|
23/8/2000
Bir ihtimal daha var.....
Ünlü
iş adamı Almanya’da ziyaret ettiği fuardan döndüğünde
hava alanından direkt Taksimdeki The Marmara oteline geçti. O sıralarda
halı ihracatçıları birliğinin ödül töreni yapılmaktaydı.
Hem ödül alacak hem de başkan vekili olarak ödül verecekti.
Ödül töreninde firma ortaklarından iki küçük kardeşi de
bulunmaktaydı. Törenin ortalarına doğru en küçük kardeş ağabeyinin
yanına gelerek yaşlı babalarını bodrumdaki yazlıklarında
rahatsızlandığını kulağına fısıldadı. Baba neredeyse
seksenine merdiven dayamış,doktorlardan haz etmeyen aksi tabiatlı
bir adamdı. İş adamı babasının ailede kendisinden başka
birinin lafını dinlemediğini bildiği için,kardeşine kimse müdahale
etmesin törenden sonra ben arayıp gerekli tedbirleri aldırırım
dedi. Tören sonrası evine gittiğinde babasını yazlıktan
arayarak derhal milasta bulunan sahibi oldukları halı çiftliğinden
gelecek olan arkadaşlarla çiftliğe gitmesini söyledi. O
zamanlar Bodrumda ne hastahane ne de doğru dürüst bir doktor
bulmak mümkündü. Babası iş adamını kırmadı denileni
yapacağını söyledi buna en çok iş adamının annesi
sevindi,zira adama bir türlü laf geçiremiyordu. Çiftlik
elemanları süratle gelerek yaşlı çifti Akyarlardaki yazlıktan
alarak Milas yakınlarındaki çiftliğe getirdiler.
İşadamının planı şöyleydi, baba çiftliğe gelecek ,orada
istirahat ederken Milas devlet hastahanesinde durumu gözden geçirilecek,orası
yetersiz kalırsa Muğla’ya geçilecek,durum orada toparlanmaya
çalışılacak,şartlar el veriyorsa Dalaman hava alanından
hasta İstanbul’a nakledilecek. Bu planları yaparken günlerden
perşembe idi, cumartesi günü de Polonya’dan gelecek
misafirleri ile Bodrumda yat gezisine çıkacaktı. Aylardan eylül
ayı , yat gezisi için ideal bir aydı. Bu geziyi aylar önce
,bulundukları 1992 yılının başında planlamışlardı. Bu münasebetle
,Bodruma gittiklerinde babasının durumunu da yakın takibe
alabilecekti.
Cumartesi günü misafirlerini hava alanından alıp,Imsık havaalanına
doğru uçtular. Babası Milas hastahanesindeydi. En küçük
kardeşi de çiftlikteydi
onu orda görünce çok şaşırdı. Deli fişek bir yapısı olan
bu kardeş ödül töreninin ertesi günü bir arkadaşı ile
beraber araba ile yola çıkarak çiftliğe gelmişler akıllarınca
babayı araba ile İstanbul’a getirmek istiyorlardı. İş adamı
bu düşünceye çok kızdı yolda babayı öldürebilirlerdi.
Nitekim şartlar da buna el vermemiş ,fenalaşan baba koma
halinde Milas’taki hastahaneye taşınmıştı. İş adamı
misafirlerini çiftlikte bırakarak hemen hastahaneye
gitti. Bir gün önce ağırlaşan babası gözlerini açmış,konuşabiliyor,içecek
çorba istiyordu. Doktor ve hastabakıcılarla konuşan adam
durumun kırtik,ancak ümitli olduğunu öğrendi. Baba çok
sigara içtiği için solunum yollarında problem vardı . Solunum
yolundaki problem kandaki üre miktarını artırıyor,adamı
komaya sokuyordu. Babanın ne araba ile ne de uçak ile bir tarafa
götürülmesine imkan vardı. Çaresiz birkaç gün kendini
toparlanması beklenecek ondan sonra duruma göre hareket
edilecekti.
Pazartesi yatla gezi başlıyordu,gerekli önlemler alınıp,babanın başına
vardiya ile nezaretçiler dikilip,vedalaşarak ayrılındı. Ne de
olsa yat gezisi Gökovada idi ve nerden baksan birkaç saat içinde
Milasta ki hastahaneye ulaşmak mümkündü. Ayrıca çiftlikte
aile fertleri ve bir ordu görevli
bulunmaktaydı. Kumanyalar alınıp denize açılındı.
Bir kaç saat arayla çiftliği arıyor durum hakkında bilgi alıyordu.
Turgut Özal sayesinde sahil güvenlik radyo istasyonları yeni
kurulmuş yatlardan karadaki telefonlar aranabilir olmuştu. Ancak
bu istasyonlar henüz gecenin bir saatinden sonra görev yapmıyor,ancak
ertesi sabah dokuzu beklemek gerekiyordu. Buna da şükürdü,
adam istasyonların kapalı olduğu saatler dışında her an
hastahane veya çiftliğe ulaşabiliyordu.
