|
23/10/2000
Halı çiftliği
Daha
orta okul yıllarında bir çiftliğin hayalini kurmaya başlamıştı.
O ilk çiftlik hayalini gerçekleştirmek için aldığı kuzu ile
bir sürü oluşturmak için çaba gösterirken,kuzunun ölmesi
ile bu hayalleri suya düşmüştü. Yıllar sonra meşhur bir halıcı
olmuş,bir taraftan el halısı imalatı yaparken bir taraftan da
Anadolu’nun çeşitli yörelerinden topladığı eski halı ve
kilimlerin bakım ve onarımını,güneşlemesini,yıkamasını,aprelemesini
yaptırarak dünya halı piyasasında daha çok değer bulması için
çaba gösteriyordu.
Halıcının el halıları hobisi olmakla beraber tarih merakı da eş değerde
idi. Seyahat etmek de hobilerinden olduğu için gezdiği her yörede
ören yerlerini gezmeyi de ihmal etmiyordu. Hollandalı olan karısı
klasik diller ve arkeoloji tahsil etmişti. İşte böyle bir gezi
sırasında Fethiye ye yakın bir yerde bulunan Pinara’yı
ziyaret etmişler dönüyorlardı.
Birden halıcının çiftlik kurma fikri tekrar depreşti. Bu yöreye
bir “ halı çiftliği “ kuracaktı. Kuracağı bu çiftlikte
halı ile ilgili araştırma geliştirme çalışmaları
yapacak,halı yıkayacak,bakım onarım çalışmaları
yapacak,yoldan geçen yerli, yabancı müşterilere perakende ve
toptan satış yapacak,civar köylerde halı dokutacak,bünyesinde
çalıştırdığı elemanlara eğitim verecek,bir de bir gün oğlu
olursa çocuk için kavak dikecekti. Kendisi Malatyalı olduğu için
asıllarının geldiği Yeşilyurt’ta bu bir gelenekti. Erkek çocukları
için bin civarında kavak dikiyorlardı.
Halıcı dünyada bir çok yer gezmiş ancak Fethiye, denizli, bodrum
üçgeni kadar ilgisini çeken bir yer bulamamıştı.
Tarih,deniz,tabiat,iklim,eğlence her şey burada daha güzeldi. Tüm
yatırımlarını buraya yapacaktı. Projeye “ Fethiye projesi
“ ismini verdi. Önce alacağı arazinin ve bu araziye yapacağı
yatırımların şartnameleri ve projelerini çıkarması
gerekiyordu. Yaptığı hesaplamalara göre 33 dönüm araziye
ihtiyaç vardı. Arazide halı yıkama fabrikası kuracağı için
ve kavaklar için bol suya ihtiyaç vardı. Elektriği kolay
getirebilmeliydi. Turistik beldelere yakın olmalıydı. Halı
kilim dokumasını bilen yörelere yakın bir konumda olmalıydı.
Kısaca şartnameyi oluşturan öğeler bunlardı.
Her ne kadar projeyi altın üçgen adını verdiği
Fethiye,Denizli,Bodrum üçgeni içinde gerçekleştirmeyi düşünse
bile arazi bulma araştırmalarını iş için gittiği her yörede
de yapıyordu. Bu iş artık tutku haline gelmişti. Ayvalıktan,Mersine
kadar tüm sahil kesiminde arazi arıyordu. İstediği nitelikte
arazi bulması kolay değildi. Genelde araziler ufak veya hisseli
tapu halinde idi. Bir çok arazinin,orman ile,hazine ile sorunu
vardı. Zilliyetli tapu da istemiyordu. Pek çok arazi de sit alanı
içindeydi. Suyu olmayan,elektrik getirilmesi imkansız veya çok
maliyetli olan arazilerde göz önüne alınırsa arazi bulmanın
zorluğu ortaya çıkıyordu.
İlk araziyi pınara ya yakın bir yerde buldu. Tam adamla anlaşacakları
sırada adamın hapisten yeni çıktığını duydu. Adam kan davsından
içeri girmişti. Kan davasının olduğu yörenin yobaz bir yer
olduğunu düşünerek oradan vaz geçti. Göçek koyunda yerler
buldu,yol getirmek imkansızdı. Marmaris datca arasında yer
buldu. Hisarönü denen bu yeri tam almak üzereyken avukatı mani
oldu. Yeri köy senedi ile zilliyetli alacaktı allahtan avukat
engelledi. Yer yıllar geçmesine rağmen hala davalı,davanın
sonuçlanacağı da yok. Marmaris, Fethiye,Dalyan taraflarından
umut kesilince Bodrum tarafına konsantre olmaya başladı.
