27/8/2000
Irkçılığa yanıt
Bin
dokuz yüz doksan iki yılının yaz aylarıydı. Almanya’da ırkçılar
Türklerin yaşadığı evleri kundaklamışlar. Solingen şehrinde
bir ailenin fertleri yanarak ölmüştü. Bu olayların yaşandığı
sırada patron Bodrumda bulunan halı çiftliğinde çalışmalarını
yürütüyordu. Yorucu bir günün ardından adeti olduğu üzere
çiftliğin mutfağının önünde bulunan şezlonguna uzandı.
Saat 18.00 den sonraydı. Çalışanların büyük bir kısmını
servis götürmüş,çiftlikte gece bekçisi,müdür ve birkaç
tezgahtar kalmıştı. Bunlarda çiftlikte yatıp kalkan insanlardı.
Adet olduğu üzere bekçi patrona rakı
servisi yapmış,tezgahtarın biride kaset çalara bir
kaset yerleştirmişti. Patron günün yorgunluğunu atarken günlük
olayları değerlendiriyor,yarın yapacağı işleri kafasında
bir sıraya sokuyordu. İşçilerin gittiği ,bankaların kapandığı
günün serin zamanlarının yaşandığı bu saatler çiftliğin
en güzel saatleri idi. Akşam yemeklerinin 20-21 arasında yendiği
çiftlikte ,bu saatlerde patron dinlenir ve elemanlar veya ziyaretçileri
ile sohbet ederdi.
O gün ziyeretcisi olmayan patron gözlerini kapamış müzik dinleyerek
dinlenirken birden yerinden fırladı. Çok heyecanlı görünüyordu.
Etrafındakiler merakla ne olduğunu sordular. Patron şarkının
sözlerini dinleyip,dinlemediklerini sordu. Herkes kaseti
biliyordu. Kaset İbrahim Tatlıses’in yeni çıkardığı bir
kasetti ve çıktığından beri herkes bu kaseti defalarca
dinlemiş ancak patronun etkilendiği kadar etkilenmemişti.
Patron ilk defa dinlemesine rağmen neden bu kadar etkilenmişti.?
Kaseti tekrar başa aldılar ve sözleri hep beraber dinlemeye başladılar.
İbrahim tatlı ses şarkıda şunları söylüyordu:
Bir karınca yuvasını kaybetse,
O gece yatamam ,kaygumuz vardır.
Bir yaprak dalından sararıp düşse,
Üzülür yüreğim, duygumuz vardır.
Ha Afrika’da bir zenci,
Ha kutuplarda bir Eskimo genci,
Fark etmez ne dili,ne dini,rengi,
Madem ki insandır sevgimiz vardır.
Bunlar çok fantastik satırlardı. Bu şarkı sözlerinden bir halı
tasarımı yapacak,sözleri de Almanca ya çevirerek halının içine
ilmek ilmek dokuyacak o zamanlar Almanya baş bakanı olan Helmud
Kohl’e bizzat götürüp hediye edecekti. Bu halı
Almanya’daki ırkçılara iyi bir cevap olacağı gibi,bu halıdan
dünyadaki tüm ırkçı rejimlere birer tane de göndermeye
kararlıydı.
İstanbul’a döndüğünde desinatörlerle çalışmaya koyuldu. Şirketinde
yönetim kurulunda bulunanlardan özellikle küçük kardeşi başta
olmak üzere çoğunluk bu gibi uğraşları fantezi,hayalci ve
yersiz uğraşlar olarak görüyorlardı. Patron bunlara kulak
asmayarak çalışmalarına devam etti. Yıl başından önce çalışmalar
bitmiş halı dokunmuştu.
Patron halı üzerindeki çalışmalarına devam ederken bir taraftan da
eski savunma bakanı olan Ercan Vuralhan beyefendiyi arayarak
projesinden bahsetti. Dostu olan bakan eski bir hariciyeciydi ve
hariciyecilerde belli bir muhiti vardı. Projenin kendisine gönderilmesini
isteyen bakan,bir müddet sonra patronu aradı. O anda Almanya büyük
elçimiz olan Onur Öğmen beyefendi,Ercan beyin yakın tanıdığı
idi ve Ercan bey onunla görüşmüş,büyükelçimiz projeye
destek vermişti.
Almanya büyükelçiliğimiz kanalı ile patronun Almanya başbakanlığını
ziyareti takvime bağlandı. Patron o sıralar hem Türk halıcılık
vakfı başkanı ,hem de İstanbul halı ihratcacıları birliği
başkan yardımcılığı görevini yürütüyordu.
Ocak ayında Hannover şehrine fuara gidiliyordu,fuar sonrası patron
Bonn’a gidecek ve halıyı başbakanlığa teslim edecekti. Halı
fuarda pek çok ileri gelen uluslararası halıcının dikkatini
çekmişti. Halı ile beraber bir çok ünlü halıcı resim çektirdiler.
Fuarın bittiği günün sabahı patron trenle Bonn’a giderek
Türk büyükelçiliğinden görevlilerle birlikte Almanya
başbakanlığının yolunu tuttular.
Başbakanlıkta Helmut Kohl’ün ofisinde kahveler içilirken,patron
getirdiği halıdaki mesajların Yunus Emreden bu yana
Anadolu’daki pek çık düşünürün yolunu aydınlatan
mesajlar olduğunu ve bu mesajların Almanya’daki dazlaklara
iletilmesinde Almanya yönetimine de ışık olacağını umduğunu
belirten yaklaşık bir saat süren uzun bir konuşma yaptı.
Mevlanadan,Hacı Bektaşi Veliden,Pir Sultan Aptaldan bahsederek
örnekler verdi. Bu insancıl felsefe ile nerdeyse bin yıl aynı
toprakları,ayrı inanç ve kültürden gelen çeşitli ırklarla
paylaşarak yaşamımızı sürdürebilmiştik. Irkçılığın
sonu daima hüsranla sonuçlanmıştı. Patron halıyı Helmut
Kohl beyefendiye değil Almanya başbakanlık makamına hediye
etmişti. Başbakanlık envanterine girecek bu halı daha sonraki
başbakanlara da ilham kaynağı olmalıydı.
Çaylar,kahveler içildi,resimler çekildi,sohbet noktalandıktan sonra
patron yurda döndü,Anadolu ajansı olayı gazetelere duyurmuş,bu
habere birkaç gazete yer vermişti. Dönüşünü müteakip işlerinin
başında her zamanki yoğunluğu ile çalışan patronun birkaç
gün sonra alman ya büyükelçiliğinden bir ziyaretçisi oldu.
Gelen kişi patrona 2 mektup getirmişti. Mektupların biri
Almanca,diğeri Türkçe idi. Mektuplarda patrona getirdiği
anlamlı halı için teşekkür ediyordu.
Bu gibi uğraşları fantezi gibi gören yönetim kurulu üyelerinin yüzlerini
bu belge kızartırmıydı? Bunu patron hiçbir zaman
bilemeyecekti. Zira o zamanki yönetimde bu gibi uğraşları
benimsemeyen kişilerin hepsi şirketten ayrılmışlar,çapsız
kişilerden şirket temizlenmişti. Bu gün hala o tasarım,ırkçıları
ve çapsız kişileri devirmeye,bir halı tasarımının nelere
kadir olduğunu göstermeye devem ediyor.
Erdoğan ıldız
|