Pazartesi,salı ve çarşamba vukuatsız geçmiş iş adamı rahat bir
nefes almıştı. Yata beklediği özel bir misafir vardı. Bu
misafirde gelmeyince iş adamı fırsatı fırsat bilip,halı
ihracatçıları birliği olarak hükümete takdim etmeleri
gereken Türk halıcılığının sorunları ve çözüm önerileri
başlıklı raporu yazmaya koyulmuştu. Tan yeri ağarırken kalkmış
,misafirler yatta uyurken bu raporu yazıyordu. Ansızın yatın
telsizinden bir anons duydu. Anonsta iş adamının ismi geçiyordu.
Hemen telsizi alarak arayan yat ile konuştu. Arayan yatın kaptanı
iş adamının acilen Milas devlet hastahanesini aramasını söylüyordu.
Çarşamba akşamı baba fenalaşınca deli fişek küçük kardeş,yatı
aramak istemiş,o saatlerde sahil güvenlik istasyonları kapalı
olduğu için ulaşamamış,doğruca örene giderek yatlardan
telsiz duyurusu için yardım istemişti. Adam sabah dokuzu zor
etti. Dokuzda istasyonlar açılınca hastahaneye ulaştı,küçük
kardeşi buldu. Kardeş ağlıyordu. Babayı kaybettik gel
diyordu. Adam kulaklarına inanamadı. Daha dün akşam her şey
yolundaydı,birden bire ne olmuştu. Adam ısrarla kardeşine
sordu,babanın kalbi durmuşmuydu,yoksa umut mu kesilmişti. Kardeşi
umudun kalmadığını,cenazeye yetişmesi gerektiğini söyledi.
Yat o sıralar Gökova’nın Marmaris taraflarındaydı. Hemen
valizini toplayıp misafirlerine veda etti,bir taksiye atlayarak
doğru Milas devlet hastahanesine gitti. Vardığında saat yarım
sularındaydı,doktor hanım yemeğe çıkmış,baba komada ancak
yaşıyordu. Yüzü elleri mosmor olmuş,ölüm belirtileri
kendini göstermişti. Ancak kalbi hala faaldi. Süratle aşağı
inip doktoru aramaya gidiyordu ki,doktor hanımın arabası
hastahane bahçesinde tam adamın önünde durdu. Adam doktora
hastanın durumunu sorduğunda,doktor hanım yapacak bir şeyin
kalmadığını,babanın fiilen ölmekte olduğunu bildirdi. Bu
cevap karşısında adam doktordan bir ricada bulundu. İstanbul’daki
Amerikan hastahanesinin baş hekimi ,adamın yakın arkadaşı
idi. Bu hastahanenin göğüs hastalıkları uzmanı ile telefonda
bir konsültasyon yapmaları mümkün mü idi. Kadın hastahane
telefonlarını kullanmalarının mümkün olmadığını söyleyince
karşı ki eczahaneye girilerek,İstanbuldaki göğüs uzmanı ile
görüşme sağlandı. Adam kadının uzmanla görüşmesini can
kulağı ile dinliyordu. Doktor hanım yaptığı müdahaleyi tıp
dilinde anlatıp karşıyı bilgilendirince,uzman, ağız yolu ile
ciğerlere hortum indirilip ak ciğerlerde birikmiş suyun çekilip
çekilmediğini sordu. Doktor hanım buna gerek görmemişti. İş
adamı böyle bir cihazın hastahanede olup olmadığını doktor
hanıma sordu. Olumlu yanıt alınca hemen karşı tarafa teşekkür
edip,hastahaneye koştular. Bir hemşire ile birlikte iş adamı
bu pompaya benzeyen basit aletin başına geçerek işlemi başlattılar.
Babanın ciğerlerinden zift gibi kara bir su geliyordu. Bu sıvı
ciğerlerden alındıkça yavaş yavaş babanın yüzüne ve
ellerine kan gelmeye başladı. Bu işlem yapılırken,İzmir’deki
halıcı arkadaşlar aranarak,İzmir’de bu konuda uzman bir
hastahanede yer ayırtıldı, hem de bir ambulans ,doktor
nezaretinde yola çıkarıldı. Birkaç saat içinde ambulans
geldi,o zamana kadar da baba biraz toparlamıştı. Tüm riskler göze
alınarak yola çıkıldı. İş adamı ambulans şoförüne yüklü
bir bahşiş vererek yanına oturdu. Tam gaz siren çalarak yola
koyuldular. Arkada iş adamının annesi ve ufak kardeşi babanın
yanında yer alıyorlardı.
İzmir’deki hastahaneye koma halindeki babayı naklettiler,orada bir süre
kalan baba,kendini biraz toparlayınca ambulans ile istanbuldaki
Amerikan hastahanesine nakledildi. Burada gerekli tedaviyi gören
baba ,sağ salim taburcu oldu. Ufak bir ihtimali değerlendirmek
ölüyü diriltmişti.
Erdoğan ıldız
|