Bodrum tarafında arazi bakmaya geldiğinde Hollandalı hanımını,baldızını,2
yaşındaki oğlunu da yanına alarak gelmişti. Otobüs ile
seyahat ediyorlardı. Akşam İstanbul’dan bindikleri otobüs
sabahın erken saatlerinde koru köyündeki benzincide durmuştu.
İhtiyaç mollası için inenlerle beraber halıcıda inmiş
artezyenden akan su ile yüzünü yıkamıştı. Buradaki yeşillik
çok hoşuna gitmiş,tanrıdan buralarda bir yer vermesini dilemişti.
Bodrum yarım adasında genellikle su kıttı. Mumcular tarafında
güzel bir arazi buldu. Toprağa sondaj vurdurdu,su çıkarsa
araziyi alacak,çıkmazsa sahibinde kalacaktı. Günlerce sonda
vurdular. Bir bardak su çıkmadı.
Mumcular Milas halısının en yoğun olduğu bir kasaba olduğundan bütün
halıcı esnafı arazi arayan halıcıyı tanıyordu. Halı çiftliğinin
kasabaya yakın bir yerde kurulmasını isteyen esnafta sondanın
başarısız olduğuna çok üzülmüştü. Halıcıyı teselli
etmek isteyen esnaflar halıcıya güvercinliğe gitme teklifi
ettiler. Güvercinlik bodrum karayolu üstünde çok güzel bir
koydu. Tuzla dan balık alacaklar,güvercinlikte fırında pişirecekler
denize masa ve sandalyeleri koyarak denizin içinde rakı içip
balık yiyerek efkar dağıtacaklardı. Öyle de yaptılar. Güvercinlikte
balık yerlerken uzun boylu iri yapılı bir adam yanlarına yanaşarak
şöyle dedi:
-bey arazi arıyormuşsun. Bizim beyin koru köyü ile milas arasında
zeytinliği
var satacak ilgilenirimsin?
-arazinin suyu var mı?
-arazide su bol,3 adet beşlik kuyu var diye adam yanıtladı.
-o halde kalk gidelim.
Diğer halıcılar adamı iyi tanıyorlardı ve yeri de biliyorlardı.
Halıcı rakı masasını
yarım bırakıp kalktı. Adamın gösterdiği yer 99 dönümdü.
İçinde bin bir güçlükle yetiştirilmiş yetişkin zeytin ağaçları
mevcuttu. Yerlere güneşletmek için halı serileceğinden
zeytinleri kesmek gerekecekti. Buna halıcının gönlü razı
olmadı. Adam halıcının bu araziyi almaktan vaz geçtiğini görünce
,beyim bizim beyin az ileride bir de 33 dönüm arazisi var orada
hiçbir ağaç olmadığı gibi,pamuk tarlası olduğu için bol
da su var dedi. Gidip oraya da baktılar. Allah bu araziyi tam gönlüne
göre vermişti. Bu arazi yüzünü yıkadığı benzinciye 500
metre mesafedeydi. Arazi dümdüz, Bodrum Milas yoluna sıfır bir
konumda,bol sulu,tek tapu ve sorunsuzdu. Halıcı adama dönüp
sordu. Senin bey buraya ne istiyor? Adam ,beyin tamamına 15
milyon istediğini söyledi. Halıcı ,adamın beyi acilen çağırmasını
istedi. Bey menteşe sülalesinden bir mirasyedi idi. O anda Kuşadası’nda
olduğu söylenen bey,2 saat sonra randevu verilen yere geldi.
Randevu yeri Bodrum da ki halıcı Mehmet Çengelin yeri idi. Dükkanın
önündeki masada oturdular ve hoş beşten sonra pazarlık başladı.
İlçin bey 15 milyon diyor başka bir şey demiyordu. Halıcı 10
milyondan pazarlığı açtı,milyon milyon yükselmeye başladı.
Durumun umutsuz olduğunu gören halıcı pazarlığı kısa kesti
15 milyona el sıkıştılar. Arazi alınmıştı artık. İlk
fikirden bu yana 6 sene geçmişti. Bunun 2 senesi hazırlık,ön
çalışmalar vs. 4 senesi de arazi aramakla geçmişti. 1984 yılının
yaz sonuydu.
Yaptıracağı ana binanın ihtiyaç planını projenin başında çizmişti.
