1/10/2000
Su çiçeği
İkinci çocuklarının doğumundan henüz dört ay geçmişti. İlk çocukları
erkek olmuştu ve oda üç buçuk yaşındaydı. Şimdi de bir kızları
olmuş,kadın iki çocuğun getirdiği yükten halsiz düşmüştü.
Paskalya yaklaşıyordu. Paskalya tatilini fırsat bilerek ablası
ile birlikte Almanya’da
çoluk çocuktan uzak birkaç gün geçirmek istiyordu. Kocasından
izin aldı. Kocası iki çocuğa kadın dönene kadar bakacaktı.
Kadın perşembe akşamı yola çıktı,adamın çocuk bakımı ile bir güçlüğü
yoktu. İlk çocuklarından gelen oldukça önemli bir birikimi vardı.
İşlerini evlerinin üst katındaki bürodan yürüttüğü için
devamlı çocuklarla beraber olmuş,çocuk bakımının pek çok
inceliğine vakıf olmuştu. Aslında Hollanda’ya da bu yüzden
gelmişlerdi. Türkiye’de tanışmışlar ve evlenmişlerdi. On yıl
Türkiye’de oturmuşlar,çocuk yapmaya karar verdiklerinde,kadın
çocuk yapmayı Hollanda da annesinin yakınında istemişti. Adam
halı ticareti ile uğraşıyordu. Türkiye’deki düzenlerini hiç
bozmadan Hollanda’ya gelip,burada da depolar açarak düzen kurmuşlar,bir
taraftan da çocuk programını devreye sokmuşlardı.
Adam on üç yaşından beri yalnız yaşamış,aile hayatı olmamış
biri olduğu için,çocuklar hakkında ne öğrendiyse Hollanda da
öğrenmişti. Gerçi çok şey bildiği söylenemezdi ama,idare
edecek bilgilere sahipti. Paskalya dolayısı ile ticari işlerinde
pek yoğunluk olmayacaktı. Tam böyle düşünürken Zeist’te
yeni açmış olduğu perakende halı dükkanının müdürü aradı
o sene yani 1986 yılında açılmış olan bu dükkanın promosyonu
için dükkanın müdürü cumartesi gününe konferans düzenlemişti.
Konferans o civarda bulunan amerikan üssündeki üst düzey
komutanlara verilecekti. Konferansı patronun vereceğini ilan etmişti.
Çaresiz cumartesi günü Rotterdam’dan Zeist’te gitmesi
gerekiyordu.
Adam cumartesi günü çocuklardan küçük olan esmanın beşiğini arka
koltuğa özel kemerleri ile sıkıca bağladı. Oğlanın kemerli
özel koltuğu da arka koltukta devamlı durmaktaydı. Onu da oraya
oturtup kemerlerini bir güzel sıktı. İskender de esma da gülücükler
saçıyordu ve o ana kadar her şey yolunda gitmişti. Her üçü de
annenin yokluğunu henüz hissetmemişler,birlikte iyi vakit geçirmişlerdi.
Zeist’e vardıklarında adam doğru müdürün evine gitti. Çocukları
müdürün karısına emanet ederek “ Tribal Art ” isimli yeni açmış
oldukları halı mağazasının yolunu tuttu. Konferansını
verdikten sonra,bir müddet ziyaretçiler ile ilgilendi,sonra müdürün
evine emaneten bıraktığı çocuklarını alarak Rotterdam’a döndü.
Evde adamı bir sürpriz bekliyordu. Kızını beşiğine yatırmadan altını
temizlemek üzere harekete geçtiğinde, kızın tüm vücudunun cılk
yara içinde olduğunu gördü. Telaşlanan adam hemen müdürün
karısını aradı. Kadına gördüklerini anlatınca, kadın çocuğun
muhtemelen su çiçeği çıkarmış olabileceğini söyledi.
Yapacak bir şey yok dedi,birkaç günde geçeceğini söyledi. Adam
bu cevaptan tatmin olmamıştı. Suçiçeği nedir bilmiyordu. Hiç
böyle bir durum ile karşılaşmamıştı. Hemen kayınvalideyi
aradı. O da benzeri bir cevap verip,telaşlanmamasını söyledi.
Kayınvalidenin davranışı adamı tatmin etmediği gibi,kızdırmıştı
da. Nasıl oluyordu da bu insanlar bu kadar umursamaz oluyorlardı.
Neticede çocuk bir kız çocuğuydu. Vücudundaki yaralardan dolayı
kalabilecek en ufak bir leke ,çocuk için tüm hayatı boyunca bir
ızdırap kaynağı olacaktı. Adam o kızgınlıkla aile doktorunu
aradı. Hem paskalya hem de hafta sonu olduğundan tüm aradığı
yerlerden cevap makinaları çağrıya yanıt veriyordu. Adam çıldıracak
gibi olmuştu. Aile doktorunun havalesi olmadan hastahaneler hasta
kabulü yapmıyorlardı. Hollanda da sistem böyle kurulmuştu. Adam
pazar gününü kıvranarak geçirdi. Pazartesi günü çocuğu kaptığı
gibi nöbetçi bir doktorun kapısına dayandı. Çocuk bu doktorun
hastası olmadığı için doktor çocuğa bakmak istemiyordu. Adam
Türk iyede her doktordan servis almaya alıştığı için,Türk
usulü doktoru zorladı. Çocuğu muayene eden doktor olayın suçiçeği
olduğunu merak edecek bir şeyin olmadığını söyledi. Adam yine
tatmin olmamıştı. Yaraların iz bırakmaması için ne yapılabileceğini
doktora sordu. Doktor gönülsüzce bir merhem verdi. Alınacak tüm
tedbir buydu.
Adam eve geldiğinde çocuğun tüm vücudunu saran bu yaraların nasıl
geçeceğini merak ediyor,buna bir türlü aklı kesmiyordu. Elinde
merhem cılk yaranın neresine merhem süreceğini bilmiyordu.
Salı günü yaralarda gözle görünür bir azalama olmaya başlamıştı.
Adam iyileşen yaralara merhem sürüp,yaranın izinin kalmaması için
gayret sarf ediyordu. Çarşamba günü karısı seyahatten döndüğünde
kızın hemen hemen hiçbir şeyi kalmamıştı. Piyango adama vurmuş,eksik
olan aile eğitiminden bir halka daha tamamlanmıştı.
Erdoğan ıldız
|