22/10/2000
Delikanlı iki senedir hanotçuluk yapıyordu
Kapalıçarşı da. Bu işe başladığı 1968 yılından bu yana
çarşıda haklı bir üne kavuşmuştu. İyi bir satıcı, ünlü
bir hanotçuydu artık. Onu çarşıda hemen hemen her turistik eşya
satan esnaf tanıyordu. Mağazalarına müşteri getirsin diye de
el üstünde tutuyorlardı. Müşterisi kaliteli oluyordu
genellikle. Müşteriyi pahalı otellerden alıyor çarşıda alışveriş
yapmalarına yardımcı olarak elde ettiği %20 komisyonla iyi bir
hayat sürüyordu. O sıralar her gece bir başka eğlence yerinde
vakit geçirdiğinden düzenli bir hayatı da olmuyordu. İstediği
zaman çarşıya geliyor, olayların gelişimine göre de
genellikle bir turist bayanla çarşıdan ayrılıyordu.
Bir gün çarşıdan arkadaşı olan
Hilmi isimli genç, delikanlıya gelerek bir ricası olduğunu söyledi.
İç bedestende dükkanı olan iki esnaf birlikte Yugoslavya’ ya
gideceklerdi. Aslen Yugoslav göçmeni olan bu esnaflardan birinin
dükkanında satışlara bakacak elemanı yoktu. İyi bir satıcının
bir ay müddet ile dükkanda durmasını istiyorlardı. Delikanlı
bu işin kendisine uymayacağını, düzensiz bir yaşamı olduğunu
söyledi. Hilmi ısrar ediyordu. Israrlara dayanamayan delikanlı,
bazı şartlarım olacak onları kabullenirlerse çalışırım
dedi. Birlikte iç bedestene gittiler.
Hilmi’ nin bahsettiği esnaflardan
Erdoğan ağabeye önce uğradılar, onun tezgahtara ihtiyacı
yoktu. O gençleri de alarak doğru arkadaşı Selahattin beyin dükkanına
gittiler. Bu dükkanda yaşlı Hilmi amca, toma Mehmet ve gençten
bir çocuk bulunuyordu ancak lisan bilen satış yapacak kimse
yoktu. Satışları Selahattin bey çat pat İngilizcisi ile yapıyordu.
Dükkan iç bedestenin halıcılar tarafı çıkışının kapı ağzındaki
köşe dükkandı. Dükkanın satış yapılan üç bölmesinden
birine girerek şartları konuşmaya başladılar. Delikanlı
durumunu bir daha özetledi. Çalışırsa üç şartı olduğunu
söyledi. Bunlar:
1.
Geçen
yıllarda o ayda yapılan ciroları görecek, bu bir ay için ciro
beklentilerini söyleyecekler, selahattin bey döndüğünde bu
ciroyu tutturamamışsa haftalık olarak aldığı ücreti dükkana
geri ödeyecekti.
2.
İşe
geliş gidişine kimse karışmayacaktı.
3.
Haftalık
olarak 600 lira alacaktı.
Adamlar bu teklif karşısında epeyi
şaşırmışlardı. Delikanlıyı tanıyorlar onun beklenen
ciroyu yapacağını biliyorlardı. 600 lira yüksek gelmişti.
Ancak gencin bu rakamdan çok daha fazla paralar kazandığını
bildikleri için ses çıkaramıyorlardı. Bu meblağı o zamanlar
hiçbir tezgahtar kazanmıyordu. Esnaf kafası ile olayı surat
ile toparladılar. Beklenen cirolar gelmezse haftalık ödemeyeceklerdi.
O halde fazla risk var denilemezdi. Bu şartlar en fazla dükkandaki
çalışma disiplinini bozacaktı. Hanotçuların çalışma şartlarını
ve zampara yapılarını bildiklerinden buna da bir ay katlanmaları
gerekiyordu. Ne de olsa kendileri de Yugoslavya’ ya çapkınlık
için gidiyorlardı. Anlaşma sağlandı, patronlar vakit kayıp
etmeden seyahate çıkacaklardı, delikanlı da ertesi gün işe
başlayacaktı.
