Türk ata sözüne bir türlü inanmak
istemiyordu. İnsanları eğitim yolu ile değiştireceğine
kuvvetle inanıyor,bu yüzden de tüm enerjisini etrafına
topladığı insanları eğitmek için kullanıyordu. Son
olaylardan sonra bu fikrinden artık vazgeçmişti. Kırkından
sonra yine insan bir şeyler öğreniyordu. Bundan sonra herhangi
bir konuda yola çıkılan kişi seçilecek,öyle yola çıkılacaktı.
Adam halıcıydı. 1968 den beri icra ettiği bu meslekte 32 sene içinde
bir çok dükkan açmış,yüzlerce adam yetiştirmişti. Bin
dokuz yüz doksan yılında kadroda 800 çalışanı vardı. Varın
hesap edin otuz yılda emek verdiği adam sayısını. Adam yetiştirmek
kendisi için bir tutku olmuştu. Bu uğurda pek çok kitap yazmış,video
kasetler doldurmuş,sayısız konferanslar vermişti. İşletme
konularında yazdığı talimatların sayısını kendi de hatırlamıyordu.
Bunların hepsini sektöründe kaliteli adam yetiştirmek için
yapmıştı. Günlerini,gecelerini çevresinde havarilerim dediği
bir takım insanlara bir şeyler öğretmek için harcarken,yaşlı
babası oturduğu köşeden oğlunun çabasına hayıflanıyor.
İşaret ettiği birkaç kişiyi göstererek, ” bunlar için
kendini paralamaya değermi “ diyordu.
Yaşlı babanın işaret ettiği kişilerden biri oynak tavırlı bir gençti.
Halıcı bu genci 1978 yılında kadroya almıştı. O yıllarda
adamın Kapalıçarşıda pek çok dükkanı vardı. İç
bedestende bulunan dükkanlarından birinin yanındaki gümüş
ziynet eşyası satan dükkanda çalışan bu çocuk ile adamın
halıcı dükkanında çalışan bir çırak iyi arkadaştılar.
Bir gün çırak patronuna gelerek bir ricada bulundu. Kuyumcuda
çalışan arkadaşı hırsızlık yaparken patronu tarafından
yakalamıştı. Daha 17 yaşında olan bu gencin,çarşıda ismi
çıkmadan kurtarılmasını istiyordu. O zamanlar insan ayrımı
yapmayan patron hemen kuyumcuya giderek işin örtbas edilmesini
istedi,hatta tehdit etti. Hırsızlık yapan gencide kadrosuna aldı.
Olaya bir iş yeri değiştirmek süsü verilerek çocuğun
istikbaline bir zarar gelmemesi sağlandı.
Aradan yıllar geçti, genç askerliğini bitirip İstanbul’a döndüğünde
halıcı patronu Milas-Bodrum arasında kurmakla meşgul olduğu
halı çiftliği projesinde yer almasını istedi. Gence çiftlik
karından % 10 pirim verecek,o da yıllar içinde patronundan öğrendiği
usuller ile çiftliğe kar ortağı olarak müdürlük edecekti.
Teklif cazipti. Birlikte yola çıktılar. Doğru bodrumda arkadaşlarının
halıcı dükkanına gittiler. Bodrumdaki halıcı kardeşlerin
patrona karşı büyük saygıları vardı. Patron bir zamanlar o
kardeşlere de yön veren fikirler vermiş,o duruma gelmelerinde
katkısı olmuştu. Halıcı kardeşler patronu ve genci bir otele
veya pansiyona gitmekten alı koydular. Onlarda dükkanda yatıyorlardı,misafirlerinin
de dükkanda kendileri ile beraber yatmasını istediler. Yıl
1985 yılının mayıs ayı idi. Hava güzel,dostluk güzeldi. Hep
beraber dükkanda yattılar. Takip eden günlerde patron güllükte
denize nazır 5 odalı bir ev tuttu. Milas’ta bir dükkan
tutarak iş düzenini kurdu. Bir taraftan halı çiftliğinin inşaatı
,diğer taraftan toptan Milas halısı ticareti ile uğraştıklarından
bodruma inmek için zamanları kalmıyordu. Bu arada patron,gence
direksiyon dersleri de veriyor onu araba kullanmaya teşvik
ediyordu. Bir müddet sonra gence ehliyet de aldılar. Artık
keyiflerine diyecek yoktu. Patron,gence bir evlat,bir ağabey gibi
davranıyor,bir çok şeyi birlikte yapıyorlardı.