Ama yaptıracağı binaya bir yüz bulamamıştı. Yıllar evvel
Hindistan’da Taç Mahal’i ziyaretinde saatler boyu binaya bakmış
güzelliğine hayran olmuştu. Ahdı vardı bir bina yaptırdığında
güzel bir bina olacak insanlar geçerken durup bakacaklardı. Çeşitli
mimarlara istediği bina tipini ve bina içi ihtiyaçları anlattı.
Şartnameleri verdi. Ancak çizilen hiçbir binayı beğenmiyordu.
Zaman geçiyor bir türlü inşaata başlayamıyordu. O yıllarda
Hollanda,Belçika ve Avusturya’da depoları vardı. Gittiği her
ülkede kütüphaneleri geziyor,kitaplar karıştırarak binasına
bir çehre arıyordu. Hollanda’da iken bir gün ağabeyinden bir
telefon geldi. Bir proje çizdirmişti mimarlara. Gelip görmesini
istiyordu. İstanbul’a gitti. Buluşma yeri Bağdat caddesinde
bir mobilya mağazası idi. Mağazanın sahibi ağabeyin hanımının
bir akrabası olan varol ağabey di. Genç karı koça mimarlar
bir proje çizmişlerdi. Halıcı projeye bakar bakmaz kendini
kaybetti. Çizilenler Texas’ta bir çiftlik evini andırıyordu.
Halıcı kafasındakileri tekrar anlatmaya başlayınca,varol ağabey
masanın üstünde duran bir dergiyi getirerek sehpanın üstüne
atı. Yahu sen böyle bir şey istiyorsun galiba dedi. Derginin
kapağındaki resim tam halıcının istediği bina idi. Bu bina
Muğla’daki Ula evlerinden esinlenerek Nail Çakırhan tarafından
yapılmış ve Ağa Han mimarlık ödülünü kazanmış bir ahşap
bina idi. Çehre bulunduktan sonra işler kolaylaştı. Genç
mimarlar kısa zamanda ana bina ve diğer yapıları bir birleri
ile uyumlu bir şekilde çizdiler.
Halı çiftliği 1985 yılında kendini göstermeye başladıktan sonra türk
halıcılığına yeni ufuklar getirdi. O zamana kadar halıcılık
hep şehir merkezlerindeyken. Halı çiftliğinden ilham alan Net,Lapis
ve benzeri kuruluşlar birkaç sene sonra Sultanköyde,Tavasta,Kapadokya’da,Denizli
ve benzeri turistik yörelerde
dağ başlarında ,yerleşim yerlerinden uzak gurup turizmi
için satış mağazaları açtılar. Ülke halıcılığı gelişti.
Satışlar 100 milyonlarca dolarlara erişti. Kırsal kesme
onlarca otobüs ile müşteri getirmek,hiçbir trafik sıkışıklığı
yaşamamak,çok daha ucuz mekanlarda istenilen kadar Show room açmak
mümkündü. Şehirlerde bunu gerçekleştirmek mümkün olmayan
şeydi.
Halıcının fantezilerinden doğan halı çiftliği turizme olumlu katkılar
yaptığı gibi,bir çok kişinin hayatının akışını da değiştirdi.
Başta binanın mimarları Reşat ve Mesude Türkkan olmak üzere
bir çok kişi hayatlarını bodruma taşıdılar ve orada mutluluğu
serveti yakaladılar. Ayrıca yöre halıcılığı da çiftlikten
nasibini alarak çok gelişti. Halı çiftliği açılmadan evvel
Milas halısı m2 olarak en ucuz halılardan biri idi. Günümüzde
en pahalı halılardan biri olmasını halı çiftliğine borçludur
dersek yalan olmaz. Halı çiftliği açılmadan önce yörede
turizme bağlı halıcılık hiç yoktu. Şimdi ise 15 civarında
köy turizmi yapan,guruplara halı satan çevre köylerin halıcısı
var. Eskiden mallarını yıkamadan ham olarak satan esnaf,şimdi
halılarını çiftlikte yıkatıp daha iyi fiyatla
satabiliyorlar. Çiftlikten esinlenerek halı yıkama fabrikası açan
girişimciler çiftliğe rakip oldular. Çiftlik öncesi halı
imalatı,yıkaması,aprelemesi konusunda hiçbir şey bilmeyen köylüler
artık desen çiziyor,halı yıkıyor,yamuk yılık halıları çakım
yolu ile düzeltmesini biliyor. Niteliksiz insan gücünü, ustalaştıran
halı çiftliği bundan gurur duyuyor. “ halı çiftliği “
sayısız insana okul olduğu gibi esin kaynağı da oldu.
Erdoğan ıldız
|