Delikanlı ertesi gün hediyelik bakır
dükkanında işe başladı. Satışları hem çok karlı yapıyor
hem de epeyi şamatalı iş görüyordu. Mal sattığı kadın müşterileri
öpmesi ile kısa zamanda ünlendi. Civardaki esnaf onun satışlarını
izlemek için geliyor, dükkanın önü Tulûat tiyatrosu gibi
oluyordu. Köşede olan dükkanın iki cephesi tamamen açıktı.
Toplanan kalabalık dükkanın içinde olan biteni rahatça görüyordu.
Müşteri aldığı malı dükkan girişinde Hilmi babanın oturduğu
kasaya öderken en sıkı pazarlıklar burada oluyor, son öpücükler
burada alınıyordu.
Bir ayın sonunda Selahattin bey döndüğünde
cironun üç kart arttığını görünce genci bırakmak
istemedi. Mevsimlerden yazdı ve kazanılacak çok para vardı.
Genç adam da iç bedestendeki atmosfere alışmış, paraya da
fazla önem veren bir yapısı olmadığı için işe devam kararı
almıştı. Yaz gırgır şamata ve karlı satışlarla geçerken,
bir gün genç adam eski Hollandalı sevgilisinin dükkanın önünden
geçerken gördü. Kız çocuğun Samatya’ daki evine yerleşince,
çocuğun yaşamı da nispeten düzeldi. Kışa doğru oğlanın
sevgilisi rahatsızlanınca onu doktora götürmek, hastasına
bakmak için işe geç gitmeye başlayınca patron Selahattin ağabey
mırın, kırın etmeye başladı. Asıl neden başkaydı.
Kış aylarına girince turist azalmış, satışlar düşünce
gence ödediği haftalık ağır gelmeye başlamıştı.
Patronun yüzünü astığı gün
delikanlı ceketini aldığı gibi bakırcı dükkanını terk
etti. Bakır sattığı zamanlar seyirciler arasında sık sık
bulunan biri vardı. Bu kişi Kürt Mehmet’ ti. Dükkanı
bedestenden halıcılar tarafına çıkıldığında sağdan
ikinci dükkandı. Karşısında yorgancı Celal’ in dükkanı
vardı. Bakırcıdan iki dükkan ötede bulunan bu dükkanın
ilginç bir öyküsü vardı. Kürt Mehmet Malatyalı idi. Okuması
yazması yoktu. Çarşıda sırt hamallığı yaparken, bir tesadüf
sonucu bu dükkanın sahibi olmuştu. Bulunduğu dükkan ve karşıdaki
yorgancı Celal’ in dükkanını Celal’ in babası hacı işletiyordu.
Celal’ in bulunduğu dükkanda yorgan satıyor, karşı dükkana
ise yorganlar için pamuk depoluyordu. Hacca gidip geldikten sonra
dükkanın birini oğlu Celal’ e diğerini de oğlu Kemal’ e
vermiş, işten elini eteğini çekmişti. Kemalin karısı
Almanya’ ya işçi olarak gitme meraklısı olduğundan Kemal’
in bu dükkanı işletmeye pek niyeti yoktu. O sırada spor toto
dan da Kemal’ e 13 bin lira para çıkınca. Kürt Mehmet hacı
oğluna gel bu haram parayı hem de bu dükkanı bana ver ben işleteyim
ortak olalım demiş. Mehmet dükkanı yetersiz sermaye ile açınca
ne vitrin yaptırabilmiş ne dekor. Dükkan zaten çok küçük,
duvarında bir delik gibi duruyor. Akşam giderken dükkanın önünü
bir perde ile örtüyor. Dükkan Allah’ a emanet. Kürt
Mehmet’ in bir de tezgahtarı var çingene Fikri diye biri, bu
Fikri Mehmet’ i çarpıp kaçınca Mehmet iflasın eşiğine
gelmiş. Dükkanında 17 adet çarık, çürük, paspal halı var.
Mehmet her gün bakırcının önünde hemşehrisi gencin satışlarını
seyrediyor, ona kendisine gelmesi için yalvarıyor.