Patron bir gün güllükteki evde otururken,gencin kaza yaptığı haberi
geldi. Patron hemen kaza mahalline gitti. Genç ciddi yaralamıştı.
Araç güllük yolunda uçuruma yuvarlanırken ön çamdan fırlayan
gencin üstünden araç geçmiş,gencin göğüs kafesi ve kolu
zarar görmüştü. Patron genci,önce Milas Hasta hanesine götürdü,
orada gencin ilk muayenesi yapıldıktan sonra,Muğla’ya kadar
yaşamına bir zarar gelip,gelmeyeceği araştırıldı. Doktor
onayı ile Muğla’ya nakil edildi. Muğla devlet hasta hanesinde
filimler çekilip,gereken yerler alçıya alındıktan
sonra,dalamandan uçakla İstanbul’a nakledildi. Patron her şeyi
büyük bir ihtimam ile,dikkatli ve şefkatli düzenlemişti.
Gencin babası çağrılmış,yanına refakatçi olarak verilmişti.
Genç bir müddet sonra döndü. Gencin yerine ,şirketin İstanbul
kadrosundan başka bir genç bakıyordu. Bu çocuk kaza yapan
gencin babasını İstanbul’dan araba ile getiren gençti. İkisi
de iyi arkadaştılar. Vekaleten duran genç İstanbula gitmeden
önce birlikte
bodruma inmek için patrondan izin istediler. Patronun yoğun işleri
vardı,gençlere musade etti,gittiler.
Aynı akşam 23 sularında bodrumdaki halıcı kardeşler büyük bir hışımla
güllükteki eve gelip patronun karşısına dikildiler. Kaza geçiren
gencin dükkanlarının üst katına tuvalete gitme bahanesi ile
çıkıp,orada bulunan masanın çekmecesinde bulunan döviz ve
Türk liralarını çaldığını söylediler. Patron şok
olmuştu, çevredeki tüm halıcılara tanıştırdığı müdür
ve kar ortağı olarak takdim ettiği bu gencin adının böyle
bir olaya karışmasını istemiyordu. Dostu olan halıcı kardeşleri
ikna edip olayı örtbas etmelerini istedi. Zararları ne ise ödeyecekti.
Halıcı kardeşler patrona saygılarından barayı kabul
etmediler.
Genç ,bodrumdan geç saatlerde dönünce, patron onu bir güzelce
patakladı. Bu olay da böylece kapandı.
Yaşlı baba bu çocuk hakkında oğlunu uyarırken yaşanan bu 2 olayı
bilmiyordu ama gençten kötü elektrik alıyordu. Yaşlı adamın
uyarısından bir müddet sonra İstanbul’daki merkez
muhasebeden patronun kardeşi,patronu arayıp bazı senetlerin kayıp
olduğunu bildirdi. Kayıda girmiş çiftlik senetleri,merkeze
intikal etmemiş,çiftlikte buharlaşmıştı. Patron derhal
gencin çiftlikteki görevine son verip,müdürlük rütbesini sökerek
Kuşadası’nda bulunan perakende mağazasına yancı olarak gönderdi.
Genci ancak öyle cezalandırmış,10 sene evvelki yancı konumuna
yani halı acıcısı görevine dönmüştü.
Kuşadası’nda da vukuatları bitmiyordu. Bu çocuk hırsız olduğu
gibi aynı zamanda bir yalan makinası idi . Devamlı yalan söylüyordu.
