02/10/2000
Asker bavulu
Kapalı
çarşıda bir çok halıcı dükkanı olan patronun dükkanlarında
yancılık yapan, askerliğini yapmamış çocukların askerlik
vakti gelince,patron her defasında tüm personeli toplar Kumkapıda
askere veda yemeği verirdi. Patron özellikle yancı kadrosuna
verilen yemeklerin neşeli geçmesine özen gösterirdi. Yancıları
çocukluktan alıp yetiştirdiği için üzerlerinde çok emeği
vardı. Onları evladı gibi görürdü. Yancılar bir halı dükkanının
temel direği olan elemanlardı. Dükkanın düzeninden,gelen müşteriye
satıcıların istediği doğrultuda mal açıp kapamadan
sorumluydular. Yancılar geleceğin satış kadrosunun doğal
elemanıydılar. Asker dönüşü kendini yetiştirmiş olanların
satış kadrosuna alınması doğal bir eğilimdi.
Patron otuz iki yaşına gelmesine rağmen henüz askerliğini yapmamıştı.
Eğitimini çalışarak yapmış,üniversite yıllarında pek çok
halıcı dükkanı açtığı için askerliği çeşitli
nedenlerle ertelemişti. İş hayatındaki yoğunluk askerliğe fırsat
vermemişti. Son yıllarda da yurt dışında çeşitli halı
depoları açmıştı. Yalnız başına tüm bu işleri idare
etmek zorunda kalan patron,bir tarafta vatan vazifesi,diğer yanda
da yoğun işleri arasında sıkışıp kalmıştı. Üniversite
mezunlarına dört aylık kısa dönem askerlik şansı tanındığında
bile işleri bırakıp askere gitme fırsatı bulamamıştı. Tam
o sırada hükümet paralı askerlikle ilgili bir kanun çıkardı.
İki aylık sıkı bir eğitimden sonra tezkere alabilecekti. Yurt
dışında çalışan,işi olan kişilerin askerlik sorununu çözmeye
yönelik bu kanun ,yüklü bir gelir kaleminin de hükümet
maliyesine girmesini sağlayacaktı. Patronun durumu bu kanundan
yararlanmaya çok müsaitti. Hollanda’daki iş yeri üzerinden müracaatını
yaptı. İşlemleri tamamladıktan sonra yurda döndüğünde 1980
yılının aralık ayında askere gitmek üzere hazırlıklara başladı.
Patron askere gidişine renkli bir hava vermek için yanında çalışan
yaşlı mutemedini Tahtakaleye göndererek tahtadan yapılmış
tipik bir asker bavulu aldırdı. Bu bavulu askere gidene kadar en
yakın müşterilerinin geldiği sarnıçlı handaki mağazasında
tutu. Gelen giden bavulu imzalıyor,hatıra olsun diye bir şeyler
yazıyordu. Kısa zamanda bavulun içi dışı,her tarafı yazı
ve imzalarla dolmuştu.
Patron ertesi gün askere gidecekti. Artık kumkapıda asker yemeği
patron için verilecekti. Cümbür cemaat Kumkapının yolu
tutuldu. Kumkapıda ki restoran da yaklaşık 20 kişi kadardılar.
Yenildi içildi,sıra hesap ödemeye gelince sorun çıktı.
Patron aynı hafta Amerikalı bir müşterisi ile aynı restorana
gelmiş 2 kişi için elli bin lira hesap vermişti. Şimdi hemen
hemen aynı şeyler yenilmiş içilmiş hesap bir milyon lira
gelmişti. Hesabın beş yüz bin lira civarında
olması gerekiyordu. Garson hesabı % 100 şişirmişti.
Patron lokanta sahibini tanıyordu. Garsona rica etti hesabın düzeltilmesini
istedi. Garson hesapla tekrar döndüğünde sadece yirmi bin lira
kadar bir indirim yapıldığını görünce patron sinirlendi.
Garson olaya terbiyesizce bir tepki gösterince, kafası iyi olan
yancılardan biri garsona bir kafa attı. Bu bir saatten fazla sürecek
genel bir kavganın başlangıcı oldu. Artık restoranda
masalar,tabaklar uçuşuyor. Tipik Türk filmlerindeki kavga
sahnesi sürüp gidiyordu. Garsonlar ,müşteriler bizim ekip,kim
kimle dövüşüyor belli değildi. Kavga restoran dışına da taşmış,sokakta
da devam ediyordu. Restoran da ne cam ne çerçeve kalmıştı. O
sıralarda İstanbul’da sıkıyönetim uygulaması vardı. Geç
vakit olduğu için sokaklar oldukça sessizleşmişti. Polisler
gelene kadar kavga devam etti. Polis tarafları kadırga
karakoluna götürdü. İfadeler alınırken patronun subay olan ağabeyi,ufak
kardeşi ile birlikte karakola geldiler. Kavga sırasında ufak
kardeş kavga muhallinden ayrılarak Aksarayda oturan subay ağabeyin
yanına gitmiş,o da resmi elbiselerini kuşanarak kadırga
karakoluna gelmişti. Sıkı yönetim zamanları askerin forsu
yerindeydi.
Patronun birkaç adamının gözü şişmişti. Patron restorandan davacı
olduğunu söyledi. İfadeler alındı. Doktor raporları
getirildi. Sonuçta karakolda işler tatlıya bağlandı. Patron
şikayetçi olmayacak,buna karşı restoran da hesabı almayacağı
gibi,zarar ziyan istemeyecekti.
Olaylı günden bir gün sonra patron asker bavulunu aldığı gibi
burdurun yolunu tuttu. Medya bu ilk paralı askerlere Almancı
diyordu. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde çalışan paralı kısa
dönem askerlik yapmak isteyen kişiler için burdur tahsis edilmişti.
Medya burdura çöreklenmiş haber yapacak malzeme peşindeydi.
Patron hem birlikte askerlik edecek arkadaşlarını tiye almak
hem de enteresanlık olsun diye hem görünümü hem de davranışları
ile bir mizansen hazırlamıştı.
Burdura köyünden ilk defa askerlik için çıkan bir köylü çocuğu
görünümünde ve tavrında girecekti.
Elinde frapan renklere boyanmış tahta asker bavulu başında yana kaykılmış
bir köylü şapkası olduğu halde burdura geldi. Medya buna çok
şaşırmıştı. “yuh be adam Hollanda’ya gitmiş,bir zırnık
değişmemiş,hala babası veya dedesi gibi askere geliyor “
diyorlardı. Teslim olmaya gittiğinde dönem arkadaşları da
haline çok güldüler,dalga geçtiler. Saçlar kestirilip,asker
elbiseleri de giyilince kimsenin diğerinden farkı kalmadı. İşte
o zaman gülme sırası patrona gelmişti.
Zaman geçip,herkes bir biri ile kaynaşınca,kimin ne olduğu meydana çıkmaya
başladı. Patronun kim olduğunu öğrenenler,başta kro diye
tize aldıkları adamı tanıyanlar nasıl feci şekilde işletildiklerini
bir birlerine kahkahayla anlatmaya başladılar. Bu şaka
komutanların bile kulağına gitti. Sonuçta terhis sırasında
bu bavulun etrafında fotoğraf çektirenler artık görünüşe
aldanmamanın önemini
anlamışlardı .
Erdoğan ıldız
|