Delikanlı bakırcı dükkanını terk
edince doğru Kürt Mehmet’in kapısız penceresiz dükkanına
gitti. Çay söyle bakalım Memo dedi. Çaylar gelince, sen benle
çalışmak istiyordun değil mi?, diye sordu. Mehmet tasdik
edince, delikanlı öyle ise dinle bazı şartlarım var, bunları
kabul edersen beraber çalışabileceğiz, diyerek şartlarını sıraladı:
1.
Çarşıda
diğer halıcılarda ne çeşit mal var iyi öğreneceksin, ben
senden şu çeşidi depodan getir dersem koşup o dükkanlardan
konsinye alıp getireceksin.
2.
İstediğim
çeşidi ben alacağım veya benim isteğim doğrultusunda bulup
getireceksin.
3.
Çay
kahve söyleme ve paket yapma haricinde hiçbir işe bakmayacaksın.
4.
Satıştan
% 15 pirim ile çalışacağım, haftalık, maaş, sigorta vs. İstemiyorum.
5.
Gelişime
gidişime de karışmayacaksın.
Malsız dükkana, transfer parasız,
garantisiz, maaş veya haftalıksız bir anlaşma ile çarşının
en iyi tezgahtarlarından birini getirme şansını elde eden memo,
havalara uçacak gibiydi. Hemen kabul etti. Genç o sırada moda
olan topuklu ayakkabısını çıkarıp, duvara ayakkabının topuğu
ile bir çivi çaktı. Ceketini astı. İşe başlamıştı. Aynı
gün akşama doğru kalabalık bir Alman grubu dükkanın önünden
geçerken delikanlı bunları bir takım esprilerle durdurup dükkana
soktu. Kısa bir süre içinde 30 yaşın altında olan bu gençlerle
sıkı bir arkadaşlık kurup dükkanda bulunan 17 halıyı ve
memo’ nun bulup geldiği birkaç halıyı daha sattı. Dükkanda
mal kalmamıştı. Delikanlı memo’ nun şaşkın bakışları
altında Almanlarla beraber çarşıyı terk etti. İlk iş gününde
dükkanı sıfırlamıştı.
Ertesi gün boş dükkanı diğer halıcı
esnaftan konsinye topladıkları halılarla doldurdular. Genç
adam bir müddet sonra Karamürsel’ de olan Amerikan hava üssündeki
subayları dükkana bağladı. Dükkan artık dolup taşıyordu.
Bu Amerikan üssünde 4000 civarında Amerikalı yaşıyordu ve
personel sık sık değişiyordu. Vitrin yapıldı, üst kat
devreye sokuldu. Kürt Mehmet’ in keyfine diyecek yoktu.
Delikanlı bulundukları dükkanın küçük olduğunu söyleyip
ana caddeye doğru bir dükkan daha tutmak istiyordu. Kürt Mehmet
mevcut dükkanın kafi olduğunu söylüyor, büyümeye cesaret
edemiyordu. Kerametin dükkanda olduğunu sanıyordu. Delikanlı
nihayet ültimatomu verdi. Sen ve Kemal ağabey gelmiyorsanız ben
yalnız başıma gideceğim dedi.
Delikanlı, bir müddet sonra daha önce
çalıştığı bakırcı dükkanı iflas edince onu dükkan
sahibinin oğlu ile halıcı dükkanına çevirdi. Bu ortaklığı
mutakip, Sarnıçlıhan’ da, çarşının çeşitli yerlerinde dükkanlar
açarak işini genişletti. Şimdi Türk halıcılık camiasında
ilk 10’ a giren el halısı piyasasının çeşitli branşlarında
faaliyet gösteren değişik firmaların sahibidir.
Kürt Memo kerametin dükkanda olduğu
kanısı ile bulunduğu yerde kaldı, bir müddet sonra müşteriler
oradan elini, ayağını çektiler. Memo iflas etti. Bundan sonra
da bir türlü belini doğrultamadı. Paraya lükse alışan Memo,
kazanamayınca da işi dolandırıcılığa vurdu. Yıllar sonra
durumuna üzülüp mal veren delikanlıyı bile dolandırarak halı
piyasasındaki son itibarını da kaybetti.
ERDOĞAN ILDIZ
|