2/8/2000
Çocuk daha altı yaşındaydı, kafasına para
kazanmayı koymuştu. Nane şekeri satacaktı. Annesi terzi idi,
anneannesi de kolonyacılık yapıyordu. Vefat etmiş olan dedesi
ise manifaturacılık yapmıştı. Baba tarafında hiç ticaret
ehli yoktu. Çocuk o yaşta ticari dürtülerini anne tarafından
almıştı anlaşılan. Annesinin karşısına dikildi kredi
isteyecekti, nane alacak parası yoktu. Elli kuruş kredi istedi,
elli beş kuruş olarak ödeyecekti. Annesi önce faizi kabul
etmedi; ancak çocuğun ısrarı karşısında istemeye istemeye
kabul etti. Parasını elli beş kuruş olarak alacaktı.
Parayı cebine koyan çocuk doğru yoğurt pazarının
yolunu tuttu. Orada nane şekeri ve diğer şekerleri kavanozlara
koymuş, kilo ile satan bir dükkanı önceden tespit etmişti.
Yaz sıcağında Malatya’nın asma yaprakları ile kaplı serin
manifaturacılar çarşısını geçip, Yemeniciler çarşısına
yöneldi. Etraf kösele kokuyordu. Burayı da geçince yoğurt
pazarına geldi. Şekerci dükkanı karşısındaydı.
Dükkana giren küçük alıcı
parasını uzatarak, elli kuruşluk nane şekeri almak istediğini
söyledi. Adam istenilen kadar şekeri tartarak çocuğa verdi. Çocuk
yanında karton bir kutu getirmişti. Şekerleri kutuya boşaltarak
doğru İsmetpaşa’ ya kalkan minibüslerin yolunu tuttu.
Nanelerini satabilmek için bir de şiir tasarlamıştı “
keskin nane, dökülür tane tane, beş kuruşa beş tane ” bu sözleri
şarkı yaparak bağıra bağıra hedefine yollandı.
İlk satışını Yemeniciler çarşısında
bir Yemenici çırağına yaptı. Bunu diğer satışları izledi.
Minibüs durağına varıncaya kadar epeyi satış yapmıştı. Öğlene
kadar orada satışına devam eden çocuk, sıcağın da tesiri
ile çok yorulmuştu. Parasını saydı, neredeyse sermayesini çıkarmıştı.
Biraz daha dinlendi, artık oradan gitmeye karar verdi. Burası
sabahları ve akşamları yoğun oluyordu.
Tekrar çarşıya yöneldi. O sıcakta
çarşıda da kimsecikler yoktu. Esnaf bile uyukluyordu. Her ne düşündüyse;
çingeneliğe doğru yöneldi. Bu semtte uzak bir akrabaları
oturuyordu. Birkaç kez gittiği bu semte farkında olmadan yönelmişti.
Çingeneliğe giden yolu demiryolu kesiyordu. O yıllarda şehrin
pek çok semti asfalt değil, tozlu toprak yoldu. Şehirde
genellikle faytonlar ulaşımı sağlıyor, at dışkıları,
saman ve toprak her yerde iç içe bulunuyordu. Çocuk sıcaktan
mayışmış, dalgın dalgın etrafına bakarken, ayağı tren
raylarına takılarak yere yuvarlandı. Elindeki kutu yere düşerek
toz toprak ve hülasasına bulaştı.
Çocuk şaşkın ve kendine kızgınlıktan
mos mor olmuştu. Şimdi ne yapacaktı. Önce emeği boşa gitmişti.
Naneleri yavaş yavaş tozlu rayların arasından topladı.
Kutudaki nanelere şöyle bir baktı, bu hali ile bunlara müşteri
bulmak kolay olmayacaktı.
Kızgınlığı geçip, kendini toparlayınca doğru
yeni caminin yolunu tuttu. Önce naneleri bir güzel yıkayıp,
tozdan pislikten arıttı. Sonra fena görülenleri
iyice yaladı. Sonra güneşte kuruttu yine sonuçtan
memnun kalmadı, beş naneyi bir arada kağıt külahla koyarak
ambalajladı. Kağıt şeffaf olmadığı için kimse paketteki
nanelerin ne halde olduğunu göremeyecekti.
Akşama doğru etraf canlandı ve işler açıldı,çocuk
eve döndüğünde kutusu boştu. Annesine elli beş kuruşu
verdi. Cebinde de bir lirası vardı.
ERDOĞAN
ILDIZ
|