Milasta herkese kendini çiftlik sahibi olarak tanıtıyor. İnsanlar
da ona göre hareket ediyorlar,bunu düğünlere içki sofralarına
davet ediyorlar,o da ağalığına göre hareket etmek zorunda kalıyor,kazancı
da buna kafi gelmeyince çalma yoluna gidiyordu. Yani başa bela
olan daima dil di. “göründüğün gibi ol,olduğun gibi görün
“ lalını yanından geçmemişti. Her şeyi abartıyordu.
Kuşadası’nda yancılık yaptığı sırada bankada bir kızla tanışmış,ona
da çiftlik sahibi masallarını anlatmıştı. Kızla evlilik gündeme
geldiğinde,işin içinden çıkamayınca ,patron ,kız ve kızın
ailesi ile konuşmuş durumu anlatmıştı. Evlenirlerse ,patron
,gence İstanbul’daki merkez depolarda iş verecek gencin davranışlarını
daha iyi kontrol altında tutabilecekti. Grupta artık kimsenin
gence güveni kalmayınca, patron gence yer bulmakta güçlük çekiyordu.
Patronun bir çok şirketi ve bu şirketlerde değişik ortakları
vardı. Hiç kimse bu adama iş ve maaş vermek istemeyince patron
oğlanın maaşını kendi cebinden vererek ,büyük hissedarı
olduğu ihracat ve toptan şirketine yerleştirdi. Kızın
ailesine söz vermişti ve sözünü tutmuştu.
Aradan birkaç sene geçti,hem patronun,hem de ortakların gözü oğlanın
üzerindeydi. Bir gün genç gelip kendisine araba almada yardımcı
olunmasını istedi. Patron aynı hafta oğlanın altına bir Broadway marka araba çekti. Arabanın gencin altına çekilmesinden birkaç
ay sonra piyasada patlayan bir haber olayın üstüne tüy dikti.
Oğlan şirketin ihracat müşterilerinin adreslerini rakip bir şirkete
satmış ve işten ayrılmıştı. Yıllardan 1992 yılı idi.
Demek ki patron bu gence 14 yıl emek vermişti. Bunca emek boşa
gitmiş kaldırım taşı ışıldamamıştı. Çünkü seçim
yanlıştı. Mayası bozuk bir hammadde seçilmişti. Elmasa yatırım
yapmak varken,kaldırım taşına yatırım yapılmıştı. Şerefsiz
insan kendine yapılan bunca iyiliğe,bu şekilde karşılık
vermişti.
Adresleri sattığı şirket,birkaç ay bu çocuğu kullanıp işten attı,zaten
bu çocuğa kancayı patronun ihracat adreslerini almak için atmışlardı.
Gaye hasıl olmuş,gence ihtiyaçları kalmamıştı.
Genç o şirketten de ayrılınca kendi başına iş yapabilmek için bir
çok kere girişimde bulundu. Hepsi de hüsranla sonuçlanan bu
girişimlerden kendine kalan isim Tokatçı oldu. Mayası bozuk
olan genç,hiçbir yerde dikiş tutturamamış,sonunda onu bunu çarpan,dolandıran
,uçan kuşa borcu olan biri haline gelmişti. Şerefini yitiren
bu gencin yitirilecek şerefinin olmadığını ihtiyar babası
daha ilk başta görmüştü.
Çoktan vefat etmiş olan yaşlı baba haklı çıkmıştı. Bu genç
gibi adamlara verilen emek hiçbir işe yaramıyordu. Yaşlı adam
asil olmayanları işaret etmiş,asil olanlar için söz etmemişti.
Hamura,mayaya bakmak gerekiyordu.” Asil azmaz bal kokmaz “ sözünü
boşuna söylememişlerdi. Asilini seçmekle bir yerde kendini de
koruyordun ve emeklerinin boşa çıkma şansı da azalıyordu.
Demek ki adam seçmek çok önem taşıyan bir konuydu. Bunu
sonunda öğrenmişti. Patron yukarıdaki şiiri bu tür anılarını
düşünerek yazmıştı. Muhakkak
olayın bazı istisnalarının olabileceğine hala inanıyordu
ama istisnalar kaideyi bozmuyordu.
Erdoğan ıldız
|